YAZARLAR

Kriz mi? Hangi kriz?

Mevcut yönetim, ekonomik daralmayı yaşamsal bir tehdit olarak görüyor. Çünkü başından itibaren sert ideolojik çekirdeği değil, farklı kesimlerle kurduğu 'büyüme koalisyonu', iktidarı getirdi. Tam da bu nedenle 100 günlük programda yeni inşaat projeleri açıklanıyor, 'gaza basılacağı' mesajı veriliyor. Ancak 16 yıldır ilk defa bu formül işlemiyor.

Kriz var mı yok mu, TL'deki bu hızlı değersizleşme nelere yol açabilir gibi konularda birkaç kısa ek bilgi vererek, güncel kriz dinamiklerini açıklayabilmek için bir çerçeve taslağı sunacağım.

BORÇ KRİZİ

Türkiye ekonomisinde yaşanan bir borç krizidir. Borçlar, özellikle de firma borçları, döviz biçiminde yoğunlaştığı için borç krizi, döviz krizi biçimini alıyor. Bir tane kriz tanımı yok. O nedenle netleştirmek adına belirteyim. Ekonomik krizin teknik tanımı, iki çeyrek üst üste ekonomik daralmanın yaşanması, yani resesyondur. Şu anda Türkiye ekonomisi resesyonda değil. Ancak istikamet o yönde.

BİRİKİM REJİMİ KRİZİ 

Bir başka kriz tanımı da 'birikim rejimi krizi'. Bu, yapısal olarak bir ülkedeki ekonomik büyüme patikasının ya da ekonomik büyüme modelinin tıkanmasını açıklamak için kullanılıyor. Resesyonlar, birikim rejimi krizleri ile eşleşebilir. Bu durumda kriz, yapısal bir krize dönüşür. Yapısal krizler, sadece ekonomik değil, siyasi ve kurumsal değişimleri de beraberinde getirir.

Başa döneyim: borç krizi, borçlar döviz biçiminde olduğu için ve TL'nin hızlı değer kaybı nedeniyle döviz krizine dönüştü. Buna müdahale etmenin zorluğu, 2013'ten itibaren birikim rejimi krizi içerisinde olmamızdan kaynaklanıyor.

NEOLİBERAL POPÜLİZMİN KRİZİ

Biraz daha açalım: Birikim rejimi krizi ile 'neoliberal popülizmin krizini' kast ediyorum. Neoliberal popülizm, düşük faize dayanan bir birikim rejimi. Ekonomi yönetiminin faizi düşürme ısrarı, 2002'den beri kendileri iktidarda tutan formülü sürdürme çabasından dayanıyor.

Mevcut yönetim, ekonomik daralmayı yaşamsal bir tehdit olarak görüyor. Çünkü başından itibaren sert ideolojik çekirdeği değil, farklı kesimlerle kurduğu 'büyüme koalisyonu', iktidarı getirdi. Tam da bu nedenle 100 günlük programda yeni inşaat projeleri açıklanıyor, 'gaza basılacağı' mesajı veriliyor. Ancak 16 yıldır ilk defa bu formül işlemiyor. Zira birikim rejimi krizi, mevcut ekonomik modelin sürdürülemez olduğunu ve faizin bu modelle indirilemeyeceğini gösterdi.

.

BANKACILIK KRİZİ

Döviz krizi biçimini alan borç krizinin bir sonraki adımı bankacılık krizidir. Yeni bir 'İstanbul Yaklaşımı' önerisinin daha sıklıkla konuşulması, ekonomi yönetiminin de bunu görerek önlem almaya çalıştığını gösteriyor.

Ancak buradaki sorun, kimin kurtarılacağı. Farklı sermaye fraksiyonlar arasında tam bir savaş sürecek. Büyükler mi, küçükler mi kurtarılacak? Siyasi bağlantıların mı objektif kriterlerin mi geçerli olacağı, bu güç mücadelesi sonunda ortaya çıkacak.

YAPISAL KRİZ

Döviz biçimindeki borç krizi, bankacılık krizine dönüşürse, sonrasındaki adım, kredi sıkışması ya da çöküşü olarak adlandırılıyor. Birikim rejimi krizinin, resesyona dönüşmesi, kredi çöküşü kanalıyla gerçekleşebilir.

'Kötü yönetim', 'tek adam yönetimi' gibi kavramlarla işaret etilen etkiler, birikim rejimi krizinin resesyona dönüşmesini hızlandırıcı etki yapabilir, kendi başlarına açıklayıcı değiller.


Ümit Akçay Kimdir?

Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene, 2016) kitabının ortak yazarı; Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV, 2007) kitaplarının yazarıdır. Akçay, güncel olarak, yeni otoriterliğin ekonomi politiği, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma konularıyla ilgilenmektedir.