YAZARLAR

Acaba hangi filmi izlesek!

İstanbul Film Festivali zengin bir program ve “hangi filmin izleneceğine bir türlü verilemeyen kararlar” eşliğinde bugün başlıyor. Bazen filmlerden değil de belirli konseptlerden hareket etmek hem film seçiminde hem de belli konularda bilgi sahip olmada yardımcı olabilir.

İstanbul Film Festivali bu akşam gerçekleştirilecek açılış töreni ile 37. kez seyirciyi dünyanın dört bir yanından filmlerle buluşturuyor. 12 gün boyunca 210 film yedi sinemada gösterilecek. Yakın dönemin merakla beklenen filmleri, geçmişin büyük başyapıtları, gizli hazineler, dünyanın hal-i pür melalini gösteren etkileyici belgeseller, yerli yapımlar, kısalar…

Peki, bu kadar çok eser arasından nasıl bir seçim yapacağız? Kuşku yok ki, yakın dönemde büyük festivallerde sükse yapmış ve merak uyandırmış filmler en çok ilgiyi görecek. Bergman filmlerini perdede görme fırsatını has sinefiller kaçırmak istemeyecek. Her zamanki gibi ulusal yarışmanın gün yüzüne çıkmamış filmleri dolup taşacak. Her şeyde olduğu gibi film festivallerinde de çok konuşulan, adı en fazla duyulmuş olan, rüştünü ispatlamış gibi görünen filmlere ilgi yoğunlaşıyor. Seyirci de bu filmleri izleyebilmek için salonlar arasında koşturup duruyor.

Film festivalinin başladığı 80’li yılların ilk yarısından itibaren uzun dönem boyunca sinemaya aç kuşakların salonları doldurması anlaşılabilir bir durumdu. Zaten ülkede vizyona giren film sayısının kısıtlı olduğu bir dönemde, dünyanın en önemli yönetmenlerinin yapıtlarının ülkeye gelmesi, 60’lar ve 70’lerin sinema birikiminin toplu gösterimlerle sinemaseverlere sunulması bulunmaz bir nimetti. Ama bugün geldiğimiz noktada filme ulaşmak o kadar da zor değil. Hali hazırda birçok film vizyona giriyor zaten. Merak edilen başka filmi izlemek için de birçok yol mevcut!

Geniş sinema arşivi olan bir internet platformuna üyeyseniz ya da bilgisayarınızda torrent kuruluysa bütün yıl sizin için festival tadında geçiyor demektir. Üstelik İstanbul Film Festivali artık yalnız da değil. Filmekimi, !f, Randevu İstanbul vb. yılın diğer boşluklarını dolduran ve seyirciye farklı alternatifler sunan festivaller olarak yollarına devam ediyorlar. Gelelim başlıktaki soruya: Doğru filmi nasıl seçeceğiz?

İstanbul Film Festivali, yalnızca yılın ve sinema tarihinin en önemli filmlerini görme fırsatı sunmuyor. Aynı zamanda belirli bir konsept belirleyip ona göre film paketi oluşturarak bir alandaki eksikliği tamamlama fırsatı da sunuyor. Örneğin, çağımızda artık bir tür ‘habercilik’ işlevi de görmeye başlayan belgesellere yoğunlaşarak dünyanın dört bir yanında olup bitenlerden haberdar olmak, çevre sorunlarından insan hakları ihlallerine kadar yeryüzünün mahrum kaldığı şiddete dair hatırı sayılır bir birikim elde etmek mümkün. Ya da yalnızca belirli bir alana yoğunlaşarak o alandaki eksikliği gidermek.

Kendi adıma bu yıl Ortadoğu ve Afrika çıkışlı filmlere yoğunlaşmak ve bu bölgelerdeki gelişmelerin sinemada nasıl karşılık bulduğunu keşfetme hedefindeyim. “Tarihsiz İmzasız” (Vahid Jalilvand/ İran), “Kaybolma” (Ali Asgari/ İran), “Sara ve Selim Hakkında” (Muayad Alayan, Filistin), “Baskın” (Nabil Ayouch, Fas), “Şeria Nehri’nin Batısı” (Amos Gitai, İsrail), “Fransa’da Bir Mevsim” (Mahamat-Saleh Haroun, Fransa), Muhi (Rina Castelnuovo-Hollander, Tamir Elterman, İsrail), “Nigar” (Rambod Javan, İran), “Düğün Davetiyesi” (Annemarie Jacir, Filistin), “Ev” (Asghar Yousefinejad, İran), “Ümmü Gülsüm’ün Peşinde” (Shirin Neshat) ve “Makala” (Emmanuel Gras) şimdiden programıma aldığım filmler.

Bu tür kapsamlı programa sahip olan festivaller bazı olanaklar da sunuyor. Film sayısı arttıkça bir yandan film seçmek ve program yapmak zorlaşırken, diğer yandan farklı farklı konseptler oluşturup belirli bir hedef doğrultusunda bir seçki oluşturma fırsatı da ortaya çıkıyor. Nihayetinde festivalde ‘öne çıkan’ yeni filmler bir süre daha sinema gündeminde olmaya devam edecek. Muhtemelen hatırı sayılır bir kısmı da vizyona girecek ilerleyen günlerde. Ama yukarıda sıraladığım filmler gibi her zaman göz önünde olmayan ve ancak bu tür büyük festivallerde gündemimize alma fırsatı bulabildiğimiz yapıtlara öncelik vermek de bir seçenek.

Filmlere tüketici değil de ‘öğretici’ bir gözle bakarsak farklı bir deneyim çıkabilir karşımıza. Belirli bir konsept dahilinde seçtiğim bu filmler belki ‘yüksek’ bir seyir zevki vermeyecek her zaman ama İran’dan Çad’a, İsrail’den Fas’a uzanan bir çizgide bu ülkelerin toplumsal hayatlarına, günlük rutinlerine, ilişkilere bakışlarına, aşkı kavrayışlarına, kendilerini dünyada nasıl konumlandırdıklarına ve özgün sorunlarıyla nasıl baş etmeye çalıştıklarına dair önemli veriler sunacak eminim!