YAZARLAR

Gün olur, alır başınızı gider misiniz?

Kolay değil birikmişleri terk etmek. Yani geride bıraktıklarımız sadece bu saydığım ortak nefret duygularımızdan ibaret değil. İnsanın en güçlü ve zayıf tarafı alışmak devreye girince, bir niteliksiz film şeridi gibi içimizden akıp gidiyor hayat. Bu yüzden bugünün kent yaşayanlarını anlatan en iyi sahne, bir yürüyen merdiven sahnesinden başka bir şey değil.

Yok gitmiyorsunuz. Her hafta en az 7-8 kişiyle, alıp başımı bu ülkeden gitmek, kıra gitmek, bir komüne katılmak, birlikte bir şeyler yapmak, bir ekolojik mahalle kurmak, artık dünyayı dolaşarak yaşamak, çekip gitmek, Ferrari'sini satmak konusunda filan konuşuyoruz ama kimse gitmiyor.

Birkaç istisnayı kenara koyuyorum ama kimse geride kalacak olan, günlük en az 8 saatlik mesai, üç-dört saatlik trafik, ev kirası, çalışmak için şehirde yaşamak, şehirde yaşamak için çalışmak paradoksunu arkasında bırakıp gitmiyor.

Arada gidenler de var. Mesela gidip üç-beş arkadaş kıra gidip, genellikle bir taş ev alıp ya da yaptırıp ama bir yazlık halinde yaşıyor. Çok bir şey değişmiyor, İnstagram fotoğraflarından başka.

Kolay değil birikmişleri terk etmek. Yani geride bıraktıklarımız sadece bu saydığım ortak nefret duygularımızdan ibaret değil. İnsanın en güçlü ve zayıf tarafı alışmak devreye girince, bir niteliksiz film şeridi gibi içimizden akıp gidiyor hayat. Bu yüzden bugünün kent yaşayanlarını anlatan en iyi sahne, bir yürüyen merdiven sahnesinden başka bir şey değil.

Salakça kendimizi emanet ettiğimiz yürüyen merdiven, kendi rotasında inip çıkarken, aslında onun bizi, hiç bir yere götürmediğinin farkında bile değiliz. Olduğu yerde, ofisten eve, evden ofise ya da işte fabrika, okul filan, Sisyphos kayasını sürekli taşıdığımız her neresi ise oraya taşımak için monte edildiği yerde öylece bizi bekleyip duruyor.

Fotoğraf: Adem Erkoçak

İşin garibi yürüyen merdivenin bir de kendi varlığı ile bizi mutlu etmesi. "İyi ki varsın" diyoruz hep beraber, bizi metro çukuruna doğru indirirken mesela ve bu duygu, tam da bugünün kentinin gücü. Sahibine tapan köleler gibi bizi besleyerek, ah pardon bizim beslediğimiz sahipten, gücün temerküz simgesi kentten nefret bile edemiyoruz. İşte bu yüzden alıp başını gitmek cüretli bir iş ve sınırları ihlal ettiğinizde de sistem dışı…

Ey alıp başını gitmek isteyen arkadaşlar, işsizler, yeni işten atılmış olanlar, okulları bitirip manasızlık denizinin ortasında kalanlar, "işsizim" dememek için master ve doktora yapanlar, sevgilisinden ayrılmış ya da ayrılmak için bahane arayanlar, kira borçluları, kredi kartı mağdurları, "ah keşke doğada yaşasaydık" diyenler, patronlarından nefret edenler, müdürlerinin kravatlarını sıkmak, iyice sıkmak isteyenler, sınıf başkanlarını sevmeyenler, sınıfları sevmeyenler, hiçbir başkanı sevmeyenler: Hadi o zaman, yürüyen merdivenlerinizi terk etme zamanı…

Yoksa bir gün yürüyen merdivenler bir şekilde durduğunda, tek başına yürümeyi çoktan unuttuğumuzdan, hepimiz mahsur kalacağız üstlerinde…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...