YAZARLAR

Haydi ‘Beyler’ meydanlarda racon kesmeye

Kabadayı ağzıyla konuşmalar çoktandır seçim meydanlarında, meclis oturumlarında, törenlerde, ekranlarda siyaset lügatının bir parçası haline geldi. Bu yönüyle Akşener’in üslubu belki yadırganmıyor, hatta kendi tabanında “erkek gibi kadın”, “mert siyasetçi” olarak algılanmasına yol açıyor. Ne var ki, yeni bir siyaset vaat eden politikacıların bu vaatlerinde inandırıcı olmak için kullandıkları dili de yenilemeleri şart.

Muharrem İnce’nin adaylığı CHP tabanında olumlu bir tepkiyle karşılanmış gibi görünüyor. İnce’nin gerek adaylık konuşması, gerekse 5 Mayıs’ta yaptığı Yalova mitingindeki sözleri, seçim kampanyasını yalnızca kendi seçmenini konsolide etmek üzerine değil, toplumun farklı kesimlerinin demokrasi talebine karşılık verecek bir siyaset vaadi üzerine kuracağını gösterdi. İnce, 5 Mayıs’taki Yalova mitinginde “Karamollaoğlu’nun, Akşener’in imzasıyla uğraşma. Demirtaş’ı hapiste tutma” derken de, “vatandaşlarımızdan rica ediyorum, kim aday olmak istiyorsa gidin hepiniz imza verin” derken de, hâkim siyasetin kutuplaştırıcı ve karşı tarafı düşmanlaştıran söylemi karşısında farklı bir siyaset anlayışı vaat ediyordu. Bu, elbette 16 Nisan’da demokrasi talebi üzerinde birleşen “hayır” bloğunu bir arada tutmak için önemli bir çıkış noktasıydı. Nitekim Meral Akşener de, 5 Mayıs’ta seçim kampanyasını başlattığı Kahramanmaraş mitinginde “biz iyi ve cesur insanlarız, kimsenin hakkında kötü konuşmayacağız, kimseye hakaret etmeyeceğiz, kimseye iftira atmayacağız” diyordu. Ne var ki, iki adayın da üslupları vaatlerini dile getirirken ilan ettikleri niyetle ters düşüyor. Akşener, yalnızca 2016 yılında Tansu Çiller’in içişleri bakanlığını üstlendiği dönemdeki faili meçhullerle ilgili olarak kendisine yöneltilen ithamları kabul ederken sarfettiği “bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar üzerime alıyorum” sözleri ile değil, konuşmalarında kullandığı dil ile de bu yeni siyaset vaadinin gereklerini yerine getirip getiremeyeceği konusunda şüphe uyandırıyor. Bunun için 5 Mayıs’taki Kahramanmaraş ve Kilis konuşmalarına bakmak yeterli: Erdoğan’a “hadi oradan be diploma kaçkını” diye sesleniyor, “Ulan ne Fetö’ymüş be, imzalara Fetöcü dedirtmem”, “imzacılara Fetöcü diyenin alnını karışlarım” diye dayılanıyor. “Diğer yerlerde yapacakları abudik kubidik işlerde başlarına geçirmezsem Meral Akşener değilim” diye çıkışıyor.

Ulanlar, be’ler, hergeleler, dayılanmalar, erkeksen karşıma çık’lar, adam gibi adam ol’lar, kabadayı ağzıyla konuşmalar çoktandır seçim meydanlarında, meclis oturumlarında, törenlerde, ekranlarda siyaset lügatının bir parçası haline geldi. Bu yönüyle Akşener’in üslubu belki yadırganmıyor, hatta kendi tabanında “erkek gibi kadın”, “mert siyasetçi” olarak algılanmasına yol açıyor. Ne var ki, yeni bir siyaset vaat eden politikacıların bu vaatlerinde inandırıcı olmak için kullandıkları dili de yenilemeleri şart. Aksi taktirde rakip olarak karşısına çıktıkları siyasetçinin kurduğu dilin dar alanına, karşıtlık, düşmanlık, husumet üreten siyasi söylemin rakibini alt etmekle sınırlı çerçevesine hapsoluyorlar. Benzer bir durum adaylık konuşmasında meydanlarda entelektüel bir tartışma yürütmek istediğini söyledikten hemen sonra “ama bunları konuşmayacağız, kavga edeceğiz, iftira atacağız, seni suçlayacağız, karalayacağız kampanyasına girişeceklerse daniskasını yaparım, daniskasını!” diye çıkışan Muharrem İnce için de geçerli. Siyasetin eril diline teslim olmuş kadın aday Akşener gibi, İnce de Yalova’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Karamollaoğlu’nun, Akşener’in imzasıyla uğraşma, Demirtaş’ı hapiste tutma, gel erkekçe yarışalım” diye seslenirken yalnızca siyaseti erkekler arasındaki bir rekabete indirgemekle kalmıyor. Daha sonra dil sürçmesi olarak tanımladığı bu sözleri düzeltmek için kullandığı “yiğitçe dövüşelim, mertçe dövüşelim” demek istedim sözleriyle yeniden siyaseti eril dünyanın sınırları içinde gerçekleşen, erkeklere özgü bir “dövüş” olarak tanımlamış oluyor. Oysa modern siyaset kuramının öncülerinden olduğu kabul edilen ve siyasal toplum oluşmadan önceki insanı homo homini lupus (insan insanın kurdudur) olarak tanımlayan Thomas Hobbes’a göre siyaset, insanların birbiriyle dövüşme özgürlüğünden vazgeçmesiyle ortaya çıkan bir olgu. Dahası, İnce’nin kadınlardan özür dilerken sözlerin düzeltmek için başvurduğu yiğit sözcüğünün TDK sözlükteki anlamına bakmak, ne kastettiğimi açıklığa kavuşturmak için yeterli: Sözlük, yiğit sözcüğünün güçlü ve yürekli kahraman, gözüpek kimse ve delikanlı, genç erkek anlamına geldiğini söylüyor bize. Mert de, yiğit anlamına geliyor. Ayrıca sözünün eri, güvenilir kimse, erkek anlamında kullanılıyor.

Bu durumda bize de, geçen haftaki yazımda kısmen açıkladığım sebeplerle mahpustaki cumhurbaşkanı adayı Demirtaş’ı hariç tutarak, cumhurbaşkanı yarışındaki adaylara raconunuz mübarek olsun demek düşüyor.


Ülkü Doğanay Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.