YAZARLAR

Seçtiğimiz seçmediğimiz seçeneğimiz

LGBTİ hakları, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, etnik kimlik, farklı dil ve inanç lüksten sayılmasın, toplumsal hassasiyet diye provokasyon malzemesi yapılmasın, bari bir müzakere ve mücadele alanı baki kalsın, bir ihtimal “Ermeni ve Kürt’e sorun dedikçe, buralara huzur yok” yolundan gidilebilsin, kimse boşuna canından olmamış olsun diye bu seçim.

Seçim tuhaf kelime. Hayatın içinde bir yazı-tura çekimine ya da “O piti piti/karamela sepeti” tekerlemesi eşliğinde kaderin cilvesine bıraktığımız seçimler de var; ölüm mü zulüm mü babından seçeneksizliklerimiz de. Seçim her seçeneğin eşit durduğu test kitaplarına benzemiyor. Bazen tek bir seçeneğin adı oluyor seçim. Kendi kendini seçtiriyor.

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) hapisteki cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın TRT’deki seçim konuşması seçimin kendisi olan seçeneğin tanımıydı benim için bir kez daha. AA’nın utanıp sıkılmadan “dünya demokrasi tarihinde bir ilk” sözleriyle duyurduğu Demirtaş’ın konuşması Edirne Cezaevi’nin revirinde çekildi. Böyle ilklerim var her Allah'ın günü. Kim bilir kaç zamandır? Ve arla haysiyet eşiği aşılalı beri utanç, kimsenin almaya gelmediği bir kayıp eşya ofisi nesnesi.

Unutmayanlar ve utancı sahiplenebilenler için ibretliktir Demirtaş’ın kayda geçirdikleri: “Siyasi tarihimiz açısından kara lekelerden biri olarak anılacak bu seçim kampanyasında, maalesef ki sizlere, Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nden seslenmek zorunda bırakılıyorum. 4 Kasım 2016 tarihinde, 12 milletvekili arkadaşımla birlikte, yasalar ayaklar altına alınarak cezaevine konulduk. 20 ayı aşkın süredir hukuksuz bir şekilde burada tutuluyorum. Hiçbir şekilde adil ve tarafsız bir yargı sürecimiz olmadı. Bu 20 ay boyunca, tutuklu olduğum dosyada bile sadece iki defa mahkemeye çıkarıldım. Yargılama sürecim rahatlıkla tutuksuz yapılabilecekken, siyasi baskılar nedeniyle, her aşamada tutukluluğuma devam kararı verildi. Hakkımdaki suçlamaların tamamı, sizlerin de defalarca dinlediği konuşmalarımdır; başkaca da bir suçlamayla muhatap olmadım.”

Hakkında tek bir mahkûmiyet kararı olmayan Demirtaş bu konuşmayı bize Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yurtdışı kanallarında ve meydanlarda "Bu söylediğiniz kişi bir teröristtir” haykırışları arasından yapıyor. Demirtaş bize “Bunların bir oyluk canları vardır. Meydanlarda bağırıp çağırarak, insanlara hakaret edip düşmanlaştırarak halka boyun eğdireceklerini zanneden bu siyasi karikatürlere, halkın kim olduğunu ve gücünü göstermek hiç de zor değil” sözlerinin bizzat içişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından “Bir oyluk canları var' ne demek biliyor musunuz? Hepimizi ölümle tehdit ediyor” diye hedef gösterildiği bir ortamda yapıyor.

'TAHİR ELÇİ'Yİ ALDIĞINIZ YERDEYİZ'

Aynı Süleyman Soylu “Diyarbakır Barosu PKK’ya müzahir bir barodur” diyor sonrasında. Diyarbakır Barosu’nun ibretlik yakın tarih beyanı burada da kayda geçsin: “Sn. Süleyman Soylu! Bizleri bu şekilde Jitemvari bir tarzla hedef gösterdiğinizin farkındayız. Sevgili Baro Başkanımız Tahir Elçi’yi katleden bu anlayışa karşı bize düşen de onun verdiği bu cevabı sizlere hatırlatmaktır. ‘Jitemci ağababalarınız ve generallerinize boyun eğmedim sizden mi korkacağım’ Biz de korkmuyoruz… Sn. Süleyman Soylu , iddialarınızın arkasındaysanız sizi gereğini yapmaya davet ediyoruz. Diyarbakır Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri olarak Diyarbakır Barosu Adli Yardım Hizmet Binası'nda terörle mücadele ekiplerinizi ve savcılarınızı bekliyoruz. Tahir Elçi’yi aldığınız yerdeyiz…”

O son cümlede duruyorum. “Tahir Elçi’yi aldığınız yerdeyiz” sözüne Demirtaş karşılık veriyor sanki konuşmasında:

Unutmayın ki;

Ekilir ekin geliriz,

Ezilir un geliriz,

Bir gider bin geliriz,

Bizi vurmak kurtuluş mu

'NASIL BİR DEVLETSİNİZ, ÖLDÜRDÜLER'

Vurmaya doyulmuyor ama. Her günü akıl almazlıklara sahne şu son yılların sadece bu haftasına bakıyoruz, farkındasınız değil mi? Urfa’nın Suruç ilçesinde AKP Milletvekili adayı İbrahim Halil Yıldız’ın seçim gezisinde Hacı Esvet Şenyaşar adlı esnafın “Size verecek oyumuz yok” sözleri üzerine başlayan saldırıda babası ve kardeşleri öldürülen, kendisi de yaralanan Fadıl Şenyaşar, tedavi gördüğü hastanede taburcu edilir edilmez gözaltına alınıp çıkarıldığı mahkemece tutuklanıyor. Dosyada elbette gizlilik kararı var. Otopsi raporu elbette ki aileye verilmiyor.

Eşi Esvet, oğulları Adil ve Celal’i saldırıda yitiren anne Emine Şenyaşar’ın sözleridir: “Gelmişler dükkâna oğluma ‘oyunuzu bize verin’ demişler. Oğlum da onlara ‘Siz Kürt değil misiniz?’ O da demiş ‘Kürdüz.’ Bunun üzerine oğlum da ‘Ben de Kürdüm oyumu Kürtlere vereceğim. Bizi biliyorsunuz HDP’den başkasına vermeyiz’ demiş. Tekrar gitmişler ve oğlumu resmen taciz etmişler. Oğlum ‘Bunlar beladır başımıza iş açarlar’ deyip iki gün dükkânı açmadı. Üçüncü gün arifeydi gitti dükkânı açtı. Onlar da bu kez silahlarıyla gelip katliam yaptılar.

“Olay esnasında evdeydim ve haber alır almaz dükkâna koştum. Daha olay yerine varmadan kadınlar ‘Gitme çocuklarını öldürdüler. Seni de öldürürler’ dediler. Gitmeme izin vermediler. Dönerken yolda eşimi gördüm. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Bana ‘ne oldu dedi’ ben de söyledim. Sonra birlikte dükkâna doğru gittik, polis izin vermedi. Sonra ambulans geldi. Dükkândan birini çıkarıp, ambulansa bindirip götürdüler. Sonra biri geldi pikabıyla bizi hastaneye götürdü.

Eşimle birlikte hastaneye girer girmez AKP’li vekil Yıldız’ın yakınları bize saldırdı. Hastanenin içine girer girmez 20 erkek etrafını sardı. Serum şişesinin asıldığı demirlerle kafasına vurdular. Vuruyorlardı. Kanlar içinde kaldı. Ellerinden almaya çalıştım; sağa gittim, sola gittim boş. Hiçbir şey yapamadım, alamadım. Polis oradan uzaklaştı. Hastanenin dışına gitti. Sadece bir polis orada bekliyordu. Ben gittim o polisin yakasına yapıştım ona ‘Siz nasıl bir hükümetsiniz, öldürdüler, adamı öldürdüler, gel kurtar’ dedim yerinden kıpırdamadı. Yerinden sarstım ‘Nasıl bir devletsiniz, öldürdüler’ dedim. Polis ne yerinden kıpırdadı ne de konuştu. Linç ettiler sonra da kafasına kurşun sıktılar. Kafasına kurşun sıkanı görsem tanırım. Sonrasında kendimi kayıp etmiştim, çocuklarımın arkadaşlarından biri geldi beni oradan götürdü. Oradan nasıl gittiğimi hatırlamıyorum. Nasıl linç edildiğini nasıl öldürüldüğünü gördüm. Sonrasını hatırlamıyorum. Biri vardı ‘İlla ki seni öldüreceğim’ diyordu, bırakmadı. Bu kişinin saçları kısaydı. Yüzü dolgundu, top yüzlü biriydi. Resmini dahi görsem tanırım.”

İşte seçim böyle bir seçim. Benim için Demirtaş ve HDP, böyle seçeneksiz. İkinci tur Demirtaşsız olursa Muharrem İnce de öyle. Başkaca ne seçimim var ne de seçeneğim.

Acıdan kin devşirilmeyen kahkaha da atılabilen, insan onurunun ekmek ve sudan sayıldığı bir hayat için bu seçim. 22​5​ kadın adayı, yüzde 37lik oranı ile kadın mücadelesine devam diyen anlayış ve sesine hasret kaldığım Figen Yüksekdağ, Aysel Tuğluk, Sebahat Tuncel, Gültan Kışanak ile dolu bu seçim. LGBTİ hakları, cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, etnik kimlik, farklı dil ve inanç lüksten sayılmasın, toplumsal hassasiyet diye provokasyon malzemesi yapılmasın, bari bir müzakere ve mücadele alanı baki kalsın, bir ihtimal “Ermeni ve Kürt’e sorun dedikçe, buralara huzur yok” yolundan gidilebilsin, kimse boşuna canından olmamış olsun diye bu seçim.

Ya da Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Dr. Abdullah Sevim’in konuşmasında anımsattıkları için bu seçim:

“40 yıllık esnaf dükkânını kapatmak zorunda kalan Ali amca ile paradan para kazanan rantiyeciler arasındadır. Bu seçim, şeker fabrikalarını satanla, n’olur satmayın diye mücadele edenler arasındadır. Bu seçim, çocuğu üşümesin diye saç kurutma makinesini açıp çocuğuna veren sonra da yan odada intihar eden Emine Akçay kardeşim ile yandaşlara kömür dağıtanlar arasında olacaktır. Bu seçim, bir türlü atanamadığı için intihar eden Merve Çavdar kardeşim ile devletin imkânlarını sömürenler arasındadır. Bu seçim, köy yolu kapalı olduğundan oğlunu hastaneye yetiştiremeyen ve cansız bedenini 16 km. taşıyan Muharrem Taş kardeşim ile aya dört geliş dört gidiş yol yapma soytarılığını dile getiren taş yürekliler arasındadır. Bu seçim, üç yüzü aşkın emekçi maden işçisi arkadaşına mezar olan Soma madeninden çıkarıldığında sedyeye binerken ‘Çizmelerimi çıkarayım mı?’ diyen Murat Yalçın kardeşim ile ‘Böyle ölümler bu işin tabiatında var’ diyen kibir kulelerinde oturan beyefendiler arasındadır. Bu seçim, mazlumla zalimin bu seçim, ahı olanlarla ah alanların bu seçim, suskun ile sesi çok çıkanların bu seçim, Allah’a kul gayrından hür olanlarla; güce, makama, şöhrete tapanların seçimi olacaktır.”

GİDEMEDİKLERİMİZ

Hümeyra’nın özlem ve pişmanlık dolu güzelim şarkısı Gidemediklerimiz’deki gibi biraz.

Görüyor musunuz denizin gerisinde

Kumsaldan hayli uzakta bir ev var

Tek pencereli bir ev

İçerde bir iskemle

Üzerinde gençliğim

Bir yatak, bir yorgan, bir kırık masa

Bir ip sallanır boynumda

Odama sımsıcak iklimlerle geldiniz

Gözleriniz kararlıysa sevmeye sevilmeye

Bu gece sabaha kadar ipi siz çekeceksiniz

Sımsıcak deniz gidemediklerimiz

O ipi boyundan atmak, şu sımsıcak denizlere gidebilmek için bu seçim.

İyisi mi düşünün. O ip boynunuzda geçmişi ve geleceği düşünün. Ha bir de, sakın ha oyunuzu emanet etmeyin. Hiçbir şeyi lütfetmeyin. Oyunuzu helal edin. "Helal olsun, aşk olsun, umut olsun" deyin.

Böyle bir seçeneğiniz olduğu için şükredin.

Seçim sizin.


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.