YAZARLAR

'Sadakat yükümlülüğü' ve kadınlar sahnede!

Geçen hafta çıkan iki habere dikkat çekmemek olmaz. İlki, Yargıtay’ın kadının “sadakat yükümlülüğü”ne uymaması sebebiyle katile haksız tahrik indirimi verilmesi gerektiğine ilişkin bozma kararı, ikincisi kadınların sahneye çıkmasının engellenmesi...

Her geçen gün geriye doğru gittiğimizin en net göstergelerini kadın ve çocuk hakları ihlallerinde bulmak mümkün. Her bir gün haberimiz olan/olmayan bir dolu ihlal oluyor; fakat bazı haftalar daha sert geçiyor. Geçtiğimiz hafta da onlardan biriydi. Özellikle iki habere dikkat çekmemek olmaz:

İlki, Yargıtay’ın kadının “sadakat yükümlülüğü”ne uymaması sebebiyle katile haksız tahrik indirimi verilmesi gerektiğine ilişkin bozma kararı.

Biliyorsunuz; iktidarın yıllardır ülke üzerinde yaptığı ince algı çalışmaları her defasında tabiri caizse yasal düzenlemelerle taçlandırıldı. Bir şeye tepki gösterir gibi görünüp, amaçlarına giden yolda adım adım ilerlediler. Zaten ülkede geç bir zamanda kaldırılması utanç veren “idam” cezasını insanların aklına tekrar soktular. Hadım gibi ilkel ve insan haklarına tümüyle aykırı bir yöntemi yasalara soktular. Kendilerine karşı olan “terörist”lere yapılan her türlü eylemi meşrulaştırdılar. Yargı insanlarını da isteklerini yerine getirecek kişiler olması üzerinden düzenleyerek “karşı devrim”lerinin en işlevsel aracını garantiye aldılar.

Son çıkan karar da yine ilkelliğe dönüşün en parlak örneklerinden. Yasaya bu kez 2004 yılında çıkarmış olduğumuz “zina” denilen saçmalığı sokmaya çalışıyorlar. Hatırlarsanız Erdoğan, çocuk istismarı gibi ince bir yarayı kullanarak “Zina konusunun da yeniden ele alınmasının çok çok isabetli olacağı düşüncesindeyim. Çünkü bu toplumun manevi değerler noktasında farklı bir konum var. Zina ile ilgili düzenlemeyi de yapmak suretiyle bu tacizler vesaire bunları belki de aynı kapsam içerisinde değerlendirmemiz lazım” demişti ve Adalet Bakanlığı’na zina ile ilgili yeniden bir düzenleme yapılması çağrısı yapmıştı.

İşte Yargıtay’ın son kararı da masum değil ve bana sorarsanız Erdoğan’ın bu talimatıyla doğrudan bağlantılı.

Olay şu: Bir erkek bir kadını öldürüyor, adama ceza veriliyor. Yargıtay da kadının “sadakat yükümlülüğü”ne uymadığı gerekçesiyle verilen cezada “haksız tahrik indirimi” uygulanması gerektiği ama uygulanmadığı gerekçesiyle kararı bozuyor.

Sadakat yükümlülüğü ancak boşanma davalarında ileri sürülebilecek bir sebepten ibaret olup tamamen özel ve duygusal bir gerekçedir. Yani, katiyen cinayet sebebi değildir. “E biz zaten cinayet sebebidir demedik, indirim sebebidir dedik” diyenlere ise cevabımız şudur: Sizin bu gerekçeyi indirim sebebi kabul etmeniz demek, “zina” sebebiyle insan öldürülebileceği fikrini insanların aklına yerleştirmeniz demektir. Yani, “kadın cinayetlerinin bu derece arttığı bir toplumda” girizgahını yapmaktan artık midemizin bulandığı şu zamanda, kadın cinayetlerini meşrulaştırıcı bir sebebi daha ayan beyan ilan etmeniz demektir. Bu da basbayağı faciadır, ‘yeter artık’tır.

Ama tabii ki muktedirler yeter dinlemiyor, zira yeter diyenler “kendilerinden değil”, öyle kişiler aslında yok. Buna ilişkin olarak ne derece ileri gidebileceklerini bu hafta yaşadığımız bir olay daha gözümüze soktu: Kadınların sahneye çıkması engellendi. Devlet Tiyatroları sanatçılarının 18 Mart Çanakkale Anması’nda sahnelenmek için üç gün süren provalarla hazırlandığı oyunun sahnelenmesine bir saat kala TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın talimatıyla oyuna müdahale edildi. Ülke tekrar ayaklandı. 45 kadın örgütü tarafından yapılan ortak açıklamada da yer aldığı üzere daha önce de, kadınların erkeklere sarılmaması istenerek oyundaki vedalaşan asker- anne, eş uğurlaması, cepheye mermi taşıyan kadın bölümleri çıkartılarak içeriğe müdahale edilmiş ve oyundaki slaytlar da çıkartılmıştı. Bu içerik sansürü nedeniyle 12 dakikalık oyun 4 dakikaya düşürüldü. Son olarak da kadınların sahnede yer almaması istendi. Kadın oyuncular, protokol ve katılımcıların görüş mesafesi dışındaki merdivenlerde şiir okumak zorunda bırakıldılar.

Kadın oyuncuların beyanına göre bu değişiklik, İsmail Kahraman tarafından “Kızlarımız arkada duracak değil mi, aferin” denilerek ve eliyle de salonun arka tarafı işaret edilerek kutlandı. Erkek oyuncular "Sizin olmadığınız yerde bizim ne işimiz var" diyerek kadın oyunculara destek vermeye çalıştılarsa da, Devlet Tiyatroları yöneticilerinin devreye girmesi sonucunda, oyun son haliyle sahnelendi. Erkek oyuncular sahnede oyunu sergilerken, kadın oyuncular protokol ve katılımcıların doğrudan görüş mesafesi dışında arkada merdivenlerde tutuldu.

Üç gündür prova yapan kadınları aşağıladılar, gururlarını en ağır şekilde ezdiler, ağlattılar. Bunu yapanlara sadece şunları söyleyebilirim: Size de, ataerkilliğinize de yazıklar olsun! Dünyada da, ülkede de onca çabayla, emekle kazandığımız haklarımızı bir çırpıda Arabistan’dan dahi geriye attığınız için yazıklar olsun. Mustafa Kemal Atatürk’ün iradesini tepelediğiniz için yazıklar olsun. Cephede canını veren kadınların kemiklerini sızlattığınız için yazıklar olsun. Anayasayı da, TCK’yı da defalarca ihlal ettiğiniz için yazıklar olsun. Tüm ülke istifanızı istemenize rağmen koltuğunuza bu suçlu halinizle yapıştığınız için yazıklar olsun. Bize yapılacak onca iş varken bunları yazdırdığınız, vaktimizi aldığınız, enerjimizi sömürdüğünüz, umudumuza kastettiğiniz için yazıklar olsun…

Fakat hemen ekleyeyim; biz kazanılmış haklarımızı canımız pahasına bırakmayız ve sayımız çok fazla biliyorsunuz değil mi? Durduğumuz yerden bir adım geri atmayız ve türlü ‘yazık’ muamele de etseniz yılmayız biliyorsunuz değil mi? Biz sizinle eşitiz ve hatta şu vaziyette daha bile fazlasıyız, tillahınız gelse farklı düşündüremez, gerekirse sizin ağzınızdan konuşmayı da çok iyi biliriz, kısacası yedirmeyiz, biliyorsunuz değil mi?

Bilmiyorsanız öğrenin. Boşuna kürek çekmemiş olursunuz.

He şunu da hemen belirteyim bugün kadın mücadelesinde sahada olan insanlar olarak şunu gururla ve açıkça söyleyebiliriz: Bu ülkede hangi partiye oy verirse versin kadınlar özgürlükten yana. Yani kadınlarımızın bir kısmı zorunluluktan dile getiremese de, yapılan istatistiklere bakıldığında, kadınların hemen hemen tamamı -bu noktada Hülya Avşar’ı tenzih ediyoruz- kadının erkekle eşit hak ve fırsatlara sahip olması, gece kendini tehdit altında hissetmeden dışarı çıkabilmesi, evde sokakta her yerde kendini rahatça ifade edebilmesi, tek görevinin evde çocuğa, kocaya bakıp yemek yapmaktan ibaret olmaması gerektiğini düşünüyor.

Dolayısıyla sandığınızdan çok daha güçlüyüz yani, bilin.

Ayrıca, yazıyı Antalya’dan umutlu ve güzel bir haberle bitirelim. Zira, Antalya Valiliği İstanbul Sözleşmesi’nin özüne uygun bir kısım yükümlülükler getiren bir genelge yayınlamış. İçeriği kısaca sıralayalım:

1. İl bünyesindeki tüm kamu kurumlarında eğitim

2. Okullarda öğrencilere yönelik aile içi şiddet eğitimi

3. Sağlık personeline eğitim

4. Alo 183 ve 112 acil yardım hatlarının kullanımı

5. Adli rapor düzenlenmesinde titizlik ve adli muayene sırasında avukat bulundurma hakkı

6. Şiddet vakıalarında İstanbul Sözleşmesi md. 25 gereği derhal baroya bildirim yapılması ve avukat atanmasının istenmesi

7. Kamu spotları vb. yollarla kamuya yönelik bilinçlendirme çalışmaları

8. Tüm kamu görevlilerinin aldıkları ihbar üzerine işlem yapma zorunluğunun ve aksi takdirde İstanbul Sözleşmesi madde 29 gereğince tazminat yükümlülüğü olduğunun kendilerine hatırlatılması ve dikkatlerinin çekilmesi

9. Erken ve zorla evliliklerin önlenmesi için projeler yapılması

10. Şiddet mağdurlarının işe yerleştirilmesi

11. Gizlilik kararlarına uyulması

12. Şiddet mağdurlarının çocukları için kreş kontenjanı

13. Sığınak yetersizliği durumunda kamu mekanlarının tahsisi

14. Yabancı uyruklu şiddet mağduru kadınlar için de 6284 uygulaması ve sığınaklara kabul

15. Belediyelerin yasal görevi olan sığınak açma için çalışmalara başlaması ve bu konuda valiliğe altı ayda bir rapor vermeleri

Başta Antalya Barosu ve kadınlar olmak üzere, Antalya Valiliği’ne ve emeği geçen herkese bizi umutlandırdıkları ve gururlandırdıkları için pek çok teşekkür. Darısı diğer illerimizin başına…


Tuba Torun Kimdir?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur. İstanbul Barosu’na bağlı olarak serbest avukatlık yapmaktadır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri avukatı ve Kadın Adayları Destekleme Derneği yönetim kurulu üyesidir. ‘Bayan Değil Kadın’ programını hazırlayıp sunmaktadır. Aktif olarak siyasi faaliyetlerine devam etmektedir.