YAZARLAR

Siyasi işler, idari işler

Seçimlere girecek HDP ve seçimlere girmeyecek sol-sosyalist hareketler Türkiye’de siyasetin gerçek potansiyelleridir. İdarecilik sıkıcıdır, heyecan yaratmaz, dünya kurmaz, ülke kurmaz. Bunlar siyasetin işidir ve siyasetin gerçek zamanında milletvekili listelerinin nasıl belirlendiği değil, eşitsizliğin ve adaletsizliğin nasıl bertaraf edileceği; sözün, yetkinin ve kararın nasıl düzenleneceği masadadır.

“Ekonomi tıkırında, kriz var bunalım var.” Timur Selçuk’un 1980’de yazıp bestelediği Ekonomi Bilmecesi şarkısını Berat Albayrak’ın “Türkiye ekonomisi sağlam temeller üzerindedir”, Nihat Zeybekçi’nin “kurdaki artışa inanmıyorum” açıklamalarıyla eş zamanlı dinlediğinizde neredeyse şarkının yeni bir yorumuna ulaşıyorsunuz. İktidarın nüfuz etmek zorunda olduğu alan arttıkça, havuzunun çapını da büyüten bir ekonomik düzeni sürdürülebilmesinin tek koşulu OHAL’di. Bütün devlet aygıtını hukuki prosedürlerden kurtarıp tek bir kişinin iki dudağının arasına sığdırmanın tek koşulu da OHAL’di. Toplumun örgütlü bütün kesimlerini baskı altına almanın, kaba İslamcı bir ideolojik yeniden yapılanmayı devlet aygıtları aracılığıyla dayatmanın yolu da OHAL’di. Bugün ekonomik, siyasal ve toplumsal kriz; bizzat anayasal sınırları en baştan beri tanımayan OHAL rejimi ile birlikte sürdürülemez durumda.

İDARİ İŞLER

Bugünkü Resmi Gazete’de yayımlanan iki Bakanlar Kurulu kararı iç içe geçmiş ve birbirini besleyen bütüncül krize ilişkin siyasal iktidarın perspektifini ortaya koyuyor. Kararlardan ilki Cumhurbaşkanlığı Koruma Daire Başkanlığı’nda bir adet “özel harekat” şube müdürlüğünün kurulmasına ilişkin. İkincisi ise “Soda Sanayii Anonim Şirketine Bağlı Bazı İşyerlerinde Petrol-İş Sendikası Tarafından Alınmış Olan Grev Kararının Millî Güvenliği Bozucu Nitelikte Görüldüğünden Ertelenmesi Hakkında Karar”. Her iki karar da Türkiye’nin geleceğine ilişkin tabloyu iktidar ve muhalefet stratejilerinin belirlenmesi bakımından sunuyor. Bu noktada akılda tutulması gereken temel önemdeki şey, kendi bekasını ülkenin ve halkının geleceğinin önüne koymuş bir siyasal iktidarın ülkeyi içine düşürdüğü krizi sınırlarına taşımasının kendi başına rejimin değişeceği anlamına gelmediği.

Bu nedenle 24 Haziran seçimleri çok önemli bir eşik, fakat siyasal pozisyonlardan ve stratejilerden bağımsız bir sonuç doğurması beklenmemeli. Seçimler, olağan koşulların temsili demokrasilerinde iktidarın değişmesinin güvencesi, siyasi iktidarların sorumluluğunun sınandığı mekanizmalardır. Temel özelliği seçmenlere iktidarı değiştirme olanağı sunmasıdır ve bunun için özgür, adil ve güvenli bir ortamın sağlanması beklenir. Bugün ülkemizdeki bütüncül krizin bir parçası olan öngörülebilirliğini yitirmiş siyasal ve ekonomik düzen dolayısıyla seçimler dahi tartışma konusu. Evrensel olarak kabul görmüş ilkelerin devlet kurumlarınca sağlanması gereğinin yerine getirilip getirilmeyeceği öngörülemez halde. Bu nedenle barolardan siyasal partilere ve demokratik kitle örgütlerine bütün örgütlü toplumsal ve siyasal kesimler, seçimlerin siyasal anlamına yönelmiş, oyun renginden çok sahihliği konusunda siyasal kampanyalara ağırlık vermiştir.

SİYASİ İŞLER

Peki seçimden sonrası… Mesele burada başlayacaktır ve temel ayrım idarecilik ile siyaset arasında kurulmalıdır. Krizleri idare etmek ile krizi siyasallaştırmak 24 Haziran sonrasının iki ana yönelimidir. Reinhart Koselleck’in Kriz ve Kritik adlı eseri kriz ile kritik arasında kurduğu bağa, apolitik eleştiri ile siyasallaşmış eleştiri arasındaki ilişkiye yeniden odaklanmak, 24 Haziran’a gidişte de sonrasında da siyasal alanı belirleyecektir. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi bekası için idareciliği sonuna kadar sürdürecek ve kurguladığı düzeni zora dayalı dahi olsa korumayı deneyecektir. Demokratik meşruiyeti olmayan böyle bir girişimin siyasal potansiyeli yoktur, yeni bir ülke, hatta dünya imgesi yaratma imkanı kalmamıştır. Zaten bu nedenle ülkede ne olsa bir dış komploya bağlanmakta, herkesin kıskandığı bir ülke imgesi zavallıca oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Türkiye siyasal yelpazesinde yeni bir ülke ve yeni bir dünyaya ilişkin bir imge yaratabilecek tek evrensel iddia solun farklı renklerince Türkiye siyasetine taşınmaktadır. Bu yeni bir dünya ve ülke inancını Türkiye’deki krizin politikleştirilmesi ile birleştiren bir siyasal hareket, 24 Haziran sonrası güç dengeleri nasıl kurulursa kurulsun, ülkeye yeni şeklini bir ölçüde verecektir. Seçimlere girecek HDP ve seçimlere girmeyecek sol-sosyalist hareketler Türkiye’de siyasetin gerçek potansiyelleridir. İdarecilik sıkıcıdır, heyecan yaratmaz, dünya kurmaz, ülke kurmaz. Bunlar siyasetin işidir ve siyasetin gerçek zamanında milletvekili listelerinin nasıl belirlendiği değil, eşitsizliğin ve adaletsizliğin nasıl bertaraf edileceği; sözün, yetkinin ve kararın nasıl düzenleneceği masadadır.

Peki seçime girecek muhalefet ittifakının evrensel siyasal iddiaları var mıdır? Eşitlik ve özgürlüğe dayalı, yoksulluk ile mücadele edecek, demokrasinin sınırlarını genişletecek, insan onurunu gözeten bir program çalışması var mıdır örneğin? Bu program bu güne kadar apolitik ve kitleselleşmemiş bir ekonomik, toplumsal ve siyasal kriz eleştirisini politikleştirecek bir zemine oturtuldu mu? Ne yazık ki öyle görünmüyor. Millet İttifakı'nda idareciliğin ve idarecilikle girişilecek restorasyonun rotası daha milletvekili belirleme süreçlerinde ortaya çıkmaya başladı. Partiler ve yöneticileri her şeyden daha çok pozisyon korumaya, yani bir tür iç idareye önem verdiler. 24 Haziran sonrası orta vadede bu iç idarecilik ve bürokratik parti düzenin sıkı biçimde sorgulanacağını bugünden iyimser bir öngörü olarak dile getirmekten çekinmiyorum. Çünkü Türkiye’nin bu bütüncül kriz batağına sürüklenmesindeki siyasal sorumluluk görmezden gelinmeyecektir.


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.