YAZARLAR

Olağanüstü Cumhurbaşkanlığı Sistemi

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diye bir anayasal düzen yoktur, bunun olmayacağı adı bu değilken de belliydi. Türkiye’de Sarayın dostlarınca reveranslarla selamlanan yeni bir devletin, cumhuriyet karşısında inşa çabasıdır olan. Bu da dünden bugüne olmuş değildir. Neredeyse bütün organik yasa düzenlemelerinin tek bir kişi için yapıldığı bir dönemden, bütün devlet aygıtının tek bir kişi tarafından düzenlendiği bir döneme sıçradı bu inşa çabası.

Bugün itibarıyla olağanüstü hal uzatılmıyor. Aslında 20 Temmuz’dan beridir zaten bir anayasal statü olarak olağanüstü hal hukuki rejimi altında yaşadığımızı söylemek mümkün değil. Çünkü anayasaların sıradan yasalardan farkı, bütün devlet organlarının ona uyma zorunluluğudur. Anayasayı sıradan bir yasa gibi değiştiremezsiniz, anayasaya aykırı bir yasa ya da kararname çıkaramazsınız, anayasayı ihlal eden idari düzenlemeler yapamazsınız. Yaparsanız ne olur? Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere yargı düzeni içinde bir yerde yaptığınızın önünde hukuku bulursunuz. Ya hukuk bulamayacağınız kadar küçülmüşse, yargıçlar bağlılığını anayasaya değil Saraya bildiriyorsa? İşte o anda istisnai bir ara rejim ile karşı karşıyasınız demektir. Bu kurumsallaşırsa Sarayın insafına kaldınız demektir. O zaman hükümdarın erdemleri üzerine kasideler düzen, onun düşmanlarına karşı acımasızlığını dostlarına karşı cömertliğini övenlerin çığlıkları altında; hükümdarın zalim ve merhametli ellerinde sıkışır kalır tebaa. Bundan yüzyıllar önce düşmanlarına karşı acımasızlık olarak tanımlanmış hükümdar erdeminin demokratik çağdaki anlamı intikamdır, yurttaşların bir bölümünün haklarını gasp etmektir. Dostlarına karşı cömertliğin demokratik çağdaki adı da kayırmacılık, kollamacılık, yeni Türkiye Türkçesiyle havuzculuktur. Dünyanın bütün sarayları, sarayların muhafazası için ayrıcalık dağıtır, unvan verir ve düşmanlar icat ederler. Kardeşler düşman, lalalar sapık, alçaklar yaver, hadsizler vezir oluverirler. Osmanlı geleneğidir, rakip olabilecek niteliğe sahip olan fazla güçlenirse kafasını koparırsın, düşmanın sana boyun eğerse onu sarayın en görünür mevkiinde yetkilendirirsin.

'BİR ÖNERİ': TAVZİHAN TADİL

Daha olağanüstü halin uzatılma zamanı gelmeden, yani olağanüstü hal resmi olarak kalkmadan fiili rejimi kurumsallaştırma amacı taşıyan teklif Meclis’e sunuldu. Meclis komisyonlarına seçilen isimler seçildiklerini henüz öğrenmişken bu teklif ile karşılaştılar. Teklifin içeriğe uygun bir adı olacaksa, şöyle denebilir mesela “devlet düzeninin tavzihan tadiline dair kanun” Bu ismin bazı avantajları var. Birincisi Saray bundan hoşlanır, çünkü kuruculuğa atıf yapar bu isim cumhuriyet tarihimizde. Cumhuriyeti ilan eden 29 Ekim 1923 tarihli kanun, “tavzihan” diyerek cumhuriyetin kuruluşunu 1920’de Meclisin açılışına kadar geri götürmüştü. Bu kanundaki tavzihan da belki atın Üsküdar seyahatine çıkmasına götürür yeni devlet düzeninin kuruluşunu. Allah lütfunu üstünde taşıyan hükümdarın talihine bir meşruiyet zemini açar. Sayın komisyon üyelerine tavsiyemdir, bu ad üzerinde düşünsünler.

Bu adın başka bir faydası basit gerçekliğidir. Bu gerçekliğin kendisi Sarayın hoşuna gitmez diye düşünmeyin. Çünkü Saray 2014’te yeni konumuna yerleştiğinden beri bir hayalle yaşamaktadır. Türkiye’yi tek kişi olarak yeniden kurma hayali. Yalnız olmak istemektedir, bu nedenle tarafsız Cumhurbaşkanı olarak katıldığı partinin 2014’teki birinci olağanüstü kongresinde anayasaya aykırı biçimde parti lideri sıfatıyla konuşmuş, yeni Türkiye’nin kuruluş ilkelerini anlatmıştır. Evet yeni bir devlet kurmak istemektedir, bu nedenle başta anayasa olmak üzere önüne çıkabilecek bütün engeller, zor ve baskı, olmadı geçici saray ittifakları yoluyla yok edilmelidir. Bu devlet düzeninin temeli hükümdarının belirlediği adalet ilkeleridir, yani düşmanına (demokratik bir dilde bu muhalefet olarak söylenirdi) zulmün hak olduğu, dostuna cömertliğin (demokratik bir dilde bu ayrımcılık ya da yolsuzluk olarak söylenirdi) görev olduğu bir adalet sistemi. Bu yüzden örneğin barış için akademisyenlerin davaları cezalarla sonuçlanırken, kan banyosu sevdalısı organize suç örgütü liderlerinin söyledikleri beraatla sonuçlanmaktadır. Adil midir? Bu adalet anlayışı içinde elbette. Bu yüzden Soma’da yakınlarını kaybeden aileler değil; usulsüz kömür çıkaran şirket kollanmaktadır. Bu adalet anlayışı içinde adil değildir diyebilir misiniz? Bu yüzden Fethullah Gülen’e övgüler düzenler Sarayın güvenli mevkilerinden yer bakarken, bu İslamcı tarikatla mücadele edenler cezaevlerine yerleştirilmektedir. İşte kendi içinde tutarlı olan bu adalet anlayışı yeni devletin temel ilkesidir. İntikam ve kayırma.

İSTİSNA SÜREKLİLEŞEBİLİR Mİ?

Komisyona iletilen, anayasal bir statü olarak OHAL döneminde uygulanmasına bile anayasanın izin vermeyeceği ihraç gibi uygulamaları devam ettiren, masumiyet karinesini, kanunsuz ceza olmayacağı ilkesini, demokratik protesto hakkını engelleyecek birçok düzenlemenin bulunduğu teklif, fiili rejimin kurumsallaşma aşamasının devam ettiğini göstermektedir. Dolayısıyla istisna durumu hükümdarın yarattığı istisna bakımından sürekli kılınmak istenmekte; rejimin ilkesi bu araçla yerleştirilmeye çalışılmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi diye bir anayasal düzen yoktur, bunun olmayacağı adı bu değilken de belliydi. Türkiye’de Sarayın dostlarınca reveranslarla selamlanan yeni bir devletin, cumhuriyet karşısında inşa çabasıdır olan. Bu da dünden bugüne olmuş değildir. Neredeyse bütün organik yasa düzenlemelerinin tek bir kişi için yapıldığı bir dönemden, bütün devlet aygıtının tek bir kişi tarafından düzenlendiği bir döneme sıçradı bu inşa çabası. Tam da bu nedenle aylar önce söylediğimi revize ederek yeniden söylemek gerek, Erdoğan kurumsallaşamaz, istisnayı olağan kılmak zorundadır. Çünkü yeni devletin temelinin dayandığı adalet ilkesi bunu gerektirir.

Saray ne yaptığını bilmektedir. Adaletten başlayarak bütün kavramları yeniden kurmak, içeriklendirmek ve yaygınlaştırmak gibi zor bir görev ise sarayın dışına, onun düşmanlaştırdıklarına düşmektedir, somut gerçekliği veri alarak ve onu değiştirmek için…


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.