YAZARLAR

Susun, deli konuşacak

Gökten üç elma düşmüş: Biri dindar-milliyetçi, diğeri laik, sonuncusu Kürt. Bunlar birbirlerini duymaz, işitmez, anlamazmış. İçişleri Bakanı, muhalefet partisinin eşbaşkanını mı tehdit etmiş? Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ona enfes bir yanıt yazısı mı yazmış? Şşşşt, ne tatsız mevzular onlar öyle. Verilere bakarak konuş.

Pekiyi ağzımızın payını aldık. İki türlü. Hem sandıktan: Halkımız “ben nasıla, ne yapıyora değil kim yönetiyora bakarım” dedi. Hem sözüne değer verdiğimiz büyüklerimizden: Bundan sonra birbirimizin derisini yüzeceğimize, bilimsel veriler üzerine kafa yoracağız. Zinhar, kendi aramızda konuşurken sesimizi yükseltmeyecek, eleştirilerimizde özenli olacağız.

Ve önümüze bakacağız. İyiyi, yeniyi, güzeli, geleceği anlatacağız. Suratımıza tükürülecek, “ya Rabbi buna da şükür” diyeceğiz. Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Ahmet Altan, Enis Berberoğlu vb.? “Çıkarlar inşallah günün birinde” diyeceğiz. Eren Erdem? “O da biraz şey etmeseydi” diyeceğiz. Medyanın havuza alınması, HT’nin kapanması vs.? “Canım televizyon açan, gazete alan mı var Allah aşkına” diyeceğiz.

Negatifi emip, pozitifi salacağız. Yirmi bir gün kurutulmuş dana pirzolası gibi yumuşacık kıvamda olacağız. “Yaw, bak hele” diye gevrek gevrek gülecek, zarları atıp “te!” diyerek elimizi dizimize vuracağız. O arada aklımıza gelecek, zarları elinde çalkalayan barış akademisyeni arkadaşımıza “senin pasaport işi de aynı değil mi” deyip, susacağız. Ama kısaca tabii. Çünkü pozitif.

Beşiktaş konservatuvar binası mı gitti? Botanik Bahçesi Diyanet’in mi oldu? Kanal İstanbul’a kazma mı vuruldu? Batık yatırımlar: Köprülerin üçüncüsü, Körfez’deki, Çanakkale’ye yapılacak olan, yeni mega havalimanının mali yükü, borç gözükmeden, hem de döviz cinsinden bizim mi sırtımızda? Ankara Garı’na mı çökülmüş? (Yazın bir kenara) Topçu Kışlası inşaatı mı muştulanıyor? Efendim, bunlar konu değil.

Suriye’den savaş ganimeti patates mi geliyor? Ar-Ge’ye ve enformasyon teknolojisine hiç mi yatırım yapılmıyor? Reel rakamlarla sürekli ücretler küçülüp, fiyatlar mı artıyor? Ama bak, falanca şirket bir günde şu kadar daire sattı. Hem yurttaşın cebine yansımadı henüz kriz. Yansırsa da, yurttaş bunu “büyüme sancıları” olarak görüyor. Dış mihraklar da hep seçim arefelerinde kurcalıyor yalnız ve güzel milli ekonomimizi.

Demek ki yok, bunlardan da konuşmayacağız. Gökten üç elma düşmüş: Biri dindar-milliyetçi, diğeri laik, sonuncusu Kürt. Bunlar birbirlerini duymaz, işitmez, anlamazmış. İçişleri Bakanı, muhalefet partisinin eşbaşkanını mı tehdit etmiş? Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ona enfes bir yanıt yazısı mı yazmış? Şşşşt, ne tatsız mevzular onlar öyle. Verilere bakarak konuş.

Seçim kampanyası (iktidar mücadelesi?) teknik bir mesele. Kamuoyu yoklaması, sosyolojik. Gelecekten söz etmek ise politik. Taktik maktik yok, bam bam bam: Şarampolde açarsınız gözlerinizi. Bakın, Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdiden AKP kongresini de, yerel seçimleri de erkene çekmekten söz ediyor. Maliye’ye bağlı kilit genel müdürlüklerin cumhurbaşkanlığına bağlanması konuşuluyor. Ana muhalefette ne konuşuluyor? Yaz tatili planları.

Ha bir de şöyle konuştu Sayın Cumhurbaşkanı geçen Cuma başkentteki bir caminin açılışında: "Bizim büyük bir avantajımız var. Hamd olsun Müslümanız ve Rabbim bizlere şehadet gibi bir makamı lütfediyor. Bu iş hiçbir dinde yok, bizde var." O zaman ne diyoruz, durmak yok, o eski ihtişama yürüyoruz. Idlip, Tel Rifat, Münbiç, Sincar (Şengal), Kandil. “Fast-track” ayrıcalıklı, geçiş üstünlüklü emniyet şeridi adeta.

Çilek Ağacı, son seçimlerin oy geçişleri analizini yayımladı. Özeti şu: CHP İYİ’ye oy kaptırmış, ne kararsızdan, ne ilk oyunu veren gençten oy çekememiş. Demek, “kavgayı” gençler de, yahut aslında gençler satın almış. Kavga, doğrudan AKP-MHP’ye yarıyor. Kavgayı bitirmek iktidarın elinde, muhalefetin değil. Öyleyse, buradan CHP’nin tek çıkışı kavgayı bitirmeyi hedeflediğini ağzında şeker varmış gibi yaymadan söylemek.

Geçen gün pis bir söz öğrendim, halen yeni pis sözler öğrenmekten mutlu olarak: “Hem ayranım dökülmesin, hem popom ellenmesin.” Yüksek ahlaki zemini tutmanın özcesi gibi geldi bana. Mandarinlerimizin hali sanki bu. Popo elletmek keyfe tabi. Hatta daha fazla popo ellemek, elletmek bazı sıkıntılara çare bile olabilir, tepesine binilen Onur Günü’nden aklıma geldi şimdi. Ne ki, popomuz hep aynı kişilerce, bize sorulmadan elleniyor.

Susun, deli konuşacak. Konuş, deli! İşte o deli yazdı bu yazıyı. Siz ciddiye almayın. Bilim mühim.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.