YAZARLAR

Az para ile 'gitmek' üzerine

Gitmenin parayla ilişkisi var mı ? Var tabii ama bacaklarınızla, sol kolunuzla mesela, kalp acınızla ya da diş ağrınızla daha çok ilişkisi var.

‘Gitmek’ istiyoruz ama para yok diyorlardı. Hep derler bunu. Alaycı bir gülümseme oluyor genellikle bunu söyleyenin yüzünde. Bazen gerçek bir merak. Bunun arkasında ‘Eh senin paran var’ bakışı oluyor, çok zengin gösteriyor galiba üstümdeki tişört, genellikle siyah, çok soluk, güneş, yağmur ve sırt çantası sürtünmesinden. Arkasından mutlaka ‘Peki parayı nereden buldun’ merakı. Bazen mahcup soruluyor bu soru. "Ailemizden şato kalmıştı onu sattık" diyorum, "Romanya’da… Transilvanya’da". Arada sırada anlattığım oluyor şatoyu, Drakula öyküsünden bildiğim kadarıyla.

Hiç paramız yok dediğimizde zaten inandıramıyorduk kimseyi. Sanki borç isteyecek korkusuyla konuşuyoruz zannediyorlardı. Cannes’a amelelik yapmaya giderken çok şaşırmıştı bir arkadaş. "Aa senin için zengin sosyalist diyorlardı" dedi. Buna bankaları da inandırabilsem, kredi çekip geri ödemem, ama onlar daha çok hesaplar üzerinden hareket ediyorlar. Bu da garip değil mi, borç almak için bile parası olması gerekiyor insanın? Zaten bazen "banka soydum" diyorum. Kendini iyi hissettiriyor insana. Hele bugünlerde her an batarak, kitlesel olarak ceremesini bize ödetecek gibi olduklarından bankalar , iyi bir eylem olarak görünüyor insana ve banka soygununu sevmeyen hiçbir kimseye rastlamadım ben bugüne kadar…

Mesela otostop yapılabilir diyordum. Başparmağınızı geriye bükerek durup zaten o tarafa giden birisiyle yolculuğu paylaşabilirsiniz. Bunun için iyi bir yöntem de biliyorum. Şoför yoldan gözünü alıp size bakarsa eğer, birden koşar gibi yapıyorsunuz. Çok muhtemel durur araba. Biz onların vicdanlarını yakalıyoruz diyorduk.

Bir TIR'la gidiyorduk, galiba Almanya-Fransa arasında bir yerdeydi. Küçük bir televizyon vardı şoförün yolda izlediği. Uçak kazaları üzerine bir belgesel seyrediyordu Alman şoför. "Hangi ülkedensiniz" dedi. Sonra THY’nin son beş yılda yaptığı irili ufaklı kazaları saydı. Biz de televizyonu seyretmeye devam ettik giderken. Çoğuna pilot hatası deniyordu kazaların.

Fransa’dan Hollanda’ya giden bir TIR'dı başka sefer. Üstten doğru baktı bize şoför. "Fransız mısınız?" dedi. "Hayır" dedik. "Gelin" dedi. Bindik. "Fransızları almıyorum" dedi. "Bir Rus kız arkadaşım vardı. Birlikte Rusya’dan geldik. Bir Fransızla sevgili oldu." Dünya Kupası finali oynuyordu o gün. Fransa- Brezilya. Yolda maçı dinleyip, birlikte Brezilya’yı tuttuk. Kaybetti Brezilya ve haksız değildi bence şoför.

TIR'la giderken şoförün yerinde yatan kız arkadaşım bir ara kulağıma fısıldadı "Yastığın altında silah var". Gecenin köründe Avusturya Alpleri’nde sağanak yağmurun altında iki kişiyi sadece silahı olan biri alırdı bence. Zaten çoktan dost olmuştuk. Bize kahve ve sandviç almaya inmişti. Zuladaki konyağını içiyorduk son 100 kilometredir.

Gitmenin parayla ilişkisi var mı ? Var tabii ama bacaklarınızla, sol kolunuzla mesela, kalp acınızla ya da diş ağrınızla daha çok ilişkisi var. Yürüyen merdiven huzurunu terk etmekle, nasıl bir hayat istediğinize karar vermekle ve gemileri yakmakla ise iç içe…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...