YAZARLAR

Metaforlarca patlayan ülke

Yan yatmış vagonlar. Rayından çıkan ülkenin metaforu. Hem de tüy diksin diye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ilk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Meclis'te 'tarafsızlık' yemini etmesi ve Saray'da göreve başlama törenine 101 pare top atışı ve Mehter Takımı'nın Fetih Marşı ile girişine denk gelecek bir zamanlamayla.

Edebiyatla hayatın gerçeklik ve hakikat mücadelesi hiç bitmez. İnsanın tüm hallerini, canlının-cansızın dilini, bitimsiz ihtimalleri, nihayetinde zamana-mekâna direnen gerçeği kapsama ve yansıtma yarışıdır bu. Edebiyat, bu noktada gerçeği kaydetme, o an için yaşanmayan ama mümkün olanı hayal etme, alternatif dünyalar düşleme yeteneğine güvenir.

Oysa hayatın gerçeği edebiyatınkinden farklıdır. Daha doğrusu edebiyat, yaratıcılığın en doruk noktasına çıkan örneklerinde bile bir mantık gözetirken hayatın böyle bir gailesi yoktur. Akla ziyan şeyler ve “bu kadarı da olmaz” denilenler de hayatın gerçekliğine içkindir. Bizlerin bol miktarda nasiplendiği bu kaynak işte hayatın edebiyata beş bastığı yerdir.

MENFEZ ALTI TOPRAK KAYMASI

Hayat bu noktada en galiz metaforları yaratmaktan çekinmez. Edebiyatta yapsan “Amma da abartmış, insaf” denilecek eş zamanlılıkları, mıh gibi zihne kazınan resimleri gelir başına kakar. Öylece bakakalırsın, yazmadan yaşatıldıklarına.

Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde aşırı yağış sebebiyle menfez altı toprak kayması sonucu tren kazası meydana geldi, denildi. 24 kişi hayatını kaybetti, 338 kişi yaralandı, cinayet babındaki kazayla ilgili ihale gözaltına alınan iki makiniste kesildi. Elbette yayın yasağı getirilecekti. Şimdi ne gerek vardı deliye dönmüş insanları bilgilendirecek.

Ha elbette anında arka plan eskizleri de geldi. Halkalı-Muratlı arasında bakım için açılan ihale ödenek yetersizliği nedeniyle iptal edilmişti. Tren hatlarını kontrol eden yol bekçilerinin görevlerine son verilmişti. Denetimlerse meslek odalarından alınıp özel şirketlere devredilmişti. Ama olumsuz hava koşulları demek elbette çok daha konforluydu.

Geriye ne kaldı? Menfez altı toprak kayması denilen şeyin fotoğrafı. Rayların altındaki boşluk. Yan yatmış vagonlar. Rayından çıkan ülkenin metaforu. Hem de tüy diksin diye Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ilk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Meclis'te 'tarafsızlık' yemini etmesi ve Saray'da göreve başlama törenine 101 pare top atışı ve Mehter Takımı'nın Fetih Marşı ile girişine denk gelecek bir zamanlamayla.

TÜM YETKİLERLE

Parlamenter sistem resmen sona ererken, üzerinde "Cumhurbaşkanlığı Külliyesi"nin olduğu 1 Türk Lirası dağıtılmış konuklar ve dahi tekmil ülke şunları dinledi: “Bir kez daha göreve geldik. Yürütme organının tüm yetkileri ile geldik… Demokrasi anlayışımızın ve yaşadığımız denemelerin çok ötesinde yeni bir modele geçiyoruz. Ülkemize çok bedeller ödeten sistemi artık çok geride bırakıyoruz.” Tekirdağ'da meydana gelen kaza nedeniyle törenin halk oyunları ve lazer gösterileri iptal edilmişti.

Hemen akabinde Manisa’nın Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014'te 301 işçinin hayatını kaybettiği maden faciasında Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ceza davasında karar açıklandı. Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan’a 15 yıl, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Genel Müdürü Ramazan Doğru’ya 22 yıl 6 ay, İşletme Müdürü Akın Çelik’e 18 yıl 9 ay, İsmail Adalı’ya 22 yıl 6 ay ve Ertan Ersoy’a ise 18 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Olaydan altı ay önce Soma Maden İşletmesi'nin yönetim kurulu başkanlığını oğlu Can Gürkan’a devreden Alp Gürkan’a ise beraat verildi. Kararda toplam 14 kişi ceza alırken 37 sanık beraat etti.

MÜLTECİ İNSAN MIDIR?

Böyle işte. İnsan hayatının pek ucuzladığı zamanlardayız. Brüksel’de yapılan AB zirvesi mülteciler konusunda hararetli tartışmalara sahne oldu. Uzun pazarlıklar sonunda Türkiye ile AB arasında imzalanan mülteci anlaşmasına göre taahhüt edilen mali yardımın ikinci diliminin proje bazlı olarak ödenmesine karar verildi.

AB liderlerinin vardığı uzlaşmaya göre denizden kurtarılan sığınmacılar, üye ülkelerde oluşturulacak "kontrol merkezlerine” gönderilecek. Gönüllülük ilkesi ile oluşturulacak bu kontrol merkezleri ile Akdeniz üzerinden gelen sığınmacıların gittiği, aşırı sağın hareketlendiği İtalya gibi ülkelerin yükünün hafifletilmesi hedefleniyormuş. Bunun yanı sıra Kuzey Afrika ülkelerinde sığınmacılar için “kabul merkezleri” kurulması gündemde. Toplama kamplarına ne şahane, ne şık isimler verilmiş değil mi ama? Ayrıca, AB'nin dış sınırlarının korunmasından sorumlu Frontex'in güçlendirilmesi alınan kararlar arasında. Kısaca sınırlar insanlardan önemli. Ve mülteciler insan değil, mülteci.

BİR MÜCEVHER MİSALİ

Faşist zamanlarda iyilik mücevher gibi parlar. Belki de bu yüzden Taylan'da yaşları 11 ila 17 arasında değişen yerel bir futbol takımının oyucuları ve antrenörlerinin 23 Haziran'da bir mağarada mahsur kalmalarının ardından inanılmaz çabalarla kurtarılabilmeleri bu kadar sahiplenildi. O ki kurtarma operasyonuna da "imkânsız görev" denilmişti. 12 çocuk ve futbol antrenörleri 23 Haziran'da yoğun yağışın çıkışları suyla doldurması nedeniyle mağarada sıkışmış, ancak geçen hafta uzman dalgıçlar tarafından sağ bulunmuşlardı. Mağarada 40'ı Taylandlı, 50'si ülke dışından 90 uzman dalgıç çalıştı. Dalgıçlar, çocukları Tham Luan mağarasındaki karanlık ve su altındaki geçitlerden, mağaranın ağzına doğru yönlendirdi. Mağaranın ağzına giden yolda, gerilen ip boyunca yürümek, tırmanmak ve dalmak gerekiyordu. Yüzü tamamen örten oksijen maskeleri taşıyan çocukların her birine, kendi hava tüplerini de taşıyan iki dalgıç eşlik etti. Deneyimli Taylandlı bir dalgıç Saman Gunan, çocuklara malzeme götürmekten dönerken, oksijeninin tükenmesi üzerine öldü ve ancak bütün bu bedel ve çabalar sonrası ekip sağ salim kurtarıldı. Mağarada aşılması gereken badireleri gösteren çizimler de aslında birer metafordu.

İnsanlık kendisine bahşedilen anlayışın sonuna geldiğinde hayat metaforlarla konuşmayı tercih ediyordur belki. Hani böyle altını fosforlu kalemle çizmeyi bazı taviz verilemez şeylerin. Çünkü kimi vazgeçişler sonrası süregiden şeyin kendisine artık hayat denmez. Ve şükür ki hayat insandan çok daha fazlasıdır, bu haliyle de hakkını ister.

O hakkı gözetenlere helal olsun. Gerisi olmasa da olur.


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.