YAZARLAR

‘Başkan sıfatı bizde farklı anlamlar çağrıştırır, sınıf başkanı gibi'

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın ile "iktidarın ortağı gibi görülen" partisinin gelecek günlerde nasıl davranacağını konuştuk. Yalçın, "Başkan kelimesi bizde farklı anlamlar çağrıştırır ve değişik yerlerde kullanılır. Merkez Bankası Başkanı, Ticaret Odası Başkanı, sınıf başkanı, Ocak Başkanı gibi," diyerek başladığı konuşmasında HDP'nin güçlü olduğu illerdeki MHP oylarının artışından İYİ Parti'ye, bedelli askerlikten idam tartışmalarına, Alaattin Çakıcı'dan OHAL'e; önemli konularda sorularımızı yanıtladı.

MHP 24 Haziran seçimlerinin sürpriz çıkışını yapan partisi oldu, yüzde 11.1 oy alarak Meclis’te 49 milletvekiliyle temsil hakkı kazandı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın ile MHP’ye ve siyasetin güncel tartışmalarına dair merak edilenleri konuştuk. Yalçın sorularımıza ayrıntılı yanıtlar verdi. Semih Yalçın ile görüştüğümüz MHP Genel Merkezinin önü her zamankinden kalabalıktı. İş bulmak için MHP yöneticilerinden yardım isteyenler, cezaevindeki yakınları için af bekleyenler… MHP kabinede yer almasa da sadece Cumhur İttifakı’nın değil iktidarın da ortağı muamelesi görüyor seçmenlerinden. Şimdi sözü Semih Yalçın’a bırakalım…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kendi tabiriyle “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin 1’inci Cumhurbaşkanı”. Kendisi Meclis’teki yemin törenin ardından gazetecilerin, “Size nasıl hitap edelim,Cumhurbaşkanı mı Başkan mı?” sorusu üzerine “Başkan” yanıtını verdi. Parlamenter sistemin son Başbakanı Binali Yıldırım ise Erdoğan için “Kurucu Cumhurbaşkanı” ifadesini kullanmıştı. Milliyetçi Hareket Partisi, yeni sistemin Cumhurbaşkanı’nın sıfatını nasıl tanımlıyor?

Başkan kelimesi bizde farklı anlamlar çağrıştırır ve değişik yerlerde kullanılır. Merkez Bankası Başkanı, Ticaret Odası Başkanı, sınıf başkanı, Ocak Başkanı gibi…

ABD’nin liderini başkan, Fransa’nınkini de cumhurbaşkanı diye Türkçeye çeviriyoruz. Oysa İngilizcede de Fransızcada da “president” kelimesi kullanılmaktadır. Aralarındaki fark yazımda ortaya çıkar. Fransızcasında ilk “é” harfinin üzerinde“accentaigu” denilen işaret vardır. ABD ve Fransa’daki yönetim biçimlerinin adına başkanlık sistemi diyoruz ama aslında bu ülkelerin dillerindeki “president”ın kelime karşılığı cumhurbaşkanıdır. Eskiden cumhurreisi, reisicumhur şeklinde kullanılan bu kelime, ister demokratik parlamenter sistemde isterse cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde olsun hedef anlamı ifade etmekle kalmamakta, beklenen vurguyu da vermektedir.

Atatürk döneminden gelen alışkanlıkla Türkiye’de Turgut Özal, Süleyman Demirel gibi cumhurbaşkanları -Anayasa’da yer almamakla birlikte- fiilen hükümetlere riyaset etmişlerdir. Erdoğan da 24 Haziran öncesindeki cumhurbaşkanlığı döneminde -Anayasal yetkileri olmadığı hâlde- hem hükümetlerin oluşumuna yön vermiş hem de onları yönetmiştir. Kısacası Türkiye’nin demokrasi sürecinde cumhurbaşkanlığı zaten icrai fonksiyonlara ihtiyaç duyan bir makam olmuştur. Geriye bu fiilî durumun anayasal zemine oturtulması kalmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bir eksikliği gidermiş aynı zamanda da Cumhurbaşkanlığı makamının ve yetkilerinin içini doldurmuştur. “Cumhurbaşkanı” kelimesi sistemin icra makamını eksiksiz ifade etmektedir. Bu kelime yani “cumhurbaşkanı” tabiri daha fazla anlam yüklüdür. Batı’da “president” neyse bizde de “cumhurbaşkanı” odur.

‘MHP SİYASET PLATFORMUNDA BİR TÜR SİGORTA İŞLEVİ GÖRMEKTEDİR’

Cumhurbaşkanı Erdoğan kabineyi açıklarken “Yeni yönetim sistemimizi hayata geçirmeye katkı sağlayan MHP'ye, başta Bahçeli olmak üzere teşekkür etmek istiyorum. MHP ile milletimizin menfaatleri çerçevesindeki işbirliğini sürdüreceğiz” dedi. Ayrıca şunu da söyledi, “Yeni sistemi devletin tüm hücrelerine nüfuz ettirmekte kararlıyız.” MHP o hücrelerin neresinde?

Güzel bir soru… MHP gerek milletin egemenlik haklarını tazammun eden ideolojisi gerekse varlık ve bağımsızlık bilinciyle dokunan teşkilat yapısı dolayısıyla öteki siyasi partilerden ayrılır. MHP bu yönleriyle halkın vicdanını yansıtan bir siyasi partidir. O bakımdan MHP, siyaset platformunda bir tür sigorta işlevi görmektedir. Siyaset kurumunun topluma yanlış enerji vermesi durumunda devreyi kesmekte, akımı durdurmaktadır. Bu hususiyeti sayesindedir ki milletin sinesinden doğan MHP’nin milletin bekasını esas alan fikriyatı, partimiz iktidarda olmasa da vazettiği fikir ve projeler, toplumun her kesiminde geniş kabul ve teveccüh görmektedir. MHP jargonunun meşhur “haklılık” ifadesi de değerini millet vicdanından almaktadır.

Türkiye’de yeni idari sistemi hayata geçirirken güçlü bir yönetim çarkının oluşturulmasında, bu çarkın tıkır tıkır işler hâle gelebilmesinde, sürecin mimarı sıfatıyla MHP’nin büyük katkı vereceğine inanıyoruz. Yeni sistemi milletin benimsemesi ve içselleştirmesinde MHP’nin millet nezdindeki itibarının, gönül hücrelerindeki yerinin büyük rolü olacaktır. Türkiye’de yaşayan 81 milyon vatandaşımızın huzur, saadet ve refahını esas alan, toplumu kaynaştırıp birleştiren Türk milliyetçiliği; artık devlet politikalarının ışık ve esin kaynağı hâline gelmiştir ve devlet hayatına yön vermektedir. Asıl önemli olan da budur.

‘PARLAMENTO, GÜÇLÜ İCRA KARŞISINDA DENGE VE DENETLEME GÖREVİNİ YERİNE GETİRECEK’

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin ilk kabinesinde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ya da MHP’nin yetkili isimlerinin yer alacağı konuşuluyordu ama hem Genel Başkanınız hem partinizin yöneticileri olarak sizler böyle bir beklentiniz olmadığını söylemiştiniz. Nitekim kabinede yer almadınız. Ancak MHP’nin, TBMM komisyonlarında etkin görev alacağı yorumu yapılıyor. Yeni dönemde MHP nasıl bir misyon üstlenecek?

MHP’ye başkan yardımcılığı veya bakanlık teklif edileceğine dair haberler tamamen spekülatifti. Medya siyasi gelişmelerle ilgili spekülasyonların üzerine gitmeyi seviyor. Biz bu tür dedikoduları defalarca yalanladık. Yeni kabinenin açıklanmasıyla MHP’nin hükümette yer almadığının ortaya çıkmasına rağmen hâlâ tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Hep söylüyoruz, Cumhur İttifakı bir koalisyon ittifakı değil, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle genel seçimlere beraber girmek için yapılan bir mutabakattı. İttifakın iki ana hedefi vardı bunlara da ulaşıldı. Birincisi İttifakın ve ayrıca MHP’nin Meclis'te güçlü bir grupla temsiliydi, diğeri de Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamaktı. İki hedefimize de eriştik. Ancak bizim Cumhur İttifakı sayesinde yeni kabinede yer almak gibi bir pazarlığımız hiç olmadı. Bu hususta ne bir pazarlık ne de görüşme yapıldı. Aksine doğrudan Sayın Genel Başkanımızın ağzından kesin bir dille ittifakın ucuz pazarlıklara kurban edilmeyeceği, MHP’nin devletin bekası, yeni yönetim modelinin bir an önce hayatı geçmesi için hiçbir beklenti ve hesap yapmadan üzerine düşeni yapacağı ifade edildi. MHP’nin TBMM komisyonlarında etkin görev alacağı hususuysa zaten pazarlıktan ve siyasi hesaplardan tamamen azade bir konu. Bu Meclis'in işleyişi ve İçtüzük’le ilgili. Elbette MHP temsili nispetinde komisyonlarda yer alacak ve buradaki görevlerini en verimli şekilde yerine getirmek için çaba sarf edecektir. MHP’nin yeni dönemdeki misyonunun bir parçası bu zaten. Cumhuriyet’in üçüncü döneminde yeni yönetim tarzının yerleşip olgunlaşmasında MHP üzerine düşeni yapacak; parlamento, güçlü icra karşısında denge ve denetleme görevini yerine getirirken MHP de müessiriyeti nispetinde katkıda bulunacaktır.

‘BU AY İÇİNDE OHAL KALDIRILACAKTIR’

Gerek Cumhurbaşkanı’nın gerekse parlamenter sistemin son hükümetinin açıklamalarından OHAL’in kaldırılacağı yönünde bir beklenti oluştu ancak henüz gerçekleşmedi? OHAL ne zaman kaldırılacak? Muhalefet partileri ise OHAL’in kaldırılmasının görüntüden ibaret olduğunu, Cumhurbaşkanına kararnamelerle OHAL uygulamaları yetkisi verildiği yönünde açıklamalar yapıyor. OHAL kaldırılsa da bazı kısıtlamalar devam edecek mi?

Bu OHAL meselesi biraz fazla abartılıyor kanaatimce… OHAL uygulaması meşruiyetini Anayasa’dan almaktadır ve keyfî bir hükümet tasarrufu değildir. Ayrıca bir zaruretin, ihtiyacın ürünüdür. Ben OHAL’in özgürlükleri kısıtladığına, demokratik nizamı sekteye uğrattığına dair iddiaları makul ve yerinde bulmuyorum. OHAL’den gocunmak, Anayasa’dan gocunmaktan farksız. Ondan çekinmesi ve rahatsız olması gerekenler, OHAL vasıtasıyla devletin yakasına yapıştığı şer güçleri ve terör örgütleridir. OHAL, yasalara uyan hiçbir Türk vatandaşına hiçbir devlet kurumuna ve sivil toplum kuruluşuna zarar vermediği gibi, onların faaliyetlerini de engellemez. Aksine özel hayatın masuniyetinden, sokakların emniyetine kadar geniş bir yelpazede vatandaşa huzur ve sükûn temin eder. OHAL’in fonksiyonu baskıcı değil faydacıdır. Ayrıca sadece Türkiye’de uygulanmamaktadır. Fransa gibi demokratik ülkelerde de uygulanmakla kalınmamış, OHAL altında seçimler bile yapılmıştır. Eğer olağanüstü hâl ilanını gerektiren bir durum varsa bundan vatandaşın, millet ve devletle bir sorunu olmayan kurum ve kuruluşların rahatsız olması beklenemez. Eğer bundan rahatsızlık duyuluyorsa arkasında hinlik, hainlik ve kötü niyet vardır. Yeni hükümet gerekli şartlar oluştuğundan dolayı OHAL’i kaldıracaktır. Bu da bu ay içinde gerçekleşecektir. Bundan vatandaşlarımız emin olmalıdır.

‘TÜRKİYE’NİN İÇİNDEN GEÇTİĞİ DURUM İTTİFAKIN DEVAMINI ZORUNLU KILIYOR’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, genişletilmiş il başkanları toplantısında Cumhur İttifakı’nın Meclis’te devam edeceğini söylerken buna gerekçe olarak “milletvekili dağılımı ve Türkiye'nin içinden geçtiği durumu” gösterdi. “Türkiye’nin içinden geçtiği durum” sadece parlamenter sistemden yeni sisteme geçişle tarif edilebilir mi? İttifaka biçtiğiniz bir ömür var mı? Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle MHP nasıl bir denge ve denetleme görevi üstlenecek?

Biliyorsunuz yasama organı olarak Meclis'teki kararlar genellikle salt çoğunlukla alınıyor. Mesela Anayasa değişiklikleri dışında salt yasaların kabulü için çoğunluk gerekiyor. Yeni TBMM 600 kişiden oluşuyor ve salt çoğunluk için en az 301 milletvekilinin oyu gerekiyor. Meclis'ten herhangi bir yasanın geçmesi, herhangi bir kararın çıkması için iktidar tek başına bu oyu sağlayacak milletvekili sayısına sahip değil. Bu sayıyı tamamlamak ve geçebilmek için MHP’nin desteği gerekli.

AK Parti ile zaten seçim öncesinde yapılmış Cumhur İttifakı var ve tamamen ülke çıkarları esas alınarak oluşturulmuş bir mutabakat bu. Bu ittifakın TBMM’de de sürmemesi için hiçbir neden yok. Zaten Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözünü ettiği gibi Türkiye’nin içinden geçtiği durum da ittifakın devamını zorunlu kılıyor.

‘FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞININ SU YÜZÜNE ÇIKARILARAK CEZALANDIRILMASI GEREKİYOR’

Unutulmamalı ki Türkiye 15 Temmuz’da büyük bir badire atlattı. Milletin sağduyusu, uyanıklığı ve celadetiyle uçurumun eşiğinden dönüldü. Görüldü ki ülkede bir şeyler yanlış gidiyor ve birtakım şer örgütleri pusuda bekliyor. Görüldü ki FETÖ devletin iliklerine kadar nüfuz etmiş. Terörle mücadelede çok geç kalınmış. Hem devlet çarkı işlemez hâle gelmiş hem de sistem tıkanmış. Bu tablonun bütünüyle değişmesi hayli zaman alacak ve sorun, zorlu bir mücadeleyle aşılacak. Devlet hayatında hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak. Türkiye’nin başına örülen çorapların parçalanması, askeriyeden hukuka, millî eğitimden sanayiye kadar devletin her kademesine sızan ihanet şebekesi FETÖ’nün tamamen temizlenmesi için iktidarın desteğe ihtiyacı vardı. Ayrıca mesele artık iktidar meselesi olmaktan çıkmış, doğrudan devletin hayatiyeti, milletin bekası davasına dönmüştü. MHP bu yüzden kendine yeni bir yol haritası belirledi ve elini taşın altına koyarak kendine yeni bir yol haritası belirledi. Anayasa değişikliği ve yeni bir yönetim modeli önerdi. Bu model milletçe onaylandı ve 24 Haziran’da da onu hayata geçirecek kadroları oluşturması için iktidara kredi verildi.

Türkiye için henüz tehlike geçmiş değil. İçerideki ihanetin kurutulması, şebeke elemanlarının tamamen etkisizleştirilmesi, en önemlisi de FETÖ’nün siyasi ayağının su yüzüne çıkarılarak cezalandırılması gerekiyor. Böyle zorlu bir dönemde MHP’ye düşen; devletin her türlü düşmanla, her türlü taşeronla mücadelesine katkıda bulunmaktır. Böylesi nazik bir dönemde MHP’nin misyonu, icrayı dengeleyen parlamentonun en aktif siyasi grubu olabilmektir. TBMM’de iktidarın yasalara uygun icraatını desteklemek, aynı zamanda da bu icraatın Anayasa ve yasalar yönünden denetlenmesine katkı vermek, yeni yönetim tarzı hayata geçerken Türkiye’nin sorunlarının çözümüne odaklanılmasına ve devlet çarkının yeniden işler hâle gelmesine önayak olmaktır.

‘FETÖ’NÜN PALAZLANMASINDA EN BÜYÜK PAY SİYASİ AYAĞINDIR’

ANAP’lı eski Bakan Ekrem Pakdemirli’nin oğlu Bekir Pakdemirli yeni kabinenin Tarım ve Orman Bakanı oldu. Bakan Pakdemirli’nin ağabeyi Mehmet Pakdemirli’nin FETÖ’den tutuklu bulunduğuna dikkat çeken CHP’li Özgür Özel sosyal medya paylaşımında, “Kardeşi FETÖ’nün dershanesine gidenler bile ihraç olurken, bu atama çok manidar…” diye yazdı. Bu konuda bilginiz var mı? MHP, TBMM Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’na 200 sayfalık muhalefet şerhi göndererek “Örgütün siyasi ayağının ve 15 Temmuz gecesi darbeciler adına bildiri okutan Yurtta Sulh Konseyi’nin tam olarak ortaya çıkartılmaması, bu minvalde yapılmak istenen çalışmalarımızın ve önergelerimizin bir şekilde Komisyon Divanı tarafından engellenmesi yeni şüpheleri beraberinde getirmiştir” demişti. Devlet Bahçeli de sık sık “FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması” yönünde açıklamalar yapıyor. MHP yeni dönemde bu talebindeki ısrarını sürdürecek mi?

MHP’nin, FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması yönündeki ısrar ve takibi elbette sürecektir çünkü bu kanlı örgütün palazlanmasında, devlet kademelerine yerleşmesinde en büyük pay siyasi ayağındır. FETÖ sadece eğitim camiasında, iş dünyasında ve orduda örgütlenmekle yetinmemiş; 15 Temmuz öncesinde devletin bütün kurum ve kurullarını neredeyse ele geçirmiştir. Bu örgütün böylesine güç kazanmasında siyaset kurumunun içinde yuvalanan bazı isimlerin oynadıkları rolü görmezden gelirsek yarın yenileri karşımıza çıkacaktır.

‘FETÖ’NÜN KİMLERİ TBMM’YE SOKMAYI BAŞARDIĞI DERİNLEMESİNE ARAŞTIRILMALIDIR’

FETÖ sadece devlet kurumlarında kadrolaşmakla yetinmemiş, bazı siyasi partilerin de içine sızmıştır. Bu gerçeği bilmeyen kalmamıştır artık… Siyasi ayakta madalyonun bir yüzü de FETÖ’nün -kimi kripto kimi açık olmak üzere- kendi elemanlarının aktif siyasi roller üstlenmiş olmasıdır. Futbolcu Hakan Şükür’ün bile milletvekili olduğu düşünülürse örgütün başka kimleri TBMM’ye sokmayı başardığı derinlemesine araştırılmalıdır.

FETÖ’nün siyaset platformunda etkin olma çabalarından MHP de nasibini almıştır. Geçmişte AK Parti ile yollarının ayrılacağını gören örgüt, MHP ve CHP’ye sızma girişimlerinde bulunmuştur. MHP’ye sızma girişimi Sayın Devlet Bahçeli’den dönmüştür. Sayın Devlet Bahçeli kalesini aşamayacaklarını anlayan FETÖ’cüler ellerindeki medya organları, sermaye ve birtakım siyasi imkânlarla Sayın Genel Başkanımız aleyhinde algı operasyonları düzenlemişlerdir. Onların yıkıcı ve bölücü propagandalarından etkilenen bazı arkadaşlarımız partiden kopmuş, başka mahfil ve partilerde istikbal ve ikbal aramışlardır. FETÖ’nün siyasete verdiği zararı anlamak için 24 Haziran’da ortaya çıkan oy tablosunun iyi analiz edilmesi gereklidir. Algı operasyonlarına maruz kalmış kitleler, köklerinden ve geleneksel tabanlarından koparak şüpheli proje ve yapılara montajlanmışlardır.

Türk siyasetinin algı operasyonlarından kurtarılması ve MHP örneğinde olduğu gibi partiyi içeriden çökertme çabalarının değişim adı altında yutturulduğu süreçlerin yaşanmaması için FETÖ’nün siyasi ayağının er veya geç ortaya çıkarılması elzemdir.

‘DEVLET BAHÇELİ ELİ ÖPÜLESİ BİR DAVA ADAMIDIR’

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin seçimden önce, İYİ Parti’ye giden MHP’lilere yaptığı çağrı, “geri dönün” mesajı olarak yorumlanmıştı. Henüz bir geri dönüş olmasa da Meclis’teki yemin töreni sırasında İYİ Parti İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın Bahçeli’nin elini öpmesi, İYİ Parti İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu’nun Bahçeli ile “samimi” selamlaşması İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in tepkisine neden oldu. Akşener “Partimize FETÖ'cü, ipsiz sapsız diyen ve hatta genel başkanın namusuna kadar laf edenlere böyle hürmet göstermek siyasi nezaket değildir. İlkelerimize uymayacaklar derhal gitsinler” dedi. Bazı isimlerin İYİ Parti’den MHP’ye döneceğine dair beklentiniz veya bu yönde bir işaret var mı?

Politikada siyasi nezaket kurallarının işlemesini küçük hesaplara kurban etmemek lazımdır. Bu meseleye sadece MHP’ye yakınlık, eski MHP’li olmak gibi tanımlamalarla bakmanın eksik yetersiz olacağı kanısındayım. Adı geçen partide kendisini MHP’ye yakın bulanların Sayın Genel Başkanımıza gösterdikleri saygı ise onun sadece partimizin ve Ülkücü camianın lideri olmasından değil politikadaki saygınlığından da kaynaklanmaktadır. Sayın Devlet Bahçeli sadece camiamız ve bize yakın görünen kimseler nezdinde seçkin bir mevkiye sahip değildir. Kendisine zaman zaman siyasetin her kesimince sevgi ve saygı gösterisinde bulunulmaktadır. Sayın Devlet Bahçeli eli öpülesi bir dava adamıdır.

Bahse konu partinin yarattığı suni rüzgârın sadece balon uçurduğu ortaya çıkınca burada mevki alan bazı arkadaşlar da hâliyle gerçekleri görmüş olabilir. Bunların, partilerinin toplama bilgisayar gibi suni, sakil ve işlevsiz duruşundan rahatsız olmaları pek tabiidir. Marka ve üstün donanıma sahip bilgisayar, toplama bilgisayarla bir olmayacağına göre, zamanla parçalarına ayrılacak ve herkes geldiği yere dönecektir. Veya işe yaramaz, miadı dolmuş bazı parçalar siyasetin çöplüğüne atılacaktır.

‘MHP, İP’Lİ BİRKAÇ MİLLETVEKİLİ HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMAYI DÜŞÜNMEKTEDİR’

Devlet Bahçeli’nin, Meral Akşener’in, “Partimize ve namusumuza dil uzattılar” iddiası üzerine “2015 yılındaki kaset olaylarının derinleştirilerek aydınlatılması konusunda suç duyurusunda bulunacağı” öğrenildi. Suç duyurusu ne zaman yapılacak? “Kaset iftirası”nı hatırlatmak gerekirse olay şöyle gerçekleşmişti: Fethullah Gülen’in bir dönem en yakınındaki kişilerden olan Latif Erdoğan ile Cemil Barlas, 7 Haziran 2015 milletvekilliği seçimleri öncesinde, katıldıkları bir televizyon programında, MHP’nin o dönemki İstanbul Milletvekili adayı Meral Akşener’in “bir kaseti olduğunu” iddia etmiş, Akşener bu iddiayı yargıya taşımış ve mahkeme, iki gazeteciyle ilgili “sanıkların suç işleme kastının yeterince tespit edilemediği” gerekçesiyle “beraat” kararı vermişti. Partiniz kaset iddiasıyla ilgili nasıl bir tavır almıştı ki Akşener bugün bu iddiayı MHP ile özdeşleştiriyor?

Sayın Akşener’in namusuna kimin, nerede, hangi iftirayı attığı meçhul. Siyasi ahlakımız, vicdani ve insani vasfımız hiç kimsenin böyle bir zan ve töhmet altında bırakılmasına razı gelmez, onay vermez. MHP, medyaya yansıyan böylesi ağır bir suçlamanın aydınlığa kavuşması için konuyla ilgili dedikodu yapan birkaç İP’li(Semih Yalçın’ın İP’le kast ettiği İYİ Parti-ÖAÇ) milletvekili hakkında ve bahsedilen 2015 yılındaki kaset olayının derinleştirilerek aydınlatılması konusunda suç duyusunda bulunmayı tartışmakta ve düşünmektedir.

‘AKŞENER, BU SEÇİM SONUÇLARIYLA GENEL BAŞKANLIĞI NASIL YÜRÜTECEK?’

MHP’ye ve liderine yönelik iftiranın ağırlığı dikkate alındığında bunu kaçınılmaz bir zaruret olarak değerlendiriyoruz. İP’de her şeye rağmen fedakârca çaba ve çalışmalar gösteren, bir vesileyle içimizden kopmuş arkadaşlarımızın gayretlerinin gerisinde kalmış Sayın Akşener, ne zaman partisinin genel başkanlığından ayrılmayı düşünüyor? Bu seçim sonuçları ile genel başkanlığını nasıl yürütecek? Bunu merak ediyor ve sormak istiyoruz.

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan seçim sonuçlarına ilişkin, “Bundan sonra Meclis’te siyaseti MHP yapacaktır. Biz ne dersek, o olacaktır. Bugün MHP Meclis’te kilit konumdadır ve MHP’nin Genel Başkanı hem Recep Tayyip Erdoğan’ı hem AK Parti’yi hem Meclis’i kurtarmıştır hem devleti kurtarmıştır” değerlendirmesi üzerine genel başkan yardımcılığı görevinden alındı. Jet hızıyla alınan bu karar ne anlama geliyor?

MHP ilkeli duruşu, aldığı kararların arkasında durması ve önceliklerinden taviz vermemesiyle tanınan bir partidir. MHP aynı zamanda fikriyatı ve sosyal dokusu icabı tek ses, tek yürek olan bir siyasi kuruluştur. Teşkilatçılık denince MHP camiası ve partimizin kurulları akla gelir. MHP aynı zamanda bir dava partisidir. Sayın Genel Başkanımızın bilge liderliğinde, Başbuğ Alparslan Türkeş’in öğretisi doğrultusunda kendine özgü parti içi demokratik kurallar işletilir ve önceden belirlenmiş parti politikaları bütün teşkilatlarımızca benimsenir ve uygulanır. Çok sağlam bir yapıdır bu. Öyle ki Türkiye’nin herhangi bir meselesine dair Erzurumlu bir partilimizle Mersinli bir partilimizin yaptığı analizler birbiriyle örtüşür. MHP’de alınan kararlara teşkilatlarımız körü körüne değil ama tam bir güven duygusuyla tabi olur ve onları büyük bir yüreklilikle savunur. Ancak siyasetin bir dili, diplomasisi vardır. Bu dilin içinde nezaket, nezahet ve ölçülülük büyük yer tutar. MHP’nin siyasi görüş ve kanaatlerinin, MHP’nin başarı ve başarısızlıklarının siyasetin diplomasisiyle yansıtılması esastır. Bunu yapmazsanız, kaş yapayım derken göz çıkarırsanız parti politikalarına ters düşer ve zarar verirsiniz. Halk arasında bu dili ustaca kullanabilmeye “ilm-i siyaset” denir.

Amerikalı düşünür Eric Hoffer, “İster devrimci ister milliyetçi olsun, kitle hareketlerinin başarısı söz ustalarının varlığına bağlıdır” der. Ustaca söz söyleyenlerin varlığı MHP gibi ideolojik kökenleri güçlü siyasi bir hareketin temsilcisi olan bir parti için kazançtır, önemlidir. MHP sözcülerinin, partimizin fikir ve önceliklerini sözü nakış nakış işleyerek söylemek yerine sağa sola iğne batırarak yapmaları büyük arızalara, krizlere yol açabilir. Bahse konu arkadaşımızın beyanı MHP’nin haklılık ve başarısını yansıtayım derken sözü çığırından ve maksadından çıkaran, muhatabını iğneleyen, ölçüsüz ifadelere dönüştüğü için Sayın Genel başkanımız tedbir olarak bir tasarrufta bulunmuştur.

‘DEVLET İLE ŞİRKETLER, KÂR VE ZARAR HESAPLARI BAKIMINDAN BİRBİRİNE BENZER’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yemin töreni sonrasında 17 isimden oluşan yeni kabinesini açıklarken “Hiçbir sınırlamaya tabi tutmadan kabineyi oluşturduk” dedi. Özel sektörün temsilcilerinin kabinede yer alması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Mart 2015’te Balıkesir’de iş çevreleriyle yaptığı bir toplantıdaki şu açıklamasını akıllara getirdi, “Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir.” Milliyetçi Hareket Partisi’nin devlet algısı ve devlet yönetimi anlayışı, devleti anonim şirket gibi yönetme anlayışıyla örtüşüyor mu?

Şirket veya firma gibi kavramlar üzerinden devlet algısının küçümseneceğini düşünmüyorum. Bazı kavramlar olduğundan farklı ve güçlü anlamlar ifade etmek üzere kullanılabilmektedir. Unutulmamalıdır ki devletin de şirketler gibi bütçesi, maliyesi, hesabı kitabı, çalışanı, ithalat ve ihracat hedefleri vardır. Bunlar devletle şirketler arasında kâr ve zarar hesapları bakımından birbirine benzer. Nasıl bir şirket kârlı olmak ve bunu da çalışanlarına yansıtmak zorundaysa da devlet de maliyesini sağlıklı çalıştırmak ve yarattığı refahı halkına yansıtmak zorundadır. Sanıyorum Sayın Cumhurbaşkanı’nın kastı da budur. Yerkürede öyle dev şirketler vardır ki bazı devletlerin bütçesinden daha büyük sermayeye sahiptir. Bunlar sürekli çıtayı yüksek tutar, hedeflerine genellikle ulaşır, kârlılıklarını ve verimliliklerini sürdürerek rekabette başı çekerler. 21’inci yüzyılda ülkelerin mali portelerini düzenlemek için uyguladıkları modern kurallar, bir şirket mantığına benzemektedir. Milletimizin refahı, devletimizin güçlenmesi için atılan adımların bu mantıkla değerlendirilmesini abartılı bulmam.

Devlet yönetiminin temel hedeflerinden biri adalet, diğeri halkın güvenliğini sağlamak, bir diğeri de refah toplumu yaratmaktır. Halkın huzur ve sükûnu bu üç ana umdenin gerçekleştirilmesiyle mümkündür. Bunlar birbirini tamamlayın unsurlardır. Türk toplumunun ekonomik refahını temine yönelik devlet ve yönetim anlayışının kökleri Orta Asya’ya uzanır. Bu konu, devlet felsefemizde önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanı’nın da iş dünyasıyla yaptığı toplantıda Türk devlet telakisini yansıtan sembolik mesajlar vermesi normaldir.

‘YEREL SEÇİMLERDE CUMHUR İTTİFAKI DEVREDE OLMAYACAK’

Anayasaya göre 29 Mart 2019’da yapılması gereken yerel seçimin sonbahara alınması yönünde bir anayasa değişikliği de konuşuluyor. Cumhur İttifakı tarafından bu konuda net bir açıklama yapılana kadar da bu iddialar dillendirilmeye devam edecek. Yerel seçim zamanında mı yapılmalı? Olası bir erken yerel seçime MHP ne diyor?

Sayın Genel Başkanımız ve Sayın Cumhurbaşkanı, Cumhur İttifakının çatısını çatarken cumhurbaşkanı seçimleri ve genel seçimler için ittifakı öngörmüştü. Yerel seçimlerde Cumhur İttifakı devrede olmayacak. Zaten Cumhur İttifakı Cumhurbaşkanlığı Seçimiyle Genel Seçimler için hayata geçirildi.

Şu an itibariyle Yerel Seçimlerde AK Parti de MHP de kendi imkânlarıyla seçimlere girecek. Bununla birlikte Cumhur İttifakını ortaya çıkaran ruh ve gerekçeler hatırda tutularak Meclis çatısı altında dayanışma sürdürülecek. Bir de meselenin seçim hazırlıkları boyutu var. Yerel seçimlerin atmosferi ve dinamikleri farklı olduğu için yerel anlamda çok iyi hazırlıklar yapılması, yerel adayların seçimi ve tanıtımı, şimdiye kadar kazanılan belediye başkanlıklarının korunması ve mevcudun daha ileriye taşınması için şüphesiz bir hazırlık sürecine ihtiyaç vardır. Cumhurbaşkanlığı Seçimiyle Genel Seçimlerin atmosferinden yeni çıkmış siyasi partilerin yerel seçime hazırlık yapması lazım. Bu süre illa 8 ay olacak diye bir şart ileri sürmek de bana pek akılcı gelmiyor. Ancak siyasette mevcut şartları zorlayan veya değiştiren demokratik alternatifler üretilebildiğini biliyorsunuz. AK Parti ve CHP bir erken seçim için anlaşır ve aralarında yerel seçimlerin erkene alınması için bir anlaşma sağlarlarsa biz de MHP olarak oturur bir durum değerlendirmesi yaparız.

‘BEDELLİ İÇİN KREDİ İMKÂNI GETİRİLEREK BEDELLİNİN ZENGİN ÇOCUKLARI İÇİN OLDUĞU ALGISI KIRILMIŞ OLUR’

AK Parti Meclis Başkanvekili Mustafa Şentop, bedelli askerlik için cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleme yapılabileceğini söyledi. Partinizin bu konudaki tavrı ne olacak?

Öncelikle ne kadar askerimiz var, ne kadar ihtiyacımız var, bedelli askerlik kapsamına girecek olanlar kimler? Sayıları ne kadar? Bunları bilmek gerekli. Bedelli askerlik mevzu doğrudan siyaset kurumunun, yürütmenin vereceği karara bağlanmamalı. Millî Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığının görüşü alınmalı. Ordumuzun ihtiyaçları belirlenmeli ve ona göre gerçekçi, verimli bir düzenleme yapılmalı. O takdirde MHP ortaya çıkan verileri değerlendirerek kendince meseleyi masaya yatıracak ve hiç şüpheniz olmasın, en yapıcı kararı alacaktır.

Bedelli askerliğin sırf varlıklı ailelerin çocuklarını askerlik zaruretinden kurtarmak için çıkarıldığına dair algının kırılmasında fayda vardır. Bedelli askerlik ihtiyacı duyanların önemli bir kısmı, akademik çalışma yapanların mesleki çalışmaları dolayısıyla askerliğini erteletenlerden oluşmamaktadır. Önemli bir kısmı 30’lu yaşları bulan bu kesim yaş itibarıyla değerlendirilmekle kalınmamalı, ödeme imkân ve güçleri de dikkate alınmalıdır. Askerliğini erteleten vatandaşlarımızın önemli bir kısmı dar gelirli veya sınırlı gelire sahip insanlardır. Bunların çalışmalarını sürdürebilmek için ödeyecekleri bedeli bulmakta zorluk çekecekleri aşikârdır. Bunlara belli oranda ve belli sayıda kredi imkânı getirilebilir. Bedelli askerliğin zengin çocuklarını askerlikten kurtardığına dair algı da böylece kırılmış olur. Diğer yandan fakir fukara çocuklarının askere gittiği, bir şekilde aerlik bedeli temin edenlerin vatani görevlerini bihakkın yerine getirmekten, terörle mücadelede yer almaktan kurtulduğu yolundaki algıyı kıracak düzenlemeler de yapılmalıdır. Bu bağlamda öncelikle ordunun ihtiyaçları dikkate alınarak genç nüfusu oluşturan bu kesime yönelik tasarrufların askerlikten yırtma gibi algılanmasını önlemek üzere bedelli askerliğin süresinin makul seviyelere getirilmesi sağlanabilir. Aslında bu tür tartışmaları en aza indirmenin en emin ve salim yolu, profesyonel askerliği yaygınlaştırmak ve cazip hâle getirmektir. Bu durum, terörle mücadele ve cephedeki savaşta fakir ailelerin çocuklarının yer aldığı algısını da kıracaktır.

‘MHP’NİN SEÇİMLERDEN ELDE ETTİĞİ SONUÇ TARİHİ BİR ZAFERDİR’

24 Haziran seçim sonuçlarına ilişkin her çevrede yapılan yorum, asıl kazananın MHP olduğu yönündeydi. MHP bu kadar az miting yaparak yüzde 10 barajını nasıl aştı gibi sorular da soruldu. MHP bu başarıyı bekliyor muydu?

Ben seçimlerden önce çıktığım bir televizyon programında, seçimlerde asıl dip dalganın MHP’den geleceğini söylemiştim. O zaman bu öngörüm hem şaşkınlıkla karşılandı hem de bazıları benim değerlendirmelerimi abartılı ve ütopik buldu çünkü çoğu kamuoyu araştırmacısı ve çoğu siyasi çevrelerce MHP’nin en fazla %5 oy alacağı iddiası pompalanıyordu. Bu MHP’nin gücünün, müessiriyetinin ve özgül ağırlığının, camiamızın dinamiklerinin bilinmemesinden kaynaklanıyordu. Oysa MHP, üç hilal ve Ülkücü hareket birer siyasi markadır ve bu markaların değer ve işlevini hiçbir kamuoyu araştırması ölçemez. MHP seçmeni, sandığa gittiğinde bu markaları göz ardı etmez. Milletin vicdanından yansıyan sağduyulu eğilimini izhar eder ve partimize baraj sorunu yaşatmaz. Yaşatmadı da.

MHP Genel Merkezinde de teşkilatlarımızda da partimizin asla baraj sorunu yaşamayacağına dair inanç ve beklenti hâkimdi. Bizde kimse ümitsizliğe düşmedi, kimse enseyi karartmadı. MHP’nin bütün algı çalışmalarına bütün olumsuz öngörülere rağmen seçimlerde elde ettiği sonuç basit bir başarı değil tarihî bir zaferdir. MHP güçlü bir grupla TBMM’de temsil hakkını kazanmakla kalmamış Cumhur İttifakının gereklerini yerine getirerek az önce sözünü ettiğim hedeflerine de ulaşmıştır.

‘KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞLARIMIZ BİLMELİDİR Kİ MHP BİN YILLIK KARDEŞLİĞİMİZİN TEMİNATIDIR’

MHP’nin HDP’nin güçlü olduğu illerde nasıl olup da oyunu ciddi oranda arttırdığı tartışılırken HDP’nin eski Sözcüsü yeni Grup Başkanvekili Ayhan Bilgen, seçimden sonraki bir açıklamasında şöyle dedi, “Somut veriler üzerinden okuma yapmak lazım. Bir kere söz konusu iller üzerine yapılan analizlerde HDP’nin oy kaybı 100-120 bin aralığında gözükürken AKP’nin aynı illerdeki oy kaybı 160 bin üzerinde gözüküyor. Bizden AKP’ye kayış olduysa bile ki veriler bunu göstermiyor, bizden MHP’ye kayış olmayacağına göre ya AKP’den MHP’ye kayış var ya da yeni bir seçmen kitlesi var. Burada yeni bir ittifakın sandığa gitmiş olmasını, örneğin Saadet Partisi, CHP gibi diğer Millet İttifakı partilerindeki artışı göz ardı etmemek lazım. İkincisi, çok ciddi miktarda güvenlik gücünün bölgede oy kullandığına dair somut veriler var. Dolayısıyla da bu artış MHP’nin politikalarının Kürtler tarafından onaylanması, benimsenmesi gibi okunamaz. Bu muhtemelen masa başı operasyonların, seçime dönük planlı seçmen kaydırmalarının bir sonucudur.” Nasıl oldu da HDP’nin güçlü olduğu illerde MHP bu kadar yüksek oy aldı?

Biz yıllardır söyleyip duruyoruz. MHP, Türk milletini meydana getiren bütün toplum kesimlerinin göz bebeğidir. MHP hangi etnik kökenden olursa olsun bütün Türk vatandaşlarının güvenle bir arada olduğu, kucaklaştığı siyaset çatısıdır. Özellikle Kürt kökenli vatandaşlarımız iyi bilmektedir ki MHP bin yıllık kardeşliğimizin en büyük teminatı, sigortasıdır.

Bazı çevrelerce dillendirilen MHP’nin Kürt kökenli vatandaşlarımızdan oy alamadığı iddiasının yalan olduğu da 24 Haziran’da ortaya çıktı. Iğdır ve Şanlıurfa’dan milletvekili çıkarırken aldığımız oylar, bunun ispatı. Sadece bu örneklerle yetinmeyelim. Mesela Gaziantep’te yaptığımız oy patlamasının ve ilden iki milletvekili çıkarmamızın temelinde, Kürt kökenli MHP seçmeni önemli rol oynadı. Sadece Gaziantep’te değil Doğu ve Güneydoğudakiler başta olmak üzere bütün teşkilatlarımızda çok sayıda Kürt kökenli mensubumuz görev yapıyor. Diğer illerdeki oy tablosu incelendiğinde de bu hakikat görülecektir. Bu itibarla MHP’nin Doğu ve Güneydoğudaki yükselişini gerçek dışı sebeplere bağlamak, bizim başarımızı gölgelemez. Bizim Kürt kökenli vatandaşlarımızla bağlarımızı da zedeleyemez.

‘CHP’NİN BAŞINA KİM GELİRSE GELSİN BİNA OKUYOR, DÖNÜP YİNE OKUYOR’

Meclis’in en büyük muhalefet partisi CHP’de seçimin ardından başlayan genel başkanlık tartışmaları sürüyor. AK Parti yetkilileri de İnce’nin, CHP’nin doğal lideri olduğunu söyleyerek bu tartışmaya katıldılar. CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin genel başkanlık koltuğuna oturması ile o koltukta Kemal Kılıçdaroğlu’nun kalması yani ana muhalefetin siyaset yapma tarzının değişme ihtimali MHP’yi ne kadar ve nasıl ilgilendiriyor?

Genel başkanlık yarışı CHP’nin kendi iç meselesi. Bu partinin dinamikleri sonuçta kendi şartlarını oluşturacaktır. Bizi ilgilendiren, CHP’nin yıllardır değişmeyen politikaları. Bu partinin başına Ahmet de Mehmet de gelse öteki sol partilerle ve zararlı siyasi akımlarla mutlaka bir şekilde iltisak kuruyor. Hatta adayları bile gidip HDP gibi PKK’nın siyasi temsilcisi olan bir partiyle dirsek temasına önem veriyor. Sayın İnce’nin seçim kampanyası sırasında Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmesi buna çarpıcı bir örnek. Ana muhalefet partisinin başına kim gelirse gelsin bina okuyor, dönüp yine okuyor. CHP’yi yönetenler ve ileride yönetecek olanlar bölücü, yıkıcı ve aşırı sol mahfillerle aynı kazanda kaynamayı tercih ettikleri sürece bu parti hiçbir zaman iflah olmayacaktır.

Yeni dönemde siyasetin dilinin biraz daha yumuşayacağı yönünde beklentiler vardı ancak seçimin hemen ardından özellikle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı açıklamalar bu beklentiyi boşa çıkarttı. Sizce yeni dönem nasıl olmalı?

Bir takım atışmalar, zaman zaman rakipler arasındaki tartışmaların sertleşmesi, siyasetin doğasında vardır. Polemiksiz politika olmaz. Namık Kemal’in “Barika-i hakikat müdavele-i efkârdan doğar” sözü çok isabetli veciz bir tespittir. Politikada fikirlerin çatışmasından, karşılıklı suçlamaların zaman zaman sertleşmesinden, tansiyonun yükselmesinden korkulmamalıdır. Bundan mutlaka hakikat güneşi doğacak, sular zamanla durulacaktır.Bu demek değildir ki siyasetin dilinin daha yumuşak olmasına karşıyız. Elbette siyasi nezaket, nezafet ve nezahet kaba üsluptan yeğdir ama bizler de etten kemikteniz. Bazen öyle sert, ölçüsüz ve ahlak dışı eleştirilere maruz kalıyoruz ki muhataplarımıza anladıkları dilden cevap verme ihtiyacı duyuyoruz. Öte yandan icrai görev ifa eden politikacılar devletin üste kademesinde ulaştıkları üzüntü, hayret ve endişe verici bilgiler karşısında zaman zaman sert ifadelerle tepkilerini dile getirebiliyorlar. Bu tepkileri soğukkanlılıkla karşılamak ve cevap verilecekse itidalle vermekte fayda görüyorum çünkü onların amaçlarının, devletin bekasından başka bir şey olmadığı belli.

‘ALAATTİN ÇAKICI’YI AYRICALIKLI KILAN ESKİ YOL ARKADAŞIMIZ OLMASIDIR’

Yeniden idam tartışmalarını gündeme getirdi MHP. Ne yapacaksınız bu konuda?

İdam konusunda daha önce partimizin yetkilileri özellikle de Saygıdeğer Genel Başkanımız grup kararını ortaya koyan açıklamalar yaptılar. Bunu biz istisnai olarak tekrar ele alınmasını istiyoruz. Bundan kastım terör suçları hususunda, cinsel istismar, çocuğa ve kadına yönelik istismar bunların tekrar gündeme getirilerek Meclis çatısı altında, halk ve sivil toplum örgütleri nezdinde tekrar değerlendirilerek genel kanaatin yönünde bir kararın çıkmasından yanayız. Orada biraz toplumu öne alarak bir değerlendirme yapalım çünkü caydırıcılığı yakalayamadık. Dünya toplumlarında ve devletlerinde idam çoğu yerde kalktı, doğru bunu biliyoruz ama sık sık örnek alınan ABD’de bile hâlâ idam mevcut, uygulanıyor. Bu hususlar dikkate alındığında zannediyorum Türkiye’deki gidişat ve toplumun isteklerinin önemsendiğinde doğru ve sıhhatli bir sonucu TBMM çıkaracaktır diye düşünüyorum.

Devlet Bahçeli de kadın, çocuk katillerini dışında tutarak bir idamdan söz etti ama Alaattin Çakıcı’nın cezaevinde olma gerekçelerinden birisi de eşini öldürmeye azmettirmek. Nedir Alaattin Çakıcı’yı sizin açınızdan istisnai kılan?

Suçta istisna bir ayrım yapmıyoruz. Çakıcı’nın durumuyla alakalı Sayın Genel Başkanımızın şahsi bir talebi bugüne kadar olmadı. Kader kurbanları içerisinde bir değerlendirme yaptı ama şahsen ben Sayın Cumhurbaşkanının yerinde olsaydım şöyle yapardım gibi bir yaklaşımı doğrudur. Ancak orada suçun istisnailiğini ortadan kaldıracak bir düşüncemiz yok. Kadına çocuğa şiddetse şiddet, istismarsa istismar. Milliyetçi Hareket Partisi bunların yanında olamaz, olmayacaktır da.

Peki Alaattin Çakıcı’yı ayrıcalıklı kılan durum nedir?

Eski bir yol arkadaşımız olmasıdır. Gerek onun gerekse diğer arkadaşımızın(Kürşat Yılmaz) ve bunlara benzer birkaç arkadaşımız daha var… Çok önceki hayatlarında bizim içimizden yetişip sonra farklı istikametlere kaymış olmaları, istisnaları budur.

Karar gazetesi yazarlarını ölümle tehdit etmesine rağmen Çakıcı’ya affın arkasında duruyor musunuz?

Ölümle tehdidi tasvip etmek mümkün değil. Bunu açıkça ifade ederiz ama Çakıcı bir istisnadır. Bu anlamda MHP Genel Başkanı’nın ortaya koyduğu düsturdan vazgeçmemiz mümkün değil. Bakış açımızı da çok açık ve net bir şekilde söyledik. Kimseden çekincemiz yok. Sayın Genel Başkanımızla ziyaretine gitmemiz de bu yüzdendir. Dolayısıyla suç işlemiş bir insanı nereye kadar cezalandıracaksınız? Zaten yıllarca cezasını çekmiş ve çekmeye de devam ediyor. Onun da kendince bazı hakları var diye düşünüyoruz. Bunu gözetmek lazım.

Son olarak Alaattin Çakıcı, kendisine verilen sınırsız ziyaretçi olanağı sağlayan raporla gündeme geldi. O raporu verenler hakkında soruşturma başlatıldı.

Hekimlerin vereceği karar önemli bizim yorumumuzdan ziyade. Hekimler ne diyorsa o! Bu konuda bizim siyaset yapmamız yanlış olur. Adı üstünde bu doktor raporu. Biz hekim değiliz.