
Sahilde Kafka
Hayır Murakami’nin ünlü romanı değil mevzu. Açıkçası bu yaz, sahilde Kafka okuyana da rastlamadım. Ama sahilde bir şeyler okumak, hala taraftarı olan bir alışkanlık. Gerçi herkesin iyi birer kitap okuru olacağını sandığım o tatil yerinde, benden başka kitap okuyan da pek yoktu. Çünkü herkesin şezlongda vakit geçirmek için ya muhabbet edecek bir arkadaşı ya da mutlaka bir smart phone’u vardı. Her sabah özenle gelip yer tutan John Grisham okuru Avustralyalı kızı ve elindeki o koca Paul Auster ile takdiri hak eden tek başına tatil yapan kadını, birer istisna olsalar da anmam gerek. Onların da işi fazla sıkı tuttuklarını söyleyemem, çünkü o kitaplar bitmedi gitti…
Benim kitabı elime alışımla, şezlong komşularımınki farklı sebeplere dayanıyor gibi. Bana öyle geliyor ki tatil hiç başka şeyle rahatsız edilmeden kitap okumak için harika bir fırsat. Yani o gölgede oturuyor olmamamın amacı, elimdeki kitaba dalıp gitmek. Çoğunluk ise güneşten azami faydayı sağlamak üzere yerinden kımıldamadan geçirdikleri o uzun vakitte sıkılmamak için kitaplardan medet umuyor. Amaç sahilde olmak, dolayısıyla sıkılmamak için kitaplara gömülüyorlar. O zaman kitap tercihleri de mümkün mertebe ‘en eğlenceli’ ya da ‘en moda’ başlıklar etrafında dönebiliyor. Hani, bazı yazarların, eleştirmenlerin sinir oldukları ama ayıp olmasın diye yine de cevap verdikleri o ‘tatil kitapları’ listeleri var ya, onların ruhunu da genelde bu vakit geçirme önceliği oluşturur.
Gazete ve dergilerin asla vazgeçmedikleri alışkanlık, tatil kitapları listesi hazırlamak. Ramazan sayfası yapmak gibi bir şey. Gerçi bu yıl, seçim filan derken Türkiye bu tür rahatlatıcı listeler hazırlamaya pek girişemedi. Seçim sürecinde karambole gelmesin diye, biraz da kriz beklentisiyle yayıncılar da önceki yıllardaki kadar çok çeşit sunmadılar okura. Fakat yine de çok satan listelerinde kendini gösteren romanlar, deneme ve kişisel gelişim kitapları sahilde yerlerini buldu.
İnsan tatili, sadece sevdiği şeyleri yapacağı bir boş zaman, olarak görürse merak ettiği kitaplar ve sevdiği yazarlarla baş başa kalmayı tercih eder. Ve neticede herkesin yaz okuması kişisel bir listeye dönüşür. Esaslı kitap okurları, bunu bildikleri için tatil kitapları listelerini manasız bulurlar. Herkesin okuma listesi kendi zevkine, okuma serüvenine göre değişir.
Hedefi kitap okumak olan sıkıcı anne-babalar, ya da sevgilileri sahilden çok uzaktaki gölgelikte ya da ‘gazinoda’ masanın başından kalkmamasından hemen tanıyabilirsiniz. Onlar kendini kaptırmış kitaplarını okur, hırsla eldeki kitabı bitirip bir sonrakine geçmeye çalışırken denize girmeyi bile unuturlar.
Ben de tatil okumasını, romanların ya da anlatıların dünyasında kaybolup gideceğim, kendimi roman kahramanlarının kurgulanmış hayatlarına kaptıracağım bir faaliyet olarak görüyor ve bu işe bayılıyorum. Hele bu iş için doğru seçimler yaptığınızı anlarsanız, işte o zaman tatil tam da kıvamını buluyor. Galiba bu sene de öyle oldu. Geçen hafta harika kitaplar okudum. Kısaca onları anlatmak istiyorum. Tatilde ya da değil, kendi okuma listesini yapanlara da belki yardımcı olur diye…
BENİM TATİL KİTAPLARIM
1- Antilop ve Flurya, Margaret Atwood, Çev: Dost Körpe, Doğan Kitap.
İngilizce edebiyatın distopya kraliçesinden harika bir roman. MaddAddam (Deliadem) üçlemesinin ilk kitabı nihayet uzun zaman sonra tekrar Türkçe’de çıktı. Ben de Doğan Kitap’ın yayın sırasıyla önce Tufan Zamanı’nı okumuş, ve bir kez daha Atwood’un düş gücüne, öngörüsüne hayran kalmıştım. Serinin ilk kitabı Antilop ve Flurya’nın bu yeni baskısını hemen okumaya başladım ve aynı tadı aldım. Atwood, uluslararası firmaların sıkı bir rekabet içinde yönettiği sefil dünyamıza genetiği ile oynanmış organizmaların nasıl bir felaket getirebileceğini tahayyül ediyor. Son insan Kar Adamı’nın bir köşesi olduğu o aşk üçgeni, ideallerin insanlığın felaketine dönüştüğü bir dünyada tabii ki sadece buruk bir hatıra olarak kalıyor. Antilop ve Flurya ile Tufan Zamanı’nı birleştiren son kitap MaddAddam da pek yakında çıkacak, vesileyle duyurayım…
2- Söyle Hayalet Şarkını Söyle, Jesmyn Ward, Çev: Begüm Kovulmaz, Doğan Kitap
Geçen yıl Amerika’daki yılın kitapları listelerinin gediklisi bir roman. Ülkesi ABD’de Ulusal Kitap Ödülü aldı, çok satanlara girdi. İşin ilginci genç yazar Jesmyn Ward’ın bundan önceki ilk romanı da aynı ödüle değer bulunmuştu. Yani Amerika, kendi ruhuna işlemiş ayrımcılığı, adaletsizliği yepyeni bir dille anlatan bu siyah yazarı çok seviyor. Kitap, Amerika’nın güneyinde bir aile hikayesi. Büyümekte olan kahramanımız, otacı anneannesi, kendi sırlarıyla bilgeye dönüşmüş dedesi, uyuşturucu bağımlısı annesi ile bir çiftlikte yaşıyor. Kahramanların küçük yolculukları, sırların ve kabahatlerin üstündeki örtüyü hayaletlerin kaldırdığı bir sonla tamamlanıyor. Mistik yanlarıyla Murakamivari ama karakterleri, hikayesi ve meseleleriyle Steinbeck, Harper Lee, Faulkner gibi yazarlarla akraba bir çağdaş yazar Jesmyn Ward. Takibe alın derim.
3- O Sesler, Nurcan Baysal, Dipnot Yayınları
Türkiye’nin kolay kolay unutamayacağı korkunç bir dönemin kaydını tutan, çok önemli bir kitap. Birçok Kürt kentinde sayısız insanın hayatını kaybettiği hendek savaşlarını Diyarbakır Sur’a odaklanarak anlatıyor Nurcan Baysal. Girenin çıkamadığı, çıkanın giremediği, tek kuralın amansız bir şiddet olduğu o ablukaları dışarıdan duydukları bomba sesleriyle takip edebilen Diyarbakırlılar, kimliklerinin bir parçasını nasıl yitirdiklerini, içlerinde kalan derin yara izini anlatıyorlar. Devletin kendi vatandaşlarına uyguladığı amansız şiddeti aktarıyorlar. Kitabın çok önemli bir özelliği dürüstlüğü. Herkese, her tarafa karşı dürüst. Özellikle de tanıklıklarını aktardığı Diyarbakırlılara karşı… Gününün tanığı… mutlaka okunması gereken bir kitap.
4- Bir Zavallı Sarı At, Salah Birsel, Sel Yayınları
Salah Birsel’in yabancı edebiyatçılar ve müzisyenler hakkındaki uzun yazılarından oluşan kelimenin tam anlamıyla lezzetli bir kitap. ‘Üslup sahibi olmak’, ‘Türkçe’yi iyi kullanmak’, ‘zengin bir dil’ gibi bol keseden kullanılan kavramların aslında ne anlama geldiğini Salah Birsel okurken anlıyorsunuz. Deneme türünün Türkçe’deki zirvesi, başka yazarları, hayatları, yazdıklarını tatlı tatlı anlatıyor. Kitabın açılışındaki Charlie Parker denemesi, uzun zamandır okumadığım güzellikte bir caz yazısı niteliğindeydi. İnsan Salah Birsel’in müptelası olabilir. Yarım yamalak okuduğum Salah Bey Tarihi başlığı altındaki kitapları yeniden edinmeye karar verdim.
5- Hayat Sil Baştan, Kate Atkinson, Çev: Duygu Akın, Yapı Kredi Yayınları
Günümüz İngiliz yazarlarının sakin anlatımlarını her zaman etkileyici bulmuşumdur. Hikayelerini dümdüz anlatır, söylemek istediğini o hikayenin bütününe ustaca yerleştirirler. Ian McEwan da Kazuo Ishiguro da böyle yazarlardır. Şimdi onlara Kate Atkinson’ı da ekliyorum. Son yıllarda uluslararası fuarlarda dikkatimi çeken, günümüz İngiliz edebiyatının bu en önemli kalemlerinden biriyle ancak bu yaz tanışabildim. Hayat, Sil Baştan (Life After Life) yazarın 2013 yılında çıkan görece yeni bir romanı. 1910 yılında Ursula’nın tipik orta sınıf bir İngiliz aileye doğmasıyla başlıyor. Londra kırsalında sakin bir evde yaşayan bu kalabalık aile, iki dünya savaşı görecek, her tür yıkımı bizzat yaşayacaktır. Ama aşk, dostluk, bağlılık, sevgi gibi en temel duygularla birlikte. 1930’ların 40’ların İngilteresi’ni anlatan, bütün o dönem romanlarına benzeyen bir kitap. Ama çok önemli bir farkı var. Ursula, her defasında ölüp hikayesine başka bir yerden devam ediyor. Bir Latin Amerikalı yazarda büyülü gerçekliğe dönüşebilecek, anlatıcının mutlaka süsleyip parlatacağı bu hayata sil baştan başlama anları, Kate Atkinson’ın romanında basit bir ana dönüşüyor. Ursula karanlığa teslim olduğu her anın ardından hayatına başka bir yönde devam ediyor ki bu bize hayatın ihtimallerini gösteriyor, yaşanmamış her tür duygu ve zamanı tek bir karakterle ziyaret edebilme olanağı veriyor. Ursula’nın Londra yıkıntıları altında geçirdiği anlar bence romanın zirvesi. Tıpkı mutsuz bir Alman ev kadınına dönüşmüşken Hitler’in karargahında, Eva Braun tarafından misafir edildiği bölüm gibi… Savaş ama en çok insanların kendi aralarındaki savaş hakkında bir roman bu. Kendi yolunu çizmeye, kendisi olmaya çalışan bir kadının hikayesi. Gaddarlığın ve sevginin birlikte varlık gösterdiği insanlık tarihinde, ikinciden yana ağırlığını koyan bir anlatı. Benim için müthiş bir tanışma oldu. Şimdi Türkçe’ye çevrilmiş diğer yedi kitabını edinmek gerekecek, ama ne yapalım, kalıcı dostluklar emek ister…
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Bir hayal kırıklığı meleği
Latin Amerika güneşi altında şiddet ve kan filmleriyle tanınıp, B sınıfı filmlerin ruhunu büyük gişe yapımlarına enjekte ederek Hollywood’da yerini sağlamlaştıran Rodriguez’in elinde Alita da bir klişeler yumağına dönüşmüş. İnsan işin içinde James Cameron ismini duyunca umutlanıyor, ama filmi izleyince gençlik serilerine bir yenisini eklemek isteyen sinema endüstrisinin bir ürünüyle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz.
Pişman olmadım hiç
Gülriz Hanım’la yeni kitaplar konuşuyorduk. Ama yapamadık. Zefiros onun son kitabı oldu. Bir gün ansızın sessizce çekip gitti. Geride anıları, unutulmaz oyunları ve genç tiyatroculara ödüller verilmesi, gençler için bir kültür merkezi kurulması amacıyla bıraktığı mirası kaldı.
Bir otogarın portresi
Murat Baykara’nın ‘Bir Otogarın Özel Hayatı’ çalışması, Esenler’in eksi kodlarındaki hayatı anlatıyor. İşin garibi gördüğüm fotoğraflar bana üst katlardaki hayattan çok da farklı gelmedi. Aynı kötü koşullar, mekanlar, özensizlik ve bakımsızlık… Otobüs dünyasının çalışanları da müşterileri de nedense buna mecbur…
Şehrin karanlık hafızası
Asena Günal ve Murat Çelikkan imzalı ‘Hatırlayan Şehir’, Taksim’den Sultanahmet’e küçük bir tur rehberi. Bambaşka, çok farklı ve değerli bir rehber. Okurken bir kez daha fark ediyoruz: İstanbul’un kamusal mekanlarının hafızalarında, kolektif kimliğimizin üstünü örttüğü nice acılar, suçlar ve kabahatler de saklı.
Umut ve özgürlük çağı: 70’ler
Derya Bengi’nin ‘sazlı cazlı sözlük’ dizisinin belgesel özelliği kadar son zamanlarda tekrar depreşen nostalji merakımıza hitap eden bir yanı da var. Adeta tam da ihtiyaç duyduğumuz anda yetişmiş gibi bu kitaplar.
Bağımsız, dijital bir sinema platformu istiyoruz
Sinema salonlarında Mars Group ile yaşanan bu dertli ilişkinin, önümüzdeki bir iki yıl içinde internet üstünde mesela Netflix ile tekrar etmesi de çok mümkün. Yayın dünyasının Amazon’u gibi, rakiplerini yuta yuta büyümesi hiç şaşırtıcı olmaz. Gösterimde kaybolan yerli filmleri izleyeceğimiz özgür bir sinema platformuna ihtiyaç var.
Afife Batur’un ardında bıraktığı hüzün
Tüm o görkemli ve uzun kariyerine, öğrenciye, kitaplara rağmen ne yazık ki Afife Batur’un kaybı, gazetelerde küçük birer haber olabildi. Nitekim o da yarım asrı aşan çabasının değersizleştirildiğini düşünüyordu.
Günün ve güncelin tarihçisi
Dünyanın en popüler tarihçisi Yuval Noah Harari’nin çok iyi yaptığı şey farklı düşünceleri, tartışmaları, gelişmeleri takip edip derleyip toparlayıp biraz da geliştirip meraklısına aktarmak. İnsanlığa, insanı anlatıyor. Tam da ihtiyacı olduğu kadar ve okuyabileceği kıvamda…
Zincir kitapçılara ve internete karşı ‘sabit fiyat’
Türkiye Yayıncılar Birliği uzunca bir süredir, internet kitapçılarına ve zincirlere karşı küçük yayıncı ve kitapçıları koruyacak bir uygulama için çalışıyor. Pek çok Avrupa ülkesinde geçerli olan ‘sabit fiyat’, kitabı indirimli almaya alışanların hoşuna gitmeyecek bir şey. Öte yandan çeşitliliği ve kültürel zenginliği destekleyeceği de aşikar.
Fuar hatırası
Kitap fuarına gelip gezinmek, bir şeyler almak kadar oradan imzalı bir ya da daha çok kitapla ayrılmak, sevilen bir yazarın ya da tanınan saygı duyulan bir imzanın hatırasını eve götürmek de artık bir ritüele dönüşmüş durumda. Kitabı imzalı bir hatıraya dönüştürmek kadar o anın fotoğrafını çekmek, yazarla aynı kareye girip birlikte bir fotoğrafa dönüşmek de önemli. Ve belki de insanlar en çok bu nedenle geliyorlar fuarlara.
Kitap dünyasında Trump kasırgası
Amerika’da yıla Trump kitapları damgasını vuruyor. Politik kitapların satışları artarken, ilk sırayı Trump hakkında yazılan kitaplar aldı. Üstelik bu kitapların bir kısmı Başkanı kıyasıya eleştirirken bir o kadarı destekliyor. Belli ki ülkedeki politik kamplaşma, kitap dünyasına da yansımış.
Fotoğraflarda yaşayanlar
Yeryüzünde Yedi İz adlı kitabında Ara Güler’in fotoğraflarında yaşayan 20. asırda iz bırakmış yazarlar, ressamlar, düşünürler var. Göçüp gitmiş o büyük ustaların her biriyle anılarını neredeyse fotoğraflar kadar güzel metinlerle anlatan Ara Güler, yarattıkları büyük eserlerle yaşayanları yad ediyor. Bir gün onlardan biri olacağının bilerek, ya da bilmeyerek…
Humusa bir kaşık yoğurt
Tasarım Bienali’nin Göç Eden Tatlar etkinliğinde çok şey öğrendim. Suriyelilerin tahini çok sevdiklerini, tebbele maydanozun çok yakıştığını, muhammarayı cevizle nasıl süsleyeceğimi… Ama en önemlisi, Suriyeli bir arkadaşım oldu.
Nefes almak bir reflekstir
Ulusal Yarışma ve Kıraathane-Edebiyat Evi, havanın ağırlaştığı bir zamanda kültür dünyasının nefes almasını sağlayan girişimlerden ikisi. Belli ki artık sivil toplumun, dayanışma guruplarının, kendiliğinden birlikteliklerin zamanı…
Resme bakmak
Resimlerle dolu bir salonda anlatılan onlarca hikayenin uğultusu, eski ve yeni ustaların şaşırtıcı mahareti, renklerin büyüsü, suskun portrelerin ya da durgun manzaraların çekiciliği insanı hakikaten değiştirir. Hayır başka biri yapmaz tabii, ama bir parça da olsa iyileştirir.
Amazon canavarı şimdi de Fransa’da görüldü
Hiç kimsenin basmadığı kitap, Fransa’nın en prestijli ödüllerinden birine aday gösterilince kıyamet koptu. Fransız kitapçılar, romanını kendi kendine yayınlayıp e-kitap olarak Amazon’da satan yazarı neredeyse tehdit etti…
Kahraman kitapçı e-ticarete karşı
İngiltere’nin en saygın kitapçılarından Foyles, en büyük zincir Waterstones tarafından satın alındı. Yapılan açıklamada bunun Amazon’a karşı bir işbirliği olduğunu duyurdular.
Derdini bakkala anlat
Neredeyse 80’lerdeki gibi. Gündelik hayatın en önemli gündemi zamlar. Geçim ve gelecek kaygısı içindeki insanların endişesi ise ulusal gündeme dönüşemiyor, popüler kültürde yer bulamıyor. Şimdilik mahalle bakkalına söylenmekten başka çare yok gibi görünüyor…
Herkes için inferno
Berlin ya da Doğanpınar köyü… dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın eğer etrafınızda bir parça orman varsa artık yangın da var. Yaz ya da kış, artık fark etmiyor. Biri sıcağıyla kavururken diğeri yağmurlarıyla boğuyor. Doğayla başımız fena halde dertte.
Ara Güler’e harika bir 90. yaş armağanı
Ara Güler Müzesi’nde açılan ilk sergi izleyiciyi onun dünyasına davet ediyor, bizlere fotoğrafçının hikaye anlatıcılığını hatırlatıyor. Belli ki müze projesi tamamlanıp Beyoğlu’ndaki yerine taşındığında onun fotoğraf serüvenini bütünüyle ve doya doya izleyebileceğiz.
Troya gibi ölümsüz
Fazıl Say, Troya gibi ölümsüz, tekrar tekrar dinlenecek bir eser bestelemiş. Truva Sonatı’nın Çanakkale’deki dünya prömiyerine katılanlar müzik tarihi için önemli bir geceye şahitlik ettiler.
Arap arkadaşınız var mı?
Hepimiz bal gibi biliyoruz ki ister plaza asansörü önünde olsun isterse İstiklal Caddesi’nde karşılaştığımız Araplara uzak bir mesafeden, yüksekten bakıyoruz. Bu mesafe bizim Türkiyeli kimliğimizin bir parçası. Oysa mültecilerin kalıcılığını kabul edip, onlarla birlikte yeni bir yaşam kültürü inşa eden bir toplum olmak mümkün.
Fısıltı gazetesi
Fısıltı gazetesi hala harıl harıl işliyor. Kitap, müzik, kafe, lokanta ve tatil yerleri için bunun ne kadar geçerli olduğunu hepimiz kendi hayatlarımızdan biliyoruz. Eğer unutan varsa, tavsiyem tekrar bu türden muhabbetlere can kulağıyla katılmaları. Göreceksiniz, sonuç fark edecek…
Fareler ve çocuklar
Peki yetişkinlerin korku ve tiksintiyle andıkları, kurtulmak, yok etmek için ellerinden geleni yaptıkları fareyi çocuklar için bu kadar sempatik kılan şey nedir? Atlar, aslanlar, tavşanlar gibi hayvanat bahçelerinde görebildikleri, kediler köpekler gibi sevip birlikte yaşayabildikleri hayvanlar yerine neden fareleri sever, onların hayali hikayelerini dinlemekten hoşlanırlar?
Denize gömülenler
Göçmenlerin trajik yolculuğuna eşlik etme cesareti gösterebilmiş az sayıda gazeteciden biri Wolfgang Bauer. Suriyeli Amar Obaid’in hikayesi, bizi istatistiklerden kurtarırken gerçek trajediyi görmemizi sağlıyor
Ziraat Bankası’nın yeni müzelerinde ne göreceğiz?
Şimdi Ziraat Bankası, genel müdürlüğünü İstanbul’a taşıma hazırlıkları sürerken anlıyoruz ki kültür politikasını da değiştirmeye hazırlanıyor. İstanbul, İzmir ve Ankara’da açılacak yeni kültür merkezlerinde ne sergilenecek, bu kurumlar nasıl bir yaklaşımla yönetilecek?
Bir oğlu en iyi babası anlar
Ahlat Ağacı'nın o uzun diyaloglarında sanki film kahramanları yönetmenin onlara söylettiklerini değil, kendi içlerinden gelen sözleri söylüyor gibiler. Her biri etkileyici ve gerçek karakterlere dönüşüyor ve film insanın temel meselelerini iyi anlatan o büyük sanat eserleri arasında yerini alıyor. Bu nedenle Nuri Bilge Ceylan filmleri için 'roman gibi' sözü, en isabetli benzetmelerden biri.
Beyoğlu’nda yeniden bahar
Beyoğlu’nda yeniden açılan sergi mekanları, kitapçılar semt için kötü bir yılın geride kaldığı izlenimi veriyor. Kalabalığından, pasaklı ara sokaklarından, yıkık dökük binalarından bıktığımızda bile buraya tekrar gelmek için birden çok sebep buluyoruz. Ve her defasında Beyoğlu’nu, tam da bunlar için sevdiğimizi fark ediyoruz.
Taş duvarlar, kırılgan porselenler
Yüzlerce sanat insanını kente çeken, serginin kapsayıcılığı kadar mekanın cazibesi. Kendine özgü kentsel dokusunu bir şekilde koruyabilmiş bu gururlu kent, hali hazırda ülkenin önemli turizm noktalarından biri. Gölgeli abbaraları, birbiri üstüne yükselen taş konakları, dinsel mekanları ve terk edilmiş, yarı metruk sayısız tarihi yapısıyla 'mekana özgü' sergi yapmak için ideal bir yer Mardin. Kent bienallerinin, özgün mekanlarda izleyiciyle buluşması hala en gözde tercih.
Yalan haber savaşları
Avrupalı siyasetçiler sosyal medyanın nasıl da çılgınlara ve aşırı sağcılara yarayan bir yer olduğunu fark ettiklerinden beri bir takım çareler peşinde koşuyorlar. Durum şimdilik biraz umutsuz gözüküyor. Ne de olsa internette en hızlı yayılan şey ‘yalan haber.’
Milos Forman: Uyumsuzların unutulmaz yönetmeni
Milos Forman, sinemada uyumsuz karakterlerin, düzene karşı çıkanların hikayelerini en iyi anlatan yönetmenlerden biriydi. Özellikle Amadeus ve Hair müzikallerini sinemaya uyarladığı, insanın aklını başından alan o müthiş filmleriyle asla unutmayacağımız bir isim olacak.
Daha çok kitap daha çok internet
Kağıtla son ama en sağlam bağımız olan kitapların dünyasını internetten takip etmenin garip bir yanı var, muhakkak. Ama bu gariplik yaşadığımız şu hayatın ta kendisi zaten.
Ataköy’deki Dubai
TOKİ, Ataköy sahilindeki Baruthane arazisinin park yapılacağını müjdelemiş. Sanki oradaki projeden vazgeçmiş, halka armağan etmeye karar vermişler gibi. Oysa sivil toplum kuruluşlarının ve gazetecilerin yıllar süren mücadelesi sonucu o arsa, Ataköy sahilindeki utanç verici görüntünün bir parçası olmaktan kurtuldu…
Hakikatin yerini kanaat aldı
Facebook skandalını kim ne kadar umursuyor bilmiyorum, ama kendimizi salıverdiğimiz sosyal medyanın ılık sularında haber denilen şeyin olmadığını hatırlatmak istiyorum. İşin kötüsü, gerçek haberin nerede olduğu artık çok su götürür vaziyette.
İstanbul’un ikinci kitap fuarı
Farklı dünya görüşlerinin farklı fuarlar düzenlemelerini bir demokratik zenginlik olarak da tanımlayabiliriz; ayrıca İstanbul'un yıl boyunca birden fazla kitap fuarını bağrına basmaya hazır olduğu ortada. Üstelik Haydarpaşa, Beylikdüzü ve Yeşilköy'deki bu fuarlar her kesimden yayıncıya, okura hitap etmek istiyor. Ama 'iki Türkiye, iki fuar' görüntüsünü değiştiremiyoruz. En azından şimdilik böyle...
Radyomanım hacıbaba*
Türkiye’de festivalleri, konser salonlarını dolduran sayısız insanın dinlemekten hoşlandığı klasik ve caz gibi müzikleri sürekli yayınlayan, hem de bunu çeyrek asırdır özene bezene yapan, tek bir radyo kanalı var: TRT Radyo 3.
Pırıltılı cumbalar ve diğerleri
Bugün Balat’da her şey satılık. Nostaljik fotoğrafların eski binalarında yaşayanlar, eğer ev sahibiyse Arnavutköy’deki gibi zengin insanların çıkıp geleceği günü bekliyor, telaşsız. Birkaç yüz lira kirayla, küçücük dairelere bölünmüş evlere sığınan yoksullar içinse zaten kaybedecek bir şey yok. Onlar da bu tarih/kültür/nostalji üçgenini fotoğraflarına poz veriyor; belki de hafiften dalgasını geçerek…
Hikâye anlatıcıları
Türk edebiyatının geleceğini belirleyeceğinden artık pek şüphemiz olmayan pek çok isim kendini öykücü olarak gösteriyor, yazarlığını böyle kanıtlıyor. Öykü, genç yazarlar kuşağının gözde türü.
Kuleli müze olabilecek mi?
Kültür Bakanlığı ‘müze ama nasıl bir müze?’ sorusuna, ‘bir ulusal müze’ yanıtını veriyor. Henüz ne temel fikri, ne koleksiyonu, ne de yapının nasıl dönüştürüleceği belli değil. Ama proje ihalesi çoktan yapılmış bile…
Günümüzün gazetecisi olarak sanatçı
‘Aslında gazeteciler ve sanatçılar aynı şeyi yapar, bize yaşadığımız toplum hakkında duymak istemediğimiz şeyleri anlatırlar’. Günümüzde sanatçıların gazetecilik yöntemlerini kullanarak yaptıkları işlerin sayısı gittikçe artıyor. Peki, medyada açılan o boşluğu sanat doldurabilir mi?
Kutlamalar
Geçen haftalarda iki güzel kutlama yapıldı. Yapı Kredi Yayınları 5000. Kitabını, İstanbul Caz Festivali ise 25. Yılını kutladı. Savaş halindeki bir ülkede, sürekliliğini koruyan kültür kurumlarının varlığı her zamankinden önemli.
Özgürlüğü beklerken
Ben Osman Kavala’yı, yıllar önce Diyarbakır Sanat Merkezi’nin açılışında tanımıştım. Bulunduğu kente, tüm politik çıkmazlara rağmen, itinayla, inatla katkıda bulunuyor, kentin kendi kültürünü çoğaltması, sanatsal üretimini sınırları ötesine ulaştırması için gayret ediyordu. Şimdi hepimiz arkasında durduğumuz o pankartta yazdığı gibi ‘bekliyoruz’.
Sanat başkaldırır
Romancı Jeanette Winterson’ın sanatla çok daha mahrem, özel bir ilişki kurmayı öneriyor: “Tabloları bağlamlarından kopartılmış, dağıtılmış, itilip kakılmış, sonu gelmez açıklamalarla aşırı edebileştirilmiş müze odalarına sıkış tıkış doldurulmuş halde görmek onlara aşık olmayı güçleştirir. Aşk zaman alır.”
Sanat insanları
Özellikle hafta sonları İstanbul’un müzelerinde, galerilerinde, kültür merkezlerinde tatlı bir kalabalık oluşuyor. Özellikle ücretsiz sergiler, film gösterimleri ve söyleşilerde adeta yer bulmak mümkün değil. Konser mekanlarında, tiyatrolarda da durum böyle. Türkiye’nin kültür dünyası değişiyor. Sanat insanları, artık daha ‘küçük’ ama daha ‘çok’ etkinliklerde buluşuyor.
Kimse umuttan söz etmiyor!
Ne 2017’ydi ama! Reina’da katliam haberiyle başladığımız yıl cinayetler, ölümler, savaşlar ve her nevi politik ve hatta doğal felaketle devam etti; son gününe kadar da böyle gitti. 31 Aralık’ta mesela tiyatrocular bir cenazede buluştu, iyi bir sanatçıyı, Ayşe Selen’i uğurladı bu dünyadan.
Oğuz Atay ve Adalet Ağaoğlu
Notos Öykü’nün yeni sayısındaki yazısında Zeynep Uysal, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanıyla birlikte Adalet Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak romanını, birlikte okunması gereken, edebiyatımızın avangard örnekleri olarak anıyor.
Evlerdeki siyah beyaz 50’ler
Son dönem nostalji rüzgarıyla gelen bir yeni akım eski fotoğraf ve filmleri paylaşmak; diğer akım ise 50’ler. Bu üstünde uzun uzun durulacak ve belli ki bolca konuşulacak bir konu. İstanbul kenti dahil herkesin hala biraz Osmanlı olduğu, araba gürültülerinin, çılgın kalabalığın, apartmanların, tüketimin ve modernleşmenin tüm hallerinin kapı eşiğinde beklediği o yıllar, geçmişe özlem duyanlar için bir asrı saadete dönüşmek üzere...
Mazisiz hayatın dükkanları
Kuruluş tarihiyle övünen vitrin yazıları yeni bir moda gibi. Her şeyin geçici olduğu, yıkılıp yeniden yapıldığı bir kültürde 40 sene aynı yerde kalabilmek bir esnaf için tabii ki övünç vesilesi...
Bir İzmir masalı
Son günlerde herkes İzmir'den söz ediyor. Gazetelerin, internet sitelerinin, sosyal medyanın en gözde konularından biri. Kentin kendisinden çok, 'oraya gitme' özlemi konuşuluyor. Gidenlerin hikayeleri anlatılıyor, gitme planları yapılıyor, hayaller kuruluyor. İzmir, neredeyse laik beyaz yakalılar için bir Eldorado'ya dönüşmüş durumda.
Kara Hafta'da kadın dedektiflerin dünyası
Bu yılki Kara Hafta'da, polisiye alanında da kadın yazar ve okurların ağırlığını koyduğunu gördük.
Hikâyenin şehveti
Tiyatrotem’in ‘Aşk, Ayrılık ve Başka Şeyler’ adlı oyunu Reşat Ekrem Koçu’nun kitaplarından derlenmiş bir metin. Sadece meddahın sahip olduklarıyla yetinerek, yani birer sandalye ve bir de beyaz mendil ile sahneye çıkan oyuncular hikayelerin arasında geziniyor.
Belli, bu yarışma, o şehre dönecek
Antalya Belediyesi’nin gülünesi kararına, nefis bir yanıt verdi Kaan Müjdeci ve sinemacı dostları. Ulusal Yarışma şimdi İstanbul’da, bir gün yine o şehre dönecek, buna artık hepimiz daha çok inanıyoruz. Ama nasıl bir dönüş olacak? İşte bu da ayrı mesele
Venedik Bienali'nde hikâye anlatıcısı sanatçılar
Evet Almanya bu yıl haklı olarak Venedik'i ele geçirmiş. Ama biraz daha sakin bir turda, sanat tarihiyle hesaplaşan sanatçıların işleri ve güncel sanatın kendi hikayesini kurgulayıp anlatan yaratıcıları dikkat çekiyor.
Fuarın paralel alemleri
Türkiye Frankfurt'ta tıpkı geçen yıl olduğu gibi daha çok 'ifade özgürlüğü' sıkıntıları ile gündemdeydi. Konuk Ülke olduğumuz, gürül gürül edebiyatımızı, kitap ve kültür dünyamızı tanıtıp ülkeyi pek çok farklı rengiyle dünyaya anlattığımız dönem sanki çok gerilerde kalmış.
Puslu hatıraların yazarı
Nobel Edebiyat Ödülü bu yıl, hem yeterince edebi hem de yeterince popüler bir romancıya, günümüz İngiliz edebiyatının en iyi yazarlarından birine verilmiş oldu. Kazou Ishiguro, hepsi de Türkçeye çevrilen romanlarında farklı türler arasında gezinirken kimlik ve geçmişi arayış temalarına sadık kalan, hikayesini sakin sakin anlatırken herkesin seveceği dünyalar kurmayı başaran iyi bir yazardır.
ABD, Porto Riko'yu neden ölüme terketti?
Bir haftadır gerekli yardımı alamayan Porto Riko'nun valisi 'Ölüyoruz, bize yardım edin' mesajıyla televizyona çıkınca 3.5 milyon kişinin trajedisini dünya fark etti. Küresel ısınmayı yalanlamayı matah bir şey sanan Trump'ın aldırmazlığında şaşılacak bir şey yok. Ama dünya doğal felaketlerin ne kadar farkında? Bu sorunun da net bir yanıtı yok.
İmkansız değil, üstelik gerekli*
Türkiye'ye çağdaş sanatı tanıtan, pek çok kurumun oluşmasını, yepyeni ve başarılı bir sanatçı kuşağının önünün açılmasını ve en önemlisi farklı bir sanat izleyicisi kitlenin yetişmesini sağlayan İstanbul Bienali 30 yaşında.
Ankara'dan iyi haber var
Çankaya'da yeni bir kültür merkezi açıldı. Açılışında, Sosyalist Enternasyonal Başkanı Yorgo Papandreu'nun da güzel bir konuşma yaptığı Zülfü Livaneli kültür merkezi adını aldığı sanatçı gibi multi disipliner bir üretim alanı olarak tasarlanmış.
Ai Weiwei: İnsanlığımız hakkında bir teste tabi tutuluyoruz
Dünyayı sürekli kendinden söz ettiren Çinli sanatçı ve eylem insanı Ai Weiwei ile İstanbul sergisi vesilesiyle tanışıp konuştuk. “Bugün sanatı sanatçı tanımlar” diyen Ai Weiwei, son yıllarda mülteci sorununa odaklanmış durumda. Bu konuda bir de film çeken sanatçı, yaşananları ‘insanlıktan ne anladığımız ve kendimiz hakkında bir test’ diye tanımlıyor.
Fuar fuar Anadolu!
80’lerdeki ‘yaz şenliklerinin’ 90’lardaki ‘karpuz festivallerinin’ yerini, şimdi kitap fuarları almış durumda. Her il ve ilçenin ya da tatil beldesinde bir etkinlik var. Kitap fuarı ya da edebiyat şenliği adıyla düzenlenen neredeyse seksen etkinlik olduğu söyleniyor…
Taksimetre kime yazıyor?
Taksicilerin güvenliği, geliri, devletin alacağı vergi… hepsi çok önemli. Tamam. Ama peki biz yolcuların güvenliği ve konforu ne olacak? Kavgasız gürültüsüz, temiz pak bir yolculuğun hiçbir garantisi yok ve Taksi bugün mecbur kalmadıkça binmediğimiz bir araca dönüşmüş vaziyette. Üstelik bu durum kimin umurunda, belli değil!
AKM, peki hatıralar ne olacak?
AKM'yi kültürel hafızamız ve onu oluşturan hatıralar için savunmak gerek. Büyük salonda izlediğim onca temsilin, sayısız festival açılışının, kimini uyuklayarak seyrettiğim görkemli operaların, müziği öğrenmek için müdavimi olmaya çalıştığım sabah 11.00 konserlerinin, kıt kanaat bütçelerle alınmış DT ve Film Festivali biletlerinin hatırına...
Köye dönüş bir ihtimal mi hakikaten?
Uzaklaşmak, gitmek fikri, yeni bir yaşam planından çok fırtına dinene kadar daha güvenli bir yere sığınmak düşüncesini içeriyor aslında. Felaketi orada atlatıp insanlık tekrar kendini topladığında dönmek, bu sırada hayatta kalmak için bir plan.
Daha kötü bir dünya mümkün
Tüm dünyada bildik ve güvenilir sistemin sona ermesi endişesi yaşanıyor. Politik sistemler kendi mekanizmalarıyla insanların üstüne kabus gibi çökmenin sinyallerini verip, bunun ilk adımlarını atarken 20. yüzyılın distopik romanları popülerliğini artırıyor. Bir yandan da yayıncılık endüstrisi, 21. yüzyılın distopik serilerini üretiyor.
Gülünesi festivaller
Yarım asırdır Türk sinemanın vitrini olmaktan daha önemli bir özelliği olmayan Antalya Film Festivali'nin ulusal yarışmayı kaldırması, tek kelimeyle 'gülünç'.
Modern tarihi belediye binası ya da Marmara Ereğlisi Vatikan tesisleri
Marmara Ereğlisi Belediyesi Hizmet Binası son zamanlarda sosyal medyada çok popüler... İçini bilmiyorum. Dış görünümünün aksine müthiş işlevsel ve iyi tasarlanmış olduğunu var sayalım. Öyle olsa bile bu yapının benimsenmeyeceğini, sevilmeyeceğini ve sırf bu nedenle uzun ömürlü olmayacağını daha şimdiden söyleyebiliriz. Çevresinde ona benzer bir yapı yok ve hiçbir zaman olmayacak. Hiçbir zaman ortak yerel ya da ulusal kültüre ait olmayacak, evrensel estetik özelliklere uymayacak, kimliğin bir parçası halini alamayacak bu bina, benimsenmeyecek.
Beyoğlu yanlış politikaların kurbanı oldu
Beyoğlu’nu, Türkiye’nin ve dünyanın zengin sınıflarının yaşadığı şık ve temiz bir yere dönüştürmek, eski apartmanları ama yıkıp ama restore ederek bir kez daha kazanç kapısı haline getirme planı işte böyle suya düştü. Yanlış kentleşme politikası, yanlış ekonomi kafası bizi Beyoğlu’ndan etti. İstiklal Caddesi ve civarını, Taksim’i yönetemediler. Beyoğlu’nun şu haliyle kimseye bir faydası yok.
Mümkün olmayan müze
Ali Artun kitabında, Türkiye’nin ulusal müze fikrinin geçmişini, bugününü ve neden nasıl asla gerçekleşemediğini anlatıyor. Cumhuriyet’in belki de en büyük başarısızlığı kendi modern müzesini kuramaması…
Müze de ne müzesi?
Güzel bir bina bir müze için yeterli değildir. Hatta ilk şart bile değil. Türkiye’nin her yanı kapısında müze yazan içi boş eski yapılarla doluyken Kuleli’nin de müze olacağı söyleniyor. Ama ne müzesi? Belli değil.
Haydarpaşa’ya hayat öpücüğü
Kısa bir süre için bile olsa Haydarpaşa tren garının yeniden canlandığını görmek güzel. Hem de tüm peronları kaplayan kitaplar, vagonların içinde gezinen okurlar, yazarlar sayesinde… Kadıköy Kitap Günleri 11 Haziran’a kadar sürüyor.
Mizahımıza ne oldu?
Zor zamanlarda mizah yükselir derler. Oysa bizde mizah dergileri kapanıyor, televizyonlarda politik mizah biteli yıllar oluyor…
Arafta kalanların resimleri
Temür Köran yeni sergisi Göç ile Evin Sanat Galerisi'nde...Temür Köran sergisinin belki de en etkileyici işi ise arafta bile kalamayan küçük çocukların birer meleğe dönüştükleri, baş aşağı her şeyin bir soyut aleme dönüştüğü resmin içinde uçtukları tuval.
Projektörcü ve vapur yolcuları
Projektörcünün yanına doğru ilerledi. Projektörcünün üstünde kolları boşta sarkan eski bir muşamba vardı. Sırtı kamburlaşmıştı. Yanına sokulan adama başını çevirip baktı. Yüzünü tekrar projektörün şimdi yalnız münkesir, müstakim ve muvazi hatlardan başka bir şey göstermeyen ışığına çevirdiği zaman, kendisine laf söylenebilir bir adam yüzü görmüş zannettirecek bir halle: “Müthiş yağmur,” dedi.
Wikipedia ne işe yarar, millisi ve yerlisi olur mu?
Geçen hafta BTK başkanı Ömer Fatih Sayan “Mahkeme kararları uygulanmadan wikipedia'nın açılması mümkün değil” dedi. Nitekim Wikipedia Vakfı'nın Türkiye'deki avukatları aracılığıyla yaptıkları itiraz da reddedildi. Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan'a göre umut var. “Wikipedia ile iletişim kanallarımız açık” diyor, “Doğru bilgileri içeren dökümanları gönderdik ama yayınlamadılar.” Yani Wikipedia Türkiye'yi IŞİD destekçisi gösteren maddelerin içeriğini düzeltirse sorun çözülecek. Ama ne zamana kadar?
'Kazandım' diyen kazanıyor
Kaybeden 'hayır' oldu, ama sonuçların 'evet' cephesine buruk bir galibiyet getirdiği de muhakkak. Demokrasinin kıyısında gezinen yöntemlerle girişilen sistem değişikliği arayışı, işleri daha da içinden çıkılmaz bir yere getirdi.
Siyah beyaz Türkiye'den kalanlar
TRT arşivlerinde gezinirken kırık kırsık anılar bütünleniyor. 1970’ler ya da 90’ların popüler sanatçıları, siyasetçileri tekrar hayata dönüyor. Daha da önemlisi, her dönemin kendine has konuşma tarzı, jestler, sesler, giyim kuşam ve bakış açıları tekrar gözümüzün önüne seriliyor.
Kültür Şurası’nda TÜSAK ruhu
Kültür Şurası Sonuç Raporu’nda kimsenin itiraz etmeyeceği pek çok şey var. Ama özellikle kültür politikaları anlamında raporun tamamına sirayet eden şey, 2014’te tartıştığımız TÜSAK’tan başkası değil.
Kitabın önü ve arkası: Londra'yla Bursa'dan izlenimler
Türk edebiyatı bir değişim yaşıyor, yeni isimler katılıyor, bir kuşak 'gençlikten' çıkıp tanınmış, bilinen yazarlar olmaya evriliyor.
İnsanlığın büyük felaketi
BM açlıktan ölmek üzere olan milyonlarca Afrikalı için yardım çağrısı yaptı. Tabii ki bu yardım toplanamayacak. İnsanlar iç savaşlardan, açlık ve kuraklıktan ölürken ülkeler boşalıp büyük göçlerle dünya düzeni bir daha aynı olmayacak şekilde değişecek.
Yeni müzeler ve anlattıkları
Artunlimited’in dosyası bize iki şey gösteriyor: Birincisi merkezin dışında da güzel müzeler açılıyor. İkincisi, küçük, kişisel ve pek gezilmeyen müzelere yenileri eklenecek.
Palyaçoları çarmıha germişler
Felaket ve kıyamet fikri en azından İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana hiç bu kadar gözde olmamıştı. Dünyanın her yerinde distopyaların popülerliğini artırdığı günlerde, Jake ve Dinos Chapman'ın işleri dünya sanatının yaşadığımız hayata en iyi karşılık gelen ürünleri arasında.
O gemilere veda
İstanbul Modern, bir dönemin simgesi olmuş binasından ‘bir süreliğine’ ayrılıyor. Müzenin bu binadaki son sergisi Liman, bir daha önüne yanaşamayacak o gemilere de veda niteliğinde.
Egosantrik ulusal kimlik
Kim ne derse desin, Türkiye dünyaya olan merakını iyice kaybetti. Kendi dertlerinden başı dönmüş, kendisinden başka bir şeyi gözü görmeyen bir egosantrik kişiliğe dönüşmüş vaziyetteyiz.
Güvenlik toplumunda hayat
Kendisini aratmak için gönüllü olan kişiler, teröre karşı bilinçli vatandaşlar mı yoksa güvenlik toplumunu sineye çekmek zorunda kalan bireyler mi?
Kültür dünyasının en gizemli hikâyelerinden biri
Kentin ve ülkenin yöneticileri, medyası, iş adamları, sanat dünyası az bulunur bir fikir birliği içinde o kültür merkezinin yapılmasını istiyordu. Ama bir türlü olmadı. 12 yılda yılan hikâyesine dönen bu proje, şimdi gerçekleşebilir mi? Belki...
Ressamın evi
Sabancı Müzesi'nde açılan serginin önemli bir özelliği, Feyhaman Duran'ın 'iki dünya arasında'ki hayatını yansıtan Beyazıt'taki evinin de oda oda müze salonlarında yeniden kurulması.
Torunlarımıza kalacak ağıtlar
1938’de başlayan büyük harekat, resmi rakamlara göre 13 bin kişinin öldüğü çatışmalar, aralarında kadın ve çocukların da olduğu pek çok vahşi katliamla sonuçlanır. Tertele, işte bu travmatik tarihin önemli sayfalarından birini, onu yaşamış halkın belleğinde iz sürerek anlatıyor.
Resmin ve Evin'in zaferi
Geride bıraktığımız yılın sanat olaylarından biri de Evin Sanat Galerisi’nin 20. yılını kutlamasıydı. Güzel bir figür sergisi görmek istiyorsanız gitmeniz gereken ilk adres Evin Sanat Galerisi’dir.
Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor, hâlâ!
Nazım Hikmet'in cezaevinden yazdığı hüzünlü, kızgın ama umut dolu mısralardan, kitleleri karanlıktan aydınlığa çıkmaya, başkaldırıya davet eden sözlerine tüm önemli şiirler büyük alkışlarla tamamlandı. Çünkü bu konserde 'umut' vardı.
Beş asırlık Osmanlı kadırgasının altında Bach
Müzik, kentin gündelik hayatına ve tarihine eşlik ederek dinleyicileri bambaşka bir dünyaya çekiyor. Her tür kötülüğün bir kaç saat için de olsa dışarıda kalabileceği tatlı ve unutulmaz bir kaç saat.
Pasaportlarda gezinen gölgeler
Yani kapitalizmin neticede evlatlarını da yiyeceklerini ve herkesin aslında Alan Kürdi'den farkı olmadığını söylüyor fotoğraf. İşte burada bir yerde, insanı rahatsız eden bir yanı var bu işin.
Savaş insanları
Beyrut'ta iç savaş sürerken eğlenmeye devam eden insanların fotoğraflarını haber yapardı eskiden gazeteler. Hepimiz de şaşardık. Meğer savaş böyleymiş. 'Savaş insanları', etrafında ölüm kol gezerken, seni, sevdiklerini teğet geçerken bile hayata inanmaya, onu devam ettirmeye, umudu ayakta tutmaya, neşeyi ve sevinci unutmamaya çalışırmış. Meğer bunu çoktan öğrenmişiz hepimiz.
Yıl değerlendirmenizi nasıl alırsınız?
Aralık ayıyla birlikte yurtta ve dünyada ortamı ‘değerlendirme listeleri’ kaplayacak. İlk örnekler arasında New York Times listesi cesareti ve özgüveni ile yine dikkat çekici
Harita üstünde yaratılmış ilçe
“Burası harita üstünde yaratılmış bir ilçe” diye anlatıyor Başkan. 'Harita üstünde yaratılmış' bir belediyenin aslında sınırları masa başında çizilmiş devletlerden farklı yok. Bunu Karabağlar'da görüyoruz.
İkinci nostalji dalgası
Şimdi nostalji'den söz eden yok. Tıpkı 80ler gibi o da 'nostaljik' oldu çünkü. 'Vintage', 'tarihi', 'antika' ya da 'neo-osmanlıcılık' gibi her biri başka şeyler de ifade eden bir çok söz var. Her çarşamba sosyete nostalji partileri de yapmıyor. Ama mesela her çarşamba Balat'ta iki liralık çakar almaz çakmaktan eski radyolara her şeyin satıldığı müzayedeler düzenleniyor.
Dijital belleğimiz kime emanet?
Konya ovasının ulusal bir dijital kütüphane için uygun olduğu söylenir. Bu görüş göre, Türkiye deprem riskinin en az olduğu bu bölgede devasa serverlar kurup, kendi ürettiği her tür dijital data'yı orada biriktirmeye başlamalı.
Basılı kitabı e-kitap da öldüremedi
1894'te gramafonun yaygınlaşmaya başlamasıyla ilk dile getirilen şeylerden biri kitabın sonunun geldiğiydi. O zaman birileri bugün bizim 'seslikitap' dediğimiz şeyin basılı kitabın yerini alacağını düşünüyordu.
Bir ütopya gibi: Roma Bostanı İnsanları
Kentin hayhuyuna, betonun katılığına, aç gözlü rantın iştahına ve yerel yöneticilerin anlayışsızlığına karşı sabırla direniyorlar yıllardır. Doğadan, dayanışmadan güç alıyor, başka bir hayatın da mümkün olduğuna inanıyorlar. Küçücük bir arsada bir hayat yeşerten bu insanların kente öğreteceği çok şey var.
Frankfurt'ta onlar konuştu ve konuşuldu
Türkiye ne derse desin Avrupalılar kimi okuyacaklarına, kimi dinleyeceklerine kendileri karar veriyor. Yazarlarına değer vermeyen bir ülkenin buralarda bir ağırlığı da olamıyor...
Nobel ne işe yarar?
Bob Dylan'ın ödülü Orhan Pamuk gibi yaygın bir sevinç dalgasıyla karşılandı. Çünkü 60'ların protest ruhunu hâlâ üzerinde taşıyan Dylan'ın milyonlarca hayranı var. Sevdiğiniz biri ödül aldığında hayranlığınızın onaylanmış olması halini yaşarsınız ya işte öyle. Dylan hayranlarının yaşadığı bir tür zafer sevinci...
Oyunbaz ve cesaretli
Sezonun ilk sergileri içinde ben en çok Elif Uras'ın Galerist'teki işlerini sevdim. Barındırdığı emek, cesaret, düşünce ve estetik bakımından bu sergiye herkesin dönüp bir bakması gerek.
Bu sezon iyimserlik kazanacak
İster bir okur, isterse bir yazar ya da sanatçı olarak içinde yer aldığımız, önemsediğimiz, ortak değerlerimizin bir parçası kıldığımız, kültür ve sanata daha fazla sahip çıkmamız gerektiğini biliyoruz şimdi.
Bu bienal neden iptal edildi?
Herkesle konuştum, yine de anlamadım. Ama bu iklimde kimseyi yargılamak mümkün değil. Kendini hedefte bulan haklı bir korkuya kapılıyor. Sonra kolaysa kültürden, sanattan söz et.
F klavyeye övgü
Bu meselenin milliyetçi bir yanı var, kabul ediyorum. Ama ben en çok kandırılmış olma duygusuyla Q’nun yaygınlaşmasına kızıyor, F klavyeye daha çok sahip çıkmaya çalışıyorum.
Kültür merkezi mi, nikah salonu mu?
İKSV raporunda da yer aldığı gibi yerel yönetimlerde kültür politikaları belediye başkanının vizyonu kadar. Dolayısıyla iyi bir şeyler yapılsa bile o da belediye başkanının siyasi ömrü kadar sürüyor.
Başkalarının acısını duyan yazar
Ömrümün çöpe gittiğini düşünüyorum
Sanat tarihçisi Prof. Afife Batur, Kuleli konusunda kapıldığı umutsuzluğu böyle ifade ediyor.
Kuleli’yi ne yapmalı?
Kuleli Askeri Lisesi ne olacak? Müze olacak değil, tabii ki otel olacak.