YAZARLAR

Başkanistana hoşgeldiniz

Başkanistana hoşgelişler ola azizim. Hani kovboy filmlerinde çölden geçip dağın sarp yamacına varırlar da, öndeki izci atından iner, ciddi bir yüz ifadesiyle konvoydakilere dönüp “yolun kalan kısmını katırlarla devam edeceğiz” der. Hah, filmin tam orasına geldik şimdi. Henüz haritası çizilmemiş başkanistan topraklarına girmiş bulunuyoruz. Cumhuriyet tarihimizin pek karanlık bir sayfasını açtık.

Ortak gelecek hayalinden, değişimden, dönüşümden söz edenler, gelecekten korkanlara, içe kapanmacılara, eldekini koruyalımcılara yenildi. Ülke ekonomisi yıkımın eşiğinde. Dış politika yeni askeri serüvenlere gebe. Balkondan söylediklerine bakılırsa reisten kucaklanmayı beklemek beyhude. Zaten adı üstünde “reis”. Hem cumhurbaşkanı, hem reis olmak mümkün değil. Ya biri, ya öteki. Çoğunlukçuluk çoğulculuğu, yine, yendi.

Terminal safhada ölümcül hastaya, “bugün iyi gördüm seni maşallah, yanaklarına kan gelmiş” demenin anlamı yok. Uzun vadeden söz etmiyorum. “Uzun vadede hepimiz ölmüş olacağız” diyen Keynes üstad mıydı? Gerçekleri ortaya koymaktan ürkmeyelim. Teşhisten kaçarak, tedaviye başlayamayız. Belki tedaviyi reddettik. Ülkemizin damarlarında hastalıkla mücadele edecek hücreler hiç mi yok? Var. Gençlerimiz onlar. Ve kadınlar. Seçimin yıldızları.

Toplumumuzun yaş ortalaması yirmi dokuz. Gençlerden mutlaka yeni bir hareket çıkacak ve hepimizi tasfiye edecektir. Syriza mı, Podemos mu, Ciudadanos mu, Cinque Stelle mi, yerli organik mi, her neyse, üzerimizden geçmesi mukadder ekonomik kriz silindirinin ardından asfaltın içinden yeşeren otlar gibi kendini gösterecektir. “Ne mozaiği, mermer ulan mermer” bir safsatadan ibarettir. Gelecek çok renklidir.

Hiçbir şey mi kazanılmadı? Kazanıldı. Birincisi, hiç yoktan Muharrem İnce, “Muxo” da oldu, bu önemlidir. HDP’nin meclise girmesi, yalnızca Kürtler yahut solcular için değil, ülkemizin demokrasisi adına önemlidir. Sözünü tutar mı bilinmez ama muktedire OHAL’i “ilk iş” kaldırmayı, cemevlerine hukuki statüyü vermeyi hatta Suriyelileri yurtlarına (öyle veya böyle) geri göndermeyi söylettirmek önemlidir.

Ayinvari, çatık kaşlı, göğüs yumruklayan, eril iktidar mitingleri yanında, muhalefetin halkla buluşmaları eğlenceli, “kızlı-erkekli”, cümbüşlüydü, önemlidir. Daha dün Çağlayan’da, Silivri’de destek verdiğimiz Ahmet Şık’ın, değerli Erol Katırcıoğlu hocamın, bir ara DİB çalışmalarından dostum sevgili mücadele insanı Oya Ersoy’un, söylemi, üslubuyla hep umut veren Filiz Kerestecioğlu’nun, Büyükelçim Ünal Çeviköz’ün, vicdan timsali Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu ve nice benzerlerinin yeniden veya ilk milletvekillikleri önemlidir.

Ama kaybedilen de büyüktür. Örnekse, milletvekillerinin üzerinde fezleke gezdirilmeye devam edecektir. RTÜK, HSK, YÖK yerli yerindedir. Barış Akademisyenleri’nin akıbeti belirsizleşmiştir. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Ahmet Altan, müebbet mahkumu erlerin durumu ortadadır. Havuz medyasına gürül gürül kaynak akmaya devam edecektir. Bürokraside kalan liyakat esası da bitmiştir. Kanal İstanbul gibi bir kıyamet günü projesine kazma vurulması da, betonlaşmada hızlanma da önlenemeyecektir. Merkez Bankası’nın özerkliği hepten aşınacaktır.

Ülkemiz giderek içine kapanmakta, açık hava hapishanesi kimliğine bürünmektedir. Haber alma, haber yorumlama özgürlüğünde kötüye gidiş sürecektir. Daha korkuncu, AKP iktidarı ve Erdoğan, yönetimde MHP’ye bağımlı hale gelmiştir. TBMM’nin başkanı herhangi bir biçimde denetleyebilmesi söz konusu değildir. Saray rejiminde “denetim”, MHP lideri Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’la kapalı kapılar ardında yapacağı ve içeriği bizlere malum olmayacak başbaşa görüşmelerden ibaret olacaktır.

Uzatmayalım, Muharrem İnce’nin belirttiği üzere artık “tam olarak bir tek adam rejimine geçilmiştir, bedelini hep birlikte ödeyeceğiz.” Pekiyi, buradan öteye yol var mı? Eh, bir yere gitmiyoruz, bu sabit bir. Dokuz ay sonra yerel seçim var, bu iki. Belediyeler ballı börek, o iş zor biliyoruz ama muhalefet partileri hiç yoktan büyük kentlerde ortak adaylar üzerinde anlaşmanın, birbirleri adına yarıştan çekilmenin yolunu bulabilir. Yerelde seçim sistemi farklı. Geriye yaslanma ve yeni başlangıç hattı orası olabilir, olmalıdır.

Dahası? Burası Rusya, Çin, İran, Azerbaycan veya haşa Irak, Suriye değil. Yüzde 87.5 katılım bunu gösteriyor. Ayrıca toplumun yarısına yakınının tek adam rejimine rızası, üzerilerinde ne kadar sert baskı kurulsa da, devşirilemiyor. Ama aynı yüzde 87.5, demokrasimizden geriye kalanın, pek de işlemediğini de anlatıyor. Bunun adı, sandıktan sandığa demokrasi. Katılımcılık sıfır. Sivil toplum mu dediniz? Aradığınız numaraya ulaşılamamaktadır. Toplumsal örgütlenme? Haydi birader duraklama, kamyon yanaşacak buraya.

Velhasıl, başkanistana hoşgelişler ola azizim. Hani kovboy filmlerinde çölden geçip dağın sarp yamacına varırlar da, öndeki izci atından iner, ciddi bir yüz ifadesiyle konvoydakilere dönüp “yolun kalan kısmını katırlarla devam edeceğiz” der. Hah, filmin tam orasına geldik şimdi. Henüz haritası çizilmemiş başkanistan topraklarına girmiş bulunuyoruz. Cumhuriyet tarihimizin pek karanlık bir sayfasını açtık. El feneri, cep telefonu ışığı, gaz lambası, mum, kibrit ne varsa, yakacağız artık ki önümüzü bir nebze görebilelim.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.