YAZARLAR

Örgütlenen seyirci filmsiz kalmaz!

Kars ve Lüleburgaz’da bir araya gelen sinemaseverler, kentlerinde vizyona girme şansı bulamayan filmleri izleme şansını yakalıyor. Nasıl mı? Örgütlenerek ve talep ederek.

Türkiye’de sinemanın en büyük sorunlarından birinin dağıtım olduğu biliniyor. Ana akımın dışında kalan filmlerin belli başlı büyük kentler dışında seyirciyle buluşması neredeyse imkansız. Bu hem zor koşullar altında film üretenleri mağdur ediyor hem de bu filmleri bekleyen seyircileri.

Koşullar belli. Sektörde ciddi bir dağıtım ve sinema salonu tekeli oluşmuş durumda. Çeşitli vesilelerle İstanbul ve Ankara dışındaki şehirlerde düzenlenen film festivallerine gittiğimizde oradaki seyirciler görmeyi arzuladıkları filmlerin kentteki sinemalara gelmediğinden yakınıyorlar. Ben de her defasında Kars’ta ve daha sonra kurulan Lüleburgaz sinema topluluklarını örnek veriyorum. Çünkü bu kentlerdeki sinemaseverler bir araya gelip sinema salonu ve dağıtımcılarla işbirliği içinde istedikleri filmleri görme fırsatını yarattılar kendilerine. Yaşanan bir diğer dikkat çekici durum ise Tolga Karaçelik’in son filmi “Kelebekler”in vizyona girmesi vesilesiyle filmin gösterilmediği kentlerdeki seyirciye yaptığı çağrı oldu. Tolga Karaçelik seyircilerin harekete geçmesi ve sinema salonlarına baskı kurması üzerine filmin Edirne, Çanakkale, Edremit, Van ve Denizli gibi kentlerde seyirciyle buluşma şansı yakaladığına söyledi.

KARS SİNEMA TOPLULUĞU

Kars Sinema Topluluğu’ndan İnan Ercan, 2009 yılına kadar kentte düzenlenen film festivalinin yerel yönetim tarafından iptal edilmesinin ardından seyirciler olarak bir araya geldiklerini belirtiyor. 2010 Nisan ayında başlayan serüven boyunca başta Türkiye sinemasının kalburüstü filmleri olmak üzere Cannes, Berlin gibi önemli festivallerde dikkat çeken yapımları da kente getirip izleme fırsatı bulmuşlar. Üstelik kente gelen yalnızca filmler değil, aralarında Zeki Demirkubuz, Pelin Esmer, Yiğit Özşener, Önder Çakar, Mustafa Kara, Ceylan Özgün Özçelik, Kazım Öz ve Reis Çelik’in bulunduğu birçok yönetmen de gelip söyleşi gerçekleştirmiş. Şimdi sınır komşuları Azeri, Gürcü, İranlı yönetmenleri getirmek için çabalıyorlar.

Kars Sinema Topluluğu’nun gösterimleri her Çarşamba tek seans olarak 269 koltuklu kentin tek sinema salonunda gerçekleştiriliyor. Sinema gişe filmleri gösteriyormuş ağırlıklı ama topluluk haftada bir seans için salonu kullanıyor ve kendi seçtikleri filmi izliyor. Salon dolduğu için hem sinema salonu kazanıyor hem de seyirciler istedikleri filmi görebiliyor. Ama bu her zaman böyle değilmiş: “İlk başladığımız zamanlar çoğunlukla politik filmleri gösterip politik tartışmalar yürütüyorduk. Çoğunlukla DVD’den gösterim yapılıyordu. Bazen de yönetmenlerle irtibat kurarak gösterdiğimiz filmler de oluyordu. Bu işin böyle gitmeyeceği düşüncesi ile Başka Sinema ile irtibat kurduk. Son üç sezondur Başka Sinema seçkisi filmlerini dağıtım şirketine gösterim ücreti ödeyerek gösteriyoruz. Filmleri takip ederek o filmler arasından seçim yaparak aylık program oluşturuyoruz” diyor Ercan.

Her çarşamba 70-80 kilometre yol kat ederek Ardahan’dan, Göle’den gelip film izleyen, sonra evlerine dönen insanlar olduğunu aktaran İnan Ercan bir arada olmanın önemine dikkat çekiyor: “Bir araya gelmek, başlamak devam ederken karşılaşılacak sorunları gidermek en güzeli. Biz amatör sinema topluluğu olarak bu işten para kazanmıyoruz. İşimizden, ailemizden çoğu zaman fedakarlık yapıyoruz ama çekilen bütün yorgunluğa değiyor. Sinemayı, sinema dünyasını bu sayede öğrenmeye çalışıyoruz.”

LÜLEBURGAZ SİNEMA TOPLULUĞU

Kars’taki sinemaseverleri örnek alarak benzer bir oluşuma giden Lüleburgaz Sinema Topluluğu’ndan Armağan Akın, İstanbul’da Beyoğlu Sineması’da “Kalandar Soğuğu” filmini izlerken ‘Başka Sinema Salonları’ başlığı altında ‘Kars Şehir Sineması’nı görünce “Kars’a gittiyse Lüleburgaz’a da gelebilir” diye düşünüyor ve döndüğünde yıllardır birlikte film izledikleri arkadaşlarını harekete geçiriyor. Kars Sinema Topluluğu ile bağlantıya geçiyorlar ve onların yönlendirmesiyle Başka Sinema filmlerini kentlerine getirmeyi başarıyorlar. Onların da film gösterim günleri Çarşamba. Kentte şu anda tek bir sinema var ve tıpkı Kars’ta olduğu gibi seyirciler bu salonu tek seanslığına kiralayıp istedikleri filmi görebilme fırsatını yaratıyor kendisine. Akın ayrıca, İstanbul Bağımsız Film Festivali’nin oluşumu Yeni !fkare ile her ayın son cumartesi ve pazarı ayın temasıyla ilişkili filmleri ücretsiz şekilde Lüleburgazlı sinemaseverlerle buluşturduklarını da aktarıyor.

Ve iyi film izlemek isteyen seyirciye de bir çağrısı var: “İyi filmler izlemek isteyen kişiler bir araya gelerek alternatif dağıtım yapan kurum ve kuruluşlarla irtibata geçebilirler. İnanın o insanlar da ‘nitelikli sinemaya’ değer veren insanlarla bir şeyler yapmak için can atıyorlar.”

BAŞKA SİNEMA: BU İŞBİRLİĞİ ÇOK DEĞERLİ

Türkiye’de dağıtım sorununa küçük de olsa nefes aldıran Başka Sinema’nın Direktörü Azize Tan, bu sinema topluluklarıyla yaptıkları işbirliğinin kendileri için çok değerli olduğunu belirtiyor. “Kars’ta çok iyi organize olmuş, gerçek sinemaseverlerden oluşan bir kitle var. Yıllar içinde kendilerini çok geliştirdiler ve başka illerdeki sinemaseverlere ilham oldular. Geçen yıl çalışmaya başladığımız Lüleburgaz Sinema Derneği ile de Kars’taki dostlarımız aracılığıyla tanıştık. Buralarda filmlerimizi vizyona giremesek de her hafta çarşamba günü bir seans Başka Sinema filmlerini gösteriyoruz. Organize olan sinemaseverler bu gösterimlerde 200-250 kişilik seyirci sayılarına ulaşmamızı sağlıyor” sözleriyle anlatıyor bu verimli işbirliğini Azize Tan. Gösterimlerin düzenli olmasının seyircide aidiyet duygusu yarattığına dikkat çeken Tan, yakın zamanda Kars ve Lüleburgaz’a Mersin’in de eklendiği, Bodrum’dan ise talep aldıklarını, Van’daki benzer bir oluşumla temas halinde olduklarını aktarıyor.

Bu örneklerin ilerleyen dönemde söz konusu filmlerin çok daha fazla şehirde vizyona girebilmesi için bir model olabileceğine ifade eden Tan, Boğaziçi Üniversitesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi ve Koç Üniversitesi ile benzer işbirlikleri içinde olduklarını ve diğer üniversitelerden de benzer bir ilgi gelmeye başladığını söylüyor. Talep geldiğinde kendilerinin dağıtımcısı olmadıkları filmleri de programa almaya gayret ettiklerini ifade eden Tan seyircilere bir çağrıda bulunuyor: “Sinema toplulukları ya da dernekleri kurarak kendi aralarındaki iletişimi güçlendirebilir ve bu tip gösterimleri daha rahat düzenleyebilirler.”

Bu örnekler örgütlenen seyircinin filmsiz kalmayacağını gösteriyor. Yalnızca film üreticilerinin, alternatif dağıtımcıların çabasıyla seyircinin filmlerle buluşması mümkün olamayabiliyor. Seyircinin de benzer bir çaba göstermesi gerekli. Bu iki örneğin başlangıç için iyi bir referans noktası olduğu kesin.