YAZARLAR

İnce iletişim teknikleri

CHP’de belki de ilk kez, bu kadar iyi hazırlanılmış ve bazı iletişim kurallarına dikkat edilmiş bir organizasyona şahit olduk. Hatta bundan sonra, her 4 Mayıs günü, CHP’de, “konuşurken beden dilinin kullanılmaya başlanması”nın yıldönümü olarak kabul edilebilir.

“Sayın Muharrem İnce! Gel bakalım buraya!” CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı, işte bu cümleyle açıklandı.

Kemal Kılıçdaroğlu, kendi (uzun ve kısa) konuşmalar tarihindeki en heyecanlı, beden dili kullanımı en yüksek, en vurgulu, ses tonunu en doğru kullandığı ve gülümsemesini en tutamadığı konuşmayı yaptı. Konuşurken, birkaç kez kürsüye bile vurdu.

Konuşmasının sonunda, Muharrem İnce’yi çağırdı. Sonra bütün gözler, (doğal olarak) Muharrem İnce’deydi. Ben Kılıçdaroğlu’na bakmaya devam ettim.

Gurur duyuyordu. Artık kendisiyle mi, partisiyle mi yoksa verdiği kararla mı gurur duyuyordu, bilmiyorum ama yüzünden gurur akıyordu. Muharrem İnce’yi sahneye davet etme şekli de (sanırım) tesadüf değildi.

Partinin genel başkanıydı çünkü. Sonradan bir sürü kulplar takılacağını tahmin etse de yapması gereken buydu. Şefkat dolu, babacan bir gülümsemeyle “Gel bakalım buraya!” diyerek, “ben senin büyüğünüm” mesajı vermiş oldu.

İnce, sahneye doğru yürürken, Kılıçdaroğlu hiç kıpırdamadan, dümdüz durdu. Yürüyüp yanına gelene kadar, bekledi. Yanına geldiğinde, elini uzattı, az önceki “Gel bakalım buraya!” sevecenliğinde öptü ve sahneyi İnce’ye bıraktı.

Salonda ani alkış ve coşku patlamaları yaşanırken (ve fonda garip bir marş çalarken) Kılıçdaroğlu’na bakmaya devam ettim.

Ceketinin düğmelerini bir açıp bir iliklemesine, kendi etrafında bir tur dönmesine, “kurumsal” durmaya çalışmasına rağmen, bir türlü tutamadığı gülümsemesine, ellerini cebine koyup, sonra hızla cebinden çıkarmasına filan bakarak, Kılıçdaroğlu’nun o anda süper sinsi ve hain planlar peşinde koşan bir adamdan çok, bildiğimiz, samimi ve heyecan içinde duran bir adam olduğunu söylemek mümkün.

Muharrem İnce mikrofona geçince, tam “Kılıçdaroğlu neden sahneden inmiyor ve neden alkışlarken iki parmağı içe doğru kıvrılmış duruyor?” diye düşünmeye başlamıştım ki, meğer “rozet mizanseni” varmış.

İnce, tarafsız bir cumhurbaşkanı olmak için, 39 yıldır yakasında taşıdığı CHP rozetini çıkarıp, Kılıçdaroğlu’na “emanet etti”. Kılıçdaroğlu da ona (kıvrık duran iki parmağının arasında tuttuğu) Türk Bayrağı rozetini taktı ve sahneden indi.

CHP’de belki de ilk kez, bu kadar iyi hazırlanılmış ve bazı iletişim kurallarına dikkat edilmiş bir organizasyona şahit olduk. Hatta bundan sonra, her 4 Mayıs günü, CHP’de, “konuşurken beden dilinin kullanılmaya başlanması”nın yıldönümü olarak kabul edilebilir.

Siyasetçiler içinde, bugüne kadar beden dili, jest, mimik, vurgu, ses tonu uzmanı hep Tayyip Erdoğan’dı. İkinci sırada da Selahattin Demirtaş vardı. Muharrem İnce, adaylığının açıklandığı 4 Mayıs konuşması ve dün Yalova’daki ilk mitinginde, bu alanlarda da kendilerine “rakip” olacağını gösterdi.

İnce’nin iyi bir hatip olması, yorgun, bitkin görünmemesi, pasif durmaması, her alanda laf yetiştirme yeteneği, “Kavga isteyen olursa, daniskasını yaparım!” gibi hisli cümleler kurması, umut aşılaması sosyal medyayı çok heyecanlandırdı.

Cumhurbaşkanı olduğunda sarayda değil, Çankaya’da oturacağını söylemesi, Ahmed Arif’ten şiir okuması, çıkışta cuma namazına gitmesi, Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istemesi, cümlelerin içine serpişen “Kürt, Alevi, kardeşlik, memleket, bayrak, vatan, şehit” kelimeleri ise, 80 milyonun hepsini, aynı anda kucaklamaya çalışma heyecanından kaynaklanıyor olabilir.

İletişimde ne söylediğimizden çok, nasıl söylediğimiz önemli oysa. Konuşmaların içeriğinin yani sözlerin akılda kalma, inandırma ve etkileme oranı, sadece yüzde 7 olarak kabul ediliyor. Geri kalan yüzde 93 de beden dili, üslup, ses tonu, jest ve mimikler. (Evet, inanılmaz ama böyle.)

Ünlü bir siyasetçinin, kalabalık bir mitingine gidip bağırmaktan sesi kısılan, alkışlamaktan elleri patlayan birine “Ne anlattı, nelerden bahsetti?” diye sorun. İçerikle ilgili cevaplardan çok, o kişinin ne yüce, harika, muhteşem, inanılmaz bir insan olduğunu duyacaksınız.

Muharrem İnce’nin, beden dili ve ses tonu konusunda biraz daha düşünmesi ve kendi üslubunu acilen bulması gerekiyor. (Heyecan ve coşkunun arttığı anlarda, biraz Tayyip Erdoğan’ın beden diline, tonlamasına ve üslubuna kayıyor çünkü.)

Prompter kullanmama konusunda kararlıysa, konuşma metinlerine de ince ince çalışması gerekiyor.

Güzel güzel “HDP’liler de bu memleketin evladı, AKP’liler de bu memleketin evladı. Karamollaoğlu’nun, Akşener’in imzasıyla uğraşma. Perinçek’le uğraşma. Demirtaş’ı hapiste tutma.” dedikten sonra “Gel, erkekçe yarışalım.” dememesi gerekiyor mesela.

“Erkekçe” yarışmak yerine, “eşit koşullarda” ya da (daha önce yürüyüşü bile yapılan) “adalet”li koşullarda yarışmak istemesi gerekiyor.

Herkese, cinsiyetçi dilden uzak, beden dili yüksek, insanca yarışmalar dilerim.


Reyya Advan Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 13 yıl, İstanbul’da çeşitli uluslararası reklam ajanslarında, reklam yazarlığı yaptı. Çocuk hikâyeleri ve masallar yazdı. İstanbul’un trafiğine ve nem oranına daha fazla dayanamayarak, Ankara’ya geri döndü. 2009’da, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. Reklamcılık, yazarlık, sunum teknikleri gibi alanlarda dersler veriyor. Kurbağalara olan abartılı ilgisi dışında, normal bir insan.