YAZARLAR

Şam akıllı kimyasal silah mı icat etti?

Varsayalım saldırıyı Suriye yönetimi yaptı. Peki bu kimyasalın (daha önceki saldırılarda olduğu gibi) sadece sivilleri ve daha da ötesinde sadece kadın ve çocukları seçebilecek kadar “akıllı” olmasına ne demeli? Neden bu saldırılarda (diğer sıradan bombardımanlarda olduğu gibi) hiç militan ölmez?

Skripal ve kızının zehirlenmesi ile başlayan kimyasal kampanyası şimdi daha önce aynı senaryonun defalarca denendiği Suriye’yi de içine alarak genişliyor.

Suriye Doğu Guta’da İslam Ordusu örgütü ile yönetim arasında devam eden pazarlıklarda anlaşmaya varılmak üzereyken örgüt görüşmeleri kesti ve Şam merkeze yönelik havan ve roket saldırıları gerçekleştirdi.

Anlaşmaya varılamamasına neden olarak örgütün daha önce “tövbe hapishanesinde” tuttuğu esirleri ve “cariyeleri” yanında götürme konusunda ısrarcı olması gösteriliyordu ancak gerçek neden başkaydı. Şam’dan görüştüğümüz bazı kaynaklara göre Suudi Arabistan destekli örgüt, bugüne kadar kendisine ulaştırılan ve yaklaşık 900 milyon dolar olduğu öne sürülen parayı da yanında götürmek istiyordu.

Çatışmalar ve örgüte yönelik bombardıman sürerken Rusya’nın daha önceden uyardığı olay gerçekleşti ve Duma banliyösüne yönelik kimyasal saldırı yapıldı.

Kimyasal saldırılar konusunda örgütlerin ve Batı’nın sicili temiz değil. Suriye’de ilk olarak 2012 sonlarında Halep’in Han El Asel semtine yönelik kimyasal silah saldırısı yapılmıştı.

O dönemde Batı klasik “Esad halkını kimyasal ile öldürüyor” açıklamalarında bulundu. Ancak üzerinden çok geçmeden ordunun hakim olduğu ve yönetim yanlısı olduğu bilinen Han El Asel’e saldırıyı cihatçı örgütlerin yaptığı anlaşıldı.

Kimyasal konusu Batı için her zaman en geçerli müdahale gerekçesi. Daha önce yapılanlar onlarca saldırı da dahil bugüne kadar Suriye yönetiminin kimyasal kullandığı iddiaları ispatlanamadı. Ancak her seferinde sanki ilk kez duyuluyor ya da bu yalan ilk kez ortaya atılıyormuş gibi açıklamalar, haberler yapılıyor.

Bu kez de öyle oldu ve kimyasal saldırı haberi daha dünya basınında tam olarak yer almadan Washington çok hızlı tepki gösterdi.

İnsan ister istemez “açıklama önceden hazır mıydı” diye düşünmeden edemiyor. İddianın kaynağı Beyaz Baretliler’in sicili bir hayli kabarık. Elemanlarının El Kaide bağlantılarından, senaryo çekimlere kadar birçok açığı yakalanan örgüt bu kez de sahneye çıktı.

Diğer “haber kaynağı” ise Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi. Gözlemevi 2011’den bu yana dünya basını tarafından kaynak olarak kullanılmıştı. Her iki oluşumun da İngilizler ile olan bağlantıları kadar saldırının ABD Başkanı Trump’ın Suriye’den çekilme niyetini beyan etmesi üzerine gelmesi ilginç bir tablo oluşturuyor.

ABD’de Beyaz Saray, Pentagon ve CIA’nin Suriye konusunda bir yandan koordinasyon içinde hareket ettikleri ama diğer yandan (muhtemelen koordinasyonun da öngördüğü üzere) “kendi faaliyetlerini” sürdürdükleri biliniyor.

Saldırı ABD Başkanı'nı son Suriye açıklamalarından dönmeye zorlamak için yapılmış olabilir mi? Ya da danışmanları kendisine “Hata yaptınız, biz sizi kurtaracak bir yol buluruz” önerisinde bulunmuş olabilirler mi?

Bir başka ihtimal, yok olmakla Cerablus’a göçmek arasında seçim yapmaktan başka şansı kalmayan İslam Ordusu terör örgütünün “son silahına” sarılmış olması. Duma’dan çıkmalarına engel olabilecek tek gelişmenin Batı’nın müdahalesi olabileceğini düşünen İslam Ordusu kimyasal saldırıyı yapmış olabilir.

Saldırıyı Suriye yönetiminin yapmış olması bu iki ihtimale göre çok zayıf. Yönetim neden tam da örgütün en zayıf ve bölgeyi boşaltmak üzere olduğu bir anda böyle bir saldırıyı yapsın ki? Üstelik kimyasal saldırının Batı için önüne geçilemeyecek bir gerekçe yarattığı biliniyorken.

Bir başka soru şu: Varsayalım saldırıyı Suriye yönetimi yaptı. Peki bu kimyasalın (daha önceki saldırılarda olduğu gibi) sadece sivilleri ve daha da ötesinde sadece kadın ve çocukları seçebilecek kadar “akıllı” olmasına ne demeli? Neden bu saldırılarda (diğer sıradan bombardımanlarda olduğu gibi) hiç militan ölmez?

Kimyasal saldırı sonrası çekildiği öne sürülen videoları kaydedenler nasıl olabiliyor da çıplak ayakla ve korunmasız şekilde olay yerine gidip çekim yapabiliyorlar? Bundan önceki saldırılarda da gündeme gelen bu ve benzer soruların yanıtı çok açık: Suriye’de çoktan savaşın sonuna gelindi ve ABD her ne kadar Suriye’de oluşturmaya çalıştığı kendi bölgesinde devam etmek istiyor olsa da müttefiklerini de unutmuyor. İslam ordusu örgütü Duma’dan çıkarsa Suudi Arabistan merkez bölgedeki tüm etkinliğini kaybedecek. Bin Salman bu kozunu kaybetmek istemiyor ve sonuna kadar direnmeye kararlı gibi görünüyor.

Diğer yandan bu saldırı İngiltere ile Rusya arasında başlayan kimyasal krizinin genişletilerek devam ettirilmek istendiğini düşündürüyor.

Trump’ın açıklamalarında Rusya ve İran’ı ihmal etmemesi kimyasal provokasyonun “Skripal krizinde eksik karenin tamamlanmasını da” sağlama hamlesi gibi duruyor.

ABD’nin kimyasal tepkisine alışkanlıkla olsa gerek Avrupa da hemen katıldı ve İngiltere, Fransa ve diğer bazı Avrupa ülkeleri BMGK’nin acil toplanması için çağrı yaptı.

ABD’nin açıklamaları Suriye’ye yeni saldırı olasılığını gündeme getirince Rusya bu kez sert çıktı ve saldırıların kabul edilemeyeceğini açıkladı. Ancak saldırı geçen yıl bugünlerde olduğu gibi ABD’den değil son saldırısında bir uçağı Suriye tarafından düşürülen İsrail’den geldi.

Rusya ise hava savunma sistemleri aktif olmasına rağmen sekiz füzeden üçü Humus’un doğu kırsalında bulunan T – 4 askeri havaalanına isabet etti.

Bu saldırı sonrası ABD’nin “biz yapmadık” açıklaması Rusya’nın uyarısının etkili olduğunu gösteriyor. İsrail uçakları ise muhtemelen Lübnan ya da Akdeniz üzerinden atış yaptı.

Kimyasal silah provokasyonunun Erdoğan – Putin – Ruhani zirvesi sonrasına gelmiş olmasına da dikkat edilmeli.

Üçlünün verdiği fotoğraf Çin devlet başkanı eksik kalmış olsa da Batı için yeterince tahrik edici.

İddialara konu yer Suriye’de ancak meselenin sadece Suriye olmadığı ve artık yerel ile küresel olanın iç içe geçtiği bir mücadelenin yaşandığı ortadayken, güçlü bir mesajın verildiği fotoğraftan hemen sonra Türkiye’nin de doğrudan Suriye ve dolaylı olarak Rusya ve İran’a saldırmayı hedefleyen ülkeler ile aynı dili kullanması nasıl yorumlanmalı?

Daha önceki yazılarımızdan birinde “Türkiye ‘direniş ekseninde’ mi yer alacak?” sorusunu sormuştuk. Kimyasal saldırı haberleri sonrası Türkiye’den yapılan açıklamalar şimdilik öyle olmadığını gösteriyor.

Öte yandan Suriye’de kimyasal saldırı iddialarının “istenen başarıyı” sağlayıp sağlamayacağı önümüzdeki günlerde belli olur. Ama ne olursa olsun atılan her adım geri dönülmesi zor yeni süreçler yaşatıyor ve sarmal her geçen gün daha da karmaşıklaşıyor.

Not: Kimyasal saldırı iddiaları ve görüntülerine şüphe ile yaklaşmak lazım. Kesin ifadeler kullanmamakta fayda var ancak iddiaların bağımsız kaynaklarca yalanlanması şaşırtıcı olmaz.


Musa Özuğurlu Kimdir?

Gazeteci. Mesleğe 1994 yılında başladı. Çok sayıda radyo ve TV kanalının haber merkezlerinde editörlük, muhabirlik, program sunuculuğu yaptı. 2010 yılında TRT Türk’ün Suriye temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Suriye’de 2011’de başlayan süreci 2016 yılına kadar yerinde takip eden az sayıda yabancı gazeteciden biridir. Alanı Suriye başta olmak üzere Ortadoğu. Serbest gazeteci olarak çalışmaktadır.