YAZARLAR

'Kız kıza' medeniyeti

Şimdi bir düşünün; bir baba oğluna “Gel biraz erkek erkeğe konuşalım” dediğinde ne hissediyorsunuz? Son derece ciddi, güçlü, gururlu ve de tabiri caizse delikanlı bir şey öyle değil mi? Peki, “erkek erkeğe”nin karşılığı nedir? “Kadın kadına” diye bir şey var mıdır? Yok canım, olsa olsa “kız kıza”dır o. “Sevimli, cici, tatlış” bir şeydir. Kikirdemeli, utanmalı falan…

Geçtiğimiz günlerde Tanıl Bora üstadımızın bir yazısı denk geldi; “erkek erkeğe”likteki mahremiyeti ortadan kaldıran üstünlük hissiyatının ve kadınlara karşı sahte nezaketin maharetli bir dille ele alındığı bir yazıydı. Fikri özetleyebilmek adına yazıdan kısa bir alıntı yapalım:

“ ‘Erkek erkeğe konuşalım’. Babanın oğluna daveti. Veya amcanın/dayının veya eniştenin veya kirvenin, ergen oğlana, delikanlıya, bazen de arkadaşın arkadaşa daveti -kimileyin meydan okumayla da karışık. Erkek erkeğe konuşmak, mahremi ilga etmeye açılır, dahası tekinsiz olanı, müstehceni ortaya dökmeye imkân sağlar. Sır kapısından geçilip, felâh bulunur. Erkek erkeğe konuşmak, harbîlik ve samimiyet hissini bileyler, harbî ve samimî olmayan (“şerefsizlerin” yanı sıra kadınların da olduğu) dünyaya karşı soylu bir seçilmişlik hissiyle donatır.”

Şimdi bir düşünün; bir baba oğluna “Gel biraz erkek erkeğe konuşalım” dediğinde ne hissediyorsunuz? Son derece ciddi, güçlü, gururlu ve de tabiri caizse delikanlı bir şey öyle değil mi? Peki, “erkek erkeğe”nin karşılığı nedir? “Kadın kadına” diye bir şey var mıdır? Yok canım, olsa olsa “kız kıza”dır o. “Sevimli, cici, tatlış” bir şeydir. Kikirdemeli, utanmalı falan… Erkek egemen toplumların en önemli özelliklerinden biri de, erkeğe özgü deyimlerin kadınlarda karşılık bulamaması olsa gerek. “Erkek erkeğe” deyimi de bunlardan biri.

Tanıl Bora üstadın yazısını okuyunca belki bir nevi cevabi olarak bu yazıyı yazmaktan alıkoyamadım kendimi. Toplumsal cinsiyet eşitliğini içselleştirmemiz ve farkındalığımızın artması bakımından önemli bir detay zira. Yazıya içtenlikle katılmakla birlikte, “erkek erkeğe”lik kavramının özdeşleştirildiği o harbilik ve samimiyet hissinin erkekler arasındaki mahremiyeti ortadan kaldırmaya yönelik bir tavır içerdiği kabulü, kadın kadına muhabbette mahremiyetin korunduğu anlamına da gelmez. Nitekim, konuyu “kadın kadına” olduğumuz dost meclisime soru olarak yönelttim. Ortak görüşümüz şu: Sanılanın aksine, kadınlar kendi aralarında erkeklerden daha mahrem konuşuyor, erkekler ise sınırlarını daha belirgin ve geniş çizmeyi tercih ediyor. Sebeplerini irdelediğimizde, konu doğal toplumdaki güdülerimize kadar geliyor. Olabildiğince çok dişi döllemeyi hedeflemiş avcı erkek ve güçlü bir soy devamı isteyen korumacı kadın. Fakat yanlış anlaşılmasın bu sebep hiçbir kabalığı meşrulaştırmaz. Zira, medeniyet denilen şey tam da bu noktada önem kazanıyor; ortak yaşamın eşitlikçi şekilde inşası için güdülerimizin üstesinden gelebilme yeteneği ve hatta zorunluluğu.

Sanmayın ki kadınlar arasında rekabet yok, elbette var fakat kadınlar bunun üstesinden gelmekte daha marifetli. Kadınlar daha dikkatli ve özenliler birbirleriyle konuşurken. Anlaşamadıkları noktada birbirlerine fiziksel şiddete başvurma yoluna gitmiyorlar genellikle. Erkekler, duygusal olmayı ve nezaketi çoğunlukla “feminen” buluyorlar. “Erkekler ağlamaz” saçmalığı da tamamen buradan kaynaklı bir hurafe örneğin.

Oysa, nezaket göstermek ve incelikli olmak zordur, bir miktar çaba ister. Bunu başarabilenin en azından toplum içerisinde ezilen konumda olmaması gerekir öyle değil mi? Ya da gurur ve şeref gibi yüceltilen kavramların kabalıkla ve kolay olanla özdeşleşmemesi gerekir? Yahut “erkeklik gururu” incindiği için suç işleyen bir kişinin haksız tahrik indirimi almaması gerekir? Yine, madem ki kadın medeniyet ölçeği, kadının siyasette daha fazla yer bulması ve yönetici pozisyonlarda olması gerekir?

Öyle olmuyor işte. Bu noktada, asıl tartışılması gerekenin kadınla özdeşleştirilen nezaket ve medeniyetin niçin kadının omzuna bir “sorumluluk” olarak bindirildiği bana sorarsanız.

Örneğin, belediyeler veya çeşitli kurumlar nezaket ve zarafet kursları açıyor kadınlar için. Fakat erkekler için centilmenlik kursları açılmıyor. Kadınlar, toplumsal hayatı medenileştirmek için bir unsur olarak kullanılıyor. Mekanlara “damsız girilmiyor” mesela. Ya da “bayan var” diye küfredilmiyor. “Erkek erkeğe” ortamlarda küfür normalleşiyor, ama kadınlar “kız kıza” ortamlarda dahi küfretse ayıplanıyor. Kaba davranışlar “erkektir yapar” kılıfı ile meşrulaşabiliyor; fakat kadınlar kaba davranış sergilediğinde ya erkeksi bulunuyor ya da hafif meşrep! Kabalık cinsiyet ne olursa olsun kabalıktır ve medeniyet yalnızca kadınlar için değil erkekler için de vardır. Tüm bunlardan şu sonuç çıkıyor: Ne zaman ki erkek erkeğe ortamlarda da medeni insan gibi davranılır işte o vakit dünyaya hakikaten cinsiyet eşitliği gelmiş demektir.

Kötü haber şu ki; farkındalığı olan kadınlar bu ikiyüzlü nezaketi derhal hissediyorlar. Bu his doğrultusunda gardlarını aldıklarında ise, “sorunlu feminist” kadın oluyorlar! Günün sonunda yine kadınlar suçlu çıkıyor yani.

Ortamına göre nezaket son derece ilkel ve de ikiyüzlü bir davranış biçimi. Eğer bir insan yalnızca “bayan var” diye kendine çeki düzen veriyorsa o insandan uzak durmak için haklı sebeplerimiz var demektir. Bu, yalnızca cehennemde yanmaktan korktuğu için suç işlememek gibi bir şey. Samimiyetsiz ve tehlikeli. Bu, erkeklerin kendisiyle yüzleşme sorunudur ve bence her erkeğin bu bakımdan kendisiyle samimi bir konuşma yapması elzemdir.


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.