YAZARLAR

Kedi bıyığı 

Garip tarafları var yürümenin tabii ki; düşünmek için çok fırsat oluyor mesela. Yaşadıkların yerlerinden çıkıp dans ediyorlar. Bir sürü yeni ayrıntı keşfediyorsun. Çok guru gibi yazmak istemiyorum, kendine dönmek filan ama kendini fark etmek için bir fırsat veriyor sana. Bacaklarım varmış gibi basit sonuçlara ulaşıyorsun.

Yürümeyi bıraktım. Oturum için polis randevusu yüzünden. Gel de devletleri sev işte. Hiyerarşik ıstıraplar silsilesi. Neyse çok kalmadı zaten, 250 kilometre filan. Bir ara yürüyüveririm. Yeşil belki sararır biraz, gökyüzü bulutsuz kalır, sonbahara kalırsa yapraklar kızıla döner ve sarı tabii ama bulutlar geri gelir elleri dolu. Güzel olur yine mutlaka. Bir de yeniden alışmak lazım ilk birkaç gün, yoksa ortalama 35 kilometreye alıştırmıştım her yerimi.

Çılgınca geliyor bazen. Yok, yürümek değil, yürümemek. Ofiste oturmak mesela, yürüyen merdivenlerde kötürüm olmak, asansörlere ve kariyerlerimize tıkılıp yükselmeye çalışmak ya da inmek hızla ve plastik çiçeklere ne kadar sahiye benziyor diye hayran olmak, botokslu yüzler gibi kırışıksız ve donuk, mimiksiz ve başkan suratlı, ‘karakol duvarı köşesi’ gibi diyorlardı Kürtçede…

Garip tarafları da var yürümenin tabii ki; düşünmek için çok fırsat oluyor mesela. Yaşadıkların yerlerinden çıkıp dans ediyorlar. Bir sürü yeni ayrıntı keşfediyorsun. Çok guru gibi yazmak istemiyorum, kendine dönmek filan ama kendini fark etmek için bir fırsat veriyor sana. Bacaklarım varmış gibi basit sonuçlara ulaşıyorsun. –Cezaevinde bir hapçı anlatıyordu: "Bir gün haplanmışım bir baktım kollarım yok. Çok küfür ettim yukarı. Geri ver kollarımı diye. Sonra bir baktım sadece birbirine kavuşturmuşum. Çok sevindim."– Bir modern illüzyondan sıyrılma şansı veriyor sana. İnternet dünyasında search yapmaktan kurtuluyorsun mesela…

Ah internet her yere henüz yeni sızdığında, ilerleme, yani hakim olma ve iktidar itkisi yeni bir umutla dünya değiştiricilerinin bir kısmını da sardı. İlerlemenin kutsadığı dünyada demokrasi, sanal dünyanın hızlı iletişimi ile gerçekleşebilecekti artık. Horizontal-yatay dünya bir tık kadar yakındı artık. İlk başta çok küçük bir yere ama merkeze hakim olmasına rağmen, bu sanal iyimserlik modern dünyanın zirvesinde olduğu için, her zaman olduğu gibi bütün dünya için geçerli addedildi hemen. Özne olmak artık bir tık kadar yakındı ve her sabah pijamalarımızla yapacağımız bir oylama ile demokrasi yatak odamızdaydı artık.

Gerçek dünya ise başka türlü gelişti. Merkezdeki sanal etki, daha doğrusu hegemonya gittikçe yaygınlaştı ama bunun baskın tarafı demokratikleşme değil tekelleşme yönündeydi. Öncelikle yerel bilgi bunun altında kalıp yok oldu. Google hazretlerinin bir tık kadar yakın bilgi deposu karşısında, günlük bilginin yok olmasıydı bu. Bazılarınızın şu anda bile farkında olmadığı şey, gittikçe sadece Google'dan elde edilen bilgi akışının bilginin demokratikleşmesine değil, aksine tüm bilenleri hiçe sayan, imha eden bir toplumsal cehalet çukuruna dönüşmesine yol açtığıdır. Her şey bir yana, elektrik kesilmesiyle bıyıkları kesilmiş kedilere dönen bir koca ‘kitle' ortaya çıktı. Ve öğrenme sürecinin 'bir tık'a inmesi, bunun bir 'tık' kadar kısa zamanda unutulması manasına geliyordu. Aytmatov öyküsündeki deve derisi ile sıkıştırılmış kafalarıyla ‘Mankurtlar'ın, her ay sonu mutlaka ödediğimiz internet faturalarıyla, bütün dünyayı işgal etmesiydi bu.

Burada önemli olan sadece bilginin bize ulaşma (!) biçimi değil, bu uçucu öğrenme, daha doğrusu elde etme biçimi ile 'muhakeme'nin de tamamen ortadan kalkmasıydı. Hiç kimsenin sevmediği yanlışlar olmadan bir muhakeme yapabilme şansı olabilir mi? Ayrıca doğru, egemen olanın olunca bu tartışmasız doğru oluyordu ve zaten kimse tartışmıyordu çünkü tıkladığımızda o çıkıyordu. Bu kitlenin temel karakterinin, genel ve çok olanın hegemonyasının, insanlar bir araya gelmeden de olabilmesi manasına geliyordu. Birbirini hiç görmeyen ve çok muhtemel görmeyecek milyarlarca insanın aynı düşünmesinin ortaya çıkardığı baş edilemez bir tekeli düşünebiliyor musunuz? İşte böyle bir monopolün içinde, yeni tür bir kitleselleşme yeni tür bir faşizmin temel organına dönüştü. Farklılığın, ayrıntıların, az olanın, başka olanın gittikçe yok olduğu bir dünya kitlesiydi bu. Garip olan, bütün dünya kastlaşmaya başladı ama bu kastın en altında olanlar bile dokunulmazlar olduklarının farkında değildiler. Yani özne olmak bir devrim meselesiydi artık...

Ve yürümek bu devrime yanaştırıyor insanı, birkaç adım da olsa…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...