YAZARLAR

İliştirilmiş Marksistler ve gazetecilik

Marksist.org sitesinde yayınlanan yazıda Batı’nın Suriye’de kullandığı sayısız silahtan biri olarak tarihe geçecek olan Beyaz Miğferler’i aklama çabasına da girişilmiş. Neresinden baksanız dökülen yazı fazlasıyla sorunlu.

Ortadoğu’yu çocuk bahçesi, Suriye’de yaşananları da oyun sananlar var. Uzaktan öyle mi görünüyor? Yüzbinlerin hayatını kaybettiği, bir o kadarının ağır travma yaşadığı, milyonların yerinden yurdundan olduğu, çocukların geleceğinin karardığı, mekanların, altyapının, okulların, hastanelerin harap olduğu, kısaca bir toplumun geleceğinin yok olduğu bir süreci kafalarına göre yorumluyorlar.

Kendilerini fazla önemseyip, sürecin bir parçası sanıp heyecan yapıyorlar. Tıpkı TV karşısında maç izlerken hakem ile konuştuğunu sanan, oyunculara taktik veren, hop oturup hop kalkan fanatikler gibi.

Oyunu önlerindeki ekrandan ibaret ve ekranı da gerçeklik sanan bu gibiler sürece, yaşananlara ve aktörlere dair en ufak bir fikirleri olmasa da ahkam kesmekten geri durmuyorlar. Daha vahimi gözlerine kestirdikleri kim varsa en kolay yapabildikleri şeyi yapıp çamuru yapıştırıveriyorlar.

DSİP’in bülteni Marksist.org adlı site tam da bunu yapmış ve gazeteci Fehim Taştekin’e saldırmış. Saldırıya konu olan yazı Taştekin’in Gazeteduvar’da yer alan 23 Temmuz 2018 tarihli 'Beyaz Miğferler için tahliye zamanı: Bir rejim değiştirme aparatı emin ellerde' başlıklı yazısı.

Beyaz Miğferler için tahliye zamanı: Bir rejim değiştirme aparatı emin ellerdeBeyaz Miğferler için tahliye zamanı: Bir rejim değiştirme aparatı emin ellerde

Taştekin için “İliştirilmiş gazeteci, Ortadoğu gazeteciliği iddiasında” gibi ifadelerle haddini çok aşan biri tarafından kaleme alındığı belli olan yazıda Batı’nın Suriye’de kullandığı sayısız silahtan biri olarak tarihe geçecek olan Beyaz Miğferler’i aklama çabasına da girişilmiş. Neresinden baksanız dökülen yazı fazlasıyla sorunlu.

Önce şu çelişki ile başlayalım: Taştekin’i “kendisine ait olmayan iddiaları ileri sürmekle” suçlayan yazıdaki “ispatlar” kendilerine ait değil. Ama zaten alışkın olmalılar. Fehim Taştekin zamanında her türlü riski göze alarak Suriye’de birçok bölgeyi ziyaret ederken bu arkadaşlarımız masa başında kalmayı ve Batı basınından çeviri yapmayı tercih etmiş. Haklarını yememek lazım, İstanbul Yusufpaşa’daki “mültecilerle” de röportaj yapmışlıkları vardır. Zehran Alluş’un Suriye’den getirdiği “alınteri” paralarla restorancılık yapan oğlu ile de görüştüler mi acaba? Hele bir de “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu” adı verilen otel devrimcileri ile bir iki oturmuşlukları varsa tadından yenmez. Aldıkları bilgiler “sosyalist devrim” gerçekleştirmek için yeter de artar bile!

Skandal yazı “Güneyin Baasçıların eline geçtiği, devrimin sona erdiği, Dera’ya rejim bayrağının dikilmesinin sembolik önemi” gibi ifadelerle başlıyor.

Önce Jargonda anlaşalım: Suriye’de herkes Baasçı değil, o bölgeleri “eline geçiren” de Baasçılar değil Suriye Ordusu. Dera’ya dikilen de “rejim bayrağı” değil Suriye Arap Cumhuriyeti’nin bayrağı. Bunlar önemli mi? Evet! Cehalet ya da bilinçli çarpıtma ile kullanılan ve Türk basınında yüzlerce örneğini gördüğümüz bu dil Suriye’de nelerin olup bittiği konusunda gerçekleri görmenize en büyük engellerden birini teşkil ediyor.

Yazıda Beyaz Miğferler ile ilgili birkaç “bilgi” verildikten sonra örgütün hazırladığı iddia edilen videolar ve örgütün diğer örgütler ile olan ilişkileri ile ilgili iddialara cevap verilmiş.

Kaynak ise France 24 ve benzeri başka kaynaklar.

Suriye’de olayların başladığı günlerde tam da gözümüzün önünde yaşananların France 24, Reuters, AP, AFP, El Cezire Arapça ve İngilizce, El Arabiya gibi kanallar tarafından nasıl çarpıtıldığını çok iyi biliyoruz. Bunların birçoğunun Suriye’de muhabiri vardı ancak haberleri kendi muhabirlerinden değil hükümetlerinden ya da kendi istihbarat servislerinden alıyorlardı. 50 kişilik gösterilerin montajla nasıl 5 bin kişi yapıldığını, yönetime destek gösterilerinin nasıl muhalif gösteri diye verildiğini, eline 500 Suriye lirası (o zamanlar 10 dolar) tutuşturulanların nasıl devrimci yapıldığını, yani France 24’ün ve diğerlerinin ne olduğunu biz yaşayanlar çok iyi biliriz. Aynı France 24’ün Tunus ve Libya sicili de biliniyor.

France 24 gibi kanallar elbette Suriye’de görev yapmış bizim gibi gazeteciler için referans olamaz ama madem Marksist.org önem vermiş biz değinelim: Taştekin’e reddiye için temel alınan France 24’ün kendisi bile bu örgütün “icraatlarının” bir kısmını teyit ediyor, bir kısmını yalanlıyor, diğerlerini ise doğrulayamadığını ifade ediyor. (1) Ama Kanalın örgütün elemanlarının terör örgütleri sergiledikleri görüntüleri “teyit edemediğini” belirtirken nasıl zorlandığı açıkça görülüyor. Yazıyı yazan arkadaşımıza France 24’ün 3 bölümlük “ispatını” tekrar izlemesini tavsiye edip özetleyelim:

İngiliz bir istihbaratçı tarafından İstanbul’da kurulan Beyaz Miğferler, yönetime karşı savaşan örgütlerin militanlarını ve bu militanların bombardıman sırasında canlı kalkan olarak kullandığı sivil yakınlarını da kurtarmak ve tedavi etmek ile görevli uluslararası bir organizasyondur. Yani savaşan bir tarafın (örgütlerin) “sıhhiyesidir.” Bu arada imkanı olmadığı ya da örgüt militanlarının yakını olduğu için (çoğu zaman zorla) orada tutulan sivilleri kurtarmışlıkları da vardır.

Örgütün propaganda aygıtı tarafından hazırlanan ve servis edilen videolarda sadece sivillerin görünmesindeki hikmet ise çok derindir. Bu konuların ayrıntılarına girmek konuyu çok uzatır.

HER SAKALLIYI MARX ZANNETMEK

Yazının en “çarpıcı” tespiti “Suriye işçi sınıfının devrimi” ifadesi olsa gerek. Hangi devrim, hangi sınıf? Siz gördüğünüz her sakallıyı Marx mı sanıyorsunuz? Devrim iddiası ile içinde bulunduğunuz topluma, dinine, dini jargonuna o kadar yabancısınız ki Muheysini denilen adamın Beyaz Miğferler’i överken kullandığı dilin arkasındaki altyapıyı da anlamamışsınız.

Gerçekten sınıf bilinci ve bilinçli özgürlük, evrensel demokratik talepler ile yola çıkan ya da o veya bu tarafta yer almak istemeyen milyonları tenzih ederek söylüyorum: Bu Beyaz Miğferler adlı aparatın ya da yanlarında yer aldıkları selefi cihatçıların sınıfla, devrimle ne alakaları var? Sınıf ve devrim her şeyden önce bilinç gerektirmez mi? “Laik sistemi yıkıp yerine kafalarını kestiklerimizden arta kalanlarla demokratik dini bir düzen getireceğiz” diyenler mi devrimci?

Masa başında France 24 devrimciliği yaparsanız Suriye’deki herkesi devrimci görürsünüz elbet. Bu iddiada bulunuyorsanız önce gösterilerin neden okuldan, fabrikadan, devlet dairesinden değil de camilerden başladığını, neden sadece Cuma günleri yapıldığını, camilerde hangi konuşma ve ajitasyonların yapıldığını, Dera’daki camilerde Süveyda’da yaşayan Dürzilerin kadınlarının etek boylarının konu edildiği provokatif hutbeleri, gösterilerin daha ilk günlerinde silahsız bazı askerlerin kafalarının alkışlar eşliğinde kesildiğini ve devamını bilmeniz gerekir.

Kadın ticareti, fuhuş, uyuşturucu kaçakçılığı ile uğraşırken yeryüzünün en gerici rejimleri olan Suudi Arabistan ve Katar’dan gönderilen paralarla bir anda devrimci, örgütün şeriat şeyhi haline gelenler, kadınlara tecavüz edenler, kafa kesenler, bebekleri kazanda kaynatarak öldürenler hangi sınıfın bilinciyle yaptı bunları?

Suriye’nin gerçek emekçileri sizin devrimci diye nitelendirdiğiniz şeriatçı militanların, cihatçıların sabote ettiği elektrik hatlarını onarmak için hayatlarını tehlikeye atıyordu, matbaa işçileri El Nusra gibi örgütlerin yaktığı ilk okul kitaplarının yerine yenisini çocuklara yetiştirmek için gece gündüz ter döküyordu. İstanbul’da cihatçı örgütlerin propagandasını yapmak için düzenlediğiniz toplantılarda bir kez olsun bu emekçileri gündeme getirmemenizin sebebi sizin de birileri tarafından Türk Soluna iliştirilmiş olmanızdan kaynaklanıyor olmasın sakın?

Beyaz miğferler dünya medyasına şov yaparken Kızılhaç’ın elemanları ve Suriye Kızılayı’nın emekçileri yine aynı Beyaz Miğferler'in dostu cihatçıların aç, yersiz, yurtsuz bıraktığı insanlara yardım için çalışıyordu.

Bu yazı yüzlerce örnekle uzayıp gider. Fehim Taştekin sahaya girmiş, yerinde gözlemler yapmış bir gazeteci olarak yazıyor, herhangi bir partinin propaganda elemanı olarak değil. Sadece Türkiye’de değil, dünyada Ortadoğu ve Suriye’yi en iyi bilen birkaç isimden biridir. İddia ettiğiniz gibi “iliştirilmiş” falan da değil, gizli faaliyeti de yok, yazılarını açıktan paylaşıyor.

Marksizm “saflığı” kabul etmez, romantizmi asla. Suriye’de ne olup bittiğini anlamak için “somut olanı” göreceksiniz. Bunun en basit yolu da Beyoğlu kafelerinde uzaktan devrim heyecanı yaşamak yerine o topraklara gitmek ve yerinde gözlem yapmaktır. İlla masa başı devrimciliği ve gazeteciliği yapacaksanız ikinci bir yol daha var: Fehim Taştekin’in yazılarını takip edebilirsiniz.

(1) http://observers.france24.com/en/20180510-syria-white-helmets-terrorists-fact-fiction-islamic-state


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.