YAZARLAR

Bıkmışlığın politikleşmesi

Söylediği her şey aleyhinde delil olarak kullanılabilecek kriminalize edilmiş yurttaşta, yazdığı her şey terör kanıtı olabilecek veya yazmadıkları nedeniyle terörist olarak suçlanabilecek gazetecide bir bıkkınlık vardı. Borcunu ödeyemediği için borç alan, rahat yüzü göremeyen milyonlarca işçi, çiftçi bıkmıştı artık. T A M A M” bıkkınlığı politikleştirdi, ona harekete geçirici bir güç verdi. Eli kolu bağlayan duygunun yerini harekete geçirici bir motivasyonun almasını sağladı.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Millet tamam derse çekiliriz” açıklamasının geniş kesimlerde yarattığı etki kayda değer. Türkiye siyasi tarihinde şimdiden yerini almış “tamam” sözcüğünün bir anda birleştirici bir politik kavram olması da. Aslında sözcük Erdoğan’ın ağzından çıktığı anda iki güçlü duygunun artık gizlenemeyecek biçimde açığa çıktığını ve politikleştiğini söyleyebiliriz. Seçmenin sandığa gitme ve seçimlerden heyecan duyma durumlarını olumsuz yönde etkileyen bıkmışlık duygusu ve endişeden bahsediyorum.

ENDİŞELİ VE BIKMIŞ BİR TOPLUM

Türkiye’de kendini bilmeye başladığından beri Erdoğan’ın yüksek tondaki öfkeli, “eyyyli” “hodri meydanlı” eril, şiddet yüklü, mütemadiyen azarlayan sesinden başka bir ses duymamış milyonlarca genç seçmende açığa çıkıyordu bu bıkkınlık. Kürtajın cinayet olduğundan, hamile kadının sokağa çıkamayacağına, fıtrat nedeniyle kadının erkek ile eşit olamayacağına varan kadın düşmanlığından bıkan milyonlarca kadın bıkkınlık içindeydi.

Söylediği her şey aleyhinde delil olarak kullanılabilecek kriminalize edilmiş yurttaşta, yazdığı her şey terör kanıtı olabilecek veya yazmadıkları nedeniyle terörist olarak suçlanabilecek gazetecide bir bıkkınlık vardı. Borcunu ödeyemediği için borç alan, rahat yüzü göremeyen milyonlarca işçi, çiftçi bıkmıştı artık. Münafıklıkla suçlanan dindarlar da, politik şiddet gündelik hayatında vakai adiye haline gelmiş Kürtler, inançları kabul görmeyen Aleviler, çocukları zorla dini okullara gönderilen veliler de bıkmıştı. Fakat bıkkınlık harekete geçirici bir duygu değildir, olamaz. İnsanı yavaşlatır, yaratıcılığını tüketir, gücünü azaltır. “T A M A M” bıkkınlığı politikleştirdi, ona harekete geçirici bir güç verdi. Eli kolu bağlayan duygunun yerini harekete geçirici bir motivasyonun almasını sağladı.

“Millet tamam derse çekiliriz” ifadesinin daha enteresan olan etkisi endişe duygusunun politikleşmesi oldu. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidarı demokratik seçimler sonucunda devredip etmeyeceği yaygın olarak tartışılmasa da geniş kesimlerde uzun bir zamandır endişeyi besliyor. Türkiye’nin 7 Haziran’dan beri iktidarın yeniden kurulması için seçim ve referandumlar ilan ederek kişisel bir yönetime vardırılan son üç yılının öyküsü, iki yıla yaklaşan bir süre içinde yurt genelinde süren OHAL ile birleştiğinde, bu diktatörlük endişesinin temelsiz olduğu da söylenemez. Bugüne kadar muhalefet tarafından zorlanması, Erdoğan’a söyletilmesi gereken şeyi bizzat onun söylemesi, demokratik bir ortamda söylenmesi bile kendi başına ilginç olan şeyi Cumhurbaşkanı’nın bizzat söylemesi, endişe duygusunu da politikleştirdi.

Endişe duygusu da bıkmışlığa benzer biçimde apolitiktir. Harekete geçirici olmaktan ziyade atıllaştırır. Seçmeni sandığa gitmekten alıkoyar, değişim ve yenilenme umudunu azaltır. Fakat endişenin politikleşmesi, değişime olan inancı ve seçimlere dönük heyecanı besler ve artırır. 24 Haziran için en önemli olan iki şeyin yani seçimlere dönük bir heyecanın ve iktidarın değişebileceğine dönük inancın artmasına olanak sağlayan “tamam” sözcüğünün geniş bir türetim potansiyeli ile politikleşmiş olması seçimlerde çok etkili olacaktır –Tabii birkaç koşulla.

HAREKETE GEÇMEK, GEÇİRMEK

Bu koşullardan ilki bıkmışlığın karşısında azarlama üzerine kurulu o sesi tekrar etmemek, yeni bir sesin geniş kesimlerde bir rahatlama ve değişim duygusunu harekete geçirebilmesini sağlamaktır. İkincisi de endişeyi politik tercümeye tabi tutacak, onu mobilize edecek seçim güvenliği ve adaleti önlemlerinin bizzat muhalefet unsurları tarafından yaratıcılıkla sağlanmasıdır.

Türkiye geçiş sürecinde bir ülkedir. “T A M A M” bu geçişin ancak bir durağı olabilir artık. T A M A M'dan sonrası ülkede katılımcı, demokratik barışçıl bir siyasal-anayasal zeminin yaratılmasından geçer. Tabii "T A M A M" süreci de ancak bu zemine ilişkin atılacak adımlarla örülebilir.

Fakat sadece “T A M A M” bile o kadar hoş bir tını kazandı ki iki günde yazmadan edemedim...


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.