YAZARLAR

Kadınların sandık motivasyonu

Seçim sonuçlarının değiştirmeyeceği temel gerçeklerden biri şu: Kadın aklının eşit oranda dahil olmadığı politik akıl zayıf, güçsüz ve yarım kalmaya mahkum. Bin yıllık tarihi şahsiyetlere öykünmekle kadının eşitlik mücadelesini kavramak mümkün değil; toplumun bütününe ait kıymetleri değerlendirecek kuşatıcılığa ulaşmakla yarına yön verilebilir.

Gerilimli, çatışmalı ve maalesef ölümlü, yaralanmalı kampanya sürecinin sonunda adeta “nihayet” dedirten seçim günü kapıya dayandı. Kampanya sürecinin, seçim bildirgelerinin, vaatlerin ve polemiklerin ve tabii ki iktidarın, geçmişten farklı olarak hayli güçlü bir silaha dönüştürdüğü seçim ekonomisinin, seçmen tercihini belirlemedeki etkisi görülecek iki gün sonra.

Mitinglerin kalabalığı, coşkusu ne kadar ölçü sayılır onu da görmek mümkün olacak. Sabahtan akşama mahalle aralarında gürültü kirliliği boyutunda dolaşan araçlardan yükselen şarkılarıyla, türküleriyle seçim müziklerinin, sinir zıplatmaktan öte faydası olup olmadığı da görülür, iki gün sonra. Şu her an her kanalda karşımıza çıkan reklam filmlerinin seçmen tercinini dönüştürücü etkisi olup olmadığı da. Özellikle AKP’nin son reklam filmi, devasa bütçelerle, tarihin sarf malzemesine dönüştürülüp tüketilmesi, bir de masal motifi Zümrüdü Anka kuşu eklenerek tarihin masalsı yeniden tasarımını açıkça itiraf niteliğinde. Sadece Erdoğan’ın seslendirmesine dayandığından tek adam rejimini vurguladığı aşikar bu algı operasyonu, insanları, geçmişten ikraha mı yoksa hayal dünyasına mı sürüklemiş, anlaşılır.

.

Tarihin tüketilmesi, sandığı nasıl şekillendirirse şekillendirsin değişmeyen sorunlar da ortada. Kadın eşitlik mücadelesi bunlardan birisi. Kürtlerin haklı talepleri de bir diğeri. Demokratikleşme bunlardan bir başkası. Eşitlikçi, özgürlükçü anayasa ihtiyacı bir diğer kalıcı sorun. Giderek merkezi otoritenin değil yerel yönetimlerin güçlenmesi ihtiyacı da öyle. Kim kazanırsa kazansın buharlaşmayıp bugün olduğu gibi yarının gündemini de oluşturacak bu temel sorun öbekleri. Kampanya süreci asırlık sorunlara cevap üretmek şurada dursun geçenin on, geçmeyenin beş akçe ücret ödediği Deli Dumrul köprülerini aşamadı bile.

Kaset skandallarını ve faillerini de hatırlatan küfürlü ses kayıtlarıyla, ‘halden anlayıp’ zamanında işleme konulmadığı halde şimdi gündeme taşınan taciz fezlekesiyle, vıcık vıcık sakıza dönüştürülen başörtüsüyle kadını nesneleştiren erkek siyaseti, gündeme hakim oldu. Ancak siyasetin öznesi olan kadın hareketi de bilinçli şekilde kampanya sürecinde kendi sözünü dillendirmenin yöntemlerini her zamanki gibi buldu. Mesela Kadın Koalisyonu “2018 Milletvekili Seçimleri-Kadın Adayların Durumu” başlığıyla yayınlanan analizde beş adaydan sadece birinin kadın olduğunu, çarpıcı tablolarla ortaya koymuştu.

“24 Haziran 2018 tarihinde yapılacak milletvekili seçimlerinde 87 seçim çevresinde 68’i bağımsız olmak üzere toplam 4 bin 851 kişi milletvekili aday listelerinde yer aldı. Kadın adayların sayısı 11’i bağımsız olmak üzere toplam 998 oldu. Bağımsız adayların dışında siyasi partiler tarafından gösterilen 4 bin 783 adayın sadece yüzde 20,4’ünü kadın adaylar oluşturdu.” Sayıların tam olarak söylemediği seçilebilirlik konusunu ise listelerdeki sıralamayla görebilmek için ben de yazmıştım. Farklı mecralarda pek çok kadın ve kadın örgütü de dile getirmişti. Aşağıdaki tabloyla Kadın Koalisyonu, seçilebilirlik açısından önem arz eden ilk üç sırada partilerin, kadınlara verdiği yeri açıkça gösteriyor.

Sayısal veriler ve sıralar, seçimi kazanan cumhurbaşkanı adayı ve meclis çoğunluğunu elde eden ittifak hangisi olursa olsun, kadın gündeminin değişmeyeceğini ortaya koyuyor. Ancak demokratikleşmeyle doğrudan ilişkili olan kadın eşitlik mücadelesinin siyaset alanında güçlü bir şekilde söz sahibi olması ve taleplerin gerçekleştirilebilirliği açısından elbette fark olacaktır. Yani seçim sonucu, eşitlik mücadelesinin etkinliği açısından önemli yoksa mücadele baki. Kadın bakanlığı isteyen, kadın karşıtlığına “yettiniz artık” diyen ve sandık güvenliğini önemseyen kadınların, mücadeleyi sadece birazcık daha uygun koşullarda sürdüreceği, seçim sonuçlarını almak için sandığa gideceği ve sandığa sahip çıkacağı aşikar.

Bakanlıktan kadın kelimesini çıkarılması yetmezmiş gibi şimdi çalışma bakanlığı ile birleştirileceği vaat(!) edilirken diğer yandaki kadın bakanlığı vaadinin gerçekleşmesi için çalışılması elbette makul olandır. Ya da eşitliği kurmaya en yakın olan partiye yönelinmesi… Hele demokrasi ve temsil adaleti adına barajı yıkma gerekliliğiyle birleştiğinde... Zaten AKP iktidarının ve cumhurbaşkanının kadın tercihlerini önemsediği de söylenemez. Bakanlıklar birleştiğinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bünyesinde pek işlevsiz kalsa da Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün akıbeti meçhul.

Ve seçime iki gün kala (Cuma günü) bir TV kanalına konuşan Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün sözleri mevcut iktidarın, kadın haklarını değil eril tahakkümü koruma altına almak istediğini açıkça gösteriyor. Anlaşılıyor ki iktidar, toplumun yarısını oluşturan kadınların güçlenmesi yerine kendilerine “nafaka mağduru” diyen geçimsiz yaygaracıların kesesini önemsiyor. Tarih boyunca kadını şeytanileştiren söylemleri günümüze taşıyarak, haklarını savunan kadınları ve feministleri şeytanileştirmeyi seçiyor. Kadın eşitlik mücadelesinin dinin de gereği olduğunu idrak edemeden din adına kadını ikincilleştirmek için vahyi ve sünneti çarpıtanlara boyun eğmeyi seçmiş durumda. Son iki yüz yıldır, dünyayı alabildiğine dönüştürmüş olan kadınların haklı mücadelesi, sel gibi akıp gelirken kimi tarikat ve cemaatlere tutunarak ayakta kalabileceğini zanneden partiler, ola ki seçim kazansa bile ülkenin yarınına herhangi bir şey katamaz. Seçim sonuçlarının değiştirmeyeceği temel gerçeklerden biri şu ki: Kadın aklının eşit oranda dahil olmadığı politik akıl zayıf, güçsüz ve yarım kalmaya mahkum. Bin yıllık tarihi şahsiyetlere öykünmekle kadının eşitlik mücadelesini kavramak mümkün değil; toplumun bütününe ait kıymetleri değerlendirecek kuşatıcılığa ulaşmakla yarına yön verilebilir.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.