YAZARLAR

Kerem Altıparmak: AİHM daha muhafazakâr bir karar veremezdi!

Ankara Üniversitesi SBF Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Şahin Alpay ve Mehmet Altan kararlarında süreye ilişkin bir ihlal bulmuyor, olağanüstü hâl bildirimine ilişkin bir sorun görmüyor. Sözleşmenin 18’inci maddesi uyarınca bu tutuklamaların siyasi olduğuna ilişkin bir saptama yapmıyor. AİHM, ifade özgürlüğüyle ilgili olarak, ‘Hükümet başkanının söylediklerine aykırı davrananlara terörist denemez, oradan ihlal buldu, bu çok önemli’ diyorlar. Ben de diyorum ki, 2016 yılında Türkiye’de 155 bin kişi hakkında örgüt üyeliğinden soruşturma açılmış. 2010 yılıyla kıyaslayın yüzde bine yakın artış var. Böyle sistematik bir sorunun olduğu yerde bir tane dava tek başına bir şey ifade etmiyor ki... Sistemli bir sorunla karşı karşıyayız.

Hiç görmeyeceğimizi sandığımız olaylara tanıklık ettiğimiz bir dönem yaşıyoruz. Ne Türkiye eski Türkiye ne de Avrupa eski Avrupa. 90’lı yıllarda devleti mahkûm ettiği kararlarla hafızalara kazınan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) yerinde yeller esiyor. “Ha AİHM ha bizim AYM!” yorumu boşuna yapılmıyor. Her iki mahkemeye de en vakıf isimlerden Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak’la AYM ve AİHM özelinde, uluslararası yargının siyasallaşmasını konuştuk. İfade özgürlüğü ve insan hakları alanında çalışan Altıparmak, “Çok uzun zamandır şunu söylüyorum, çok daha incelikli bir hak ihlali mekanizmasıyla karşı karşıyayız. İşkence edip kaybetmekteki gibi ağır değil ama küçük küçük, ince ince işleyen ama çok etkili bir sistem bu” diyor. En güncel konuyla, AİHM’in Şahin Alpay ve Mehmet Altan kararıyla başlayalım sohbetimize…

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Mehmet Altan'ın 12 Ocak 2017, Şahin Alpay'ın 28 Şubat 2017'de yaptığı başvuruyu bir yıl sonra karara bağlamıştı. Gerekçeli karar 20 Mart 2018’de yayımlandı. AİHM, Altan ve Alpay'ın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS) güvenceye alınan haklara ilişkin sekiz şikâyetinden, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) de ihlal yönünde karar verdiği “Özgürlük ve güvenlik hakkı” ile “İfade özgürlüğü hakkı”nın ihlal edildiğine hükmetti. AİHM ayrıca Şahin Alpay'ın, davalı devletin tutukluluğuna son vermek için gerekli tüm tedbirleri almasına da karar vererek başvuruculara 21 bin 500'er Euro tazminat ödenmesini de kararlaştırdı. AİHM sizi şaşırttı mı?

Ben bu kararda sürpriz de pozitif bir şey de görmedim. AİHM’in Türkiye’deki insan hakları kriziyle ilgili tek katkısı içeriyi bir şey yapmaya zorlamak. Kendisi bir şey söylemiyor.

AİHM son kararında AYM’ye başvuru yolunu halen etkili bir iç hukuk yolu olarak değerlendirdi, AİHS’de yer alan “Tutukluluğun yasallığı ve serbest bırakılmak için mahkemeye başvuru hakkı”nın ihlal edildiğine yönelik şikâyetleri AYM’nin iş yükünü göz önünde bulundurarak kabul etmedi. “İş yükü”… Tuhaf değil mi?

AİHM, AYM’nin bu başvuruları incelememesine “olağanüstü bir durum var, o nedenle idare edebilirim’ diyor. Hükümet bütün AİHM başvurularında OHAL’i ve OHAL’de artan başvuruları gerekçe olarak gösteriyor ama AYM hâlâ 2014 esaslı başvuruları karara bağlıyor. 2016’yı bırakın, 2015’e bile gelmedik. Hangi iş yükü? Bu mantıkla bakarsanız 2014’teki başvurular 4 yıl sonra karara bağlanıyorsa ve 2016’da iş yükünün arttığını söylüyorsunuz ki öyle, 2016’da diğer meselelerle ilgili başvuruları AYM incelemeye ve karara bağlamaya başladığında muhtemelen 2022 olacak. Bunun anlamı şudur: 2015, 2016’da tutuklanan birinin AİHM’den karar alması için 2026’yı beklemesi lazım. Bütün bu sistem içinde iyi bir şey oluyormuş gibi yorumlayamıyorum çünkü bir sürü aktör var ve aktörler birbirleriyle çok ilişkili hareket ediyorlar ve ben ne olacağını öngörebiliyorum.

'AYM, MEHMET ALTAN’IN BAŞVURUSUNU İNCELİYOR DA NİYE AHMET ALTAN’INKİNİ İNCELEMİYOR?'

Sosyal medyayı çok etkin kullanıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi 16 Mart’ta Şahin Alpay'la ilgili ikince kez “hak ihlali” kararı verince Twitter hesabınızdan şu paylaşımda bulundunuz, “Şahin Alpay kararında organize işler.”

Evet, “organize işler” diye yazdım. Olanları üst üste koyduğumda bunu görüyorum. Zaten AYM’nin, AİHM’in böyle bir karar vereceğini bildiğini ve öyle pozisyon aldığını biliyorum. Sadece onun değil Ağır Ceza Mahkemesinin de… Bakın, bir sürü gazeteci var başvuran ama AYM Şahin Alpay’ı ve Mehmet Altan’ı seçmiş. Niye Ahmet Altan’ı seçmemiş? Aynı gün başvurmuşlar, aynı davada, aynı suçlamalarla, aynı iddialarla yargılanıyorlar. Niye Mehmet Altan’ı inceliyorsunuz da Ahmet Altan’ı incelemiyorsunuz? Bunun hukuki bir açıklaması yok. Ahmet Altan çok sert konuşuyor, meydan okuyor, siyasi iradenin hoşuna gitmiyor yaptıkları. Neden diğer gazetecilerin seçilmediğinin cevabının olması lazım.

"Şahin Alpay ve Mehmet Altan kararı çok tartışılmış havasında 6’ya karşı 11 üyenin oy çokluğuyla çıktı. 'AİHM’in önünde etkili bir AYM yolu var, o tüketilsin' demek için..."

MEHMET ALTAN NEDEN TAHLİYE EDİLMEDİ?

Son dönemde AYM’de bütün siyasi kararların oy birliğiyle alındığını görüyoruz. Olağanüstü Hâl Kanun Hükmünde Kararnamelerinin incelenemeyeceğini, cumhurbaşkanına hakaret meselesini, kendi üyelerine ihraç kararını, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiğini, Gülser Yıldırım’ın dokunulmazlık meselesini hep oy birliğiyle aldı. İstisnası, Selahattin Demitaş’ta tek bir karşı oy vardı. Şahin Alpay ve Mehmet Altan kararı ise çok tartışılmış havasında 6’ya karşı 11 üyenin oy çokluğuyla çıktı. “AİHM’in önünde etkili bir AYM yolu var, o tüketilsin” demek için. Buraya kadar güzel ama sonrasında birden bire derece mahkemeleri uymamaya karar verdiler. Bir değil dört mahkeme uymadı. Hem Şahin Alpay’ın hem Mehmet Altan’ın mahkemeleri uymadı, buna itiraz edildi, itirazları inceleyen iki mahkeme de uymadı. Dört tane ağır ceza mahkemesi AYM kararları bağlayıcı değildir dedi. Onu diyen ağır ceza mahkemesi sonra bir gecede Şahin Alpay’ı tahliye etti. Bağlayıcı değilse niye bağlayıcı hale geldi? O kısmı muamma.

Şahin Alpay ve Mehmet Altan’ın AYM kararlarını incelediğinizde şöyle bir fark görüyorsunuz: Mehmet Altan’ın dosyasında başka davalarda emsal olacak deliller var. Bir dolarlar var, Bank Asya meselesi var. Sadece gazete yazıları değil. Şahin Alpay’ın dosyası ise gazete yazılarına dayalı. Benim tahminim bu karar çıktıktan sonra alarma geçildi. Eğer Mehmet Altan bu nedenle tahliye edilmiş olsaydı onun tahliye sebebinde sayılan şeyler başka davalarda da ileri sürülecekti. Hâlbuki Şahin Alpay tahliye edildiğinde böyle bir risk yok. Mehmet Altan’a hüküm verip Şahin Alpay’ı hüküm vermeyip tahliye edince ilk baştaki risklerin hepsi ortadan kalktı.

AVRUPA KOMİSYONU GENEL SEKRETERİ’NİN ANKARA ZİYARETİ

Elde ettiklerimize bir bakın: AYM ifade özgürlüğünü cansiperane savunuyor, kendi kararının arkasında duruyor bu yüzden hâlâ korunması kollanması gereken bir mahkeme(!) ve Mehmet Altan artık tahliye olamıyor… AİHM, bir doları, Bank Asya’yı falan hiç tartışmamış. Sadece AYM kararı var, ben o yüzden ihlal buluyorum diyor. Üstüne üstlük AİHM diyor ki, artık mahkûm olduğu için onun tutuklulukla ilgili verdiği kararda tahliyesini istemem mümkün değil. O yüzden Mehmet Altan’ı tahliye et demiyor, ‘Şahin Alpay’ı zaten tahliye etmişsiniz çok başarılı olan AYM’de (!) Böylece bir yandan Avrupa’dan gelecek tazyiki tamamıyla göğüslemiş oluyorsunuz bir yandan da bu tahliye kararlarıyla ortaya çıkabilecek hukuki riskleri bertaraf etmiş oluyorsunuz ve muhtemelen de zaman kazanmış oluyorsunuz. Bu ne zaman oluyor? Avrupa Konseyi'nin Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland 15 Şubat’ta Ankara’ya geliyor. Bu önemli çünkü Jagland bir önceki Ankara’ya gelişinde OHAL Komisyonu kuruldu ve AİHM daha Komisyon çalışmaya başlamadan 26 bin başvuruyu kabul edilemez buldu. Jagland öyle bir sıfatı olmamasına rağmen mahkeme adına konuşuyor. Sen yürütme organısın, mahkeme adına konuşamazsın! Bunların hepsini okuduğum zaman soruyorum, niye Ahmet Altan’a bakmadın da Mehmet Altan’a baktın? Diğer gazetecilerin başvurularına da çoktan bakması gerekmez mi? AİHM de her seferinde AYM’nin kararını vermesini bekleyecekse daha çoook bekleriz!

AİHM TUTUKLAMALARIN SİYASİ OLDUĞUNA İLİŞKİN SAPTAMA YAPMADI

AİHM, Alpay ve Altan kararlarında AİHS’nin 18’inci maddesi uyarınca bir saptama da yapmadı. “Haklara getirilecek kısıtlanmaların sınırlanması” başlıklı 18’inci Madde diyor ki, “Anılan hak ve özgürlüklere bu Sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz.”

AİHM, daha muhafazakâr bir karar veremezdi. Süreye ilişkin bir ihlal bulmuyor, Türkiye’nin son derece muğlak olan olağanüstü hâl bildirimine ilişkin bir sorun görmüyor. AİHM, Sözleşmenin 18’inci maddesi uyarınca bu tutuklamaların siyasi olduğuna ilişkin bir saptama yapmıyor. İfade özgürlüğüyle ilgili olarak AİHM, ‘Hükümet başkanının söylediklerine aykırı davrananlara terörist denemez, oradan ihlal buldu, bu çok önemli’ diyorlar. Ben de diyorum ki, 2016 yılında Türkiye’de 155 bin kişi hakkında örgüt üyeliğinden soruşturma açılmış. 2010 yılıyla kıyaslayın yüzde bine yakın artış var. Böyle sistematik bir sorunun olduğu yerde bir tane dava tek başına bir şey ifade etmiyor ki. Sistemli bir sorunla karşı karşıyayız. Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kendi makamlarının açıklamasına göre dünyada en çok gazeteci tutuklayan, en çok milletvekili tutuklayan bir hukuk sistemi.

"AİHM bu muhteşem(!) Anayasa Mahkemesi’ni tüketin deyip duruyor. Ola ki, 2019’un sonuna doğru bir tane 299 kararı verse AYM, o gün hemen başvursa 2028, 2029 gibi karar alacak AİHM’den. Tayyip Erdoğan üçüncü dönemini bitirdiğinde hâlâ bu hesaba göre AİHM’den Cumhurbaşkanı’na hakaretle ilgili bir karar çıkmamış olacak."

‘AYM KASITLI ŞEKİLDE CUMHURBAŞKANINA HAKARETİ İNCELEMİYOR’

Türk Ceza Kanunu’nun 299’uncu maddesine göre “Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır. Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.” HDP’li Ahmet Yıldırım, Cumhurbaşkanı’na “padişah bozuntusu” dediği için ceza aldı ve milletvekilliği düşürüldü. Sanatçı Zuhal Olcay bir şarkısında Cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle hapis cezasına çarptırıldı. Bir makalenizde, ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak göreve başladığı 28 Ağustos 2014’ten bu yana kaygı verici seviyede arttığını’ vurguluyorsunuz. Nasıl bir artış var?

Mehmet Altan ve Şahin Alpay kararıyla aynı gün Cem Uzan kararı da açıklandı. Zuhal Olcay’ın söylediklerine bakın bir de Cem Uzan’ınkilere. Şimdikilerle kıyaslanmaz bile. Uzan’ın söylediklerinin cezalandırılmasını ifade özgürlüğünün ihlali olarak görüyor AİHM. 2009’daki başvuru 2018’de karara bağlandı.

AYM kasıtlı bir şekilde 299’ları incelemiyor. Bir tane bile 299 kararı çıkmadı. Çıktığında da göreceksiniz, en olmadık örneği seçecek. Açıkça sinkaflı bir şey seçecek ki, bakın hakaret ediyor diyecek. Türkiye’de cumhurbaşkanına hakaret deyince on binlerce soruşturmadan, binlerce davadan söz ediyoruz. O yüzden AYM’nin bununla ilgili bir ilke kararı koyması ve bu ilke kararını da ihlal olan zor bir davada koyması lazım ki sınır çizilsin, diğer mahkemelere emsal olsun.

AİHM bu muhteşem(!) Anayasa Mahkemesi’ni tüketin deyip duruyor. Ola ki, 2019’un sonuna doğru bir tane 299 kararı verse AYM, o gün hemen başvursa 2028, 2029 gibi karar alacak AİHM’den. Tayyip Erdoğan üçüncü dönemini bitirdiğinde hâlâ bu hesaba göre AİHM’den Cumhurbaşkanı’na hakaretle ilgili bir karar çıkmamış olacak.

AYM’nin hâlâ etkili hukuk yolu olarak görünürken hiçbir şey yapmamak konusunda farklı stratejileri var. AYM’ye bakarsanız Türkiye’de Kürt sorunu yok, Türkiye’de LGBTİ ayrımcılığı yok, terörle mücadele mevzuatının nasıl kötü uygulandığını ortaya koyacak bir şey yok, Cumhurbaşkanına hakaret yok, internette sansür yok. AYM bir şekilde bunlara bakmamayı beceriyor. Halen de o imajı koruyor.

YIL:2007, CUMHURBAŞKANI: SEZER, DAVA SAYISI: 4

YIL: 2016, CUMHURBAŞKANI: ERDOĞAN, DAVA SAYISI: 4157 DAVA

AYM, TCK 299’u iptal etmedi talep edilmesine rağmen. AİHM içtihatları çok açık. Diyor ki, bir kişi, ister sultan ister kral olsun, hukuk önünde farklı kılacak bir kural koyulamaz. Hatta İspanya Kralı ile ilgili davada deniyor ki, kral partiler üstü bir kişi ama yine de olmaz bu. Yeni bir karar daha. Kraliyet ailesinin fotoğrafını ters çevirip yakmışlar, dava açılmış, mahkûm olmuşlar. AİHM bunun ifade özgürlüğü olduğunu söyledi. Bizde yapın bakalım! Anında tutuklarlar. Bir de diyorlar ya, “anasına, sülalesine küfrediyorlar!”. Onlarca yüzlerce hiç küfür olmayan, tamamen siyasi eleştiri niteliğindeki sözlerin bu şekilde soruşturulduğunu görüyoruz. 2016 istatistikleri yayımlandı. 2016’da 4157 dava açılmış. 2007’de Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı iken 4 dava vardı. Bin katına çıkmış. 2017’de çok daha fazla olacağına eminim.

Tarafsız olmayan bir cumhurbaşkanını korumak için binlerce dava açılıyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle ki kürsüde yapmış konuşmayı, yasama dokunulmazlığına tamamen aykırı ama mahkûm olduğu dava var. Onu AYM’ye götürdü, AYM ihlal bulmadı. Kılıçdaroğlu diyor ki, ben onun dediklerine cevap verdim.

Ahmet Yıldırım ile Zuhal Olcay’ınki gibi bir sürü karar var. Hiçbir çağdaş demokraside o konuşmalar, o şarkı hakaret olarak değerlendirilemez. Bu iddianın da boş olduğu ortaya çıkıyor. Hayır küfür müfür etmemişler! Bunun neresi küfür! Herkes hakaretten ne kadar korunuyorsa o da o kadar korunsun.

'AYM’NİN ETKİNLİĞİ, TARAFSIZLIĞI BENİM İÇİN CİDDİ SORU İŞARETİ'

AYM’nin neye, nasıl, hangi sırayla baktığını bilmiyoruz. Bizim Yaman Hoca(Akdeniz) ile yaptığımız onlarca erişim engelleme başvurusu var. Erişim engellemeyi 24 saat içinde yapıyorsunuz ama biz 5 sene bekliyoruz ki AYM karar verecek biri hakkında. Bunların içinde Wikipedia var, Charlie Hebdo var. AYM’nin etkinliği, tarafsızlığı benim için çok ciddi soru işareti. Bağımsızlık meselesinde birinin birine telefon ettiğini gösteremem ama bu verileri gösterebilirim size. AYM bu soruları niye gündemine almıyor, karara bağlamıyor? AYM ifade özgürlüğüne ilişkin vaka bulamıyor mu? ‘İyi karar veriyor’ dedikleri kararların hepsi suya sabuna dokunmayan, Hükümetin canını sıkmayan konular.

'170 BİN ERİŞİM ENGELLEME KARARI VAR'

Mesela erişim engellemeyle ilgili bir kararı var AYM’nin. “İlk bakışta ihlal yoksa erişim engelleme kararı veremezsin” diyor ama taraf Hükümet olmadığı için bunu söylemiş. Hükümet bir şeyi engelletmek istediğinde şakır şakır engelletiyor. 170 bin tane erişim engelleme kararı var memlekette. Mesela tekzip başvuruları… Siz gidip tekzip isteseniz, “ifade özgürlüğü” diyor ama Sümeyye Erdoğan Cumhuriyet’te, Berat Albayrak Birgün’de kendileriyle ilgili habere tekzip yayınlatıyorlar. Birgün başvuruyor AYM, “kişilik haklarının korunması ifade özgürlüğünü ihlal değil” diyor. Büyükada’daki insan hakları savunucuları için istendiğinde sulh ceza hakimlikleri, "ifade özgürlüğü” diyerek reddetti.

Çok uzun zamandır şunu söylüyorum, çok daha incelikli bir hak ihlali mekanizmasıyla karşı karşıyayız. İşkence edip kaybetmekteki gibi ağır değil ama küçük küçük, ince ince işleyen ama çok etkili bir sistem bu. Barajları bir türlü aşamıyorsunuz. AİHM’e gidemiyorsunuz, AYM var. Şahin Alpay, Mehmet Altan kararından geldik buraya. Yani bu kriz gibi görünen şey başarılı bir operasyona dönüştü.

'AVRUPA’DA OTORİTER REJİMLER KOALİSYONU VAR'

Avrupa eskisi gibi değil. Avrupa’ya baktığınız zaman bir otoriter rejimler koalisyonu var; Polonya’dan Macaristan’a, Ukrayna’dan Rusya’ya kadar. AİHM’in iki problemi: hiç karar vermemesi veya çok geç karar vermesi. O kadar geç karar veriyor ki anlamı kalmıyor. AİHM’e ben gitsem ziyaret edemiyorum ama Hükümet ve yüksek yargı yetkilileri gidiyor. Tahir Elçi anlatmıştı bana, “AİHM için dünya mahkemesine gidecek misin diye soruyormuş insanlar. Bu dünyada gidilecek son yer, sonrasını ahrete bırakıyoruz diyorlarmış.

Türkiye, 30 Nisan 2017’de AİHM’de görev süresi dolan yargıç Işıl Karakaş'ın yerine iki kez sunduğu listedeki isimlerin Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nce yetersiz bulunarak reddedilmesinin ardından üçüncü kez yeni adaylarını belirleyerek listesini Strasbourg’a bildirdi. Niye reddediliyor Türkiye’nin listesi?

Bana sorarsanız üçüncünün de reddedilmesi lazım. Yıllardır bu alanda çalışıyorum, hiç adını duymadığım isimler yargıç olarak gönderiliyor. İşin o kadar suyu çıktı ki, hükümetler adeta birinci sıraya kendi elçisini koymaya başladı. Açık bir ilanla yapılıyor. Yaman Hoca(Akdeniz) aday oldu ama kimler, neye, hangi kriterlere göre bu isimleri seçiyor? Üç başörtülü aday var. Buna hiç itirazım yok ama diğer kadın adaylar arasından neden bunların tercih edildiğini merak ediyorum. İkisi yurt dışından. üçüncü de yine yurt dışı kökenli.

"Hükümet bir şeyi engelletmek istediğinde şakır şakır engelletiyor. 170 bin tane erişim engelleme kararı var memlekette. Çok uzun zamandır şunu söylüyorum, çok daha incelikli bir hak ihlali mekanizmasıyla karşı karşıyayız. İşkence edip kaybetmekteki gibi ağır değil ama küçük küçük, ince ince işleyen ama çok etkili bir sistem bu. Barajları bir türlü aşamıyorsunuz. AİHM’e gidemiyorsunuz, AYM var. Şahin Alpay, Mehmet Altan kararından geldik buraya. Yani bu kriz gibi görünen şey başarılı bir operasyona dönüştü."

Murat Sevinç ve Dinçer Demirkent’le birlikte kaleme aldığınız “Atipik KHK’ler ve daimi hukuksuzluk: Artık yasaları idare mi iptal edecek?” başlıklı makalenizde diyorsunuz ki, “ihraç kararlarına karşı hiçbir başvuru yolunun olmamasının yarattığı hukuki kriz, AİHM’in de içinde olduğu bir pazarlık süreci sonucu 685 Sayılı KHK ile OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu’nun kurulmasıyla sonuçlanmıştır.”

Avrupa Konseyi yetkilileri durmadan mırmırlanıyor ama ne zaman bakacaklarını merak ediyorum. Bir önceki ocakta kurulmuş, geçen temmuzda üyeleri atanmış, ilk kararını aralıkta açıkladığını söyleyen bir komisyon. Ben bu alanda çalışıyorum, kararlarını göremiyorum. Neye göre etkili olduğunu söylüyorlar, anlamıyorum. OHAL Komisyonununn kararlarını görmüyoruz, kriterlerini bilmiyoruz. Neye göre karar veriyor tespit etmemiz mümkün değil. Murat ve Dinçer’le yazdığımız o makalede şunu sorduk, ‘Siz bu insanları attığınız KHK’ları yasa haline getirdiniz. Türk hukukunda bir yasayı ya bir yasayla ya bir KHK ile değiştirirsiniz ya da AYM iptal eder. Siz bu Komisyona aslında bir yasayı iptal etme yetkisi veriyorsunuz. Başından beri bunun etkin bir yol olmadığı kanaatindeyim. Bağımsız olmayan, kararları şeffaf olmayan ve verdiği kararların hukuki sonuçları son derece tartışmalı olan bir yapıyla karşı karşıyayız.

74 yaşındaki Şahin Alpay 20 ay süren tutukluluğun ardından neden ev hapsi şartıyla tahliye edildi? Alpay buna itiraz etti ama henüz bir karar yok...

AYM ve AİHM, tutuklamanın hukuka aykırı olduğuna niye karar verdi? Kuvvetli suç şüphesi olduğuna dair yeterli delil olmadığı, kaçma ve delilleri karartma riski bulunmadığı için. O halde AYM ve AİHM kararına uyulmuş değildir. Koşulsuz, adli tedbir olmadan tahliyesine karar vermek gerekir.

RTÜK YASASI- TÜRKİYE BÖLÜNDÜ

İnternet üzerinden yapılan yayınlara Radyo Televizyon Üst Kurulu(RTÜK) denetimi getiren yasa Meclis’ten geçti. Bunun açıkça denetim ve sansür amaçlı olduğu yorumu yapılırken dünyada bir eşi benzeri yok. Bugün Türkiye’den 173 bin web sitesine, 100 bin haber ve sosyal medya içeriğine, 800’den fazla Twitter hesabına erişim engelli. Her sene on binden fazla erişim engelleme kararı veriliyor.

Lisans alma meselesinin mantığı şudur. Frekans sınırlıdır ve bunun için RTÜK lisans verir ama internette bir sınır yok. “Kamu düzeni”, “suç işlenmesin” diyorsanız internet üzerinde yeterince kontrol getiren bir yasa var. RTÜK Yasasındaki bütün kurallar uygulanacak mı internet yayınlarına? Kanal D’ye kestiği cezayı onlara keserse altından kalkılmaz! Benim gördüğüm Türkiye bölündü. Gazete okumayan, televizyon izlemeyen bir Türkiye var ve o alan giderek artıyor. Hükümet o alanı zapturapt altına almam lazım diyor, bunu fark etti.

Wikipedia’nın kapalı olmasının makul hiçbir açıklaması yok. Charlie Hebdo’ya da erişimi engellediler. Fransızca bir mizah dergisi. Kim bakıyordu ki? Wikipedia’da Kim olduğunu bilmediğiniz bir kişi bir başlığın altına bir paragraf yazdı diye kamu düzeniniz bozuluyor. Olmaz olsun öyle kamu düzeni!

'BURASI ESKİ MÜLKİYE DEĞİL!'

HER ZAMAN DOĞRUYU SAVUNACAĞIZ: Kerem Altıparmak müdürü olduğu SBF İnsan Hakları Merkezi kapatılınca Twitter’dan şu paylaşımda bulundu: 21 yıl önce kapısından ilk kez girdiğim, 40 yıl hizmet vermiş Türkiye akademisinin yüz akı SBF İnsan Hakları Merkezi kapatıldı. Tabelasını kendi ellerimizle söktük. İnsan hakları mücadelemiz tabii ki bitmedi, her zaman doğruyu savunacağız!

SBF’nin 1978 tarihinde kurulan İnsan Hakları Merkezi kapatıldı. Hocalar, arkadaşlarınız OHAL KHK’larıyla ihraç edildi. Bu ortamda ne anlatıyorsunuz derslerde?

Biliyorsunuz A.Ü. kendi İnsan Hakları Merkezi’ni kurdu. Ben o merkezin müdürüyüm ama ne benimle konuşan oldu ne de . Burası bilim yapılan bir yer, her konunun uzmanının dinlenmesi lazım. Eğer bilimsel iddialara dayanan bir kapatma teklifiniz varsa bize sorarsınız, ortada bir karar olması için bir teklif olması lazım.

Buranın insan hakları merkezini kuran insanlar Bahri Savcı, Feyyaz Gölcüklü, Cem Eroğul, Mümtaz Soysal… Bunlar bir misyonla kurdular bu merkezi. Sizin misyonunuz ne? Burada kaldığım sürece işimi doğru yapmak ve meslek ahlakına uygun biçimde davranmak gerekiyor. Okul benim gözümde eski Siyasal değil hem kadrosuyla hem atmosferiyle. Burası eski Mülkiye değil. Eğer bir şey başardıysalar bunu başardılar.