YAZARLAR

Dünya malı erkeğe ahlak kadına mülk!

Nafaka karşıtlarının kadına yönelik şiddetle mücadele edilmesine de karşı olduklarını yazdığım yazıya gelen bu yorum, yoruma ihtiyaç bırakmadan haklılığımı ispat ediyor. Ancak bir hukukçunun toplumsal ihtiyaç olmadan kanun yapılmayacağı gerçeğini göz ardı edebilmesi ibretlik.

Ülkede tek adam rejimiyle otoriterliğin yükselmesine paralel biçimde nafaka karşıtlığının yükselişi anlamlı bir bütünlük oluşturuyor. Bugün bir okur yorumuna yer vererek konuya devam etmek niyetindeyim. Nafakayı sorumluluk mecburiyeti olarak isimlendirdiğim yazım üzerine e-mail ile yazıştığım hukukçu okurum Celal Kılıç’ın soru-yorumları, yine erkek tarafının sesi. 29 Ağustos ve 4 Eylül tarihli iki mail de ilgili yazıya konu ettiğim nafaka karşıtlarının karşı oldukları pek çok konuyu içermesi bakımından yeni bir şey söylemese de kampanyalarını genişletme azimlerini gösterdiğinden önemli.

Ricası üzerine telefonla yazmaktan kaynaklanan ifade ve imla hatalarını sergilemekten kaçınmak için özetle mealen bazılarını vereceğim soru-yorumlarından birinde Celal Bey, 15 bin TL aylık nafaka alan bir kadın örneği veriyor. Ardından konu değişiveriyor. Soru “peki bu kadın neden tekrar evlensin?” Verilecek tek cevap:

-Kime ne? Konumuz nafaka mı boşanmış kadının evlenip evlenmemesi mi?

Ama konu bitmiyor yeni soru geliyor arkasından: “Peki, bu kadın eski kocasından nafaka almaya devam ederken başka bir erkekle evlenmeden evlilik hayatı yaşıyorsa?”

Görüldüğü gibi nafaka karşıtlığının temel işlevi olan cüzdan bekçiliği hemen ahlak bekçiliğiyle destekleniyor. Dünya malı erkeğe ahlak yalnız kadına mülk ya! Zaten koskoca ahlak kavramı kuşa çevrilip cinsel ahlaka indirgenmiş bu ülkede. O da yetmemiş, yalnızca kadına tapulanmış ya! Hukukçu okurum böylesi durumlarda hukuk yolunun açık olduğunu da unutmuş görünüyor.

Yoksulluk nafakasının süresiz olmasına itiraz edenler bakanlıkça geçmişte beş yıl gibi süreler telaffuz edilmiş olmasından da hoşnutsuz. Okurum kendince 2-3 yıl nafakayı münasip görerek “böylesi kadınlar için de iyi olur” diyor. Kadın hareketi değil, kadınların her biri kendileri için değil ama kadınlar için neyin iyi olacağına da nafaka karşıtları karar veriyor. Konunun erkek tarafının beklediği yasal düzenleme böyle. İktidar milletvekilleri komisyon gibi sadece tek tarafı dinleyerek yasal düzenleme yoluna gidebilir. Ancak yine de nafaka karşıtlarını mutlu etmeleri mümkün değil. Hukukçu okurumun yazdığı maddelerden birini olduğu gibi alıntıladığımda ne demek istediğim daha iyi anlaşılacak:

“Konuyla ilgisi yok ama ben kadına şiddet yasasının da kadına şiddetin kaynaklarından biri olduğuna inanıyorum. Bu da, bu kanunu yaparken toplumsal gerçekleri göz ardı etmemizden kaynaklanıyor. Evden üç ay uzaklaştırma alıp kalacak yeri olmadığı için iki ay parklarda yatan bir adamın, bu haleti ruhiye içinde hiç aklında yokken karısını öldürdüğünü de bu cümleden olarak yazmak gerek."

Nafaka karşıtlarının kadına yönelik şiddetle mücadele edilmesine de karşı olduklarını yazdığım yazıya gelen bu yorum, yoruma ihtiyaç bırakmadan haklılığımı ispat ediyor. Ancak bir hukukçunun toplumsal ihtiyaç olmadan kanun yapılmayacağı gerçeğini göz ardı edebilmesi ibretlik. Şiddet var olduğu için şiddetle mücadele kanunu hazırlandı. Karşı oldukları son kanundan önce de şiddetle mücadele kanunu vardı ve yetersiz kaldığı, eril şiddet artış gösterdiği için yenilenmişti. Şimdi kanunu şiddetin kaynağı olarak sunup karar vericileri buna inandırabilmeleri gerçekten yazık.

Üstelik verdiği örnek üç ay evden uzaklaştırma kararıyla ilişkili ve bu karar, şiddet uyguladığı için verilmiş olabilir ancak. Şiddet uyguladığı için evden uzaklaştırılan “adamın” cinayet işlemesini “normal” göstermesiyle adeta nutkum tutuldu. Üstelik “hiç aklında yokken” ifadesi şiddet nedeniyle evden uzaklaştırılan kişinin uyguladığı cinayet dışındaki şiddet biçimlerini de şiddetten saymadığının göstergesi. Psikolojik, ekonomik, fiziksel şiddet yok sadece inkar edilemeyen bir cinayet var ortada şiddet olarak. Onun da suçlusu ya kadın ya da kadınları şiddetten korumak için hazırlanmış kanun.

“Teflon mübarekler” demiştim daha önce bir söyleşide. Şimdi tekrarlıyorum. Teflon mübarekler! Yaptıkları hiçbir işin sorumluluğu üzerlerine yapışmıyor. Nafakaya da sorumluk yüklediği için karşılar.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.