YAZARLAR

12 emir, İran, Suriye: Sanki herkes Putin’e çalışıyor!

ABD agresifleştikçe Rusya kriz sahalarından diplomatik pas alıyor. Bu sadece İran ve Suriye ile sınırlı değil. Trump İran’a sallarken sarsılmaz diye düşünülen Trans-Atlantik İttifakı’nı toslayınca Putin’e Avrupa yakasında da fırsatlar doğdu.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo 21 Mayıs’ta 12 maddeyle İran’dan istediklerini sıralayıp ‘eşi benzeri görülmemiş yaptırımlar’ vaat etti.

“Nükleer programını durdur”, “Balistik füze programını bitir”, “Ortadoğu’da Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad gibi terör örgütlerine desteğini kes”, “Taliban ve El Kaide’ye desteğe son ver”, “Suriye’de emrindeki güçleri tamamen çek”, “Kudüs Gücü’nün teröristlere desteğine son ver”, “Komşular ve İsrail’i tehdit etmeyi bırak” diye buyurdu. Emir kipiyle. Pek kovboyvari! Ve cahilane!

ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer anlaşmadan (JCPOA) çekilmesinin ardından tehditlerin dozundaki artış birçok nedene bağlanabilir. Evvela Ortadoğu’daki müdahalelerin bir türlü istenilen sonucu vermemesinin biriktirdiği öfkeye. Avrupa’daki ortakların nükleer anlaşmayı çöpe atma konusunda Washington’ı yalnız bırakmasının yol açtığı hayal kırıklığına. Gerilin üreteceği hasılata…

Bu tehditlerin sonuç vermeyeceğini Amerikalılar da 1979’dan beri tecrübeyle biliyor olmalı. Çıtayı bu kadar yükseltmekte amaç belki İran’ı esneyebileceği yerlerde esnetmek. En fazla odaklanacakları konu da İran’ın Suriye’yi bırakması. İran da müttefik bir iktidar devam ettiği sürece Suriye’de esnek hareket edebilir.

Bu esnekliğin temininde kolaylaştırıcı rol Rusya’ya düşüyor. Haliyle Rusya’nın ABD(İsrail)-İran-Suriye üçgeninde izleyeceği strateji önem kazanıyor.

***

ABD’nin İran’ı hedef alan keskin politikası ve İsrail’in korsan saldırıları Rusya’nın önünü açıyor.

Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in 9 Mayıs’ta İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’yu, 14 Mayıs’ta İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’i ve 17 Mayıs’ta Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad’ı ağırlaması Rus rolünün ne denli büyüdüğünün göstergesi.

Yani ABD agresifleştikçe Rusya kriz sahalarından diplomatik pas alıyor. Bu sadece İran ve Suriye ile sınırlı değil. Trump İran’a sallarken sarsılmaz diye düşünülen Trans-Atlantik İttifakı’nı toslayınca Putin’e Avrupa yakasında da fırsatlar doğdu. Çıkarlarının hiçe sayıldığını düşünen Avrupalı ortaklar, Ukrayna krizi yüzünden Rusya’ya karşı koydukları rezervleri unutma eğilimine girdiler. 21 Mayıs’ta Putin’in Almanya Şansölyesi Angela Merkel’i Soçi’de çiçeklerle karşılaması, Alman liderin de ABD’nin şiddetle karşı çıktığı Kuzey Akım II Projesi’ne destek vermesi Washington’da epey kaşıntıya yol açmış olmalı. Rusya, İran’a yaptırımları da lehine çevirebilir. AB, İran’da yatırım yapan şirketleri ABD’nin hışmından koruyacak bir düzenleme üzerinde çalışırken Avrupalılara nazaran daha az ayak bağı olan Rus şirketleri istiflerini bozmadan yollarına devam ediyor. Gazprom Neft, Tatneft, Rosneft, Lukoil ve Zarubezhneft geçen yıldan beri İran’la temasta. Bunlardan Zarubezhneft Aban ve Batı Paydar petrol sahası için İranlılarla el sıkıştı. Ruslar petrol ve doğalgaz dışında tarım, ulaşım ve enerji sektöründe de yatırım yapıyor.

***

Suriye’ye dönersek; Amerikan-İsrail tehditleri sayesinde iki boyutlu rol Rusya’nın ayaklarının dibine yuvarlanıverdi: Birincisi İsrail ile İran arasında ‘temas noktası’ olmak. Bir nevi çarpışmak üzere olan iki güç arasında ‘hava yastığı’ olma hali. İkincisi İran’ın siyasi nüfuzuna ve askeri mevcudiyetine alternatif olmak. İsrail’in ‘kötünün iyisi’ olarak tercih ettiği, Rusya’nın da işine gelen bir rol.

Kuşkusuz manevra alanları olduğu gibi kıvrılmayı gerektiren dar geçitler de var.

Evvela İsrail bütün hırçınlığına ve sarsılmaz Amerikan taahhüdüne rağmen Rusya’ya teveccüh etmek zorunda kaldı. Netanyahu’nun 9 Mayıs Zafer Günü’ne denk getirilen ziyaretinden önce de “Rus arabuluculuğu mu” sorusunu sordurtan bir görüşme gerçekleşti. 25-26 Nisan’da Soçi’deki uluslararası güvenlik konferansında Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolay Patruşev önce İranlı muadili Ali Şamhani ile bir araya geldi. Ertesi gün İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Eitan Ben-David ile görüştü.

Rusya tadını çıkardığı bu role karşın İran’ı da gözden çıkaramaz. Astana sürecinin başarısı için Türkiye ile birlikte İran’ın da denklemde kalması gerekiyor. Ruslar Astana’da çizdikleri rotada sapma olmaması için İsrail-İran gerilimini düşürmeye ve ABD’nin estirdiği sert rüzgarları kesmeye çalışıyor. Tarafların anlayışla karşıladığı ikili bir oyun oynuyor: Bir taraftan Suriye’ye S-300 füze kalkanı satma kozunu kullanarak İsrail’i bir çizgide tutmaya çalışıyor. Diğer taraftan olası kazaları önlemek için Hmeymim Hava Üssü ile Tel Aviv’deki Kirya Komuta Merkezi arasında kırmızı hattı açık tutuyor.

Aynı dar boğazlar İran için de geçerli. Nükleer anlaşma sayesinde AB ile yakaladığı yapıcı başlangıcı sürdürebilmek için İsrail’in salvoları karşısında ‘kendini tutma’ siyaseti güdüyor. Bu tarz-ı siyaset, Rusya’nın uluslararası alandaki kayırıcı desteğini tekrar görebilmesi için de elzem. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin içeride gürültü kopartan ‘uzlaşmacı’ duruşu, Rusya ve Çin’in yanlarında durmasını kolaylaştırıyor. Mahmud Ahmedinejad döneminde olduğu gibi aşırı restleşme olduğunda Rusya ve Çin’in BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto kartları masadan kalkabilir. Yani bu iki gücü İran’a arka çıkamayacak duruma sokmamak, nükleer anlaşmaya sadık kalan AB’yi de Amerikan seçeneğine itmemek. İhtiyat siyasetindeki temel motivasyon bu. Bu nedenle İran, Suriye’de meydan okuyucu beyanatlarına rağmen profilini düşürebilir diyorum.

Bir başka açıdan İsrail’in korsan saldırıları ve ABD’nin tehditleri Putin’in sahadaki ortaklarını yoğurmasını da kolaylaştırıyor. Mesela 17 Mayıs’taki Soçi buluşmasında Esad’ın yeni anayasayı yazacak komitenin kurulması konusundaki direncinin kırıldığı görüldü. Rusya şimdi değil ama zamanı geldiğinde Amerikan sopasını İran’a karşı da kullanabilir. Sonuçta şu an İran’a ihtiyacı olsa da eski nüfuz alanını farklı ajandaları sahip bir ülkeyle paylaşmak istemez. Putin bunun ilk işaretini Soçi’de Esad’la görüşmesinde zaten verdi. Terörle mücadelede elde edilen başarılara ve siyasi sürecin hızlanmasına bağlı olarak yabancı güçlerin çekilmesi gerektiğini vurguladı. Türkiye ve ABD’nin derhal çekilmesini isteyen Suriyeliler “İran buna dahil değil” diye şerh düştü. İzlediği stratejinin seyir defterine bakınca Putin’in üç ülkeyi de kast ettiğini söylemek mümkün.

Şam cephesinden bakılınca; ABD, Fırat’ın doğusunda varlığını sürdürdükçe, alternatif ordu kurmaya çalıştıkça ve sahaya sürmek için bir Arap koalisyonunu oluşturma planı peşinde koştukça İran’ın devreden çıkması iyi bir fikir değil. Savaşın tekrar Şam’a karşı kurgulanması korkusu var. Fakat İran varlığı sürdükçe ABD’nin Suriye’den çekilmesinin kolay olmayacağını düşünenler de var. Kanaatimce Rusya’nın değerlendirmesi de bu minvalde. Esasen Suriyeliler de kendi yarınları için Rus sigortasını daha güvenli ve daha az sorunlu buluyor. İran-Suriye ortaklığı 1979’dan beri sarsılmasa da içinde her zaman bir ‘ama’ barındırmıştır.

Özetle savaşta asimetrik güçlere olan ihtiyaç azaldığında ve nizami ordu geri kalan sorunun üstesinden gelebilecek noktaya ulaştığında İran’ın askeri varlığı sorunlu hale gelebilir. Sovyetler zamanından beri ikili ortak savunma anlaşmalarıyla Suriye’de üssü bulunan Rusya’dan farklı olarak İran’ın varlığı içeride ve dışarıda birçok aktör için ‘kışkırtıcı’ bir faktör. Bunun ters etkisini Irak’ta İran ve Amerikan nüfuz savaşına arşı çıkan Sadr hareketinin seçim zaferinde gördük.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.