YAZARLAR

Roket adamların barışı: Dünyanın nasibine düşen ne?

Gerçekten bu bir başlangıçsa kalan yarısına odaklanabiliriz. Yoksa elde sadece ABD’nin parya muamelesi yaptığı bir liderin, kibir abidesiyle yan yana oturduğu ve el sıkıştığı görüntüler kalır. Bir de Trump’ın benliğini yansıtan çirkin imzasının yanına attığı tavşan izlerini andıran gizemli imza.

Teknik olarak savaşta olan ABD ile Kuzey Kore’nin maverick liderleri Donald Trump ile Kim Jong-un’u dün Singapur’da buluşturan önemli faktör, belki her ikisinin de sıra dışı kişiliği.

Birkaç ay öncesine kadar ‘küçük roket’ ile ‘büyük roket’in nükleer salvoları yüzünden dünya nefesini tutmuşken şimdi oturup barış vaat eden bir belgeye imza attılar. “İşte sıra dışılık işe yarıyor” diyebileceğiniz bir sonuç. Doğrudur, barışı sıradan insanlar başaramaz. Ne var ki aynı sıra dışılığın beslediği cüretkârlık, dünyayı felç etmeye de yetiyor.

“Önce Amerika” sloganında kendini bulan bencilliğiyle Quebec’deki son G-7 zirvesinde ABD’yi “G-6’ya karşı G-1” pozisyonuna sokan Trump, İsrail lehine Filistin davasının üzerine kezzap saçarcasına Amerikan elçiliğini Kudüs’e taşıyan, İran’la nükleer anlaşmayı çöpe atan kararlarıyla da son derece maverickti.

Trump “Dünyayı daha güvenli hale getiriyorum” diye böbürlenecektir. Santim öne eğilmeyen kibirli başını daha dikeltecektir! Belki “Benim Obama’dan neyim eksik” diyerek Nobel Barış Ödülü’nü de kapacaktır. Hakikaten Trumpgillerin dünyayı daha güvenli kılmakla alakası var mı? Olsaydı, Yemen’i yerle yeksan eden, milyonları sefalete sürükleyen, onbinleri salgın hastalıkların pençesine düşüren bombaların Amerikan malı olmadığından bahsedebilirdik mesela. “Önce Amerika” neyi gerektirirse onu yapıyor: Asya’da sükûnet, Ortadoğu’da gerilim!

Masada eşitliği sağlayan şey, paradoksal olarak, küresel kabadayının barış için yanıp tutuşan iradesi değil Kim’in elindeki küçük atom bombası. Atom bombasını insanlığa karşı kullanmış yegâne güç olup kendi nükleer stokuna laf ettirmeyen, hatta nükleer programı denetim dışı olan tek ülke İsrail’e dokundurtmayan ABD şimdi Soğuk Savaş’ın da kurucu motivasyonu olan ‘dehşet dengesi’ni Kore Yarımadası’nda bozmak istiyor. İşte tam bu noktada iki liderin imzaladığı belge sararıyor.

***

Tarafların 'tarihi' olarak nitelediği belgede iki ülke, Kore Yarımadası’nda 'kalıcı ve istikrarlı barış rejimi' inşa etme sözü veriyor.

- Kuzey Kore, Kore Yarımadası’nda nükleer silahsızlanmaya dönük çalışmayı tamamlama taahhüdünde bulunuyor.

- ABD, Kuzey Kore’ye güvenlik garantisi sunuyor.

- Belge, tarafların ikili ilişkileri geliştirme taahhüdünü de içeriyor.

Daha fazla ayrıntı yok. Bu maddelerin nasıl uygulanacağı da belirsiz.

Trump’a göre nükleer silahsızlanma taahhüdü yerine getirilinceye dek yaptırımlar kaldırılmayacak. Sadece askeri tatbikatlara son verilecek. Washington nükleer silahsızlanmadan sadece Kuzey’in nükleer programını bitirmesini ve silahlarının sökülmesini kast ediyor. Pyongyang ise Kore Yarımadası’nın nükleer silahlardan arındırılmasından, sadece Kuzey Kore’nin nükleer silahlarını sökmesini değil ABD’nin Güney Kore’deki nükleer şemsiyesinin kalkmasını ve ‘nükleer güç’ barındıran Amerikan askeri varlığının sona erdirilmesini anlıyor. Dört kıtaya yayılmış Amerikan askerlerini eve döndürmeyi bir seçim vaadi olarak programına alsa da Trump sayıları 28 bin 500’ü bulan askerleri şu aşamada çekmekten söz etmiyor.

Öngörülen o ki Trump ilk adımı Kim’den bekliyor. Belki kafalarında Kim’in Beyaz Saray’a davet edilmesinden önce silah envanterinin BM’ye bildirilmesi, tesislerin denetime açılması ve silahsızlanma sürecinin başlaması gibi bir takvim var. Beyaz Saray’da ağırlanma jestini, Kim’in eylüldeki BM Genel Kurulu vesilesiyle ABD’yi ziyaretine denk getirmek isteyebilirler.

***

Kim, Trump’ın gel-git seanslarına karşılık yapıcı olmak istediğini gösterdi. Peki Kim, Trump’a ne kadar güvenebilir? Sonuçta Trump, ABD’nin uluslararası taahhütlerine sadık bir lider olmadığını ispatladı: 2015’te 5+1’in İran’la yaptığı nükleer anlaşma ile Paris İklim Anlaşması’ndan çekildi. İkisi de çok kritikti. 22 yıldır yürürlükte olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nı (NAFTA) da çekilme tehdidiyle müzakereye açtı. İstediğini alamazsa bir hançer de oraya atacak.

Trump bırakın ABD’nin düşman bildiklerini, çelik ve alüminyuma gümrük vergisi koyarak dostlarını bile salladı. Kanada Amerikan ürünlerine misilleme yaptı, Trump’ın nevri döndü. G-7 zirvesi bu yüzden karıştı.

Müzakereler sonuç vermeyince Kanada Başbakanı Justin Trudeau hayalkırıklığını, “Kanadalılar kibardır. Biz makul insanlarız ama itilip kakılmayacağız” sözleriyle dile getirdi. Altta kalmayan Trump, Amerikan süt ürünlerine getirilen yüzde 270 vergiye atfen, “Kanada’nın Amerikan çiftçi, işçi ve şirketlerine uyguladığı büyük gümrük vergilerinden dolayı ABD temsilcilerine, G-7 Sonuç Bildirgesi'ni onaylamamaları talimatı verdim ve bildiriyi imzalamayacağım” diye çıkıştı. Az bir restleşme değil. Devamı var: Alman Dışişleri Bakanı Heika Maas, “Güveni saniyeler içinde 280 karakterle yok edebilirsiniz” derken Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “G6 tek başına 1’den büyüktür” ifadelerini kullandı. Fransız Cumhurbaşkanlığı Ofisi de şu açıklamayı yaptı: “Uluslararası işbirliği öfke krizleri ve düşünülmemiş açıklamalarla dikte edilemez.” Dostlar arasında gerçek bir sarsıntı. Gelişmişler kulübündeki bu depremi herhalde Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in Instagram hesabından paylaştığı fotoğraftan daha iyi anlatan olamazdı. Merkel’in, çakılı kaldığı koltuğunda Trump’ı ikna etmeye çalışırken diğer liderlerin çaresizce baktığı görüntü sosyal medyada ‘Son Küresel Akşam Yemeği’ olarak karikatürize edildi. Aslında bu, Amerikan liderliğindeki çöküşün ve yalnızlaşmanın da resmiydi. Bu noktadan sonra Trump’ın tabloyu tersine çevirecek bir dış politika başarısına ihtiyacı katlandı. “Kore Baharı” bunun için önemli bir aday.

Peki, 34 yaşındaki Kim, 71’lik Trump’a bu başarıya sağlar mı? Trump’ın yaptırımlardan önce somut adım beklediğini biliyoruz da Kim’in içerde hangi şartları masaya koyduğunu söyleyen yok. ‘Güvensiz bakış’ sadece Amerikalıların Korelilere atacağı bir bakış değil.

Anlaşmalardan dönen bir lider profili dikkate alındığında Singapur’da imzalanan belgenin ne denli emin ellerde olduğu şüphe götürür. Belge, “Nükleer silahlar nasıl ve ne zaman ortadan kaldırılacak?”, “Amerikan askerleri ne zaman ve ne ölçüde çekilecek?”, “Amerikan yaptırımları ne zaman ve ne ölçüde kalkacak?”, “Bu anlaşmanın hayata geçirilmesine yönelik ne tür mekanizmalar kurulacak?” ve “ABD, Kuzey Kore’ye ne türden güvenlik garantisi sunacak?” sorularını muallakta bırakıyor. Bu da anlaşmanın hayata geçirilebilirliğini sorgulatıyor.

***

Olası barış projesinin sadece Washington ve Pyongyang’la sınırlı olmadığı da dikkate alındığında sürecin gidişatına dair temkin çıtası biraz daha yükseliyor. Çok öne çıkmayan eski sömürgeci Japonya bir kenara, Çin ve Rusya’nın tutumu önemli. Bunlar barış sürecinin iki önemli perde arkası aktörü.

(Bu konuda Gazete Duvar’da Mühdan Sağlam’ın yazıları gayet zihin açıcı)


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.