YAZARLAR

'Aller à la finale'*

St. Petersburg'daki yarı final mücadelesinde Fransa, St. Petersburg'da kendisini ev sahibi gibi hissettiğinden mücadelenin çoğunda kendi sahasında kabul ettiği rakibi Belçika'yı Samuel Umtiti'nin attığı golle 1-0 eleyerek finale çıktı. Taraftar alanındaki taraftarlar “Aller à la finale“*, “Finale gidiyoruz” tezahüratlarıyla geceyi noktaladı.

Yarı finalin oynanacağı St. Petersburg şehrinde gün oldukça gri başladı. Sabah, tavada kızartılmış tavuk göğsü, peynir, salatalık, yumurtadan oluşan bir Rus kahvaltısının ardından dışarı çıktım. Uzun zamandır güneşe hasretlik çeken şehir yerlilerine göre hava sıcak olarak nitelense de kazaksız dışarı çıkmamak iyi fikirdi.

BURAM BURAM TARİH KOKAN SOKAKLAR

An itibariyle kaldığım yer, St. Petersburg'un, İkinci Dünya Savaşı sırasında kuşatma altında kaldığı bölgenin içinde yer alıyor. Metroya doğru yürürken, evinde kaldığım arkadaşım döneme ait bilgiler verip bir apartman duvarına yapılmış “Yaşam Damarı“ anıtını gösterdi. 1941-1945 yıllarındaki kuşatma döneminde insanlar orada kuyu kazarak su kaynağı yaratıp hayatta kalma mücadelelerine devam etmişler. Evvelki gün geldiğim evde televizyonda o döneme ait bir belgesele denk gelip izlemiş olmak anıtın önemi ve bulunduğum bölgenin tarihini daha iyi kavramama yardımcı olmuştu. Caddenin karşısında yer alan iki apartman arasından su kaynağına ulaşım sağlanıyormuş o yıllarda, o yüzden aynı alanda bugün sağlı sollu dikilen iki apartmanın üstünden birine 1941 diğerine 1945 yazılmıştı. Hemen yanındaki metro istasyonunun adı da bu bölgede tarihte gösterilen dirayet ve hayatta kalma mücadelesi nedeniyle olsa gerek ki Cesaret'ti.

KUPADA TURİSTİK GEZİ ZAMANI

Peterhof Sarayı

Şehrin kuzeyinden, daha önce Dünya Kupası öncesinde röportaj yaptığım Robert Ustian ile Rus İmparatoru, Çar 1. Peter'in kendisi için şehrin güneyinde Finlandiya Körfezi kenarında kurduğu Peterhof Sarayı'nı görmeye gittik. Avrupa kültürünü, Rusya'ya taşıyan Çar olarak da bilinen 1. Petro'nın kendisi için yaptırdığı bu saray Fransa'daki Versailles Sarayı'na benzerliğinden dolayı Rusya'nın Versailles'ı olarak da isimlendiriliyor. Meğer şehirdeki bütün taraftarlar da buradaymış. Dünya Kupası'ndan elenmiş olmalarına karşın Meksikalılar, Brezilyalılar, Perulular hâlâ St. Petersburg'daydı ve günü bizim gibi turistik gezilerle geçiriyordu.

'ŞAMPİYON EVİNE DÖNDÜ SİZ NE YAPIYORSUNUZ?'

Brezilyalılara rastladım. Her maçtan sonra şampiyon gibi sevinen, her maçta “Şampiyon dönüyor” , “5 yıldızlı tek şampiyon” şarkılarıyla alanları sokakları inleten taraftarlarla biraz alay etmek istedim. Maksat eğlenmek olsundu. “Şampiyon dönüyor dediniz, şampiyon eve döndü siz napıyorsunuz burada” diyerek söze girince, "Portekizce nereden biliyorsun?"la devam etti sohbetimiz. “E sen de Türkiye'den geliyorsun ne işin var?” sorusuyla kontra atağa çıktılar ama meslek icabı burada olduğumu ilettim. “Cumartesi günü üçüncülük, dördüncülük maçında biletim var kaybedenlerin maçını seviyorum. Brezilya'yı da bu yüzden seviyorum” diyerek dayak yemeden(!) yanlarından ayrıldım. “Ama bizim 5 yıldızımız var” diyerek yine devam ettiler kendilerini övmeye. Kısıtlı zamanımız olduğundan 64 farklı fıskiye ve çeşmesi olan, 4 bin dönümlük alanı hızlıca turlayarak merkeze döndük. Robert maça, ben taraftar alanına yöneldim.

İKİ TÜRK BİRBİRİNİ BULUNCA

Şehir merkezinden taraftar alanına doğru yürüdükçe taraftar sayısındaki artış doğaldı. Girişe yaklaştıkça o sırada konuşmalarımı duyan Alican geri dönerek selam verdi. Ardından arkadaşı Yusuf'a arkasından seslenmemi ve şaşırtmamı istedi. “Yusuf, Yusuf” dönüp bakınca, “Abi naber ya Volkan ben ilkokuldan hatırlamadın mı?” diyerek Alican'la ortak bir şaka yaptık Yusuf'a. Tabii ki Yusuf'la ilkokuldan bir arkadaşlığımız yoktu. Sonra öğrendim ki onlar da cumartesi günkü üçüncülük dördüncülük maçına bilet alarak Rusya'ye gelmişler.

CRISTIANO RONALDO OLSA

Taraftar alanına girerken yine Brezilyalılar etrafımdaydı. Konuşmalarından Cristiano Ronaldo ve Neymar karşılaşması yaptığını duydum. Emin olmak için, “Ronaldo bizim takımda olsa şampiyon olurduk mu diyorsun” diye sorduğumda, “Neymar sürekli cep telefonunda Instagram'da. Cristiano Ronaldo tamamen maçlarına konsantre olmuş durumda. Bu yüzden kaybettik bence...” diyerek düzeltmesini yaptı.

FRANSA EVİNDE GİBİ

Maç izleme arzusuyla yanıp tutuşan kalabalık çoktan yerini almıştı. Alanda Belçikalılar azdı. Çoğu maça gitmeyi tercih etmişti. St. Petersburg'da işleri yoktu diyebiliriz. Maç öncesi gerginlerdi, fazla konuşmak istemediler maç hakkında. Bir farklı kazanma umutları bakiydi. Fransa taraftarlarının sayısı ise biraz daha fazlaydı. Fransa taraftarlarının çoğunluğunu Fransızca konuşan ülkelerden gelenler, Belçika hariç elbette, ya da Ortadoğulular oluşturuyordu. Bunda Arap sermayesinin Fransa Ligi'ne yaptığı yatırımın etkisi de var gibiydi. Fakat turnuva başından beri iyi, göze hoş gelen, eğlendiren futbola yatırım yapmayan Fransa bu tavrına devam ediyordu. Belçika topu ele geçirmiş ve maçı Fransa alanına yıkmıştı. Belki de Versailles Sarayı'nın bir benzerine sahip olmasından dolayı Fransa kendini bu şehirde ev sahibi gibi hissetmiş ve Belçika'yı kendi alanına buyur etmek istemişti.

İTALYAN FUTBOLU ETKİSİYLE FRANSA FİNALDE 

.

İlk yarıda Pavard'ın tehlikesi dışında fazla etkin olmadığı görülen Fransa'nın oyunu taraftarları pek memnun etmiyordu. Fakat yine de Belçika'ya göre daha güvenlilerdi. “Yıllarca İtalya Ligi'nde oynamış, Juventus'u da şampiyon yapmış Deschamps savunma işini biliyor. Tek atar atlarız” demişti yanımdaki bir Fransız. İkinci yarının başında da öyle oldu. Kalabalıktaki Fransa taraftarlarının coşkusu bir anda her tarafa yayıldı. Belçika bir türlü tek kanattan atak yapmaktan vazgeçmedi, Fransa Lukaku'yu Pogba'yla durdurmayı ve tabii ki kalesini gole kapamayı başarabildiği için finale adını ilk yazdıran takım oldu. Maç sonunda sayısı 50'yi geçmeyen taraftar “Finale gidiyoruz” tezahüratlarıyla St. Petersburg taraftar alanında galibiyeti kutladı. Ben ise gönlü Belçika'dan yana biri olarak, oynadığı oyunla turnuvaya güzellik ve yenilik katan Belçika'nın elenmesinden dolayı kalbi kırık bir şekilde evin yolunu tuttum.

KENDİNE GEL BREZİLYA

.

Alanda tüm günler olduğu gibi Brezilyalılar'ın sayısı yine fazlaydı. Fransa kazanmış olmasına karşın yaptıkları tezahüratlarla sesleri daha fazla çıkıyordu. Tezahürat yapan kalabalığa biraz uzaktan katılan Minais Gerais'li Rafael ile sohbete geçtim, “Son dörtte yoksunuz, bu neyin coşkusu?” dediğimde, “Eğleniyoruz işte...” deyiverdi. “Ben size eğlenmiyorum demiyorum ama ortamda eğlenecek ve en iyiymişsiniz gibi davranacak bir şey yok. Geçen seneki turnuvada 7-1 yenildiğinizde Sao Paolo'daydım ve herkes eğleniyordu. Şimdi daha kötüsünüz son 4'e bile kalamadınız. Messi'yle Arjantin'le o kadar dalga geçtiniz ki ahları tuttu size...” diyerek yanından ayrıldım. Neden Brezilya'ya böyle bir refleksim gelişti bilmiyorum. Her türlü acıya(!) karşı eğlenebilmeyi becermelerine hayranlık duyduğumu belirtmem lazım. Futbol hayatın sonu da değil tabii ki. Elbette Dünya Kupası bir festival ve eğlenmeye devam etmek de lazım ama ülke futbolunun da taraftarının da biraz kendine gelmeye ihtiyacı var bence. Çünkü bugüne bakınca Brezilya futbolundaki 'progresso' Neymar'a bağlı kalmış ve durmuş durumda.

*Finale gidiyoruz


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.