YAZARLAR

Aşktrio

Bir gün önce tanışmıştım onlarla. Kadının, kadınlardan birinin, saçına yengeç tutunmuştu denizde. Uzun, beline kadar saçı vardı. Sırt üstü yüzdüğünde saçlarına tırmanmıştı yengeç. -Ne bilsin hayvan.- Saçlarını salladık birlikte, ısrarla bırakmadı.

Üçü çıplaktı bir koltukta. Biraz karışmış gibi görünüyorlardı, bir iki bacak üst üste birbirine sarılmış gibi ve havada uçuşan ortak neşe. Bir kulübenin önündeydiler. İki üç palmiye yaprağı başlarının üzerinden sarkıyordu, kırık dökük yarı açık bir kapı, üstü yan yana çakılmış bambu, bir iki tutulmaya çalışılan kahkaha. 3-5 metre kadar önlerinden geçmem gerekiyordu denize girmek için. Elimi kaldırdım, selam verdim, iki el de oradan kalktı ama kimin pek anlayamadım. Geceydi ve deniz mavisindeydi bütün gördüklerim. Gece denize girmeyi çok severim…

Bir fantezinin parçası değillerdi. Aşıktılar birbirlerine. Kadın erkeğe, erkek kadına, kadın kadına, erkek kadına, kadın erkeğe. Fazladan tekrar yazdığımı sanmayın, tek tek sayınca böyle oluyor aşktrio. Bu ismi de ben uydurdum yıllar sonra düşündüğümde.

-Belleğim böyle çalışıyor benim. Küçük bir anıyı çıkartıp o karmaşıklıktan önüme koyuyor akşam yemeği gibi. Bu yüzden bazen mesela Arjantin’de bir hücre duvarında koca bir nem lekesine bakarken buluyorum kendimi ya da Cambridge’de İngiliz ressam Turner’in deniz resimleri yanında duran müze bekçisi kadının şaşıran yüzüne ve belki Tunus’ta biranın yanında getirdikleri haşlanmış baklaya, meze olarak…-

Bir gün önce tanışmıştım onlarla. Kadının, kadınlardan birinin, saçına yengeç tutunmuştu denizde. Uzun, beline kadar saçı vardı. Sırt üstü yüzdüğünde saçlarına tırmanmıştı yengeç. -Ne bilsin hayvan.- Saçlarını salladık birlikte, ısrarla bırakmadı. Sonra öbür sevgililer geldiler, bir kadın, bir adam. Kıskaçlarında bir tutam saçla denize geri döndü yengeç. Onlar birbirleriyle öpüştüler. Doğrusu kim kimin sevgilisi diye hemen düşündüm. Böyle çalışıyor kategorize ilişki motoru. Kadın şarap içmeye çağırdı, yengeçli olan. Ne de olsam kurtarıcı sayılıyordum ve haksız sayılmazdı yengeç, güzeldi saçları.

Tayland’da çok şaşırtıcı olmayabilirdi böyle bir sevişme eğer satın alınmış olsaydı ama onlar aşıktılar. Buydu zor olan. Kendi ülkelerinde bu kadar rahat yaşayamıyorlardı. “Gay ve lezbiyen çift oluyor ama üçümüz sevgiliyiz dediğimizde herkes bizi dışlıyor, hatta onlar da” dedi biri. Ben o bunu söyleyinceye kadar hâlâ, kim kimle sevgili diye kestirmeye çalışıyordum. Hemen o soru geldi, şimdi sizin aklınıza gelen. Ya iki erkek olsaydı, dedim bir yengeç kurtarıcısı şımarıklığıyla. “Bilmem aşk bu”, dedi biri, “ısmarlama olmuyor…”

Denizden geri döndüm gece. Kız arkadaşım, kulübenin tavanındaki örümceği gösterdi -Tarantulaydı galiba- bak hâlâ orada duruyor diye. “”Orada duruyorsa endişelenmeye gerek yok” dedim, “esas kaybolursa kork” ve yine de cibinliğin kenarlarını iyice sıkıştırdım tabii, -yemin ederim, kıllı bacakları vardı ve kocamandı- Halbuki örümcekten korkmam, kafaları örümcek olanlar kötü.


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...