YAZARLAR

IMF'e borçlanmak iyidir

Basitçe IMF kötüdür ama parayı çarçur ettirmez, piyasayı ayakta tutar tabii ki ama evin çocuğunun, tek çocuğunun, şımarık çocuğunun, babadan kalma malları satıp, mesela tütün tabakasını ve rakı masasını, kablolu telefonunu, limanlarını, yollarını ve şeker kutusunu satıp bol keseden, baba kesesinden, sağa sola saçmasına "dur"der.

Aslında kötü tabii. Yıllardır bağırdık bunu. Hükümetle toplantılarında kol kola girip dağılın diyen polislere inat dağılmadık, o kadar çok ülkede ki sayamadım şimdi, her yer diyeyim ve salaktılar halbuki, onların maaşları da düşecekti IMF’in kurallarına hükümet uyunca. Sonra havada iki molotof uçunca onlar dağılıyordu zaten. Genellikle.

"İşçilerin ücretlerini budayın" der IMF mesela, "emeklilik yaşını uzatın" der, "kamu işletmelerinden işçi çıkarın", "kâr etmiyor kapatın", "şirketlere devredin" emekçilerin hayatlarını, onları daha çok çalıştırıp, daha az ücret versinler. Kamunun mallarını sattırır dış borçların ödenmesi için ve iktidar yakaladığından vergi alır ve ‘kemer sıkma’ politikası derler bunların hepsine sanki ülkeyi biz batırmışız gibi. Yoksa… Yoksa borç vermez ve borç müptelası ülke, çöp bidonlarının arkasında içinde enjekte edilecek bir şey kalmamış piyasa şırıngasıyla baş başa kalır.

Fakat IMF’den borç almak iyidir başka bir yerlerden borç almak yerine. Çünkü faizleri ve geri ödemeleri daha uygundur. Verdiği borçları denetler, hükümet dediği yere harcıyor mu harcamıyor mu diye. Borcu emekçilerin sırtına yükler ama çok saçma sapan yatırım yapmayı da engeller. Bu yüzden hükümetler de pek sevmezler aslında, mecburi oldukları için kapısına giderler. Yoksa tefeciden almak zorundadırlar ya da zaten tefecilerden bol kepçe aldıkları borca, boka, boyunlarına kadar battıklarından kapısını çalarlar. Mesela Çanakkale Köprüsü'ne, zaten feribotla gayet rahat geçilen bir yere, sırf sermayeye yaranayım, aradan da komisyonumu kapıyım, havamı basayım, parayı betona gömeyim ve ceset su üstüne çıkmasın diye köprü yapılırsa, borcu vermeyi keser ve yapılacak köprü, sırf muktedir istedi ve dünyanın en uzun bacak aralıklı köprüsü olsun kompleksi yüzünden, en kısa ve en uygun yerden değil de, 1923’ün Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılına uyumlu olsun diye, 2023 metre orta açıklıktan yapılıyorsa, yani sırf bu şekerleme manisi tadında uyum için, onlarca metre daha uzun inşa ediliyorsa, yani bu yüzden inşaat şirketleri milyonlarca dolar daha fazla kazanıyor, bankalar milyonlarca dolar daha fazla faiz alıyor ve siz de sırf bunun için milyonlarca daha fazla borca batıyorsanız, IMF buna onay vermez.

Basitçe IMF kötüdür ama parayı çarçur ettirmez, piyasayı ayakta tutar tabii ki ama evin çocuğunun, tek çocuğunun, şımarık çocuğunun, babadan kalma malları satıp, mesela tütün tabakasını ve rakı masasını, kablolu telefonunu, limanlarını, yollarını ve şeker kutusunu, hatta şeker bayramını bile satıp bol keseden, baba kesesinden, sağa sola saçmasına "dur"der. Çocuğu borca batıran, saraylarla şımartan piyasa tellalı olarak IMF, artık kendine çeki düzen ver, satacak ve rehin verecek şeyin az kaldı, kemerleri sık ki piyasanın ömrü uzun olsun diye kulak çeker.

Başka türlü ve çok basitçe anlatmak istersek, eğer IMF’den borç alamazsanız tefeciden almak zorundasınızdır ama zaten paradoks budur ki artık tefeci size vermediği için onun kapısına gidersiniz. Bankalar, tefeciler, faiz lobisi -gülmek geliyor insanın içinden bu lafı duyunca- size ‘muhtaç olduğunuz kudreti’ artık daha büyük faizlerle verir ve bir süre sonra hiç vermez. Paranız bit coin’e döner. Küçük ve kan emici asalak lira, her gün daha fazla güçsüz bırakır sizi. Artık size faizsiz -ki bu daha komik bence- kredi veren ‘İslami' bankalar da para vermez. -Bir de hadi bu faiz değil de ‘kâr payı’ verme işini bize yutturdunuz diyelim, öte dünyada "Siz o küçük aklınızla beni mi kandırıyorsunuz" diye sormazlar mı size? -

IMF, dünya bankasının, 'ekonomik olarak güç duruma düşmüş ülkelerinin kurtarılması' için kurulmuş bir uluslararası teşkilattır ve Türkiye de bunun ortağıdır, üstüne dünyanın her yerinde, molotoflar savurmaya çalıştığımız ama eğer IMF’den borç alamazsanız daha da fazla borca batarsınız -ki eğer devrim yapamazsanız ve hatta devrimden sonra bile- bu borcu ne yazık ki biz ödemek zorunda olduğumuzdan, daha da kötüdür. Mesela IMF, ‘Bu salakça şey yapılır mı?’ diye ‘Kanal İstanbul’ için kredi vermez ama eğer verseydi, bu proje için bulunacak finans, bize yüz milyonlarca dolar daha ucuza gelirdi. Çok kabaca, sadece anlatmak için bir karşılaştırma yaparsak, bunun manası, 453.2 milyarlık dış borç stoğu, eğer IMF'den kullanılsaydı (ki aslında bu mümkün değildi) milyarlarca dolar daha az olacaktı. Bunun manası nihayetinde daha az boğazımıza çökülecekti demektir.

Hatta artık IMF bile bu neoliberalizm yüzünden, bütün sistem çökecek diye halkın sosyal haklarını savunmaya başlamıştır.

Yani IMF, eroin müptelasının onu bırakması için, LSD tedavisi gibidir. Yani IMF’den borç almak bile, bazen iyidir, eğer tefecinin seni bacaklarından vurmasını istemiyorsan…

Ama biz şimdiki gibi, IMF’e karşı, Arjantin’de sokakları yakanların yanında oluruz yine tabii ki ve "Ey işçiler birleşiniz yoksa dünya mahvolur"dur tabii ki…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...