
Yeşile bacaklarını sarkıt
Bolivya’daydık. Durmadan yol kesiyordu herkes. Bir politik eylem karakteriydi artık. Her zaman her yerde kesilebilirdi yol. Bir grev hakkı gibiydi. Ve tabii ki haktı, eğer insanların işi yoksa neyi kesebilirler ki ? Üç lastik bulup yakıyordun ve eğer uzun sürecekse bir yerden yıkılmış bir ağaç, iri ama taşınabilir taşlar ve ne varsa etrafta artık kapitalizmin boynuna çöküyordun ve fark etmez kendisine sosyalist diyen bir hükümet olsa da yine de soluğu kesilen kapitalizm oluyordu.
Biz de iniyorduk. Hiç dert etmiyorduk. Bir yere yetişmek zorunluluğumuz yoktu pek. Belki 4.5 ay sonra bir uçak bileti ve ucuz olduğu için değiştirilebilir olmayan. Genellikle bir çare bulunabilirdi bu kadar zamanda. Belki ama zaten o zaman fikir değiştirme şansı oluyordu. Zaten burada kalmak istiyorduk iyi oldu gibi. -“Dünyayı değiştiremiyorsan konuyu değiştir” diyordu Ulysses’de James Joyce. İyi yöntemdi- Sonra etrafta gidilecek bir yer buluyorduk. Barikatı geçip yürüyor, diğer taraftan gelip barikatı geçemeyip geri dönen araçlara otostop çekiyor ya da biraz zorlamak istersen tren varsa oraya gitmek istiyorduk ki tren zaten çok azdı ama onlara da barikat kuruluyordu çoğunlukta. Yine de istasyonda uyuma şansı oluyordu. Çocuklar koşturuyorlardı biraz üstünüzden bazen birkaç tavuk, bir keçi belki Potemkin Zırhlısı bakışlı.
Tren gelmeyince yine yürüyorduk, nasıl olsa biraz uyumuş ve bir mısır, iki avokado bol tuz serpilmiş ve bol limon. Birileri bir yer söylüyordu. “Güzel, oraya gidin” diyordu mesela ya da tesadüfler tanrısına çok güveniyorduk bizi alıp bir yerlere götürüyordu. “Ben bir devrimi örgütleyebilirim ama tesadüfleri asla” diyordu Troçki. Grip olduğu için bir merkez komitesi toplantısına gidemediğinde, yokluğunda çıkan karar hakkındaydı bu. Biz de örgütlenmemiş tesadüflerin akışına bırakıyorduk kendimizi. Her zaman iyi olmayabiliyordu ama her zaman iyi olsa tesadüf olmaz cennet olurdu ve Beckett bu yüzden cennet sıkıcı olur diye düşünüyordu.
Sonra bir kiliseye sürükledi tesadüf. Orada kalabilirdik, yoldan bizi arabasına alan inşaat ustası götürdü bizi. Kendisi de orada kalıyordu. Kalın duvarlı, küçük pencereleri olan odaları vardı. Temiz ve sadeden daha az. Günlük bir dolar veriyorduk ve törenlere katılmak zorunluluğumuz da yoktu. İlahi sesleri geliyordu odaya. Duvarlardan sızıyordu galiba ve galiba Merve bu yüzden kötü düşler görüyordu. Ben kötü düş filan görmüyordum. Rüya görmezsen kabus da görmezsin ve cezaevinde kalmanın yararlı tarafları vardı. İnsan nerede uyuduğuna pek aldırmıyordu. Yok aslında gerçekten güzeldi oda.
Tucavaca’da sabahları kalkıp çok önemli şeyler yapıyorduk. Ormanın içine gidip tepeye tırmanıyorduk. Üstümüzden kaç renkli, kaç papağan uçuyor onlara bakıyorduk ve iki uzun kaya vardı nedense hep onun arasından geçiyorduk. En tepede kayanın tepesine çıktığımızda ayaklarımız ormanın tepesine sarkıtıp yeşil seyrediyorduk…
Geçen hafta Türkiye’den iki haber okudum, biri okul aile birliğini protesto eden aileyi gözaltına aldılar, ikincisi mezarlıkta gece ağlayan bir kadın sürek avından sonra gözaltına alındı. Bütün yaşanılanlar bir yana mesela mezarlıkta ağlayan bir kadın gözaltına alınıyorsa, yazıda da olsa koca bir yeşile bacağınızı sarkıtmak iyi gelir size…
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Zeynep Gümüş: Ah keşke kansere çare olsa
New York Mount Sinai Üniversitesi'nde kanser araştırmaları yapan, geçen ay ‘Kanser genini bulan Türk’ diye ana akım medyada büyük yer alan Yrd. Doç. Zeynep Gümüş: "İsrailli şirket CEO’sunun iddiası sadece farelerde yapılan bir deneyin verdiği olumlu sonuçlara dayanıyor- bu tedavinin insanlarda işe yarayıp yaramadığı belli değil. Farelerde başarılı olan pek çok tedavi insan deneylerinde başarısız olabiliyor. Velev ki fare değiliz."
Şatolar, ameleler, sınırlar
Şato aldırmaya ikna edemedim kimseyi ve zaten devrime de ikna edemedim yeterli çoğunluğu. Mazoşist bir dönemde yaşıyorsak benim ne suçum var?
Bir soygun önerisi
Bankada ön kasada şimdi tam bilmiyorum ama 100 binden fazla tutmuyorlardır yoksa sigorta karşılamaz hadi bilemedin 120 bin. Hadi hepsini aldın, dörde böl insan başı 25-30 bin lira ne işe yarar?
Chavez ve Maduro para yedi mi?
‘Chavez ve Maduro o kadar çok para yedi ki’ yazılarına gelince, bunların en iyisi bile ‘enflasyonu kabzımala bağlayan’ bir ekonomi derinliğinde. İki başkan da çok para yese, aileleri de yese, Boli burjuvazi, bol bol yese yine de bir ülke yolsuzluktan batmaz. Yolsuzluk yüzünden enflasyon yükselmez
Sadece patlıcana kızmakla mı geçecek hayatımız?
Sevilla’da bir ‘kent bahçesi’nin pazarındaydık. Tezgahlar bahçenin kenarındaydı. Henüz köklerindeki toprakları kurumamış kıvırcık salatalar, soğanlar, maydanozlar ortaya karışık ve çok yeşildiler tezgahların üstünde.
Erdoğan Maduro'yu neden destekliyor?
Size ilginç gelecek belki ama bana göre Erdoğan’nın Maduro’yu desteklemesinin nedeni, birbirlerine benzemesi, Venezuela ile Türkiye’nin çok gelişkin bağları olduğu için değil, tam aksine hiçbir önemli bir ilişkisinin olmamasıdır.
Öteki Sarı Yelekliler
Çoğunluğu siyah Müslümanlardan oluşan ‘Kolektif Adama’nın Sözcüsü Youcef Brakni Sarı Yeleklileri değerlendirdi. Brakni: "Sarı Yelekler de tıpkı bizim gibi, istenmeyen, neyi nasıl eleştirdiği ile ilgilenilmeyen, yaftalanan. Sol kesim mesela bizi görünce hemen bizim İslamcı ya da cemaatçi olduğumuzu söyler. Yanımızdaki Arapları gördüklerinde, bize cemaatçi derler. O halde gelip bizimle birlikte hareket edin, bizimle beraber mücadele edin, polisin karşısında bizimle durun."
Maduro diktatör mü?
20 yıldır çok yakın takip ettiğim ülke için onlarca -Maduro, hatta Chavez dönemi eleştirileri yazmama rağmen- adam Ertuğrul seyrediyor, Nusret’te yemek yiyor diye ve siz daha çok ‘kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla’ demek istediğiniz için, -altını çizerek, sizin karikatür demokrasinizin kurallarına göre- diktatör diyemem; ki ya da Trump kadar, Macron kadar diktatördür.
Maduro'nun altını Çorum'un iş adamı
Yanlış anlamayın; "Hiç kimse ilgilenmedi, şimdi Çorumlu bir iş adamı ne güzel ilgileniyor reis sayesinde" demeyin. Ben madencilerle kimse ilgilenmiyordu dedim, yoksa altınla herkes ilgileniyor. Bir yandan kooperatiflere verilen yerler, aynı zamanda ulusötesi şirketlere veriliyordu bazen ya da şirketler doğrudan işgal ediyordu. Madenciler direniyordu.
CHP bir muhalefet partisi mi?
Rahmetli babaannem bu sistemi, sistem içinde kalarak çözmenin sırrını vermişti bize "Oğlum bir baş ol da istersen soğan başı ol" diyordu. CHP irili ufaklı iktidar oldu hep, hep soğan başı...
Başka bir kreş mümkün...
Fransa’nın kolektif kreşlerinden birinin, ‘Les Petits Pois, crèche parentale du Sentier’nin eş başkanı Kerem Önen ile başka bir kreşin nasıl mümkün olduğunu konuştuk. Önen, Fransa'da bu tip kreşlerin varlığının normal olduğunu söylerken Türkiye'de bunun uygulanmasının neden zor olacağını da anlatıyor...
Ekonomik kriz Erdoğan'ı güçlendiriyor
Ekonomik kriz tersine işleyen milli piyango bileti gibidir. Nasıl ki büyük ikramiye miktarı arttıkça, piyango bileti alanlar çoğalır ve çıkma şansı azalırsa, ekonomik krizin derinleşmesiyle iktidardan medet umanlar artar. Her ne kadar iktidarın ona dokunabilme şansı azalsa da yine de denize düşen için sarılabileceği başka bir şey var mıdır?
'Radikal Demokrasi' notları
Birlikte inşa edilenler, içinde müteahhit ve sömürü olmadığı için en kullanışlı, yararlı, estetik ve güzel olandır. Standardın tek düzeliğinden sıyrılmış, herkesin kendi beğenisine göre, karşılıklı ve birlikte, başka bir yaşamın estetiğini ortaya çıkarır.
Yaşasın naylon poşet paralı, daha çok çöp ithal edebiliriz
Atık sanayi iş adamları derneği başkanı da açıklama yapmış, 'çöp değil plastik atık o' diye. İnsanın içini rahatlatıyor, ne iyi insan.
Buzya, o güzel ülke
Viranşehir’de Davut, -kalıptaki toprağı sıkıştırıyorduk balyozla - "Peki hocam her yere gittin, Buzya’ya da gittin mi" diye sordu. O gitmişti. Sonra yemek yerken hep birlikte, kerpiç gölgesinde tarif etti bana Buzya’yı...
Cilt bakımı
5 yıldızlı bir oteldi. Barda bir kadın 'bir şey sorabilir miyim' diye yanımıza geldi. 'Ciltleriniz harika görünüyor, ne kullanıyorsunuz?'
Ferrari'ye çarpan bilge
İsyan ne garip şey anne
İsyan günleri, irili, ufaklı devrim zamanları nasıl beni hâlâ şaşırtıyor? Sarı Yeleklilerde de böyle oldu. Nasıl oluyor da henüz iki üç haftada, hangi döner kavşağa gitsek herkes Zapatistalar gibi konuşuyor?
Sarı Yeleklilerin kahveden arkadaşları geliyor*
Bütün herkes, yüzü Şanzelize’ye doğru dönük olarak yürüyor. Polis Şanzelize’yi barikatlarla kapatıyor. 1848 devrimcilerinin nasıl birbirlerinden habersiz, saat kulelerine ateş etmesi bir toplumsal işaretse, Sarı Yeleklilerin protestosunun baştan beri, Şanzelize’yi hedef olarak alması, en zengin ve görgüsüzlerin simgesel mekanına yönelik olması her şeyi anlatıyor aslında.
Kahrolsun havyar yaşasın kebap!
Mösyö Piyer bir sabah kalkıyor. -Burada arkadan önce yavaş bir müzik başlar.- Tek sahibi olduğu, maaşının yarısıyla deposunu doldurup günün dört saatini içinde harcadığı, her şeyi otomobiline -ve artık lastikleri de değiştirilmesi lazım- biniyor. Birden tekrar aşağı iniyor. -Burada müzik iyice artar, bir gerilim uçuşur havada- Bagajı açıp kara kutunun içinde, kırmızı reflektörün üstündeki sarı yeleği çıkarıyor...
Döner kavşak demokrasisi
Cebinden bir kağıt çıkardı Oliver. Normandiya delegelerinin listesi vardı üstünde, telefon numaraları, mail adresleri. "Bizi belirleyen doğrudan halk, başka kimse değil. Gittikçe daha çok örgütleniyoruz. Eğer eyleme katılmazsanız asıl o zaman aşırı sağın, faşistlerin, eline düşer her şey."
Sarı Yelekliler sağcı mı?
Paris’te hafta sonları çok fazla kişi dışarıya, Normandiya’ya kaçıyordu. Pazar günü tam Paris’e dönüş saatiydi. Normalde 1-2 saat trafik tıkanıyordu burada. Sarı Yelekliler varken bu ortadan kalkıyordu. Çünkü gişede para ödetmiyorlardı. Dört dakikalık blokajdan sonra evlerine doğru gidiyorlardı, dedim ya korna çalarak ya da el sallayarak...
Paris notları ya da Şanzelize esnafı
Birçok dükkan, özellikle küçük yerler, bana pek manalı gelmeyen ‘sunta önlemi’ni almamışlardı. Bir kafe sahibi kendisiyle yapılan röportajda, "Siz dükkanınızın önüne barikat kurmayacak mısınız" sorusuna "Ben ne kuracağım. Macron kendi önüne barikat kursun, gösteriler ona karşı" diye cevap verdiğini anlatıyordu.
Narcos ve Bolivar'ın kılıcı
Televizyon dizilerinden bir demet olarak süren, Türkiye-Venezuela dış ilişkilerinde yeni bir adım atıldı. Geçen aylarda Ertuğrul’u sevmekle başlayan Netflix hariciye bakanlığı, bu hafta, yine bir diziden ‘Narcos’dan alınmış bir sahneyle, ‘Bolivar’ın kılıcı’ ile devam etti
Mutsuzluk meslekleri: Hemşirelik
Bir iğneyi önerenle, bir iğneyi yapan arasındaki manasız farkın, en azından bizim ülkemizde bu kadar önemli, büyük bir yarık olması size de ilk başta hiç şaşırtıcı gelmeyecektir sanırım.
Masa da masa ha
Birisi gelip ne iş yaptığımı sorduğunda, "Masa bacağı sökücüyüm ben" diyordum, kutsal mülkiyet çitlerinden masa bacağı söküyorum. Sadece bir bacak, köşesi ya da çok küçük bir kıymık parçası belki dünyanın herhangi bir yerinde ama masa da masa ha…
Neden hırsızlar beni soymuyor?
Hırsızlar beni soymuyor. Başka hikayeler de var. Bilmiyorum, ya iyilik yap denize atlar koruyor beni, ya oldukça yoksul buluyorlar ya aynı mahalleden sayıyorlar ya da paranoyamız haklı polisler belki gerçekten ama para kaybolmayınca, bu daha da şaşırtıcı.
Black Friday
Yüzlerinde hınzırca parıltıdan anlamalıydım aslında. Çünkü vize için bekleyenlerde daha çok yılgınlık, bıkkınlık, çaresizlik ve her göçmenin içinde taşıdığı ve gizli, saklı büyüttüğü ezik bir devlet nefreti dolu oluyordu. Bunlarda ise kapitalizmden biraz para kurtarabilme telaşlı sevinci vardı.
'Konvoy dönmeyecek: Sorumlu ABD'
‘Partido Libre-’ Uluslararası Sekreteri Gerardo Torres ve gazeteci Cesar Silva: "Bu iltica konvoyu geldikleri ülkeye dönmeyecektir. Çünkü kendi ülkelerindeki sefalet ve şiddet çok daha tehlikelidir. Bu nedenle, bence şu iyice anlaşılmalıdır ki Latin Amerika'nın bugünkü durumunun nedeni ABD'dedir. Kuzey Amerika ekonomiyi ve demokrasiyi çökertti. Yani eğer bu politikalar değişmezse, bu durum da değişmeyecektir."
Bütçesiz kurmaca film olur mu?
Çok güçlü bir hikayeye sahip bir senaryo, mutlaka kendi oyuncularını bulur. –Çocuğu veren Allah rızkını verir-kendisini okutan senaryo oyuncusunu bulur!-
Valizler, hani tekerlekli olanlar
Az şeyi olunca zincirleri de olmuyor insanın, mümkün olduğunca tabii. Yoksa cep telefonu faturasına bile bağlısın.
Aydemir Akbaş, Bolsonaro ve Evangelistler
Dünyanın iki ucunda da olsa, kalpleri bir olmalı. İkisi de göçmenlerden nefret ediyor. Her ne kadar birisi Arnavut olduğunu, diğeri de büyükbabasının, Hitler’in sadık bir askeri, bir Alman olduğunu söyleseler de saplarına kadar milliyetçiler!
Arzunun gaddar ve acımasız bir tezahürü
Kocaman bir yer açıldı ormanın ortasında. Bakınca şok etmeliydi insanı. Tabii ki insanlar da sürüldü. Bu kadar büyük bir şey yapılırken -dünyanın en uzunu- ne önemi vardır üç, beş ağacın -bin ya da milyon-, kuşun, börtü böceğin ve biraz insanın. Çünkü ‘birliğin sembolü’, bir zafer simgesi bu.
Önünüze yakalattığınız maydanozlarla TC yazacaklar
Yani siz evinizde, balkonunuzda saksıda maydanoz yetiştirirken yakalanıp, önünüze yakalattığınız maydanozlarla ‘TC’ yazılmış bir şekilde televizyona çıkacaksınız. Kaçak maydanoz yetiştiren üç kişi yakalandı diye haberlerde sergileneceksiniz.
Ölmek, öldürmek, beklemek
Neden öylece sakin bekliyor adam, bunu konuşuyoruz. Neden terliklerine gösterdiği özeni kendi hayatı için göstermiyor? Kahverengi ve plastik olmadığı için mi?
Suudi Arabistan rejimi yıkılacak!
ABD ile bütün askeri faaliyetlerini birlikte, işbirliği ya da en azından koordinasyon halinde yapan bir ülke olan Suudi Arabistan’da, çocukların bile, diplomatik olarak bu kadar gürültü koparacağını tahmin edebileceği bir cinayetin işlenmesinden, CIA’nın, en azından, hiç haberi olmayacağını düşünebilmek mümkün mü?
Nasıl okul yapılır?
İşçilerin öğrenci, öğrencilerin işçi olmasının iyi yanları vardı. Mesela çok yağmur yağdığında, önce hep beraber damı tamir ediyorlardı sonra ders başlıyordu, gece dersleri için sokak lambalarından, elektriği kaçak çekiyor, evlerinde suyu ücretsiz kullanabilmek için ‘U’ şeklinde borular yapıp doğum günlerinde birbirlerine armağan ediyorlardı…
Ayaklarımla yazmak
Sadece elimizle yazarız evet, ama ‘sadece ayağımızla’ iyi yazarız. Ayak mükemmel, hatta belki de en sağlam tanıktır. Okurken öncelikle ayak kulak kesiliyor mu buna dikkat etmemiz gerekir çünkü Nietzsche’ye göre ayak işitir.
Post-neoliberalizm ya da maço erkek iktidarda
Ortak özellikleri var post-neoliberallerin, en tipik özellikleri maço olmaları. Bu maçoluk ölçüsü, sadece otomobil kullanırken herkesin yakalandığı iktidar-erkek hissiyatının çok üstünde hatta tecavüz-erkek merhalesine oldukça yakın.
Neoliberal tsunami: Berlin Duvarı hepimizin üstüne yıkıldı
Neoliberalizmin dehşetli travması, özellikle diktatörlük ardılı günlerde, diktatörlüklerin hazırladığı alt yapı üzerinden sağa sola özgürlük köpükleri saçarak geliyordu. Ordunun rütbelerine kadar çekilmiş asık yüzleri yerine, suratlarına reklam şirketleri tarafından oturtulmuş eğri büğrü bir sırıtma ile mutfaktaki malzeme arasından itinayla bulunmuş yeni lider, neoliberalizmin temeli özelleştirmelerin, bolluk yağması içinde, vıcık vıcık köpük yapıyordu her yeri.
Cennete kim gider?
"Seni kim cennete alır" diyeceksiniz ama ben de bundan önce söylemek isterim ki beni neden zorla cennetinize götürmek istiyorsunuz? Bu fani dünyadaki sıkıcı varlığınıza katlanmak mecburiyetim, ebediyette devam etmesin…
İki metreye üç metre medeniyet!
Hepimiz, her geçen gün biraz daha, sanki tekerlekli bir sandalyede yaşıyormuşuz gibi gelmiyor mu size de?
Referandumun yıldönümü: Katalan göstericiler sokakta!
Barcelona’da bağımsızlık referandumunun yıldönümünde Katalan göstericiler sokaklardaydı. Geçen yıl 1 Ekim'de İspanya merkezi hükümetinin referandumu 'yasadışı' ilan etmesine ve engellemelere rağmen yapılan referandumda çoğunluk bağımsızlık için 'evet' demişti.
Neden şehirleri küçük yaparlar?
Sokaklardan eylem sesi geliyor Barselona’da. Ah sevgili okur sizi yazının burasında bırakıp eyleme gidiyorum. Yolu kesmişlerdir mutlaka, bir helikopter sesi geliyor yukarıdan ve slogan sesleri. Birkaç patlama, gaz bombası ya da şenlikli havai fişekleri…
Maduro, Nusret ve Salih
Maduro ilk seçimi kazandığında da "Chavez'in boşluğunu ancak daha sol ve radikal programlar uygulayarak aşabilir yoksa davul tozu, minare gölgesi" diyen ben değilmişim gibi, Nusret'in hesabını bana yüklemeyin arkadaşlar!
La Mercè: Tıpkı bizim bayramlar gibi!
Doğru söyleyin hangi bayramda eğlendiğinizi hatırlıyorsunuz ki eğer tatil diye uzağa kaçmadıysanız ve bahşiş verilerek sizi gülümsetmedilerse?
Biber yemeği ve diktatörlük mevsimi
Tabakta birazı yenmemiş olarak geri dönerse neden yemediler acaba diye üzülüyordum. Bir yemeğe hiç dokunmamışlarsa gidip sormak istiyordum. Yerlerken yüzlerine bakıyordum. Nasıl buldular anlamaya çalışıyordum.
Az para ile 'gitmek' üzerine
Gitmenin parayla ilişkisi var mı ? Var tabii ama bacaklarınızla, sol kolunuzla mesela, kalp acınızla ya da diş ağrınızla daha çok ilişkisi var.
Gün olur, alır başınızı gider misiniz?
Kolay değil birikmişleri terk etmek. Yani geride bıraktıklarımız sadece bu saydığım ortak nefret duygularımızdan ibaret değil. İnsanın en güçlü ve zayıf tarafı alışmak devreye girince, bir niteliksiz film şeridi gibi içimizden akıp gidiyor hayat. Bu yüzden bugünün kent yaşayanlarını anlatan en iyi sahne, bir yürüyen merdiven sahnesinden başka bir şey değil.
Aşktrio
Bir gün önce tanışmıştım onlarla. Kadının, kadınlardan birinin, saçına yengeç tutunmuştu denizde. Uzun, beline kadar saçı vardı. Sırt üstü yüzdüğünde saçlarına tırmanmıştı yengeç. -Ne bilsin hayvan.- Saçlarını salladık birlikte, ısrarla bırakmadı.
Komün olarak yaşamak
"Kapitalizm böyle bir şey" dedi, "herkesi bir yere çekiyor." Bizde "Her koyun kendi bacağından asılır diye bir söz var" dedim. "Neden koyun?" dedi. Hiç anlatmaya kalkmadım. Uzak bir ülkeydi benimki.
101 yaşına kadar direnen bir anneyi yenebilir misiniz?
Çok gençti bizle konuşurken Juanita yani tam adıyla Juana Meller De Pargament. "91 yaşındaydım" diyordu. -"Yok biraz daha büyüktür" dedi sonra arkadaşlar gülümseyerek, "yaşını biraz küçültüyor".- “Ne zaman ki eve dönüyorum, kapıyı açıyorum, her yerde aynı elbiseler var. Hepsi sanki bir otobüsten her an inebilir. Bütün aileler bekliyoruz. "
El Turco: Son
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 11: Pablo...
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 10: Polis şefi
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 9: Lu
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 8: Bakan
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 7: Yugoslav
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 6: Pancho
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 5: Bakan
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 4: Polis şefi
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco - Bütün bölümler....
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 3: Dulcania
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 2: Fernando ve Dulcania
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
El Turco 1: Pancho ve Fernando
Buenos Aires... İkinci Dünya Savaşı'nın hemen sonrası... İspanyol devrimcileri, Naziler, Patagonya'nın anarşistleri, Peron, iktidar, para, Tango, aşk ve kim olduğu bilinmeyen gizemli bir adam: El Turco! Bir labirent öykü. Bir Metin Yeğin polisiyesi...
Cannes senaryosu
Victor’u hiç tanımadan senaryoya yerleştirdim; sonra her şey ona uygun çıkıyor. "Beş yıl hapis yattım" diyor iki gün sonra bana. "Neden?" diyorum, "yaralama, uyuşturucu satıcılığı, çete filan" diyor. Hemen hemen öyle yazmıştım zaten ve film gerçekten eğlenceli olacak, çok eğlenceli.
Krizle nasıl baş ettiler?
Bazıları pratik çözümler buluyor, şenlikli bir şekilde büyük marketleri yağmalıyorlardı. İri bir but - dana budu-, iki kasa kırmızı şarap, beş tuvalet fırçası, yedi tek ayakkabı gibi hızlı-çarpıcı ama enflasyondan ve devalüasyondan etkilenmeyen alışveriş yapıyorlardı.
İki yağmur iki Márquez
Yağmur biz dağlardayken hep yağdı. Kolombiya’da barış oldu ama savaş pek bitmiş gibi görünmüyor. İki Márquez’den biri öldü, yazar ve harika olan -ve sakın ha! Hiç akrabalıkları yok- Diğeri ise devlet başkanı, eşini geniş şemsiyeler altında yağmurdan koruyor.
Hayat pornosu
Kameraların engellediği ‘biz özgürüz’ duygusundan başka bir şey değildir. Suçlular için değil, tam tersi herkes için, devlet denilen kurumsal şiddet tekelinin sürekli tepemizde olduğunu hatırlatan, seni izliyorum hissidir ve bu yüzden bütün kutsal kitaplara ‘şirk’ koşmaktır.
Yedi müzisyen bir tavşan
Evin her tarafından farklı sesler geliyordu. Bahçeye oturup onları dinliyordum. Sesler karışıyordu ama güzeldi. Belki de bundan güzeldi. Bahçenin köşesinde küçük bir marihuana tarlası vardı. Tarla dediğime bakmayın, iki metreye üç metre bir yer. Etrafını kümes teli ile çevirmişlerdi. Bir tavşanları vardı ondan koruyorlardı. Çok seviyor diyorlardı.
Dünyada sol bitti mi?
Sağda duran hiç kimse, bir başkasını yeterince sol değil diye eleştiremez. Bunları sizin eleştirme hakkınız yok. Biz tabii ki eleştiririz, sollarına sağ bulaşmış, zifir sıçramış diye ama siz zaten sıçramışın kendisi olduğunuzdan susunuz.
Zamansız ormanda zamanlı kıyamet
Çok güvenliydi orman. Mafya yoktu mesela. Çok temizdi. Vergi memuru ve televizyon yoktu. En azından şimdilik. Dahası, devlet çok lazım olmazsa içeri girmiyordu. Sağa sola asılmış manasız başkan fotoğrafları görmek zorunda değildin.
Sonunda lama suratımıza tükürüyordu!
Yerli ailenin kendi lamaları vardı, etlerinden, sütlerinden ve yünlerinden faydalandıkları. Çok komik ve hoştular. Dişlektiler. Çok güzeldiler ama biz özgür lamaları çekmek istiyorduk...
Her eve girdi uyuşturucu
Madrid’deki Caixa Forum’un yeşil duvarından esinlendik. Ağaçlar ısıyı engelliyor. Dışarısı sıcaksa serin, soğuksa ılık oluyor içerisi. Evinizin etrafını “ısı yalıtımı” adı altında kanserle mantolamanız gerekmiyor. Hem de pencereden uzanıp, etiniz için kekik koparabiliyorsunuz mesela. Nane de ekmeli. Bizim duvar biraz farklı tabii, özellikle on binlerce euro kadar.
'Kahrolsun halkın katili cunta'
Bir hafta her şey çok sakin geçecek zannediyordum. Yeterince yiyeceğim vardı ve pirinç rakısı. Koreli çiftçiler vermişti her şeyi. Yazı yazacaktım...
Kendi Evini Kendin Yap Kooperatifi
Anna son el arabası tuğladan sonra eldivenlerini çıkartıp gitti. Jose onun götürdüğü tuğlaları örünce işi bıraktı. İskelenin üzerinden indi belediye meclis üyesi kitapçı, harç makinesini yıkayıp ayrıldı meydandaki barın sahibi…
Altın sarısı
Kooperatif kurmuyorlardı çünkü hepsi ertesi gün, mesela yüz bin dolar edecek bir altın kayası bulacaklarını düşünüyorlardı. Ne kadar yoksullarsa, o kadar büyük oluyordu bu kaya. Bunu paylaşmak istemiyorlardı. Birbirlerine uydurma olduklarını iyi bildikleri büyük voli vuran madenci öyküleri anlatıyorlardı. Sonra üstlerine yapışmış yoksulluğu içkiyle silmeye çalışıyor, yaralarına umut basıyorlardı.
Meksika'da sol mu kazandı?
Meksika’da solcu-sosyal demokrat aday Obrador seçimi kazandı. Allah benzetmesin yaklaşık 50 yıllık sağcı iktidarı yani bildiğiniz bileceğiniz yolsuzluğa en çok batmış partilerden birini, büyük oy farkıyla yendi. Güzel geliyor insana çünkü bu dönemde sadece uyuşturucu çetesi savaşlarından 26 bin kişi öldü. 36 bin kişi kayboldu. Bu iktidar sırasında yeni meslekler gelişmişti. Mesela birisi küvette asit içinde ceset yok ediyordu...
Seyahate çanta hazırlama kılavuzu
Seyahate çıkarken gereksiz hiçbir şey olmasın yanınızda. Vali, kaymakam, tapu memuru, her şeyi bildiğini zannedenler, ki onların bildikleri her şey zaten, az olsa bile...
Sandıktan tavşan çıkmadı
Bu sandık tiyatrosunun son perdesinde açılan sandık sayısı içinden çoğunluk olarak çıkmayı beklemek şapkadan tavşan çıkmasından başka bir şey değildir. Bu seçimde sonuç olarak daha kötü bir durum ortaya çıkmamıştır aslında. Zaten her şey kötüdür ve var olan durum kendisini sürdürmektedir ama aksine, –yine nisan ayındaki yazıma gönderme yaparak– muhalefeti yeniden geri almıştır sol ve sosyal demokratlar.
Illich ile Freire arasında
İlk derse Pink Floyd’un ‘The Wall’u ile başlıyordum hep. Klibi de vardı, okulu yakıyorlardı filan. Öğrencilerin nedense hoşuna gidiyordu. Bazen, devrim oldu zannediyoruz diyorlardı, kahve içip bir yerlerde konuşurken.
Kolombiya barışı bitti mi?
Yeni Başkan Ivan Duque bu barış anlaşmasını hukuksal olarak bozamaz çünkü bu barış anlaşması sadece iki tarafın değil, doğrudan imzasını koymuş dört ülke arasında imzalanmış bir uluslararası anlaşmadır. Ayrıca Birleşmiş Milletler teşkilatı da bu anlaşmanın bir tarafıdır. Yani Uribe ve onun adayı Duque’nin bu anlaşmaya uymayacağı konuşmaları, mesela "Ben Lozan’ı kabul etmiyorum" gibi hukuksal olarak boş konuşmalardır.
Kırılmış mülkiyetin taze ceviz tadı
O gece işgal ettiğimiz toprakta her ailenin üç odalı, bahçeli güzel evleri, kendilerinin işlediği, kendi toprakları var. Bizimse içinden tavşan çıkmasını beklediğimiz bir seçim sandığı...
Cannes'a davet
İçeri girerken güvenlik sürekli ayakkabılarımızı kontrol ediyor. Güvenlik ayakkabısı var mı diye. İçinden çelik teller geçiyormuş. ‘Ve Çeliğe Su Verildi’yi hatırlatıyorum ben ayakkabıya bakınca ama güvenlikler üstüne çıkıp, içine çöküp çökmediğine bakıyorlar.
Messi, Ronaldo, Bilal
Bilal bazen kumsalın daha ortasına, daha derin çukurlar kazıyor. Bir kulaç kadar derinlikte. Denize yakınız ya bu yüzden ölçü kulaç yazdım. Bilal’in ne yaptığı anlaşılamıyor önce...
Selo hangi yüzle mi çıkacak? Kar maskesiyle...
Maskenin altından bir kadın çıksın iktidar yıkıcı, erk kovucu, eylemenin türkücüsü. Bir işçi çıksın hani amele dedikleri yapı ustası, kendi evinden başka herkesin evini inşa etmişlerden. Bir türkü çıksın sözleri yüzünden üstüne parmaklıklar örttüklerinden, salaklar bir türküyü tutsak edebilirler sanki…Trak trak trak, trum trak makine sesleri gelsin maskenin ardından işçilere devredilmiş şeker fabrikalarından. X çıksın, Q ve W ile dans ederek anadilde. Halay çekerler herhalde…
IMF'e borçlanmak iyidir
Basitçe IMF kötüdür ama parayı çarçur ettirmez, piyasayı ayakta tutar tabii ki ama evin çocuğunun, tek çocuğunun, şımarık çocuğunun, babadan kalma malları satıp, mesela tütün tabakasını ve rakı masasını, kablolu telefonunu, limanlarını, yollarını ve şeker kutusunu satıp bol keseden, baba kesesinden, sağa sola saçmasına "dur"der.
Ekonomik kriz iktidarı yıkar mı?
Orta sınıfın güvenlik ihtiyacı OHAL’den beter uygulamaların meşruiyetini doğurur. Herkes ekmeğinin en büyük parçasını güvenliğe teslim eder. Guatemala, Meksika, El Salvador gibi biraz zenginlerin kamera hendekleri ve pompalı tüfeklerle çevrili sitelerinde, yoksulların kolla indirilip kaldırılan bariyerlerle çevrelediği gecekondu mahallelerinde yaşanır hayat.
Venezuela seçimlerinde hile var mı?
Yaşanan onca olumsuzluğa rağmen, Chavist halkın Maduro için oy kullanmaya devam etmesi, Bolivarcı Devrimin mimarı olan Chavez’e olan derin inançlarından ve Venezuela sağına güvenmemelerinden kaynaklanıyor.
Kedi bıyığı
Garip tarafları var yürümenin tabii ki; düşünmek için çok fırsat oluyor mesela. Yaşadıkların yerlerinden çıkıp dans ediyorlar. Bir sürü yeni ayrıntı keşfediyorsun. Çok guru gibi yazmak istemiyorum, kendine dönmek filan ama kendini fark etmek için bir fırsat veriyor sana. Bacaklarım varmış gibi basit sonuçlara ulaşıyorsun.
Erdoğan iyi anlaşma yaptı
Peki bu anlaşma neden iyi? Bu anlaşmanın görebildiğim hiçbir haberde vurgulanmayan tarafı şu aslında: ‘Ben sana ihtiyacın olan ürünleri gönderirim ve bunun karşılığında petrol alırım.’ Yani bu anlaşmada dolar yok. Hatta hiçbir ülke parası yok. Bu ilkesel olarak, bir ALBA, Bolivarcı Alternatif Pazar’ın ‘adil ticaret’ anlaşmasına uygun bir anlaşma
Büyük haçlarla yürüyorlarmış... Ben de kızıl yıldız taşıyorum...
Her gün 30-35 kilometre kadar yürüyorum. Bazen 40’a çıkıyor bu. Gittikçe açılıyor insan ama içimize şehir kaçmış da olabilir, yürüyüş de olsa bu kadar çok, gitmek için. Brezilya’da yerliler beyaz adamlarla birlikte yürürken birden duruyorlardı. "Neden durdunuz?" diyordu beyaz adam, "yoruldunuz mu?", "Yok çok hızlı gittik. Ruhumuz geride kaldı" diyorlardı. İçimdeki beyaz adama anlatmaya çalışıyorum bunu.
Buen camino*
Otomobil henüz yokken yürüyenler yaşamlarının sadece yüzde 5'ini yola harcarken siz yüzde 20'sini harcıyorsunuz ki bunların içinde otomobil taksiti için çalıştığınız yani hayatınızdan sarf ettiğiniz zamanı saymıyorum ve eğer banka mesai saatleri olmasa bir yere bu kadar hızlı yetişmek zorunda olmadığınızdan rahat rahat gidebilirdiniz.
Mutluluk okulu
Bu sabah bir kızgınlık geldi. Yani biriktir biriktir patla. Çok yorucu ve çok saçma. Dün mutluluk kursuna gittim ondan oldu bütün bunlar böyle. Felsefeden aldığımız bilgileri, günlük hayatımızda nasıl kullanabiliriz ki mutlu olalım diyor okul.
Yol kesilince soluğu kesiliyor kapitalizmin
Önce yoksul mahallelerde başladı barikatlar. Yolu kesip iş istediler. Sonra her yer barikattı. Başkan, başkanlık sarayından çıkamıyordu. Güzel. Deneyin bence. Yani hangisi olmuşsa başkan o gün fark etmez.
Muhalefeti kaybetmek
Gezi’nin, sol tarafından tam anlaşılamaması bir karşı devrim süreci yaşatıyor bize. Gezi’den hemen sonra hemen seçime endekslenme, seçimlerde Gezi’yi kavrayamama ve klasik yerel seçim metotları ile ve mesela ‘lafı nasıl koydum muhalefeti ile sınırlı muhalefet’in bunda payı var.
Bir komün meselesi olarak bağımsız film
Bağımsız bir film hegemonyayı kırıcı bir etki yaratır. Ya da, işbölümünü tümden hiçe sayan Wajda’nın dediği gibi, herkesin yönetmen olmak istediği bir biçim de değildir.
Başarısız Galapagos seyyahları
Halbuki hiç başkana ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum. Bilmem siz ne diyorsunuz ? Başkan olmadan yemek yiyemediğiniz, uyuyamadığınız ya da birden gece uyanıp ‘Başkanım, başkanım...’ diye sayıkladığınız oluyor mu? ‘Başkaaaan bittti’ diye bağırma yaşını da geçtik sanırım. Yok bu konuda çok eminim kendimden. Başkana ihtiyacım yok…
Genç kalmanın yüksek sırrı
Arkamı dönüp havadayken bir şey yapıp- yapmamam gerektiğini sordum. "Jump, Jump" (Atla, Atla) dedi bana. Tekrar ettim soruyu. "Jump, Jump" dedi yeniden.
El salla, el salla
Otobüs geçtiğinde, birden ayağa kalkıp onlara el sallıyorduk, onlar fotoğraf çekiyorlardı. Hızlıysalar eğer ya da Japon…
Gece dediğin kaç sayfa?
Sonra kurtarıcıyı gördüm. Carlos Marighella’nın bir kitabıydı. Halk üniversitelerini anlatıyordu ve biraz da şehir gerillası. Yağmuru kendi haline bıraktım ve bilmiyorum evsizler yine yer değiştirdi mi…
Sahipsiz, patronsuz ve gerçek
Sütler, peynirler ve meyveli yoğurtlar, ananaslı, mangolu, papayalı, envai çeşit ve organiktiler. MST’nin işgal topraklarında ve küçük çiftçilerin bahçelerinde beslenilen hayvanların, ağaçların ürünleriydiler ve gerçektiler. En çok burası şaşırtacak sizi. Yani bilgisayarda tıklayarak üretilen sanal bir çiftlik olmaması.
Nükleer Aziz
Enerji yutucuları olmazsa eğer, -otoyollar, otobanlar, viyadükler, gökdelenler ve bunlar için gerekli mesela çimento fabrikaları- herkese yeter demokratikleştirilmiş enerji. Sadece bir gökdelen, 3600 konutun enerjisini yutar. Bu yüzden gökdelenleri yıkıp dutluk yaptığımızda hem enerji hem dut açığımız kalmayacak…
Bir meydan çok kadın
Önce meydanının adının fotoğrafını çekiyordum, sonra meydanı fotoğraflarını dört bir yandan ama meydanın adının üstüne kağıt yapıştırıp değiştirmişlerdi; Fatima Mernissi Sokağı...
Kaç bin taco verelim?
Tecoman şimdi ise Meksika’nın şiddet rekortmeni. Bunun manası her gün ortalama 80-85 kişinin öldüğü Meksika’da, günlük öldürme oranını ikiye, üçe katlaması. 70-80 bin kişilik, bu küçük kasabada aylık bir milyon dolarlık uyuşturucu parası döndüğüne dair haberler çıkıyor şimdi.
Gay tavşan
Gay tavşan Marlon Bundo, ilk olarak ABD’nin en çok seyredilen programlarından biri olan HBO-Gece şovunun konusu olunca bu kadar ünlendi. Programın ünlü sunucu John Oliver programın sonunda gay tavşan Marlon Bundo’nun kitabını eline alıp; “Çocuklarınız için bu kitabı satın alın lütfen. Tanıdığınız ya da herhangi bir çocuk için satın alın. Çünkü bunun Mike Pence'i rahatsız edeceğini biliyorsunuz” dedi.
Bir şemsiye nezaketi
O kente geldik. Hala hatırlamıyorum adını. Üç ülke arası bir yerdi. Akşam oluyordu. 'Nereye gideceksiniz?' dedi. Bilmiyoruz dedik. Bagaja gittik beraber. Yağmur yağıyordu. Şemsiye ısrarla dışarı çıkmıyordu. Yorulmuştu belki yağmurdan.
Bembeyaz kaban giymişti, 'kirlenecek kabanın' dedim
O anı yaşayan herkes başka bir boyutunu anımsıyordur mutlaka. Ama ben hiç bayılmadım, saniye saniye hatırlıyorum. Yerdekilerden biri Hatice’ydi (Özen); sabah konuşmuştuk okula gitmeden. Bembeyaz bir kaban giymişti ve okulda her gün bir mücadele vardı derse girebilmek için. "Kirlenecek kabanın" dedim… Gözleri açıktı ve toz dolmuştu gözlerine.
FARC ve barışı örgütlemek
Seçimin sonucu şu ki artık parlamentoda, biri en son Havana’da da görüştüğümüz, arkadaşımız Olmedo Ruiz olmak üzere, 10 eski gerilla komutanı var ve bakalım basketbol oynamayı becerebilecekler mi? Ve barışı örgütlemek her zaman savaşı örgütlemekten daha zor bir iştir.
Beş maddede: FARC neden yüzde 0.4 oy aldı?
Daha önce Guatemala’da eski bir gerilla lideri durumu bana, ‘Düşünün ki daha önceden futbol oynuyordunuz şimdi basketbol oynuyorsunuz’ diye açıklamıştı.
Kitap, plak, hayat
Yanıma çok az para alıp çıkıyorum, yoksa hepsi bitiyor. Her seferinde yeni ilkeler koyuyorum kendime. Bir önceki hafta aldığım kitapları okumak zorundayım mesela. Yine de mesela 1936 basımı orijinal dilinde, Katalanca Puig bulduğumda ve bir euro ise almadan edemiyorum tabii ki.
'Soy ağacı' nasıl okunur?
Kitlesel nevrotik etkiyle arayışa geçen herkes, bugünümüzün kimliksizliğini ceddimize yaslanarak çözmek için, nüfus kayıtlarına saldırdı. Her türlü örgütlenmenin yasaklandığı ve zaten böyle bir geleneğin pek olmadığı bu topraklarda, sadece milli ve dini kimlik taşıma müsaadesine uygun olarak ne olduğunu keşfetmeye çıktı.
Rent a friend
Yalnızlığın dibi bu. Bizi hücre hücre, zerresine kadar yalnızlaştıran sistemin bu yalnızlığımızdan da para sızdırma hizmeti. Geliyor saat açıyor ve biraz esnafsa, 10-15 dakika fazla da takılabilir ki o kadar da insanlıktan gitsin canım.
Eğitim şart
Leonardo her gün gelemiyordu. "Ben artık emekliyim Metin" diyordu. Bir Piqueteros-Barikatçı Hareketi'yle yapıyorduk okulu. Çok bir şey gerekmiyordu bizim kerpiç-alker için zaten. Toprak lazımdı, etrafta boldu zaten ve biraz kireç ve alçı. Bunlar için de yol kesiyorduk normalde. Küçük bir barikat kuruluyordu, daha çok yanan lastikler oluyordu bu barikat ve yol kesilince, yani soluğu kesilince kapitalizmin, istediğini veriyordu.
Beş dakika hiçbir şey
Guatemala’da bir gecekondu mahallesinin giriş sokağı burası. Bir bariyer var gelene göre indirip kaldırdığın. Zenginler de sitelere güvenlik koyuyor burada mutlaka; çoğunlukta namlu uçları kesilmiş, pompalı av tüfekleriyle duruyorlar kapıda.
Bir banka soygunu
Soygun işine nasıl karıştın derseniz, bilmiyorum hep böyle oluyor. Nereye gitsem karanlık dünyayı yanı başımda buluyorum ya da o beni buluyor ama insan hiçbir zaman bir banka soygunu teklifini reddedemez gibi geliyor bana.
İki yarasa kanadı, bir timsah dişi
İguana kemiği satıyorlarmış bazıları, yarasa kanadı diye daha ucuza ama büyü etkisiz oluyormuş. Öyle dedi Rose Mary ama ben çok iyi bilmiyordum tabii ki büyü işlerini. Daha çok sonuçlarıyla ilgilenebilirdim, yerin yedi bin kat dibine gitmiş bir devlet başkanı ile mesela…
Sevgililer Günü için bütün masalar iki kişilikti
Masaların ortasına küçük vazolar yerleştirdik. İçine birer çiçek koyduk ve akşama kadar solmasınlar diye her birine üçe böldüğümüz Aspirinler attık. Sandalyeleri karşılıklı yerleştirip fazla olanları kapattık. Birkaç masanın sallanan ayağının altına karton koyup, aşkın şiddetine hazır hale getirdik. Günün mana ve ehemmiyetine uygun masalar oldular her biri.
Kemo izlenimleri
"Kemo hazırlaması bazen 7-8 saat sürüyormuş. O sırada insanlar bekliyor, teyzeler örgü örüyor filan. Şimdi Endonezyalı örgü ören teyzeyle koyu Yahudi örgü ören teyze arkadaş oldu, birbirlerine örgü deseni gösteriyorlar. Ahahah hiçbir şeyin anlamı yok ki..."
Devrimci hümanizm
"Che Guevara’nın bugün son derece canlı olduğunu düşünüyorum. 20'nci yüzyıl sosyalizm ve komünizminde toplumsal hareketler içinde, küresel adalet hareketi içinde, gençlik arasında çok popüler olan birkaç figürden biriydi. Bunun nedeni nedir? Che Guevara neden günümüz hareketleri açısından bu kadar geçerlidir?"
Sahi ne istiyoruz?
Bizim Cengiz’in orada, Olimpos’ta, kendi yaptığımız kulübenin önünde oturuyorduk, kış sabahları. Güzel güneş alıyordu. Kahveyle beraber içine işliyordu insanın güneş. Sonra birimiz gidip mutfaktan, bir kaba biraz siyah zeytin koyuyorduk kendi topladığımız ve biraz zeytinyağı...
Yemek yapmak ve fabrika işgal etmek üzerine
İstiridyeler deniz ve mavi kokuyordu. Okyanus suyuyla yıkıyorduk. Pişince daha mavi oluyordu kabuklar. İstiridyenin yanında şampanya açıp içiyorduk…
İsyancı kadınlara!
Zapatista Devrimi kadındı. Zapatistalar biz Mayalar gibi ‘yönetim’ istiyoruz yani komün istiyoruz dediklerinde bir gelenekten, Maya geleneğinden yola çıkıyorlardı. Fakat Maya komününde ‘biz’, sadece erkeğe dönmüştü artık. Bu yüzden Zapatista Devrimi komüne kadınları kattı.
Ursula K. Le Guin'in ardından, 'Mülksüzler' ütopya mı?
İnsanların bir evlerinin olması mülkiyet değil, barınma hakkıdır ancak fazlası mülkiyet olur. Bu yüzden Brezilya’da MST-Topraksızlar Hareketi’nin kendi çocuklarıyla kendi evlerinde yaşadıklar şey ütopya iken, K. Le Guin’in Ay’daki mülksüz öyküsü distopyadır.
Yalnızlık bakanlığı
Yalnızlık bakanlığı kurulacağı açıklanmış dün İngiltere’de. Yalnızlığı yok edemeyen burjuvazi, onun bakanlığını kurarak resmileştiriyor. Tam burjuvaziye uygun bir tavır, kurumsallaştır ve isim ver. Endüstriyel toplumun dışarı attığı yaşlılardan başlayacaklarmış. Ölmeden önce insanlara beyazlar giydiren, yakınlarımızı gözümüzden ve gönlümüzden ırak tutan hastaneler gibi, okul müsamerelerine dönüştürülen bir STK etkinliği olarak, her şeyimizi düşünen incelikli bir bürokrasi kurulacaktır mutlaka.
Bu ülkede diktatörlük mü var?
Arjantin’de Mosconi’deydik. Barikatçılar hareketinin ilk çıktığı yerde. Özelleştirmeden sonra bütün kent işsiz kalmıştı. 20 bin kişilik bir kent. Onlar da yollara barikat kurup, iş istiyorlardı. Yoksa yolu açmıyorlardı. Kapitalizmin boğazını sıkmak gibiydi bu.
Bir başkan beklemek
Kıyıda pansiyon sahibine, "başkandan telefon geldi mi?" diye soruyordum. Bir Belçikalıydı bu. Kafasını hayır diye sallıyordu ve sonra bana son dalgada neyi yanlış yaptığımı anlatıyordu. Kumsalda sörfün üstüne çıkıp ne yapacağımı gösteriyordu. Kollarını açıyordu sağa sola. Başkanın telefonla beni arayacağına hiç inanmıyordu sanırım.
Çıplak bir kadın
Yanımızda dört çocuklu bir İtalyan aile vardı. Çocuklar kendi aralarında güreşiyorlardı. Bir ara bırakıp kadına baktılar. Sonra pek kötü etkilenmediler sanırım. Yani gidip birisi onun yanına soyunmaya kalkmadı mesela. Eğer giyinik olmamak kötü bir şeyse tabii ki. Sonra çocuklar oynamaya, kadın dans gibi jimnastik hareketleri yapmaya devam etti.
Bir gün Çin Denizi
Aslında Borges’in yüzünden buradaydım. Çinli kadın korsan Ching Shih’in hikayesini okumuştum. Yanında 50-60 bin kadar korsanı vardı. Kralları, zenginleri ve tüccarları soyuyordu. Hikayenin bizim Koreli ihtiyar balıkçı ile pek ilişkisi yoktu ama ‘Bir gün Çin Denizi’nde’ demek hoşuma gidiyordu. Hikayeye katılmış gibi oluyordu insan.
İran'da olmak
"Herkes İran filmlerininin ne kadar güzel olduğunu konuşuyor" dedi Asaf. "Ne kadar iyi oyuncular var diyorlar. Tabii ki böyle olacak. Bütün İran halkı rol yapıyor yıllardır. Bu yüzden İran sineması çok başarılıdır. Kimi tutsan iyi oyuncudur zaten…"
Bir diktatör hikâyesi
Bizim Lima Meydanı'nda yaşadıklarımız; Başkan Fujimori’nun kendisine karşı yaptığı darbe- ‘Autogolpe’ günleriydi. Başkan yetkilerinin artırılmasını istemiş, bu yetkiyi daha önce kendisine vermeyen parlamento feshedilip, yeni bir parlamento seçilmişti. Başkan bu yetkilerini referanduma götürmüş ve Peru milli iradesi onaylamıştı. Çünkü ilk başta, Başkan Fujimori; "Peru’nun kalkınması için ihtiyacı olduğu şeylerin parlamento ve yargı tarafından yavaşlatıldığını" söylüyordu.
Kiralık ev arıyoruz
Yolda ‘Dikkat önünüze geyik çıkabilir’ tabelaları, şişe mantarı yapılmak için bellerine kadar kabukları soyulmuş meşe ağaçları, yere dökülmüş sonbahar ve sis vardı. Ev çok güzeldi, şöminesi bile vardı –yakmak için bol odun– ve iyi bir ev sahibi… Sadece küçük bir sorun vardı.
Barıştan sonra hayat var mı?
Diğer mahallelerden farklıydı tabii ki. Sokaklarında uyuşturucu satılmıyordu mesela. Birisi hasta olursa yardıma gidiyorlardı. Mahalle için oturup birlikte karar veriyorlardı ama hepsi bu kadar. Evlerinin önünde oturup konuşuyorduk. Sallanan sandalyelerde, oturup sallanan hayatlardan söz ediyorduk.
‘Hacer; sen bir starsın’
Ne zaman birisi depresyona girse aklıma hemen Hacer gelir. Belki yanlıştır ama bazı şeyler yüzünden bunalıma girmek, Hacer’e yapılan bir haksızlık gibi geliyor bana.
Sizin de işiniz zor...
Gündüz çektiğimiz görüntülerin kurgusunu yapıyordu Fabian. Devlet hastanesinin bilgisayarlarıydı bunlar. Gündüz hasta tedavilerini kurguluyordu Fabian gece hasta sisteme isyanı.
Kaç paranız var?
Ülkeyi hep birlikte terk ediyorduk. Pasaport kontrolünü geçtik. Çıktık sayılırdı yani ülkeden. Çok küçük bir havaalanıydı. Üstümüzde başımızda biraz boya, tuğla tozu, votka imalathanesi gölgesi ve özgür çalışma neşesi bulaşıktı. Polisler geldiler, etrafımız sarıp bizi sorguya götürdüler. Ayrı ayrı odalara soktular. "Kaç paranız var?" diye sordular.
Bir aşk öyküsü ince ve uzun
Yağmur bitince boa yılanı gölüne gidiyorduk yüzmek için. Göl filan değildi aslında. Sadece üç metreye dört metre, boyu aşmayan bir suydu. İsmini de ben koymuştum zaten. İki gün önce yüzmeye gittiğimizde bizden önce bir boa yılanı çıkmıştı içinden. Hayatımda gördüğüm en büyük yılandı...
45- 50 milyon euro’nuz olsa ne yaparsınız?
Biz, oyunun edilgen figüranları, hepimiz 45-50 milyon euro’yu düşünüyoruz şimdi. Bende olsaydı bu para ne yapardık? Milli Piyango yılbaşı çekilişi gibi. “Ah bize çıksa ne alırız?” Herkes bunu aklından geçiriyor.
Lezzetli böcek tarifleri
BM Gıda ve Tarım Örgütü böceklerin insan gıdası kaynağı olarak yüksek oranda protein ve mineraller içerdiğini yıllar önce açıklamıştı. İçeriğindeki iyi yağ asitleri, kalsiyum, demir ve B12 ile zengin bir besin kaynağıydı ve açlığa karşı insanlığı kurtaracak son çareydi. Bu doğru değil tabii ki. Doğru olmayan, böceklerin zengin protein deposu olduğu değil. Kesinlikle zararlı da değiller ve besleyiciler. Yalan kısmı, açlığa çare bulacağı.
İnsan orman orman insan oluyordu
Geçen hafta Avustralya’da, ambulans personeli, ölmek üzere olan birisini hastaneye götüreceklerine, son arzusunu yerine getirip, son kez seyretmesi için, okyanus kıyısına götürmüşler. “Şimdi huzur içinde ölebilirim” demiş. Ölmüş...
Şarkılı ve alkollü
O günlerde sınır kapısı açıktı Kuzey Kore’nin ama sınırlı bir geziydi tabii ki. Bir otobüsle toplu halde giriyor, toplu halde bir yerler geziliyor ve toplu halde geri dönülüyordu. Bu tür bir geziden sayfalarca politik analiz çıkartan yazılar okumuştum. Çok iyi gözlemci olmalıydılar ve güçlü hayal güçleri vardı. "Buraya geri mi döneceksin sonra?" dedi çiftçi. Düşünmemiştim. Pek sonrasını düşündüğüm olmuyordu...
Kanser soğan kokusunu sevmiyor!
Elenmiş beyaz una, elenmiş kepek karıştırılarak yapılan kepek ekmekleriyle, zeytinler sağlık-diyet endüstrisinin başköşesinde yer aldılar. Lastik çizme akıbetiydi bu. Geriye soğan-ekmek kaldı. Her an onun başına da gelebilir diye korkarak diyet yazılarının başlıklarını okuyorum. Şöyle bir başlık mesela ‘Kanser soğan kokusunu sevmiyor!’
Kendi paranı kendin bas
Dünyanın her yerinde, kenarında rakam ve yazıyla sınırlanmış, belirlenmiş, elden ele dolaşan, kirlenmiş, emekten çalınmış ve ne yazık ki bankalardan soyulamamış paralarda insanın resminin olması kötü bir şeydi. Bir buçuk kilo domatese denk gelebiliyordu mesela insan ya da üç kilometre yola, bir naylon çoraba, üç günlük tatilin en sıcak öğlen saatlerine filan...
Mavi Balina oynamak
Etrafımda bu oyuna dahil olan o kadar çok insan var ki ben hiç şaşırmıyorum doğrusu. Çünkü aynı devlet gibi işleyen bir mekanizma bu ‘Mavi Balina’ oyunu. Gönderilen yönergelerin hiç birinin neden yapıldığı bile bilinmiyor. İtaat et ve talimatlara uy!
Şairi öldürmek
Neruda’nın kanserden ölmediği açıklandı geçen hafta, zehirlenmiş olduğu. Şili’de herkesin bildiği bir şeydi aslında bu. Diktatörlüklerde ne olduğu her zaman bilinir zaten... Sadece söylenmez ama herkes bilir. Diktatörü destekleyenler ya da muhalif olanlar, herkes katili tanır.
Ucuz et öldürür!
İthal etin BİM ve A101 ile satılması, son küçük esnaf kasapların kapısına kilit vurmasıdır. Perakende et satışı da tekellere terk ediliyor. Bu, burjuvazinin rekabet yasasına da aykırıdır. Et, ‘arz ve talep ya da kapitalizm’e uygun olarak eski fiyatın 3-4 katına çıktığında artık sadece hayvan yetiştiricisi küçük çiftçi değil, mahalle kasapları da kalmayacaktır.
Hitler Güney Amerika’da yaşıyor!
Hitler yaşıyor. Bedenen mi bilmiyorum ama bir yoklamada, çok rahat sesimizin son merhalesine kadar “içimizde” diye bağırabileceğimiz kadar, ruhen her yerde. Sadece cinayetlerden bahsetmiyorum…
Platform A 15
“Nuerler üç çizik atmalı, Dinkalar beş” diyorlar. Böylece baktıklarında kimlerden olduğunu kolayca anlamak için. Bu, şimdi, Nuerlerle ile Dinkalar arasındaki savaşta oldukça kullanılıyor. Sokakta karşıdan gelenin alnında üç çizgisi varsa, o kişi Nuer diye vuruluyor hemen mesela ya da beş çizgili ise Dinka…
Kendi evini yapmak
Nesneler ile olan ilişkimiz, onların üstlerinde iz bırakıyor diye düşünüyorum. Üstüne bir müteahhit, sömürü ilişkisi iz bırakmış tuğladan hayır mı gelir? Baştan aşağı yabancılaşma örülmüş bir duvar, ne kadar üstünüze yıkılmadan durabilir?
Bir sutyen reklamı
São Paulo’nın kalabalık meydanlarında, özellikle metro çıkışlarında yüzlerce yürüyen reklam olurdu. İlk gördüğümde birileri miting yapıyor zannetmiştim. Üstlerinde önlü arkalı yazılı tişörtleri oluyordu. Bazılarında dikkat çekmek için çok uzun külahlı şapkalar, gene yazılı ve bazıları çan çalıyordu bir yandan ama hepsi sırtlarında yazılı reklamları sözlü tekrarlıyorlardı.
Bu topraklar peşinizden gelecek
Son aylarda yüzlerce köylünün toprağını geri almışlardı. Diğer köylüler de baş sallayarak onay veriyorlardı. Konuşmanın bir tarafında herkes belindeki silahı gösterdi. Bir tanesi kısa saplı bir baltaydı. Belki silah alacak parası yoktu ya da daha caydırıcı olduğunu düşünüyordu, belki de baltalı ilahtı.
Latin Amerika'ya sol geri dönecek mi?
Son iki yıl içinde, Venezuela’da son anayasa referandumunun sağın boykotuyla birlikte kazanılmasına rağmen daha önce meclis seçimlerinin kaybedilmesi, Bolivya’da Evo Morales’in bir referandum kaybetmesi, Ekvador’da yerel seçimlerin kaybedilmesi, şu anda Brezilya’da Dilma Rousseff’e karşı gerçekleştirilen darbe ve Arjantin’de Macri dönemi, bize, Latin Amerika’nın kalkınmacı hükümetlerin yer aldığı yeni sağcı ve yeni bir politik çağa doğru girdiğini açıkça gösteriyor.
Comandante Che Guevara*
Arjantin’de Peronist liderlerle konuşuyordum. Guevaracılarla birlikte gerilla örgütleyenlerle. Kuzey Arjantin dağlarında gerillaları vardı yetmişlerin ortalarına kadar. "Neden Che Bolivya’ya gitti? Neden Arjantin’e gelmedi?" Büyük bir sempati besleniyordu ona ve kendi memleketiydi…
Maduro, ‘geçerken uğradım’ dedi…
Diplomasideki kuş dilini çözdüğünüzde görünecek ki Maduro sadece “geçiyordum uğradım” diyor.
Katalonya bağımsız
Katalonya bu hafta sonu bağımsızlığa giden yolda bir adım daha, belki de son adımını atacak ama bu yol çok muhtemel mahkeme salonlarından, boykotlardan, grevlerden ve sokaklardan geçiyor…
Lezzetli bir patron
Okyanus çok cömertti. Kocaman yengeçler kalıyordu bazen kaya girintilerinde, yan yan gittiklerinden olacak, pek kaçamıyorlardı. Ve ne zaman istesen deniz kestanelerini bulabiliyordun. Dikenleri artık onları korumuyordu. Sadece tutup çekmeye yarıyordu. Hatta bazen koca balıklar kalıyordu geride. "Kapitalist balıklar" diyordum bunlara çünkü aç gözlülüklerinden okyanusla çekilmiyorlardı...
Nezaket yemeği ve dinamit lokumu
Solcular çok fazla nazik olmadı mı sizce? Solcular eskiden sistemde doğru ve nizam içinde hareket eden değil, yıkıcı olan değil miydi?.. Erkeğin kabesi otomobiller ve koltuklarının kirlenmesini bir tarafa bırakıyorum, hiç kimse neden bir madende duş olmadığını, soyunma yerleri olmadığını soruyor mu?
İki lama, iki katır, yirmi akbaba
Bir adam duruyordu dünyanın en derin kanyonunun en dibinde. Bir katırı vardı. Heybesinde bir şeyler satıyordu. Mısır ekmeği, peynir, galiba lama, avokado ama İsviçre çakımız yok, Cuscue birası ve İnka kola. Garip olan, hepsi yukarıdaki bakkal fiyatınaydı. Bizi gördüğüne çok sevindi. Bir şey sattığı için değil ama. Bir defter çıkardı çantasından...
Duvarsız okul
Nasıl yaşıyorlarsa öyle oluyordu eğitim. Kendileri karar veriyordu her şeye.. TEOG mu kaldırılmış?
Narcos, Higuita ve FARC
... Sonra 'FARC’ın da uyuşturucu ticareti ile bağları var' diyorlardı mesela. ‘Nereden biliyorsunuz?’ diyordum. 'Narcos’ta seyrettik!' Ah, kesin delildi. Bir kurmaca filmden daha iyi ne delil olabilir. 'Oradakiler M-19 gerillası' diyordum. 'Olsun, FARC’ın da vardır' diyenler oluyordu.
Üç domuz bir adam
Bir bambu yolu kesmişti. Machetayı- uzun keskin bıçağı salladı. İkiye böldü bambuyu. İçinden ikiye bölünmüş bir yılan düştü. İki parça olarak ayrı ayrı kıvranıyordu yerde. Morali bozuldu. Siz gidin dedi. Ben ormanın bir parçasını öldürdüm.
Çalışma molası
Bazen barda çalışıp diğer çalışanların kolasına patrondan gizli içki koyuyorduk, sandviççide çalışıp fazladan yaptıklarımızı arkadaşlara dağıtıyorduk, çamaşırhanede duvar boyayıp, o boyadan kirlenen giysilerimizi yıkamak için jeton atmak zorunda kalışımıza kızıyorduk. İşten çıkınca Cam Nehri kıyısında şarap içiyorduk.
Kasırga, Küba ve Fidel
Size garip gelecek ama kasırgayı halletti Fidel! 2005 yılında Katrina Kasırgası'nda, dünyanın en zengin ülkesi ABD’de 1863 kişi ölürken, –ve tesadüf odur ki bunların çoğu siyah ve Hispanik'ken ve tabii ki hepsi yoksulken- rüzgar hızı Katrina’nın iki katı kadar olan sözünü ettiğimiz kasırgada Küba’da kimse ölmedi. Kasırganın vuracağı yerlerde halk yüksek bölgelere taşındı. Aç ve açık kalmadılar… Sallanan sandalyede oturan siyah Kübalının dediği gibi oldu "Yoldaş Fidel halletti."
Bir başkan, bir kayıp, bir anne
Mapuche yerlilerinin binlerce yıllık ata toprağı, Benetton’a satılmıştı; onu geri istiyordu Mapucheler. Devrimci Santiago Maldonado, Mapuche halkının yanındaydı. Devlet başkanı Macri iş adamıydı, iş adamlarını savunuyordu. Benzer öykülerin benzer aktörleri dünyanın her yerinde. Bir başkan, bir kayıp, bir anne…
Kolombiya silahsız devrimci güçleri
Kolombiya silahsız devrimci güçleri, bunu başarabilecekler mi? Bir yanda henüz tasfiye edilmemiş ki çok muhtemel hiç tasfiye edilmeyecek paramiliterler varken, ayrıca henüz FARC-EP silahlıyken de özellikle insan hakları koruyucularını, çevre mücadelesi sürdürenleri kaçırmaya, öldürmeye devam ederlerken... Ve bundan sonra da FARC-EP yasal partisine doğrudan saldıracaklarını söylemek hiç de zor bir tahmin olmayacak tabii ki.
Bir dinamit lokumu
Madenciler gümüş ve altın madenlerinden çıkıp geldiler, üstleri parlıyor gibiydi ve ellerinde gümüş tozu bulaşmış dinamitler, köylüler üstlerinde hâlâ ‘School Bus’ yazısı olan 1950 model Amerikan otobüsleri ve sırtlarında azıklarıyla indiler, yerli hareketleri her yerden, köylerden, gecekondulardan yerli bayraklarıyla rengarenk ve gençler, çok azı öğrenci ve çoğunlukla işsizler, mahalle komiteleri ve tropik meyve satan 4-5 kadın meyvelerinin üstünü örtüp, o efsane şeyi yaptılar, birlik oldular…
Uzun demir borular
Birisi kolumdan tutup beni kenara çekti. Aralarında konuştular. Çok duyamıyordum, polis sirenleri ve naraları birbirine karışıyordu. Yüzlerinde maskeleri vardı çiftçilerin. Duysam da fark etmezdi, Korece bilmiyordum. Bu gece ortak bir dil konuştuğumuz kimse yoktu yanımızda ama fark etmez aynı taraftaydık polislerin saldırdığı. Kolumu tutan çelimsiz çiftçi çekti beni. Ayrıldık diğerlerinden. Bir arka sokak geçtik. Bir evin kapısından girip arka duvarından atladık. Atlarken zor oluyordu...
Brezilya'nın 'Model Sol'u ölürken
Darbe denemesinden sonra Chavez’in sola savrulması gibi, bu Brezilya darbesi ve halkı Lula’yı, kendi rüzgarında, işçilerin omuzundaki eski günlerine sürükleyemez mi? Reenkarnasyona inanır mısınız?
Barselona-Cinayet mahalli notları
Bizim evin iki cadde ötesi… Birçok zaman daha çok kenarından geçeriz, çok kalabalık gelir yakında yaşayanlara ama insan sıkıldığında ortalığa bulaşmış neşe üstüne yağsın diye, bir baştan bir başa gitmek iyi gelirdi insana ve katil muhtemel bu yüzden seçti burayı, ortalığa saçılmış neşeyi öldürmek için…
Patronlar yararlı şeylerdir
Bazı eşyaları evi çakmadan önce içeri koyuyorduk. Çünkü sığmazdı kocaman bir üçlü koltuk mesela. Bir büfe, içine ne konacaksa ve üstüne mutlaka televizyon. Çakar çakmaz boyadıklarımız oluyordu. Birisi getirmiş, bolca boya var ve rengi güzel, kırmızı. MTST işgal etmeden önce sokakları belirlemişti. Kimin evinin nerede olacağını da. Bu yüzden sınır tartışmaları olmuyor hiç. İki MTST militanı örgütlüyor her şeyi. Aynı yerde kalıyorduk, bir işgal fabrikasının bahçesindeki evde. Daha önce fabrikanın patronu garsoniyer olarak kullanıyormuş. İyi şeyler de yapıyor patronlar, yararlı.
Kadınların silahlı örgütü
Margrit Schiller yıllar sonra Uruguay’da ilk defa kameraya bana konuşmuştu. O söylemeden yayınlamamak üzere. Hâlâ yayınlanmadan bekliyor bu konuşma ama bu kadar kadın saldırıya uğrarken aklıma geldi, kadınların silahlı örgütü.
Sizi bir yerden tanıyorum
Çoğu zaman yol bitiyordu. Komik oluyordu çünkü peşinden gelmiş bir sürü başka araba da oluyordu. Dağın tepesinde trafik sıkışıyordu. Şahin görünümlü şahinler şaşkın şakın tepelerimizde uçuyorlardı. Kızı bir yerden tanıyor gibiydim ama yüzünü tam göremiyordum. Ne zaman yol kesilse sarılıp öpüştüklerinden ve çok sık yol kesildiğindendi bu.
Barselona sidikli kontesim
Bir meydana gidiyoruz geceleri. Paten kayanlarla dolu, akrobasi yapıyorlar. Pakistanlılar geliyor daha çok, Müslüman isimleri sık kulağa çarpıyor, Brezilyalılar dans öğretiyor birbirlerine, yok samba değil o kadar çok dansı var ki Brezilya’nın, Romanyalılar bir köşede toplanıp bira içiyor, Afrikalılar takılmıyor buraya nedense, çocuklar ise daha çok ortaya karışık oynuyor…
Ezidiler, ah o güzel insanlar
Ezidiler'in kutsal mekanı Laleş'e giderken rehberimiz bize çok kolay bir yol tarifi yapmıştı. Bize neresi yeşilse oraya gitmemizi söylemişti.
Ahmet Şık'ın mekanı
Hayatları boyunca iktidarların aparatları olanlar, bürokratlar, rütbeliler, eski mevki makam sahipleri, genellikle süklüm püklümken, ellerinde sadece kendileri olanların başı dik oluyor daha çok ve bu yüzden Cumhuriyet’in yargılanması sırasında, mekan gazetecilerindi, Ahmet Şık’ındı mesela… Böyle gazetecilerin olduğu bir ülkede, gazeteci olmak ne kadar onur verici…
V for Vendetta ya da Sub Kumandan Marcos
Maske her ikisinde de, Sub Kumandan Marcos ve V’de aslında bir şeyi kapatmak için değil aksine dışa vurmak içindir. Sub Marcos’un deyimiyle bu şekilde, maske ile Zapatistalar ‘Adları ve yüzleri olmayanların’ sesi olur. V’de ise maske birinin yüzünü gizlemesinin ötesinde herkesin yüzünü maske ile teşhir ederek isyancıya dönüştürür.
ETA neden silah bıraktı ve Necmettin öğretmen
ETA sadece İspanyol sağcı parti PP-Halk Partisinin üyesi olmaktan başka bir özelliği olmayan Miguel Angel Blanco’yu kaçırdı. Bazı ETA tutsaklarının serbest bırakılmasını talep edip, 48 saat mühlet tanıdı. ETA 48 saat sonra Blanco’yu infaz etti. Bütün İspanya ile birlikte, bütün Bask partileri de bunu protesto ettiler. ETA bu sefer daha önceki, kendi manifestosunu da çiğnemişti. Sıradan bir PP-Halk Partisi üyesi olan Miguel Angel Blanco’nun öldürülmesiyle, ETA sahip olduğu meşruiyet zemini kaybetti.
Yağmurlu günlerde seviş benimle
Haftada bir kasabaya iniyorduk. Ben MST-Topraksızların ofisinden yazıları gönderiyordum. Bir bara uğrayıp iki bira içiyorduk, eğer yağmur yağmaya başlarsa iki bira daha ve genellikle, tesadüf budur ki başlıyordu. Yoldan geçenleri seyrediyorduk. Yağmur başladığında bira içmeyi tercih etmeyenler, soyunmaya başlıyorlardı. Üstündekileri çıkarıp torbaya koyuyorlardı. Hızla yapıyorlardı bunu yoksa bir manası kalmıyordu, ıslanıyordu giysiler. Mayoları ya da şortları ile yürümeye devam ediyorlardı. Yağmur durunca, torbadan havlu çıkartıp kurulanıyor, sonra yeniden giyiniyorlardı. Zaten giyinmek dediğim bir gömlek mesela ve bir etek neredeyse mayodan daha kısa…
Otostop yapma el kılavuzu
Otostop için sağ elinizi yumruk yapıp baş parmağınızı kaldırıyorsunuz ve baş parmağı biraz geriye doğru büküyorsunuz ama eğer İngiltere de iseniz sol el olmak zorunda bu. Çok düşünmeye gerek yok aslında, yola yakın olan kolunuz olacak. Şimdi bu kılavuzun vereceği sır geliyor: Şoför bu durumda, genellikle size bir bakar, kimsin, nesin, ne yapıyor lan bu, öylesine, hava basmak için filan. İşte püf noktası orada.
Nuriye'ye mektuplar
Polisler koşarak geç geldiler ve Arjantin'de işgal fabrikasında bir pazar günü… Sonra tutukladılar Nuriye ve Semih’i… Ben onlara yazmaya devam ediyorum. Neden yazdığımı sorarsanız; Kızılderililer savaş dansının hiçbir şeye yaramadığını bilirler ama yapabilecekleri başka bir şey yoktur…
Kont Sandviç
Cambridge’de sandviç müzesi vardı. Kont Sandviç sürekli kâğıt oynadığından masada, yemek yemeğe gitmiyordu. Bu yüzden ekmek arası bir şeyler yiyordu. Adını bu yüzden ondan almıştı, Sandviç. Şaka yapmıyorum biraz para verip evini dolaşabiliyordunuz Kont’un.
Bir fotoğraf bir direniş
Bu fotoğraf Yörsan işçilerinin grevini Latin Amerikalı işçi delegeleri ile ziyaret etme fotoğrafı. Neredeyse 10 yıl önce. Fotoğrafın ön sırada, en sağında Diego var. Arjantinli arkadaş. Sağ kolunu biraz arkaya saklamış protez çünkü. Arjantin isyan günlerinde bir bomba koparmıştı kolunu. Sol kolu ise çok iyi görüyorsunuz, sıkılı bir yumruk.
Bir muz hevengi ve iki gerilla
Machete hızla yukarı kalkıyor arkasında taze dal kokusu bırakıp, muz hevengini ağaçtan ayırıyordu. Küçük yeşil dal parçaları kalıyordu üzerinde. İki eski gerilla ile birlikte çalışıyordum. Çok eski değillerdi, sadece bir hafta olmuştu silahlarını bırakalı.
Teslim olmak mı?
Çember altındaydık. Bazen serbest bırakıyorlar, bazen yaka paça sınır dışı ediyorlardı. Bazen iyice dövüyorlardı, uzun bıçakları machetaların sırtıyla mesela, dipçiklerle ve bazen de uzun ve kalın sopalar hazırladıkları oluyordu. Keyiflerine bağlıydı galiba.
Hay bin sinek
Amazon’da seyahat, daha çok, iki yakayı bile görmediğin ve toprak kahverengisi renginde bir suda geçer aslında. Bazen uzun kumsallar görürsün, çok uzun ve o kadar geniştir ki Amazon, üstünde gittiğin yerin okyanus değil nehir olduğuna kendini zor ikna edersin.
Küba'yı seviniz ya da kahrolsun klozet kapağı
Kadın, bizim ev sahibi, Afrika dilinde bir şarkı söylüyor. Ev küçük. Bölünmüş bir kolonyal ev. Perdenin arkasında bir yatak var. Diğer kadınlar katılıyor şarkıya, derinden geliyor ses, kölelikten önceki bir zamandan. Küba, ırkçılığın olmadığı tek ülke.
Su bükücüler
Bir gün yine salyangozları dağıtırken, dağın tepesinde, yolun sonunda, son köydeki son çiftliğe vardık ve sonbahardı zaten. Yeşil, sarı ve kırmızıydı ormanlar. -Acaba suç mu işledim?- Arada çeltik tarlaları görünüyordu dizlerine kadar, suya batmış yeşil ve bazılarına salyangoz dağıttığımız.
Kısa çöp uzun çöpten...
Dün yine iki atlı polis görünce aklıma geldi Miguel. Brezilya’da saldırmıştı bize atlı polis. Atlar o kadar büyüktüler ki. İnsanda ayak altında kalma korkusu yaratıyorlardı. Yükseklik korkusu gibiydi bu.
Kolombiya’da bir dağ filmi
Yazılarım bazen savruk oluyor. Filmlerim biraz daha fazla, oldukça sokak havası var. Karışık bir sokak nereden ne çıkacağı pek belli olmayan, bu eğlenceli ama benim düşüncem bu ve bu yüzden benim yazı ya da filmlerim tabii ki.
Seks kölesi
Kore’de büyükannelerin evinde temsili tecavüz odalarını dolaşıyordum. Japon savaşı sırasında seks kölesi olarak kullanılan kadınlar, ilk defa 1991 yılında bunu söyleyebilmişlerdi, yani savaştan 43 yıl sonra. Savaştan sonra kendi köylerine dönememişlerdi çünkü her yer erkekti. Kendi akrabaları hatta çok yakınları erkekti ve bazen anneler de ya da kız kardeşler, ablalar erkektiler.
Uyurgezer bir mumya
Peru’ya doğru gidecektik. İnka bekliyordu orada, Machu Picchu filan. O zamanlar bu paraya, mekânda ve hatta zamanda bir seyahat çok mümkündü. Biraz dışarılarda kalıyorduk. Arkadaş evlerinde. Mesela yolda tanıştıklarımızda ya da direnen insanlarda.
Katil kim?
Miting olacağı gün Bolivya’ya geçtik. 7-8 gün dağlardaydık. İnternet bulunca baktık, herkes bizi arıyordu. Macose’nin mitingini taramışlardı. 3 kişi ölmüştü. Paraguay’dan kiralık katiller gelmişti.
Hiyerarşi asma bahçeleri
Yoksulluktan yoksunluğa sürüklenmiş bütün ülke her gün ortalama 20-25 kişinin öldürüldüğü bir mafya cangılıydı. Her üç dakikada bir halk otobüsü şoförü öldürülüyordu mesela.
Teoliberal iktidar
Bu kadar yıl sonra hâlâ 'Erdoğan iktidarını' bu kadar iyi tanımlayabilen bir kelime duymadım. Bir yandan dini dilinden düşürmeyen ama tamamıyla bir neoliberal iktidarı bir başka kelime hiç bu kadar kısa ve güzel anlatamaz.
Teröristler ve kahramanlar
Bizi durdurana kadar yürüyecektik. Ya durdurmazlarsa, demişti İskoç bir kadın arkadaş ve çölün ortasında yürürken sürekli ona baktık çünkü durdurmuyorlardı. Gazze'ye 100 kilometre, az su, bol güneş ve kum vardı. Çöl işte...
Siyah Amazon
Sert bir rom ikram ettiler. Özgürlükleri kadar güzel... Ve ölmeden bir gün kırılmış asfalt seyretmeye gidin mutlaka...
Esrar kansere iyi geliyor mu?
Cannabisin içerisindeki kimyasallar vücuttaki belli reseptorleri harekete geçiriyor ve etkiliyor. Bunlar özellikle merkezi sinir sistemi ve bağışıklık sisteminde rol oynayan proteinler. Kanserin yan etkilerini azaltmak için bu cannabioidler kullanılabiliyor.
Açlık silahı
Kapının girişinde koli kutusundan kesilmiş bir parçanın üzerine dört yazmışlardı. Açlık grevinin dördüncü günüydü. İçeride ranzaların üstüne uzanmışlardı madenciler. Galiba öleceklerini düşünüyorlardı.
Çingene ruhu
Bir fotoğrafçı arkadaş Belfast'ın IRA'lı günlerinde anlatıyordu. Çingene karavanlarının fotoğraflarını çekiyordu. Çok güzel fotoğraf sahneleri vardı. Karavanlarının kapılarının önünde portatif sandalyelerinde oturuyorlardı.
Kaydırakta iktidar
İktidar dediğiniz sadece ordusu, polisi, ellerindeki otomatik silahları, cübbeli-cübbesiz memurları, hilesiz ya da hileli seçimlerle gelmiş başkanlardan ibaret değildir. Her yere sızmış köpek bokudur. Dışlar ve yok sayar. Kategorize eder, aşağılar, üstüne çıkar.
1 Mayıs
Sadece 1 Mayıs Taksim Katliamı'nı dinlemedim ama mesela Meksika’da ‘Kanlı Pazar’da yaşanılanları dinledim. Aynısıydı. Devletlerin katilleri pek yaratıcı değiller benzer şeyler yapıyorlar hep. İşin kötüsü başarılı olmaları.
Vietnam Kazanacak mumyası
Vietnam'ın sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı kurtuluş savaşının bilge lideri Ho Chi Minh, hastalığı ilerlediğinde yoldaşlarına öldükten sonra bedeninin yakılarak küllerinin okyanusa savrulmasını istediğini vasiyet etmişti. Yoldaşları ise öldükten sonra onu mumyalayarak cam bir tabutta sergilemeyi tercih etti.
Gene Venezuela
Sidor’dan önce Invepal Kâğıt Fabrikası’nı geziyorduk. SEKA kadar kocaman bir fabrikaydı. Artık işçiler yönetiyordu. “Müdürleri de kapıya koyduk, biz işçiler zaten bütün üretimi yapanlarız, onlara ihtiyacımız yok” diyorlardı.
Diktatörlük odaları
Franco faşist diktatörlüğünün apartman yöneticileri bu odalarda bütün gün oturup gelen gideni gözetlerlerdi. Şüpheli şahısları devlete yani diktatöre şikayet ederlerdi. Diktatörlük paranoyası bu aparatmanların üzerinde yaşıyordu, yükseliyordu ve besleniyordu.
Bir Berberi usta
Kaldığım yerde banyo 'tadelakt'tı. Harika bir Fas sıvası. Su geçirmiyordu. Mesela 700 yıllık bir caminin damı bu sıvadandı. Parlak yüzeyine yağmur tutunamıyordu. Hangi modern yapı malzemesi 700 yıl gider?
Venezuela'da İrlanda kahvesi
Yeni bir akım var; referandumlar ya da Chavez’le Erdoğan benzetmesi. Komik. Yazmıştım. Kavgada bile söylenmez bu ve bu benzetme ancak bir kuyunun başındaki iki adamın benzerliği kadardır. Aralarındaki farkları ise biri kuyudan çıkarmaya çalışır, diğeri atmaya.
Bu bildiğiniz müteahhit kooperatif evlerinden değil
İsviçre'de özel otomobilin yasak olduğu, enerjisinin çoğunu kendi üreten, inşaasında birlikte karar aldıkları ve hatta katıldıkları bir kooperatif!
Yolculuğa övgü
Aramızda en çok gezen Zeyno. Hayatı boyunca gezdi. Pasaport alırken polis ‘9 günlük çocuğa pasaport mu alıyorsunuz’ dedi, ‘evet’ dedim, ‘araya bayram girdi.’
Suç ve polis
Bir yerde en güvenli şey, oralılar gibi görünmektir. Zaten beni Latin Amerika’da Kolombiyalı zannediyorlardı. Kolombiya’da da Brezilyalı…
Palmiye Günlüğü
Çok önceden beri STK’ları bir Macar şairinin şiirine benzetiyordum. ‘Kafa Tamircisi’ idi adı. Giyotinden kopan kafaları diken bir adamı anlatıyordu. Giyotin, burjuva devriminin kendisine benzeyen icadı; STK’lar da yine tam bir burjuva icadı bir jimnastik bisikleti gibidir, ne kadar pedal çevirsen de bir yere ulaşmayan...
Bir tabağın kırk yıl hatırı
Goyan’a gidiyorduk. Dağlardan, bayırlardan, nehirlerden yürüyorduk. Bir şehre gelince meydanlarını zapt ediyorduk. Kent yoksulları bayraklara bakıyordu. Kardeşlerini seyrediyorlardı.
Ekmek ve kırmızı lahana
Yemek yerken bir şey içmem genellikle. İnsan böyle alışınca bir şey içmeden yiyemiyor. Halbuki bazen içecek bir şey almak için paranız olmaz. Onun için alışmamak en iyisi.
ETA silahsız: Bask 'başka türlü' direnecek!
5 yıl önce silahlı mücadeleyi bırakan ETA şimdi silahları da tamamen bırakıyor. Peki bu nasıl mümkün oldu? 'Bask ülkesi' bundan sonra ne yapacak? İspanya bu hamle için ne yaptı? Bu soruları SORTU Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Gorka Elejabarrieta'ya yönelttik...
Dilek Doğan'a...
Sizi belki tanımıyorum ama ölüm nedir biliyorum. Çok öldürdüklerinden belki...
Sınır dışı edilmek
Öbür sınır kapısına gittik. Oradan da almadılar. Elçinin amcasının oğlu da almadı. "Tamam" dedik. Honduras’a kaçak girdik. Yürüyerek. İnsanın makam arabasının olmamasının yararları vardı...
Gayler, lezbiyenler, devrimciler...
FARC-EP gerillaları, kadınlar ve erkekler sevgili oluyorlardı. Aşk olmadan devrim olur mu diyorlardı ama sadece bu aşkın tarifi kadın-erkek değildi.
Bir Kadınlar Günü, bir okaliptus
8 Mart Dünya Kadınlar günüydü. Evdeki kadınlar bunu kutlamak istiyorlardı. Yakında çok küçük bir kasaba vardı sadece.
Kore ve iki ahtapot bacağı
Gezginler hepçil olmalı. Her şey yiyebilmeliler. Hele yoksulların arasında dolaşıyorsanız, ikram edilen bir şeyi yemediğinizde dışlanırsınız.
Bir gün ben Suriyeliyken
Ne garip insanlardı bu Suriyeliler, tuvalete giriyorlardı. Belediye herhalde onların Suriye’de tuvalete girmelerini bekliyordu ya da ertesi gün boğulmadan geçebilirlerse Yunan adalarında.
Pazar gününün bitişi
Gene köşeye kıstırmadılar mı bizi? Sadece Evet veya Hayır’a ya da aldırmazlık ifadesi oy kullanmamaya sıkışmadık mı? Aldırmamamız ipin kopmayacağı anlamına gelmiyor ki? İşin kötüsü sağ salim referandumdan aşağı inseniz de kuyunun dibi değil mi orası?
Şili ve markette barkod olmak
‘Şili’de arabayla bir yere gittiğinizde sürekli bir ‘dı-dıt’ sesi duyarsınız. Çünkü neredeyse her yol satılmıştır ve ona para ödemek zorundasınızdır. Marketlerde barkodlu paketler gibisinizdir. Nereye gitseniz bu sesi duyarsınız.
Bolivya: Tuz Çölü
Uzaktı ve güneş batıyordu. Tek başıma yürüdüm. Gene turistik bir yazıda ki gibi olacak ama çok güzeldi. Arzın merkezine seyahat ya da denizin dibinde 20.000 fersah gibiydi.
Neden faşistler üniversitelere saldırır?
Bir üniversitenin önünden geçerken anlatıyordu; "Diktatörlük ilk üniversitelere saldırdı. Hatta başkanlık sarayı ile aynı zamanda saldırdı. Çünkü o zaman üniversiteler Şili’nin bağımsızlığının simgesiydiler" diyordu.
Mutluluğu örgütlemek-Barışarock
Sanat abartır çoğu zaman ama biz de olmaz diyorlar ya, Barışarock’ı bunun için hatırlatmak istedim. Mutluluk vardı ve örgütlendi de daha önce bu ülkede...
'ABD’nin özü göçmenler üzerine kurulu'
ABD Başkanı Donald Trump'ın aldığı kararlara karşı özellikle New York'ta büyük eylemler yapıldı. ABD'de yaşanan gelişmeleri Mount Sinai Tıp Fakültesi öğretim görevlisi Zeynep Hülya Gümüş ile konuştuk.
FARC’tan silahlara veda
FARC barış yapmaya kararlı ama barış olur mu orası biraz şüpheli. Gerilla silahlara veda etmek için, ‘barış’ için yola devam ediyor, paramiliterler öldürmeye…
Rıdvan'ın frikiği, Maradona’nın eli, Zanetti’nin yüreği
Komünün ortasındaki futbol sahasında, günde 3-4 maç yapılıyor ve her seferinde de topu bizden istiyorlardı. Güzel bir ayrıcalıktı. İstediğimiz zaman istediğimiz takımda oynayabiliyorduk. Sub Kumandan Marcos, İnter’i bu sahada maç yapmaya çağırdı.
Antep mutfağı üzerine bir politik sohbet
Antep mutfağı üzerine politik sohbeti aşçı, fırıncı, yemek kültürü uzmanı, yayıncı ve Çiya sofrasının ustası Musa Dağdeviren ile gerçekleştirdik.
Diktatör cenazesi
Yaşlı adam içkisinden içiyordu. ‘Ölüm nihayetinde sınırsız eşitlik. Öldü ama ruhu her yerde. Bütün diktatörlük yasaları hala geçerli.’
Erdoğan Chavez'e benziyor mu?
Benzerlik ancak bir kuyunun başındaki iki adamın benzerliği kadardır. Aralarındaki farkları ise birinin bizi kuyuya atması, diğerinin çıkarmasıdır.
São Paulo'dan insan manzaraları
Yağmurun buharı güneşe dayanamayıp dağılmaya başlamıştı. Sokak insanları çoktan yerlerine geçtiler. Geniş bir merdiven basamağı, dar bir sokak aralığı, iyi güneş gören bir köşe ve hemen yanında güneşten kaçılabilecek bir tente altı… Herkes kendi yerindeydi. Dünya yerli yerindeydi!
Kore dağlarında tabakam kaldı
Hava artık aydınlanmaya başlıyordu. Binlerce çiftçi traktörlerin arkasına toplanmaya başladı. Yağmur gittikçe hızlanıyordu. Hepsinin üstünde beyaz naylondan yağmurlukları vardı. Ellerinde pankartları, gözlerinde kavga vardı.
Zapatista onuru
Bazen Sub Kumandan Marcos geliyordu. Sıkça gelmeye başlayınca Borges’in sokağa inmiş tanrıları gibi muamele görüyordu. ‘Ah yine mi onlar’ deniyordu. İtalyan arkadaşlara makarna yapmazsanız yemeğe gelirim diyordu.
Tersine bir peri masalı
Hep yoksulların çalışıp! Çok zengin olduğu peri masalları mı olacak? Bu da çok zengin birisinin yoksullar için gerilla olduğu, tersine bir peri masalı ve tutsak alınacak kadar gerçek…
Savaşla yaşamak
Savaş sadece insanları öldürmüyordu. Umudu öldürüyordu. Sokaklar ıssızlaşıyordu.
Noel Baba'yı bekleme Robin Hood ol!
"Yeni yıl yemeği yiyeceğiz ama soframız bomboş. Bu yoksulluğun sorumlusu biz değiliz. Yıllardır Noel baba gelsin diye bekliyoruz nedense bize hiç gelmiyor."
Alçaklar ve katiller
"İşkenceci-Katil" yazıyordu pankartta. Aradan kaç yıl geçerse geçsin ölenlerin elleri topraklardan çıkıp boğazlarına sarılıyordu. Kim unutabilir ki kaybettiklerini?
Kara gerdanlı ardıç kuşu
Nazım’ın en sevmediğim şiiri gibi atıyordu yüreği, ‘trrrrum, trrrrum, trrrrum! trak tiki tak!’ Belki garip gelecek size, yakılarak öldürülen iki asker geldi aklıma.
Bir gecekondu, bir başkan: Evo Morales
Saat 6’da bir randevum vardı. Uykum yoktu, koka yaprağı çiğniyordum. Zaten Evo Morales adında bir koka yetiştiricisi ileydi randevum. O gün Bolivya’da seçimler vardı.
Brezilya: İşgal başka bir kültürü yaratır
Birçok yoksulun eve ihtiyacı vardı. Önce bir tanesi, işgal fabrikasının arka bahçesinden bir toprak işgal ederek ev yapmaya başladı. Sonra biri daha. İşgal fabrikası işçileri toplanıp ne yapacaklarına karar verdiler. Sonra mahalleliyi çağırdılar
'Diktatörler sadece bedenleri değil ruhları da öldürürler'
Sürgündeki arkadaşlarının mektuplarını hiç okumadan yakan birinden bahsediyordu. ‘Peki neden önce okuyup, sonra yakmazdı?’ diye soruyordum. ‘Korkudan’ diyordu.
Ve son '10 maddede işsizlikle yaşama sanatı'
Ne kadar çok çalışırsanız o kadar çok kişi işsiz kalır. Ne kadar çok kişi işsiz kalırsa, sizin işten atılmanız o kadar kolaylaşır. Ne kadar çok çalışsanız da sizden daha fazla ve kötü koşullarda çalışabilecek işsizler vardır.
10 maddede işsizlikle yaşama sanatı ve Yılmaz elektrik
Kapı çalıyor, vergi memuru geliyordu. ‘Verginizi ödememişsiniz’ diyordu. ‘Hayır’ diyordu kadın ‘Ben vergimi hep ödüyorum. Her gün kek pişirip, meydandaki evsizlere dağıtıyorum. Size vermiyorum çünkü siz savaş çıkarıp, silahlara harcıyorsunuz.’
10 maddede işsizlikle yaşama sanatı
İşsizlik sizi masraflarınızın en az yarısından kurtaracak. Yol parası, çok fazla giysi, makyaj, öğle yemeğini restoranda yemek vb… Hesaplayın, maaşın en az yarısını harcamaktan kurtuldunuz!
Borçlular birleşiniz!
'İnsanlar genellikle bunalmış ve ne yapacaklarını bilmez bir halde geliyorlar ve biz de onlara sorunlarının kendi hatalarından kaynaklanmadıklarını, kendilerinin yaratmadığı bir kriz sebebiyle olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.'
Fidel Kürt düşmanı mı?
Fidel, Kürt düşmanı değildi tabii ki, hiçbir halka düşman olmadığı gibi. Fakat ‘Kürt ve Devrim' kelimeleri yan yana geldiğinden rahatsız olanlar mı var?
Küba'da demokrasi
Küba cennet değildir. Mükemmel bir toplum talebi zaten baştan faşizandır. Bir toplumsal yapı varsa orada sorunlar olması çok doğaldır ama Küba’da demokrasi vardır.
Yoldaş Fidel
Fidel öldü. Kasırgayı havada tutacak kimse kaldı mı dünyada ve hep iyiler mi ölecek…
Lübnan-Ermeniler
Sadece insani değerler açısından mı dehşet verici bir acı 1915 ve mübadelenin sonuçları? 1915’ten önce sosyalist dergiler, örgütlenmeler, grevler, 1 Mayıs işçi bayramları, işçiler ve direnişleri en azından varken sonra nereye kayboldular?
Amazon'da savaş
Leandro Anton Brezilya’lı bir coğrafyacı ve fotoğrafçı. Porto Alegre’de, birlikte kentsel dönüşüme-yıkıma karşı örgütlenme yapmışlığımız ve birkaç ev işgal etmişliğimiz de var. Leandro şimdi Amazon’da sürdürülen sıtmaya karşı mücadeleye katıldı. Ben de bu geziye, daha çok bir foto-röportaj ile sizi de katalım istedim.
Yunanistan-17 Kasım
17 Kasım'ın liderlerinden Christodoulos Xyros hapisten kaçtı. Bir yıl sonra yerini tespit etti polis. Christodoulos bisikletiyle giderken motor kazası yapmış gibi yaptı bir sivil polis. Hemen yardımına koştu Christodoulos. Vicdanından yakaladılar onu.
Kore: Çiftçiler
Sahnenin önünde coplar, uzun demir çubuklar birbirine giriyordu. İkinci polis otobüsü tutuşmuştu. Hemen arkasından yeni polis birlikleri, naralarla yaklaşıyordu…
Honduras-cunta seçimi
Seçimde de oy atanların parmağını boyanıyordu. Direnişçiler ise boykotu savunuyordu. Yüzde 65 oy kullanmadı. O gece birlikte büyük şenliklerle konvoylarla sokakları dolaştık. Boyasız parmaklarımızı gösterip, ‘Biz temiziz, cuntaya bulaşmadık.’ dedik.
Şili: Kumandan Salvador
Birçok Che öyküsü vardı Latin Amerika’da. Diktatörlükler ve direniş öyküleriydi bunlar. İktidarlar ve alçalıklarla dolu devlet tarihlerinin yanında, sınır kırıcıların öyküleriydi.
Saatleri geri alma enstitüsü
Benim yüreğim ise 1848 devriminde, birbirinden habersiz saat kulelerine ateş eden devrimcilerle birlikte atıyor. Saat kulelerini kırmak, sistemi kırmaktan başka nedir ki?
Fransa: Getto*
Nehir kenarında bir bankta kahve içip, sandviç yiyordum. Birkaç kez Eyfel Kulesine çıkmayı denedim başaramadım. Nedense sahte yüz dolar kabul etmiyorlardı. Çok meraklı değildim aslında ama, Paris en güzel oradan görünür, diyordu Guy de Maupassant, çünkü Eyfel’in tek görünmediği yer Eyfel’in tepesidir…
84 yaşına kadar yaşayacakken 97 olur muyuz?
Toplumlar değiştikçe kurallar ve kanunlar da onlara göre değişir. Hayatı çekmek yerine hayattan zevk alacak kıvama getirmek lazım. Bunu da kendimizi kurban zihniyetinden çıkarıp kendi kaderimiz için sorumluluk aldığımızda başarırız. Seçim bizim.
Bolivya: İşgal madeni
Kamerayı açtım. Bizim çocuk madenci ile konuşmaya başladım. ‘Kaç yaşındasın’ dedim 15 dedi. Gelecek için ne istiyorsun diye sordum; Gelecek mi?... Ne istenebilir ki?’ dedi…
Ülkenin biri - Çatal Carlos
Yıllar sonra konuşmacı olduğum bir panele Fransa cezaevinden telefonla bağlandı. Birlikte konuşmacı olduğumuz Chavez’in avukatıyla konuştular. Ben de bir yandan izleyenlere konuşmayı çeviriyordum. Garip tabii. Birden İllich Ramirez Sanchez’le telefonla konuşuyorsun.
'Barış yok çünkü azınlığın hiçbir hakkı yok'
İlk tanıştığımızda bazıları Sri Lanka’daki gibi bir saldırı ile ülkeye ‘barış’ getireceklerini söylüyorlar demiştim; ‘Onlar aptal mı!’ demişti. 'Bu katliamlardan sonra nasıl bir sükunet vardı biliyor musun? Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından sonraki gibi bir sükunet…'
Meksika: Sub Marcos
Silahını bacaklarının üstüne koymuştu. Bir elinde piposu vardı. Öbür elinde ses cihazını ağzına yakın tutuyordu. Soracaksınız zaten, ben hemen söylemeliyim, tabii ki maskesi vardı. Konuşmaya başladı.
Guatemala: Halk otobüsü
Benim gecekondu mahallesine geldim. Girişinde bir bira kamyonu duruyordu. İki silahlı koruyucusu vardı. Banka arabası gibiydi. Biranın hakkını gerçekten veren bir ülkeydi Guatemala…
Mısır, işçiler, grev ve Hayat TV
Kızıl kağıt ile dolaşıyordu bu haberler. Birisi duyuruyu ezberliyor, işçileri arasında şarkı ya da şiir gibi okuyordu. Yürek çarpıntısı gibi bir tempo tutuluyordu mısra aralarında. Kelimelerin manalarının bazılarını biliyorduk ama duygularının hepsini.
ELN ne yapacak?
Kolombiya’da barış anlaşması sadece bir başlangıç ve tek çare FARC kumandanı Ricardo Tellez’in bana söylediği gibi hiçbir koşulda iyimserliği hiç elden bırakmamak galiba ama eklemeliyim ki gerçekliği de unutmadan…
Gerilla anlatıyor (2): Barış bugün değil, yarın için
Llorano Hollywood filmlerinin başrol oyuncularına taş çıkartacak kadar güzel. Gerilla olmasaydı oyuncu olabilirdi ama belki de gerilla olduğu için daha güzel görünüyor.
Erdoğan görse pişman olabilirdi
'Soluklarını tutmak' deyimi bundan güzel bir yerde kullanılamazdı herhalde. Başkan Santos imzanın hemen ardından sayfanın ortasına gelmiş ayraç kurdeliyi de kenara ittikten sonra karşılıklı olarak bir bakışma anı yaşandı... Seyircilerden alkışlar ve barış çığlıkları yükseldi.
Gerilla anlatıyor (1): Barıştan sonra ne yapacaklar?
Havana’daki FARC barış delegasyonunun sözcüsü ve FARC’ın genel sekreterlerinden biri olan Ivan Marques henüz konferansın ilk günü basın toplantısında konuşuyordu. Oldukça neşeliydi.
Venezuela: Aziz
Onlara ne olur ne olmaz, birbirimizi kaybederiz diye 50'şer dolar vermiştim. Acil bir durumda, kaldığımız yere geri dönebilirlerdi. Zaten çok paramız yoktu. Ben çok zengindim. Dünyanın her yerinde çok arkadaşım vardı.
Arjantin: Kızıl Tugaylar
Siz hiç banka soyuldu diye üzülen birilerini gördünüz mü? Kimse üzülmez. Herkesi mutlu eden harika bir şeydir banka soygunu.
Ekvator: Yağmur ormanlarının kıyısında bambu ev yapmak
Kolombiyalı bir mimar arkadaşla çalışıyorduk. Jose idi adı. Oldukça geç gelip, ‘Dün gece çok hesap yaptım, çok yoruldum’ diyordu. Yaptığı hesabı biliyordum.
Kore: Hoon Amca
Meksika’da Cancun’da, WTO-Dünya Ticaret Örgütü’nün toplantısı sırasında, dışarda göstericiler bütün dünyada küçük çiftçileri öldüren bu kararları protesto ediyorlardı. Koreli çiftçi Mister Lee, barikatın üstüne çıkıp, ‘WTO Koreli çiftçileri öldürüyor.’ diye bağırdı ve kısa ama çok keskin bıçağını kendi karnına sapladı.
Brezilya: Topraksızlar ve gece
Çocuklar düşe kalka henüz olmayan evlerine ve geleceklerine koşuyorlardı. Gece bir türlü yüzlerdeki umudu saklayamıyordu. Ağaçların yapraklarına, her yere bulaştı umut.
Arjantin ve kağıt toplayıcıları
Congreso Meydanı’na iki sokak ötede bir odada kalıyorduk. Arjantinli bir kadın arkadaşın odasıydı. Bir ranza, bir masa ve bir afiş vardı. Topraksızlar afişiydi bu. Masayı onun altına çektik.
'Fakirliğin gözü kör olsun!'
70’indeydi Eşekkesen. Sahiden herkes ona Eşekkesen diyordu. Bazıları Eşekkesen Abi ya da Eşekkesen Amca deyince daha garip oluyordu. İsviçre’liler Mösyö Eşekkesen demeye çalışıyorlardı.
Kolombiya: Fantastik barıştan fantastik gerçeğe
Yağmur yağıyordu. Kolombiya dağlarında gezdiğimiz her an yağıyordu. Gece ve gündüz. Marquez fantastik yazmıyordu. Kolombiya’da gerçek fantastikti...