YAZARLAR

Krizde doğanın adını anan gördünüz mü?

Çok açık ki biz konuşmazsak kimse emeği ve doğayı konuşmayacak. Herkes anlaşılmaz ekonomi lafları edecek, ekonomik savaştan ve yanlış politikalardan bahsedecek. Bizim için ortada, doğanın ve insanın bu kadar sömürülmesi, aşırıdan da öte, yıkımına üretimden kaynaklanan bir kriz var. Bugün krize doğa ve beşer çerçevesinden bakacak ve konuşacak insanlara ve bunun siyasetini yapabilecek politikacılara ihtiyacımız var.

İktidar ekonomik krizin bile lafını anmıyor, “ekonomik savaş” diyor. Onlara göre Trump’ın Türkiye’den demir-çelik ve alüminyum ithalatındaki vergileri arttırması ile bu savaş başladı. Ama Türkiye’nin ABD’ye sattığı demir-çelik yıllık bir milyar dolar.(1) Yani 2016’da Türkiye’nin toplam ihracatının binde 6’sına gelen vergiler yüzünden mi savaş çıktı?

Muhalefet ekonomik kriz olduğunu kabul ediyor ve devamında bunun “yanlış yönetim” kaynaklı olduğunu söylüyor. Mesela İYİ Parti “Uzun zamandır uygulanan yanlış ekonomik politikalar” (2) diyor, CHP ise “iktidarın özellikle 2013 yılından bu yana sürdürdüğü yanlış politikalar”(3) lafını kullanıyor. HDP ise biraz daha farklı bir ton kullanarak krizin ilk başında söylediği “Hem siyasi hem de ekonomik krizin müsebbibi olan bu iktidar, kurduğu otoriter rejimle yanlışlarının bedelini halklarımıza, işçi ve emekçilere ödeterek yoluna devam etme peşindedir.” ifadesindeki (4) çizgisini koruyor. Ama hiçbiri doğadan bahsetmiyor, emekten bahsedeni ise nadiren görüyoruz.

Ekonomistler ise büyüme diyor, yapısal reform diyor ama doğa demiyor. En son Bloomberg’deki yazısında (5) Prof. Daron Acemoğlu “...ortaya çıkan krizin kısa vadedeki en büyük sebebi yabancı sermaye akışı olduğu için, yabancı yatırımcılara kısa vadede kâr etme garantisinin yeniden verilmesi Türkiye’nin yaşadığı yapısal problemlerle başa çıkmak için bir strateji olabilir.” diyerek yeniden bir büyüme öneriyor.

Ortada ne iktidar ne muhalefet ne de ekonomistler için doğa yok, doğanın sömürüsü yok. Nasıl olsun, emeğin sömürüsü konusunda laf eden var mı? Acı reçeteler, çıkış planları bol bol mali-yapısal-finansal sorunlar/reformlar gibi soyut kavramlar var.

Rosa Luxemburg geçen yüzyılın başında yazdığı “İktisat Nedir” kitabının ilk bölümünde şöyle der: “…bu çok bilgili profesörler bize iktisadın uğraştığı ana meselelerin neler olduğunu söylemeyecek ve bu bilimin neden ve niçin ortaya çıktığını açıklamayacaktır.” Yani yüzyıldan fazla zaman geçmesine rağmen bugün bile ekonomistler ana meseleyi açıklamıyor. Yetmiyor, bunların bir kısmı krize rağmen sürekli bir neo-liberalizm pompalıyor.

Bizler içinse ortada çok açık bir şekilde aşırı üretim, o üretim ile gelen doğanın ve emeğin aşırı sömürüsü, bu sömürü ile aşırı sermaye birikimi ve bu birikimin artık kâr edemeyerek krize girmesi var. Üretim o kadar aşırı ki yıkımına üretim her yeri sarmış durumda.

AŞIRI ÜRETİM, 'YIKIMINA ÜRETİM'

İş cinayetleri almış başını gitmiş, çocuk işçi ordusu kurulmuş, herkes fazla mesaiden ölüyor ama ülkede üretim yok diyenler var! Son 15 yılda üretimin değişimine bakmak bile yeterli.

Sanılanın aksine bu ülkede aşırı bir üretim var. 2002’de 100 otomobil üretirken bu üretim yüzde 460 artarak şimdi 560 olmuş. Benzer şekilde o zaman 100 bulaşık makinesi üretirken şimdi 1300 tane üretiyoruz. 100 olan buzdolabı üretimi ise şimdi 264 olmuş. O kadar çok artmış ki bol bol ihraç edilmiş. Yani üretim Türkiye’ye değil başka ülkelere yetecek kadar artmış.

Bu ülkede üretim o kadar artmış ki “yıkımına üretim” başlamış. 2002 yılında 100 ton olan çimento üretimi 2017’de 247 ton olmuş. 100 birim olan asfalt yenileme ise artık 243 birim olmuş. Yetmemiş o vadilerde gördüğünüz koca mermer delikleri katlanmış. Ülke 2002’de 1,5 milyon metreküp mermer çıkartırken 2015’te 5,6 milyon metreküpe ulaşılmış. Yani üretim 100 birimden 373 birime çıkmış, ülkede doğa kalmamış. Yani toprağı, doğayı yok eden malların bile üretimi katlanmış.

“Yıkımına üretim” yetmemiş, insan canı pahasına üretim başlamış. Dünyada teknoloji gelişmiş, Türkiye’de doğalgaz yayılmış ama tersine kömür üretimi arttırılmış. 2002’de Türkiye 100 birim kömür üretirken şimdi 135 birim kömür üretmiş. Yeni Soma maden faciası böylece yaşanmış.

Tabii o üretim artsın diye AVM alanları da arttırılmış. 2002’de 100 birim metrekare olan AVM alanı 2017’de 900 birim metrekareyi geçmiş. Yeni ne kadar çok AVM, o kadar çok çimento ve kömür, yani yıkım gelmiş.

Ama insanların ihtiyaçları için üretim durmuş. Raf ömrü bir yıl olan buğday, nüfusun o kadar artmasına ve diğer kalemlerdeki üretime rağmen yüzde 10 artmış.

.

SÖMÜRÜNÜN ADI: KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRETİM

Yıkımına üretim verilerini ortaya koyduğunuzda karşınıza ilk çıkacak argüman “ama katma değeri yüksek ürünler üretilmiyor” lafıdır. Hatta insanı yok sayan Endüstri 4.0 argümanları da gelebilir. Bu laf uzun yıllardır kullanılır ve söylendiği gibi ortada bir katma değer fetişizmi hiç bitmez. (6)

Katma değer aslında sömürünün adıdır. Temelde, maliyetlerle fiyat arasındaki farktır. Yani işçiye az para öderseniz, iş güvenliği önlemlerine para harcamazsanız, ÇED’de “yapacağım” denilen şeyleri yapmaz ve para harcamazsanız, ÇED’inizi ucuza getiren düzenleme yaptırabilirseniz katma değeriniz yükselir.

Yüksek katma değerin en iyi örneği Iphone’dur. Çalışma kampı gibi fabrikada 200 dolar maliyetle bir iPhone üretip üstüne pazarlama vs. maliyetini ekleyip 850 dolara satarlar. Neredeyse 400-500 dolara yakın artı değer ortaya çıkar. Yani katma değeri yüksektir. Yani ne kadar çok katma değer, o kadar çok sömürü demek.

DOĞANIN VE İNSANIN SÖMÜRÜSÜ KRİZİ

İktidar, sermaye aktarımı ve sömürü konusunda her şeyi eksiksiz yaptı. Çimento üretimi ile toprak mülkiyetinin transferi konusunda çok iyi bir ilişki kurdu. İthalat yolu ile yerel üretimi kontrol etti, kendi market zincirleri ile tüketimi yeniden yapılandırdı. Bu kadar sermaye o kadar az elde birikti ki şimdi 2 milyondan fazla boş evi bizlerin almasını bekliyorlar. Kampanyalar yapıp kârlarını korumaya çalışıyorlar.

Çok açık ki biz konuşmazsak kimse emeği ve doğayı konuşmayacak. Herkes anlaşılmaz ekonomi lafları edecek, ekonomik savaştan ve yanlış politikalardan bahsedecek. Bizim için ortada, doğanın ve insanın bu kadar sömürülmesi, aşırıdan da öte, yıkımına üretimden kaynaklanan bir kriz var. Bugün krize doğa ve beşer çerçevesinden bakacak ve konuşacak insanlara ve bunun siyasetini yapabilecek politikacılara ihtiyacımız var. Ama ne kadar var?

(1) https://www.ihracateksperi.com/abd-ihracat-rakamlari/

(2) https://www.gazeteduvar.com.tr/politika/2018/08/29/iyi-partiden-en-derin-ekonomik-kriz-geliyor-uyarisi/

(3) https://www.gazeteduvar.com.tr/ekonomi/2018/09/01/2009-gibi-teget-gecmeyecek/

(4) https://www.demokrathaber.org/siyaset/hdp-ekonomik-savas-yok-iktidarin-yanlis-ekonomik-ve-politik-tercihlerinin-h105836.html

(5) Çevirisi için bakınız: https://medyascope.tv/2018/08/31/daron-acemoglu-turkiye-ileriye-gitmek-icin-geriye-bakmak-zorunda/

(6) 2005’ten bir yazı: Katma Değer Nedir: https://www.birgun.net/haber-detay/katma-deger-nedir-6764.html


Önder Algedik Kimdir?

Proje yöneticisi, enerji ve iklim uzmanı. Çeşitli sektörlerde proje yöneticiliği yaptıktan sonra son yıllarda iklim değişikliği ve enerji alanında uzman olarak çalışmaktadır. İklim, Enerji, Çevre Sorunları Araştırma Derneği başkanı olup 350ankara.org iklim aktivist grubunun kurucularındandır. Raporlarına ve arşivine http://www.onderalgedik.com/ adresinden ulaşılabilir.