YAZARLAR

İdam ve af: Yaranın üzerine makyaj yapmak

Af geçici bir rahatlamadan ibaret. İdam için de aynı şeyi söylüyoruz. Yaranın üzerine makyaj yapmak gibi. Yara orada duruyor. Kalıcı olan suçu azaltmak. Bu da ancak suç üreten zihniyeti eğitmekle olur.

1 Ekim’de TBMM’nin açılmasıyla gündeme gelecek olan af yasasının detayları konuşuluyor. Habere göre, afla birlikte idam da gelecek.

Geçtiğimiz süreçte idamla ilgili söylenecek her şeyi söyledik; idamı konuşmanın dahi büyük utanç olduğunu, geri dönüşü olmayan bir ceza olduğunu, hatta bir ceza olup olmadığının dahi tartışılabilir olduğunu, katiyen caydırıcı olmadığını, insan hakları sisteminde bir gedik açmak olduğunu, devlet eliyle işlenen bir cinayet olduğunu, yalnızca bir suç için getirilse dahi başka suçlar için uygulanma riski taşıdığını, cezada şahsilik ilkesini ihlal ettiğini, demokratik hiçbir ülkede böyle bir ceza kalmadığını, uygulanan ülkelerin çoğunlukla geri kalmış üçüncü dünya ülkeleri olduğunu ve daha birçok şeyi söyledik durduk, artık söyleyecek bir şeyimiz kalmadı.

AB’ye üye olacağız vaatleriyle gelip sonraları Avrupa’ya tabiri caizse ‘dayılanan’ iktidar, idam cezasını 2003 yılında AB’ye uyum yasaları çerçevesinde kaldırmıştı. Şimdi ne oldu da tekrar gündeme getiriyor? Son günlerde ekonomik kriz dengelerinden midir nedir, AB ile arayı düzeltme konuşmaları yapılıyor. Bunu idam getirerek nasıl yapacaklar doğrusu çok merak ediyoruz. Hepsi bir yana böylesi barbar bir cezayı getirerek neyi düzeltmeyi düşünüyorlar hiç bilmiyoruz. Belli ki, esas hedef terör suçlarında idamı uygulamak. Zira biliyorsunuz, ilk idam tartışması 15 Temmuz darbe dönemi ortaya çıkmıştı. Sonrasında cinsel istismar bahane edildi. Ama nedense hiçbir insan hakları örgütüne, STK’ya, uzmana, işin ehline ‘Siz ne düşünüyorsunuz?’ diye sorulmadı. Diğer tüm tasarılarda olduğu gibi.

Bugün bir hukukçu arkadaşım “Bu zamana kadar bu ülkeden gitmeyi hiç düşünmedim; fakat idam gelirse sanırım burada yaşayamam” dedi. Ben de bu ülkeden gitmeyi hiç düşünmedim. İdam gelirse bu ülkede nasıl yaşarım ben de bilemiyorum; fakat o noktadan sonra sanırım iş inada biner; çünkü biliyoruz ki bizim bu ülkeden gitmemiz “bir kısım” için aranıp da bulunamayan şey. Kalırız ve insan hakkı mücadelemize devam ederiz. Sonunda idam dahi olsa. Görüyorsunuz ya, idam mücadele için de caydırıcı değil, gözü kararmış suçlular için nasıl caydırıcı olsun…

* * *

'Af' konusuna gelince, affın genel bir af mı olacağı yoksa yalnızca belirli suçlarda mı yapılacağı, gerekli meclis çoğunluğu sağlanamayacağı için cezalarda indirim uygulamak suretiyle mi gerçekleştirileceği belli değil. Affın kritik dönemlerde toplumsal barış için olumlu etkileri olduğu söylenir durur. Fakat sıkça gündeme geldiğinde hem insanların adalet sistemine olan inancı zayıflar, cezaların caydırıcı etkisi azalır hem konu cezaevindeki insanları umutlandırıp tekrar yıkmak suretiyle artı bir eziyete dönüşür.

Geçenlerde, cezaevindeki bir müvekkilim görüşme esnasında belirtti; 14 kişilik koğuşta 27 kişi kalıyorlarmış. Nasıl yapıyorsunuz, diye sordum. “Bir kısım yerde yatıyor” dedi. Yatak sorunu dışında 14 kişilik koğuşa sığamamaktan kaynaklı diğer sorunları varın siz düşünün. Rezillik. Cezayı daha da ağırlaştırmak bu. Cezaevlerine sığmıyor işte mahkumlar. Sürekli yeni cezaevleri yapılıyor. Mahpuslar ise af bekliyor, her defasında af gelecek mi diye soruyor. Gelecek desen bir türlü demesen başka türlü…

Affı çıkarın çıkarmasına da, birazcık suç oranını azaltmak üzerine de düşünün. Zira kalıcı olan odur. Bir bilene sorun, nasıl yapalım edelim diyin, kendi içinizde kapalı kapılar ardında yasa taslağı hazırlamayın. Ama bunlar demokratik ülkelerde olacak şeyler tabii. Sürekli söylenir Hollanda’da hapishaneler bomboşmuş, diye. Niçin? Çünkü demokratik bir ülke. Suç oranı çok ama çok düşük. İnsan hakları tıkır tıkır işliyor. Biz de dünyanın en büyük adliyesine sahip olmakla övünüyoruz. Dosyalar odalara sığmıyor. Demek ki af geçici bir rahatlamadan ibaret. İdam için de aynı şeyi söylüyoruz. Yaranın üzerine makyaj yapmak gibi. Yara orada duruyor. Kalıcı olan suçu azaltmak. Bu da ancak suç üreten zihniyeti eğitmekle olur.

Cezalar artırılsın, hatta idam gelsin, idam gelirse kimse cesaret edemez diyenler, diğer yandan af istiyor. Bu yaman bir çelişki. Öncelikle, insanlar bu çelişkinin farkına varmalı ve muktedirler insanlara bu çelişkiyi izah edebilmeli. Tabii ki de sonuçsuz kalacak bir rica bizimkisi. Yine de söylemiş olalım.

Hoş, referandumsuz olarak idam cezasının tekrar anayasaya girebilmesi için Meclis’in 2/3 çoğunluğu gerekiyor. Bu da AKP, MHP ve BBP’nin meclis başkanı hariç sandalye sayısının 340 olduğu düşünüldüğünde biraz zor gibi. Diğer bir deyişle, demokrasinin kırıntıları bile hayat kurtarıyor…


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.