YAZARLAR

CHP’nin 'hazır'lığı

Neye hazırdı CHP? Seçim prosedürünün politikleştirilmesi, örneğin Sadi Güven’in görevden alınması, ilgili bakanlarının istifa etmesi gerektiği, seçimlerin tarafsızlığının sağlanması ve kamuoyunun özgürce oluşması için OHAL’in kaldırılması gibi konularda siyasal bir rest mi çekmişti? Seçim adaleti ve güvenliğinin sağlanmadığı koşullarda seçimlere girmeyeceğini söylemiş ve küçük de olsa bir karşılık alarak hazırlık mı yapmıştı?

16 Nisan 2017 Anayasa değişikliğinin mühürsüz oyların kanuna aykırı olarak geçerli sayılmasıyla kabulünün ardından MHP genel başkanının girişimiyle başlatılan baskın seçim sürecini beklemeye başlamıştık. Seçimlerin baskın niteliğinin nedeni açıktı. Ülke siyasal olarak iflasa sürüklenmiş, demokratik siyasetin bütün kanalları tıkanarak diktatörlük koşulları oluşturulmuştu. Bir buçuk yılı aşan, OHAL adı altında yürütülen fiili rejim ile bütün bağlılıklar Saray’da toplanmıştı. Bir yandan da ekonominin kasımda yapılması beklenen bir erken seçime kadar dayanamayacağı veri okuyabilen her göze görünüyordu. Ekonomide kaçakçılık ve vurgunculuk, siyasette kaçırma, kayırma ve rehin alma, dış politikada gücünün yettiğine tehdit, yetmediğine “mutabakata varmak üzereyiz” söylemleriyle yürüyen bir pazarlık iktidarının baskına ihtiyacı vardı. Böylece muhalefet partilerinin seçim örgütlenmeleri, aday hazırlıkları da engellenmiş olacaktı. Zaten 24 Haziran’da 16 Nisan değişikliklerinin yürürlüğe girmesiyle de iktidarın böyle bir derdi de kalmayacaktı.

Bu bekleme süreci içinde ana muhalefet her zamanki gibi başlayan ve her zamanki gibi sona eren bir taktik izledi. 7 Haziran 2015 sonrası, iktidar partisi parlamento çoğunluğunu kaybetmişken ve Cumhurbaşkanı hâlâ partili değilken yaptığı istikşafi görüşmeler ile ülkeyi 1 Kasım seçimlerine götüren sürece payanda olmuştu. Daha öncesinde MHP lideri Bahçeli’nin peşine takılarak İslamcı bir adayı cumhurbaşkanı adayı olarak Erdoğan’ın karşısına çıkarmıştı. Anayasa’ya aykırı anayasa değişikliklerini halk referandumda onaylar korkusuyla anayasaya aykırı olduğunu beyan etmesine rağmen Meclis’te onaylamıştı. Belediye seçimlerinde adayları kentin ve ülkenin ihtiyaçlarına, partinin programına göre değil, adayın sağ içindeki konumuna göre belirlemişti. Kısaca sosyal demokrat iddiaları olan bir parti olarak tabanı ne isterse tersini yapmış; ülkesinin ihtiyaçlarını ve kendi programını sağ seçmenin oyunu kaybederim korkusu içinde beceriksiz bir pragmatist eğilimle elinin tersiyle itmişti. Parti merkezinde çalışan “seçkin” sosyolog kadrosunun bütün derdi muhafazakar seçmeni kazanmak, partinin siyasi kadrosunun bütün derdi parti içi iktidarını korumaktı. CHP’nin sosyolog kadrosu, AKP’nin siyasal olarak kullanıma soktuğu ve söylemsel hegemonyasının temeline yerleştirdiği merkez-çevre paradigmasının soluk gölgesinin dışına çıkmadı. Parti içi iktidarı kaybetmemek için ülkesi ve tabanı için hiçbir karşılığı olmayan siyasal adımlar atan bir siyasal kadro tarafından yönetilen CHP’nin 24 Haziran öncesi ve sonrası tutumunda büyük değişiklikler olmadı.

SEÇİMLERE HAZIRIZ 

Ana muhalefet, her seçimde olduğu gibi baskın seçimlerde de hazır olduğunu beyan etti. Neye hazırdı peki? Daha bir yıl öncesinde meşru olmadığını defalarca söylediği 2017 referandumundan daha ağır koşullar vardı. Seçimler, anayasa değişikliği nedeniyle istifa etmemiş hükümetin taraflı bakanlarınca yönetilecekti. Seçimlerin yargıç denetiminde yapılması kurumsal güvencesini sağlayan kurumun başında, tarafını referandumda belli etmiş kişi hâlâ vardı. Seçimlerin yapılması için eskiden zorunlu olan makul bir süre bile beklenmemişti. Neye hazırdı CHP? Seçim prosedürünün politikleştirilmesi, örneğin Sadi Güven’in görevden alınması, ilgili bakanlarının seçim sürecinde istifa etmesi gerektiği, seçimlerin tarafsızlığının sağlanması ve kamuoyunun özgürce oluşması için OHAL’in kaldırılması gibi konularda siyasal bir rest mi çekmişti? Seçim adaleti ve güvenliğinin sağlanmadığı koşullarda seçimlere girmeyeceğini söylemiş ve küçük de olsa bir karşılık alarak hazırlık mı yapmıştı? Hayır. Boykot baskın seçimde gerçekçi bir seçenek değildi ama erken seçim olacağını herkesin gördüğü bir yerde, gayri meşru olarak tanımladığınız bir seçimin hemen ardından seçimlere ilişkin güvenceleri politikleştirmek, bu politikayı kitleselleştirmek gerekmez miydi?

Ana muhalefet, bu sürece Abdullah Gül müzakereleri ile başlayarak bugüne kadarki sağ yönelimli performansını bir adım daha ileriye götürdü. Fakat AKP tarafında müzakerenin adı pazarlık değil tehdit oldu. Mesele CHP’ye biraz zaman kaybettirerek halledildi. Ardından kurultayda genel başkanın karşısına çıkmış Muharrem İnce aday gösterildi. İnce partisinin desteği konusunda çelişkili açıklamalar yapsa da bıkmış CHP tabanında bir heyecan yarattı, seçim sonrasında geri adım atsa da cesur söylemleri oldu. Ordu komutanının iktidar partisi genel başkanını alkışlamasına tepki verdi örneğin. Tutsak Cumhurbaşkanı adayını ziyaret etti. Fakat Erdoğan ne yaptıysa daha iyi yapacağı yönünde özünde sağcı ilkesizliğin temeli olan söylemin ötesine geçmedi. Bir programın değil, ana muhalefet oyunlarının bir taşıyıcısıydı. Buna rağmen kendisinden beklenmeyen bir performans sergiledi. Çünkü bıkmış bir halk kitlesi politikleşmiş, karşısında cesur görünen coşkulu bir iktidar arzusunu hissetmişti. Ne yazık ki bir siyasal kadro ve programı taşıyan güçlü bir aday değil.

CHP HÂLÂ HAZIR

CHP sosyologları Türkiye sağının labirentlerinde dolaşır, CHP siyasal yönetimi parti kadrolarının partideki yerlerini tescilleme çalışmasını hızlandırırken bir adil seçim gündeme geldi. Nisan 2017’den bir gün sonra başlayarak politikleştirilmesi gereken bir mesele teknik bir sorunmuş gibi sunularak ve seçimin adil bir biçimde gerçekleşeceği güvencesi yaratılarak halkta büyük bir hayal kırıklığı oluşmasına neden olundu. Zemini adil olmayan bir seçimin uygulamasının adil olması mümkün değildi. Bunu bilen bilmeyen, öngören öngörmeyen herkes bir umutla platformun uygulamasına destek verdi ve sonuç hüsran oldu.

Seçim bitti, Türkiye’nin anayasasızlaşma süreci tamamlandı. Artık Saray’ın her taşını yerinden ettiği ve yeniden teşkilatlanan yeni bir devlet aygıtı oluşturuluyor. Artık resmi olarak bir ana muhalefet de yok, artık resmi olarak bir iktidar partisi grubu da yok. Aslında artık parlamenter anlamda siyasi partiler de yok. Fakat CHP, Türkiye’de siyasal partilerin, iktidar partisi dahil tasfiye süreci başlamışken halk kesimleri ile toplumsal hareketler ile yeni ve güçlü bağlar oluşturma çabaları yerine kurultay, imza, delege, genel başkan tartışıyor. Önümüzde yeni bir seçim var, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Anayasa’ya aykırı olarak iki ay sonra yerel seçim yapıyoruz dese sizce muhalefet partileri hazırız der mi? Bence derler, aslına bakarsınız bütün bu fotoğraf içinde hazırlar da.


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.