YAZARLAR

Sonunda lama suratımıza tükürüyordu!

Yerli ailenin kendi lamaları vardı, etlerinden, sütlerinden ve yünlerinden faydalandıkları. Çok komik ve hoştular. Dişlektiler. Çok güzeldiler ama biz özgür lamaları çekmek istiyorduk...

Kuzey Arjantin’de bir su kenarıydı gece gündüz üç gündür yattığımız yer. Öyle devasa bir su kenarı da değil, suyun genişliği 10-15 karış var yok. Özgür lamanın gelip su içmesini bekliyorduk. Nöbetleşe uyuyup, nöbetleşe mate içiyorduk. "Mutlaka gelir" demişti bir yerli. "Çölde başka su içecek yer yok. Kalmadı" dedi.

Bir hayvanın filmini çekmek, vurmaktan daha zordur. Öyle devasa objektifleri filan olmayan yoksul belgeselciler için ise çok daha zor ama öyle kocaman objektiflerimiz olsaydı bize burayı söylemezlerdi. Bir aydır yerli ailenin yanında kalıyorduk. Evlerinin çatısı için ot biçiyorduk. Yan yana sıkı demetler yapıp, yine uzun bir otla birbirlerine bağlıyorduk. Çatının üstüne koyunca yeniden sıkıştırıyorduk. Kalın bir çatı oluyordu. Sıcak ya da soğuk içinde kayboluyordu.

Yerli ailenin kendi lamaları vardı, etlerinden, sütlerinden ve yünlerinden faydalandıkları. Çok komik ve hoştular. Dişlektiler. Çok güzeldiler ama biz özgür lamaları çekmek istiyorduk. Onları eskiden hiç kimse vurmuyordu. Çünkü eğer bir özgür lama vurursanız, lama tanrı gelip sizi öldürürdü. Batıl bir inanış değildi. Steplerdeki dengenin bir parçasıydılar. Tohumları bir yerden bir yere taşıyorlar, dağıtıyorlar, gübreliyorlardı. Onları öldürürseniz ölüyordunuz yani.

Evin küçük bir kızı vardı, Kamak. Saçları uzun örgülü ve sürekli gülümseyen. Hep peşimizde dolaşıyordu. "Sen şu lamaya benziyorsun" diyorduk, hangisi yakınımızdaysa artık. O gülüyordu. Zaten hep gülüyordu.

Çatıyı bitirince, toprak eve sırtımız dayayıp şarap içtik. İlk yudumu yere döktü yerli ev sahibimiz. ‘Para Pachamama’ dedi. ‘Toprak ana için’. İnsanın kendi yaptığı çatının gölgesinde şarap içmek güzel oluyordu. Deneyin bence.

Tupac, ev sahibi, bir aydır beklediğimiz yere götüreceğini söyledi. Halbuki iyice alışmıştık oraya. Sonra bir Avrupa şehrinde ne zaman sokakların arasında sıkışmış hissetsem, aklıma orasını getirdim. Otları kes diplerinden, topla, sıkıştır, bağla, sıkıştır, demet yap, sıkıştır, çatıya koy, sıkıştır, bitsin, şarap iç gölgesinde…

Bir şey göründü sabah alaca karanlığında. Sondan bir önceki mateyi içiyordum. Arjantinli arkadaşı uyandırdım. Biraz baktı. "Lama değil o" dedi. "En azından özgür lama değil". Biraz daha yaklaştı. Tupac’tı ve bizim kız. "Boşuna beklemeyin" dedi Tupac. "Vurdular onu". "Kim" dedik, ne değişecekse. "İki beyaz iki yerli" dedi. Çok konuşmadık, dudaklarımız çatlamıştı soğuktan ve sıcaktan. Galiba bundan değildi ama başka bir şey sormadık ve bizim kız Kamak, ilk defa gülmüyordu.

Çatıya dokunup vedalaştık.

Sonra yaptığımız filmde özgür lama yoktu tabii ki. Oralardan 1 milyon hektar toprak satın alan bir Fransız şirketine karşı, yerlilerin direnişini anlatıyordu.

Filmin sonunda lama ekrana, seyredenlere, bize, suratımıza tükürüyordu…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...