YAZARLAR

Saraydaki Rasputin!

Erdoğan'ın baş danışmanlarından Yiğit Bulut, bir zamanlar şehvetle savunduğu her düşünceden vazgeçti, tek bir tanesi hariç: 1946'dan beri ülkenin yegane sorununun 'faiz lobisi' olduğunu düşündüğü için, zehirli bir formülü ekonominin 'güç iksiri'ymiş gibi erk sahibi kulaklara fısıldayıp duruyor.

Eskinin sıkı ulusalcısıydı. Sert adamdı. İktidara karşı lafını sakınmazdı. Ordudaki 'vatanseverlerin' tasfiye edildiğini, Ergenekon davasının ABD'nin planı olduğunu yazardı.

Bugün, Ergenekon'a çok tehlikeli bir terör örgütü diyor, ulusalcıların darbeci olduğunu savunuyor...

Özelleştirmeyi ihanet sayardı. Hele bir Türk Telekom 'direnişi' vardı ki, kendi tabiriyle, dillere destandı. "Telekom'u satan, vatanı satar" diyordu.

Bugün, neredeyse içi boşaltılmış Türk Telekom'un yönetiminde yer alıyor. Şeker fabrikalarının satılmasını savunuyor...

Seküler olduğunu hep vurgulardı. Dini görüşün karanlığına karşı aklın aydınlığının yanında saf tuttuğunu belirtirdi.

Bugün, evrime inananlara inanamadığını söylüyor. Ulu bir 'itici' gücün saflarına dizilmeyenleri akıldışılıkla suçluyor...

***

2009'dan önce neyi savunduysa şimdi aksini söylüyor, Saray'ın baş danışmanı Yiğit Bulut. Dert değil elbette, olabilir. 'Çift tabancası'nı farklı fikirde olanların üzerine çevirmediği müddetçe, bir zamanlar şehvetle savunduğu her şeyden vazgeçmesinin kimseye zararı dokunmaz. Zira; esas sorun 'döndüklerinde' değil zaten, ısrarla vazgeçmediklerinde. Peki nedir o?

Önce Recep Tayyip Erdoğan'ın son günlerde tartışma yaratan açıklamalarını özetleyelim.

Malum Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek de dahil ekonomi ile az çok ilgilenen her kim varsa hemfikir olduğu meselede bambaşka şeyler söylüyor. Erzurum'daki açılışta da aynı şeyi savunuyor, Esenyurt AKP Gençlik Kolları toplantısında da. Hatta, Londra'da 'para politikası'nın mucitlerinin karşısına geçip gözlerinin içine baka baka tekrarlıyor. "Faiz sebep, enflasyon neticedir" diyor. Dolar kurunun manipülatif olduğunu, faiz lobisinin baskısına girmeyeceklerini belirtiyor. Lakin ne vakit bu konuda ağzını açsa, dolar da yanıt olarak yeni bir rekora imza atıyor.

Şimdi de danışmanının ezelden beri savunduklarını hatırlayalım...

YİĞİT BULUT'UN SEYİR DEFTERİ

Yıl 2005... "Cari açık ve dış ticaret açığında rekorlar kıran yani parasını değerli kılarak ithal mallarını kendi ülkesinde ucuz hale getiren, döviz kurunun sıcak para girişi ile devamlı düşen bir trend içinde kalmasını sağlayan her ülke kısa vadeli tanımlanmış bir gözlem aralığında; büyür."

Yıl 2007... "Bir soru sorayım; bir ülkede dolar kuru geriliyorsa o ülkenin hazinesinden yerel para birimi üstünden aldığınız faiz sizin için daha kârlı olmaz mı?.. Dünya üzerinde en kârlı iş; yüksek faiz olan bir ülkeye para sok, kur düşük-yatay kalabiliyorsa hatta düşmeye devam ediyorsa, senden kârlısı olmaz."

Yıl 2008... "Bir ülke, bütçesinin yarısını faiz adı altında yurt içi ve yurt dışı odaklara aktarıyorsa, o ülkede finans piyasaları büyük rant yaratıyor ama halkın yüzde 99`u bu çark dışında ise olaylar abartılıyor demek yerine gerçeği görmeyi deneyin... Yabancılar için her şey mükemmel, ben de bir ülkenin halkının sırtından faizle yılda 50 milyar dolar kazansam mükemmel derdim."

Yıl 2011..."Faizler çok düşük diyenlere şunu da belirteyim: Dünya üzerinde en kârlı iş; yüksek faiz olan bir ülkeye para sok, kur düşük-yatay kalabiliyorsa, hatta düşmeye devam ediyorsa, faizi kazan ve daha düşük bir seviyeden dolarını geri al... Bu gerçeğe, düşen kuru ve kurun yurtdışından gelen sıcak para kontrolünde olduğunu da eklersek, varacağımız sonuç çok açık: Kredi veren, dünya üzerinde asla elde edemeyeceği bir kâr elde ediyor."

Yıl 2012... "Bu ülkenin en büyük belası 'faiz-siyasi-ekonomik manipülasyonlar' ile kanımızı emenlerdir! Bu ülkenin kanını emenlerin son 10 yılda ne kadar milyar dolardan olduğunu ve bugün ellerindeki imkanla ile ne yapmaya çalıştıklarını lütfen sorgulayın."

Yıl 2015... "Küresel anlamda euro dönemi bitti, dolar çağı başladı. Dünya yeni dengesini arıyor. Bu arayış, en net etkisini de ‘parite’ üzerinden gösteriyor. Yeni dünyanın ‘doğum sancısı’na tanıklık ediyoruz. Bu noktada dünyadaki büyük resmi görmek lazım. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı üretim odaklı, düşük faizli, sıcak paraya rant verilmeyen bir modelden söz ediyor. Bundan rahatsız olan iç ve dış yerleşik unsurlar gürültü yapıyorlar."

Yıl 2016... "Bir önceki resim ortada. 25'li seviyelerde söyledikleri şarkı 'Türkiye 60'lara gider, IMF ile stand-by imzalayın' şarkısıydı. Ve bugün yine 11-12 bandını gördükten sonra söyledikleri şarkı yine aynı. 'Türkiye'de faiz kalmalı.' Bu koronun elemanlarının kimler olduğunu çok net biliyoruz."

Uzatmayalım. 2017 boyunca da aynı şeyleri yazdı, 2018'in ilk gününden beri de... Tıpkı cehaletin ve dikkatsizliğin sonucu olan trafik kazalarını hayali bir 'canavara' ihale eden anlayış gibi; Yiğit Bulut da Gezi'den seçimdeki muhalefet ittifakına, domates fiyatından Twitter'da trend topic olan etiketlere kadar her gelişmeyi kimliksiz bir 'fazi lobisi' üzerinden okumaya çabalıyor. Nasıl ki, tarihi 'İlluminati' düzeyinde kavrıyorsa, iktisadı da tek bir çarpık denkleme indirgiyor. Ve nereye gitse kesesinde taşıdığı o 'zehirli formülü', ekonominin yegane 'güç iksiri'ymiş gibi erk sahibi kulaklara fısıldayıp duruyor.

1946'dan beri Türkiye'nin yegane sorununun 'faizciler' olduğunu düşündüğü için, tehlikeli 'yüksek kur' silahına itikatla sarılıyor. Ve bu uğurda kendi Merkez Bankası başkanlarını da, partisinin mensuplarını da hedefe koymaktan imtina etmiyor. İşin tuhafı bütün bunları Castro'nun Kübası'nda değil, etine kemiğine kadar neoliberal politikalara bağımlı olmuş ve bağımlı olmaya ant içimiş bir yönetimin danışman koltuğunda yapıyor.

Bu haliyle bir iktisatçıdan ziyade, Romanov'ların sarayının koridorlarında kara cübbesiyle dolanıp siyasi komploları deşifre eden, ezberlediği üç beş kutsal sözü Çar'ın kulağına söyleyip şifa dağıtan, tahtı ebediyetle kutsayan Rasputin'i andırıyor. Her hak talebinin ardında bir 'tapınak şövalyesi' bulmak, telekinezi suikastlerinin peşinde koşmak, tepetaklak olmuş rakamların üzerini tırnaklarıyla kazıyıp 'faiz lobisi' aramak başka nasıl açıklanabilir ki?