YAZARLAR

El salla, el salla

Otobüs geçtiğinde, birden ayağa kalkıp onlara el sallıyorduk, onlar fotoğraf çekiyorlardı. Hızlıysalar eğer ya da Japon…

Pencerenin önüne sıralanıp el sallıyorduk. O sırada evde kaç kişi varsa. Onlar da iki katlı, üstü yağmursuz havalarda açık olan otobüsle geçerken hemen bize karşılık veriyorlardı. El sallayıp hızlı davranabilirlerse fotoğraflarımızı çekiyorlardı. Japonlar mutlaka çekiyordu. Sonra oturup konuşmaya devam ediyorduk. Negri’nin ‘İmparatorluk’ kitabından bahsediyorduk mesela ya da Melamilerden ve Sainsbury’de indirimdeki tavuk butlarından, şaraplardan, rafların yanına koydukları sepette duruyordu bunlar. Sonra gene otobüs geçtiğinde, birden ayağa kalkıp onlara el sallıyorduk, onlar fotoğraf çekiyorlardı. Hızlıysalar eğer ya da Japon…

Cambridge’de bir mülteci arkadaşın eviydi. Penceresi turistik tur otobüsünün ikinci katına denk geliyordu. Eve gelen misafirlere turistlere el salladığımız için para kazandığımızı söylüyorduk. Hepsi inanmıyor gibi davranıyordu ama çoğu inanıyordu. Bir sonrakinde gelip yanımızda el sallıyordu. Bir Cambridge belediyesi hizmeti, diyorduk. Bu şarapları nasıl içebiliyoruz zannediyorsunuz diyerek bir yenisini açıyorduk. Şili şarabı, daha çok indirimde olan. Bir sonrakinde bizden önce fırlayıp pencere kenarında yerlerini alıyordu. Gülümse gülümse, diyorduk çalışma tüzüğü böyle. Kahkaha atıyordu bu sefer genellikle misafir. Eyvah bu seferin parasını vermezler, diyorduk. Bir kağıt alıp üstüne bir çarpı işareti koyuyorduk. Daha çok elektrik faturasının sırtı oluyordu kağıt, belki su faturası. Devletten geldiği için ciddiyet bulaşmış oluyordu kağıda, biraz incelesen cinayet, vergi, yani resmi haraç ve hiyerarşik alçaklık…

Bir gün dünyanın bir taraflarında bu fotoğrafların aniden karşıma çıkacağını düşünüyordum. Gezi fotoğraflarının misafirlere illaki gösterildiği zamanlardı. –Şimdi olsa Instagram– Ne biliyim Hollanda, Şili, Meksika, Kore’de filan ve çok muhtemel Japonya. Nedense pencereden iki-üç gülümseyen, bir ya da iki kahkaha atarak el sallayanlar fotoğrafı. Fakat dünyanın neresinde olursa olsun kime üstü açık turist otobüsüyle gezdiniz mi, diye sorsam, hayır diyordu. Ya hiç böyle tanıdığım kimse yoktu ya da saklıyorlardı benden. Herkesin hiç televizyon seyretmediğini söylediği gibi, belki belgesellere bakıyorlar…

İkinci ya da üçüncü şişe şaraptan sonra atladığımız otobüsler oluyordu. Misafirler sorarsa, yeter artık bu kadar para, diyorduk. Çok para bozar insanı. Gülüyorlardı, şaraptan muhtemel. İyi para veriyorlar mı bari, diyorlardı. Yine gülüyorlardı. O zaman öldürücü darbeyi vuruyordu Alişan, ev sahibi arkadaş. Bu adam nasıl geziyor zannediyorsunuz diyordu. Borges öyküsü etkisi yapıyordu bu cümle. Yoksa gerçek mi diye kuşku bulutu dolaşıyordu gözlerinde ve tabii ki gerçekti…

Sonra akşam biz evden çıkıp, çamaşırhane boyamaya gidiyorduk mesela…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...