YAZARLAR

Sandıktan tavşan çıkmadı

Bu sandık tiyatrosunun son perdesinde açılan sandık sayısı içinden çoğunluk olarak çıkmayı beklemek şapkadan tavşan çıkmasından başka bir şey değildir. Bu seçimde sonuç olarak daha kötü bir durum ortaya çıkmamıştır aslında. Zaten her şey kötüdür ve var olan durum kendisini sürdürmektedir ama aksine, –yine nisan ayındaki yazıma gönderme yaparak– muhalefeti yeniden geri almıştır sol ve sosyal demokratlar.

Sandıktan tavşan çıkmadı. Dostların ‘Aman enseyi karartmayalım’ deyişleri arasında, ürkek de olsa iktidarın her durumda kaybetmeyeceğini söylemeye çalışırken, hemen ‘umutsuzlar’ kefesine atılmamak için de dikkatle yazdığım yazılarda bunu anlatmaya çalışıyordum ve bu 29 Nisan Gazete Duvar yazısında oldukça açık vardı aslında.

“Yani sana sorum şu: Arkasına devletin çok önemli bir kesimini almış ve paramiliter güçleri örgütlemiş ve en azından halkın yüzde 25’inin kesin destek verdiği bir iktidar yıkılır mı? Karşı devrim günlerinde bu mümkün mü ? Hitler bunun çok daha azına sahipken iktidarı aldı.”

Şimdi buradan devletin ve onun mülk sahibi iktidarının neler yaptığını söylemek, anlatmak, hile ve desiseleri içinde çok manasız geliyor bana. Bunlar bu iktidar ve nihayetinde devlet karakteri ama bizim için ise çuvaldız zamanı.

Öncelikle çok şaşırdığım şey, bu sandıktan başka bir sonuç çıkmasını bekliyor olmak. Neden insanlar sol ve sosyal demokrasiye oy versinler? Sol ve sosyal demokrasi 1980’den itibaren pratik olarak insanların yaşamını değiştirmek için ne gibi bir şey yaptı ve ne önerdi?

1980 yılının öncesinde solun yaygınlaşmasının, kısa süreli ve bazı ittifaklarla iktidarda olabilmesinin tek nedeni vardı bence; halkın ‘barınma hakkı’ meselesini çözmeye çalışıyordu. Basit bir şekilde insanların eve ihtiyacı vardı ve gecekondu mücadelesini ortaya çıkaran, destekleyen ve geliştiren sol bunu doğrudan çözüyordu ya da sosyal demokratlar, kendi elitleri biraz burun kıvırsa da ve romantik de olsa, bu hakkın yaşama geçmesini kolaylaştırıyordu. Şiirde ve şarkıdaki gibi ‘Şirin mi şirin gecekondu evleriydi’ yani*.

12 Eylül 1980 faşist darbesinden beri sol, halkın günlük yaşamını değiştirmek için hangi pratiği gerçekleştirebildi?

İki ayrı örneği var bu yaklaşık 38 yıllık sürecin içinde. Biri Kürt siyasal hareketinin mücadelesi ile 'dağda sadece bir ayak yankısı', 'kart kurt olarak' yok sayılan bir halkın, kimliğini kabul ettirmesi ki sandıktan çıkan aykırı durumun en önemli dinamiği budur, ikincisi ise KESK ile başlayan kamu emekçilerinin sendikalaşma hareketidir ki yine kayıplı ve kısmi de olsa oylara yansımış olandır bu. Soruya geri döner ve yinelersek; bu ikisi dışında, diğer kesimler için ne yapmıştır da sol ve sosyal demokratlar, insanlar onlara oy vereceklerdir?

Bu durumda, onlar, yani iktidar ne yapıyor da, daha çok oy alabiliyor diye bir şey aklınıza gelirse, denklem tepe üstüdür. Neoliberalizmin yıkıcı gücü ve karikatür demokrasiler ile iktidarda kalabilmesinin nedeni, geniş kitlelere haklar vermesi değil, tam aksine onların haklarını gasp ederek, iktidarın minnetine muhtaç etmesidir. Yani tersine işler bu. Ne kadar çok hakkı satılır hale sokarsa, o kadar çok minnete ihtiyaç duyar insanlar ve o kadar çok bağlanırlar kendi katillerine. Onları öldürme gücüyle övünen iktidar ile onun cinayetlerine alkış tutan cenazeler arasında bir merasime döner hayat. Bu sado-mazoşist döngü, halk yoksulluktan yoksunluğa sürüklendikçe, iyice içinden çıkılmaz derin bir yozluk olarak yeniden ve yeniden kendisini üretir.

Bu yüzden, bu sandık tiyatrosunun son perdesinde açılan sandık sayısı içinden çoğunluk olarak çıkmayı beklemek şapkadan tavşan çıkmasından başka bir şey değildir. Bu seçimde sonuç olarak daha kötü bir durum ortaya çıkmamıştır aslında. Zaten her şey kötüdür ve var olan durum kendisini sürdürmektedir ama aksine, –yine nisan ayındaki yazıma gönderme yaparak– muhalefeti yeniden geri almıştır sol ve sosyal demokratlar. Muhalefeti kazanmanın başlangıcıdır bu ve muhalefet kazanılmadan iktidar zaten değiştirilemez. Hatta bazen muhalefet iktidarda olmasa bile onu belirleyebilir. Politik olarak aksine bir örnek olsa da, Brezilya’da önceki Lula iktidarlarını, soldan çok, sağ muhalefetin belirlemiş olmasını verebiliriz mesela. İktidar, güçlü bir muhalefet karşısında, "beni nasılsa yıkamaz" diye birçok konuda onun dediği gibi davranabilir. İktidar ve muhalefet arasında çekim kuvvetidir bu ve siz güçlü bir muhalefetseniz, iktidarı kara deliğe sürükleyebilirsiniz.

Yani bu döngüyü kırabilmek için tek bir şey vardır. Tekrar sokaklara dönmek, ihtiyaçlar üzerinden yeniden örgütlenmekten başka bir şey değildir bu. ‘Sadece tekellerin borçları mı ertelenecek? Onların ekonomik politikası yüzünden borçlarını ödeyemeyenlerin bir araya gelmesiyle borçlular hareketi, inşaat tekelleri yerine kendi evini kendin yap kolektifleri, emek takasları, geçimlik gıda ihtiyacını karşılayabilmek için toprak işlenmesi kooperatifleri gibi ve bir sürü şey, yani neye ihtiyacımız varsa…

Yani işçi ve ozan Joe Hill’in idam sehpasındayken dediği gibi "Yas tutmayın, örgütlenin!"

* Burada ‘O gecekondulardakiler bize kiralık ev bile vermedi’ muhtemel itirazına uzun bir cevap olarak, Merve Tuba Tanok’la birlikte yazdığımız ‘Kent Reformu ve Yeni Gecekondu Hareketi’ kitabını öneririm.


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...