
Okurla dertleşme, anlam yitimi
Bazı okurlarım, mistik konulara, dinlere değinmeden yazmamı istiyorlar. Yalnızca bilimle ilgili yazmamı tercih edenler de var. Tek kanatla uçamayız, uçmazsak bakış açımızı genişletemeyiz. Hakikatin peşinden koşmadan olmaz. Hem onu sıkça, aramadığımız, ummadığımız yerde bulmuyor muyuz: kendimizde? Ararken bilim, din, sanat ve felsefenin karşı kamplar olmadığını anlasak, anlamlansak. Taraf tutmadan yazmaktan başka çarem, kalemime yansıyan samimiyetimden öte, sunabileceğim bir şeyim yok.
Klişe bir giriş yaparak, çağın vebasının, anlam yitimi olduğunu söyleyenlere katılayım. Atom altına indik, uzaya çıktık lâkin kendimize, yaşantımıza anlam vermekte pek de başarılı olamadık. Sanat, din, felsefe gerilerde kaldı ya da zaten karşılaşmamıştık. Bilim ise artık neredeyse okyanusunda boğulduğumuz teknolojiye indirgendi. Anlamsızlık duygumuz kadar derin…
Bilim, hakikati kavrayabilmek, yaşamımıza anlam verebilmek için yeterli bir araç mıdır? Gelin kısaca irdeleyelim. Bilimin nesnesi, yani düşünmesine konu ettiği şey dışsal olandır. Örneğin; Coğrafya bilimi yerküreyi; Biyoloji bilimi canlı olanı; Veterinerlik hayvan sağlığını konusu olarak alır.
Bilim nesnesi karşısında yöntemli bilgi edinir. Konu edinilen nesnenin, doğa kuvvetleri altında davranışı gözlemlenir. Doğa kuvvetleri, insan aklında yasalar olarak kavramsallaşır ve biz söz konusu nesnenin yasalılığını yöntem olarak belirleriz. Yöntemsel yaklaşım söz konusu olduğu sürece, doğa sorulan her soruya dürüst yanıtlar verir. Verdiği yanıt her zaman doğrudur, böylece yanlış yanıt yöntem üzerinde düşünmeye yönlendirir. Yöntem nasıl sorusunun yanıtıdır. İnsanın ne yaptığının bilinci, yöntemdir.
Bilim ile nesnesine sorduğu sorulara dürüst yanıtlar koparmayı başaran insan, yalan söyleyebilen ve hatta yalan olabilen tek canlıdır. Anlam yitiminin temeli olabilecek bu boşluk ile bilim nasıl baş edecektir? Yöntemi ne olabilir?
Felsefe ise, düşünmenin bizzat kendisini, kendisine konu olarak alır. Böylelikle felsefe, insanın yaşama anlam verme çabasında, “entelektüel aydınlanma”ya kadar uzanabileceği bir yolu olanaklı kılabilir; bizzat yeniden üretilebilmesi kaydıyla. Bu durumda felsefenin yöntemi, düşünmenin düşünülmesine yönelecektir. Düşünmenin öznesi olarak insan ve diğer insanlarla ilişkilerindeki yapıp etmelerinin hesabını verebilecek; yöntem olarak kendi üzerine düşünebilen insan. Yöntemin mercek altına alınıp, gerektiğinde yeniden belirlenmesi, söz konusu özneden felsefenin doğumunu, üretimini getirecektir. Bu yolla, bazı filozofların fikirlerini ezberlemek ve onları tekrarlamanın, felsefeyi öğrenmek olduğunu öğreniriz. “Felsefe yapmak” ise insanın düşüncelerini, kendisine konu edebilmesi gibi zorlu ve özgün bir süreci içerir.
Bu türden bir özgünlük sorunsalı, bilim insanının da önüne çıkan engellerdendir. Dışsal olan nesne üzerine özgün sorular sorulup, özgün yöntemlerin uygulandığı türden öncü bilimin, gelişmiş ülkelerden çıkması rastlantısal değildir. Zira onlar, aynı zamanda, dinin kabuğundan özüne geçiş yapabilmiş, bunun üzerinde düşünmeye emek harcamış, sanatta doruğu deneyimlemiş, aydınlanarak yeniden doğmuş toplumlardır. İçsel geçişlerin sezgisinin yaşantılanması, kavramsallaştırılması ruh ve beden varlığı olan insan ile olanaklıdır. Demek istiyorum ki; dinin özünü anlama çabasının yeşermediği toplumlarda özgün sanat, felsefe ve bilim de yeşerme fırsatı bulamıyor. Çünkü bu, insanın bir yanını yadsıması demek; öncelikle eylemine ve sonra söylemine dönen yanını.
Konusu şeyler, nesneler olan bilimin hakikate ulaşabilmek için yegâne araç olduğunun düşünülmesi; bir düşünce varlığı olan insanın bedene indirgenmesi demektir.
Bilimin, dışsal olan nesnesini dönüştürebilmesi, hükmedebilmesini de olanaklı kılar; olay ve olguların arkasındaki yasalılığın yöntemli olarak ele alınması, aynı zamanda nesnenin yönetilebilmesi anlamına gelir. Düşünmenin nesnesi kendimiz olduğundaysa, nesnenin dönüşmesi, kişinin dönüşmesi anlamına gelecektir.
Mistik çalışmaların, din pratiklerinin öz-denetimden uzak kaldığı, giderek duygusal köpürmelerin kadim bilgeliği, dinlerin hakiki özünü lekelediği bir uygulama alanına dönüşmesi ciddi bir problemdir. Binlerce yıllık geçmişi olan bu uygulamaların, deli saçması olarak görülmesi anlaşılabilir bir tutumdur. Siyasete alet edilmiş dinin, toplumsal yansımaları olumsuzdur.
Fakat, dikkat edilmelidir ki, yeltendiğimiz dinsel sorgulama, nesneyi sorgulayan bilimsel tutumumuz ile düşünmemizi konu edindiğimiz felsefi anlayışımızın gidebildiği uzaklık ile doğru orantılıdır. Bunlar birbirine içsel, özsel bağlarla bağlı alanlardır. Bu coğrafyada dinin, kadın bedenine konulan yasaklarla özdeş kılınması bir tesadüf değildir. Çoğumuz, kendimizi yalnızca bir beden varlığı olarak görüp, yaşamımızı bedensel ihtiyaçların giderildiği bir sürece indirgiyoruz. Maddesel bedenimiz değildir bizi insan kılan, insan başlangıçta bedeni olan ama kendisi henüz olmayan varlık, yok varlıktır. Bedeni aracılığı ile deneyimleyeceği yaşantısı, onun kendisini bir eylem varlığı olarak inşa etmesinin bir olanağıdır aynı zamanda. Bu yapılandırma sürecinin sonundaki varlığı, felsefe ve din aynı özellikleri ile tanımlar: Bir sevgi varlığı olarak özgür insan. Bakınız bu çok ilginç değil mi? Tamamen karşı saflar olarak görülen iki disiplin nihâi aşamada birleşiyor.
Yaşamla ilişkinin, bir kimlik mi yoksa kendilik mi oluşturmaya yönelik olduğunun yanıtı bizi neden ve niçin sorularına doğru götürecektir. Götürüldüğümüz yerde kişilik ilk ikisinden ayrı olmayan bir belirlenim olarak karşımıza çıkacaktır. Bunlar, felsefe ve dinin temelini belirleyen konulardır. Felsefi sorgulamalarımız töz felsefesi aşamasını geçebilmeli, dinimiz ise sorgulama aşamasını.
Okur serzenişleri ile açtım, onunla kapatayım: “Dincileri tutuyor, bizi yalnız bırakıyorsunuz” diye sitem edenler var. Tarafsız bir tutumla, samimiyetin eksik olduğu her alanı eleştirdiğimi düşünüyorum; başkası ile nasıl samimi olunduğu değil, insanın kendisi ile samimi olmakta niçin zorlandığı ana konum.
Not: Haftaya, bilim ile din arasında eşik olan psikolojiyi, felsefe maşasıyla tutmaya çalışacağım. İzninizle anlam verme sorununu irdelemeye devam.
————————————
Yararlandığım Kaynaklar:
Metin Bobaroğlu, Bilim ve Mistisizm seminer kayıtları.
Aristoteles, Metafizik.
www.usdusunveotesi.net
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Hidrobiyoloji mezunudur. University of London King’s College’da yüksek lisansını tamamladıktan sonra National Rivers Authority ve Anglian Waters’da biyolog olarak görev yapmıştır. Türkiye’ye döndükten sonra özel kuruluşlarda Ar-Ge alanında uzman olarak çalışmış, yöneticilik yapmıştır. Ege Üniversitesi Biyomühendislik Bölümü, Tıp Fakültesi ve CNRS Paris ortaklığında yürüttüğü doktorası insan genetiği üzerinedir. Avrupa birinciliğini kazanan Bio-Ace Centre of Excellence başvurusunu yürüten iki kişilik ekiptendir. Bir süre bu projenin müdürü olarak görev yapmıştır. Düşünüyorum Dergisi yazarlarındandır. Felsefe ve Kadın Sorunları üzerinde çalışmalarını sürdürmektedir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Twitter, Facebook kullanımı ve linç
Vigilantizm tehlikesinin endişe yarattığı bu günlerde, Aleviler, Kürtler, LGBT bireyler kısacası ötekileştirilmiş toplulukların sosyal medyada nasıl saldırıya uğradıklarına bir bakın lütfen.
Kim CHP’ye halkın kafasını şişiren cılk parti dedi?
“Atatürk, dinlerin Tanrı anlayışında olduğu gibi 'ebedi'lik payesiyle bir tarafa koydu, transandantal bir mertebeye çıkarıldı. Kemalizm, artık statik, gelişemez, deneylenemez, tartışılamaz bir doktrin haline getirildi.”
Din nedir? Gerekli midir?
Dinin köklerini düşüncede bulamaması her iki taraf için de incitici bir gerçektir. Başka nerede bulunabilir? “Yalnızca insan dine yeteneklidir, hayvan değil.” İnsanın, Tanrısal yanını deneyimlemesine düşman bu iki bilinç seviyesi, dışarıda bir Tanrı düşüncesi ile sanrılar yaratıyor.
Mantık nedir, herkes mantıklı mıdır?
Bir insan zeki ama ahlaksız olabilir; ancak, akıllı ve ahlaksız bir insan olamaz. Akıl her zaman iyiyi, hayrı talep eder.
Kutsalın yorumu nasıl yapılır?
Newton uzayında bir yerlerde, dondurulmuş bir toplum gibiyiz. Çift yarık deneyi, atom altı fiziği, dolanıklık kuramı, izafiyet teorisi, belirsizlik ilkesi, kaos fiziği, sibernetik, diyalektik anlamadan (bilmeden değil, anlamadan) Kur’an nasıl yorumlansın? Zevk edenlere bir sormalı? Bu topraklardan geçen, ilgilenmediğimiz, önemsemediğimiz canlardan dingin bir can Farabi’ye kulak verelim: “Doğru bir biçimde anlaşılan dinle felsefe arasında çatışma yoktur.”
Aklımız ve ruhumuz hasta olabilir mi?
Cumhurbaşkanı, çiftçi, rektör, doktor, çaycı, kasap, overlokçu kısacası hepimiz, bir yudum sevginin dilencisiyiz. Her şeye rağmen sevebilmek için, sevilmeyi beklememek gerek belki de.
Soyut düşünme, bilim ve bizim ateistler
Bilginin, maddesiz sermayeye dönüşümü üzerine yazılmış, ufuk açıcı kitaplardan birisi olan “Maddesiz” André Gorz tarafından kaleme alınmış… Özellikle yapay zeka ve genetik konularında düşünülecekler listesi uzun. Üzülerek söylemeliyim ki, bizlere düşünecek pek bir şey bırakmamışlar.
Diyalektik nedir?
Düşünmenin özgürleştirici kolları, tam da gereken anda “talep ettiğimiz” aleti bize verecektir. Her aleti vermeden hemen önce, kafamıza değişen şiddetlerde vurduğu doğrudur.
Politikacılarımız, bürokratlarımız ve biyolojik evrim
Deli bir düşünce biliyorum ama yoksa biz, hani o sol lobu “türün devamı” “kabilenin yararı” “hayatta kalma güdüsü” gibi uyaranları da filtre eden bir bir güruhla mı karşı karşıyayız.
Çalma kapımı sevdiceğim, artık açamam
Böylesi pek zormuş yalnızlığın, pek de yavan: Hakkın sesi yenilmezliğinden olsa gerek. Her şey olurmuş da insan, yalnız olamazmış meğer.
Genetiği tasarlanmış bebekler neden bir devrim?
Şu anda referans olarak kullanılan genom tek bir insanın genomu! Hedeflenen bölgeden farklı bir yerin kesilmesi ise ciddi bir risk olarak önümüzde duruyor. Bu tür kazalar hastalıkların artması demek olacaktır. Uzmanlar, bu yöntemi hızla yayılan bir orman yangınına benzetiyorlar.
Bozuk halkın bozuk devleti: Bir ezme aracı olarak adalet
Din bir korku aleti olarak kullanılmaktadır. Bu durumda güç kazanan sahtekârın asıl amacı gizli kalır, onun hayat tarzının ilâhi bir yaşam olduğu sanılır, bütün bu nimetleri asla kendisi için istemeyen bir görüntü verir. İnsanlar ona itaat eder; yaptığı kötü işleri iyi görürler. Böylece o, itibar, iktidar, servet, zevk ve istediği her şeyi yapmakta herkesten üstün olmuş olur.
Entelektüelin dışlama ve küsme hakkı var mıdır?
Hayran bırakan bir donanıma sahip; kibrin kendilerine yakıştığı, bu çalışkan, çok değerli insanların küsmek gibi çocuksu bir tutum içinde olmaları önemsiz bir ayrıntı olsaydı keşke.
Türkiye’de köşe yazarlığı sorunu
Kapitalist düzende, bireysel satın alma gücünün önemli bir aktör olduğu anlaşıldı. Benzer şekilde, okurlar daha kaliteli yazılar talep edebilir, yazarlar da okurlarını emek harcamaya yönlendirebilir. Tıpkı kalitesiz, uzun, kendini sürekli tekrarlayan, seyircinin aklı ile dalga geçen dizilere talebin bıçak hızıyla kesilmesinin olanaklı olduğu gibi.
Korkak erkeklerimiz
Şu sevimsiz, saldırgan, öfkeli, alaycı; demem odur ki, korkak eril tutumun gizlenmesi olanaksızdır. Erekte olmuş penis misali aramaya devam eder, dışarıdaki kadında değil; ta ki içindeki, kendindeki dişil yanı bulup huzura ere.
Söz verme zamanı yaklaşıyor
Erich Fromm “Karar vermek risk almaktır. İnsanı insan yapan risk alma becerisidir. Bir türlü karar veremeyen kişinin iradesi, karar almada ve hatta sonunda eyleme geçmede tamamen felce uğrar” der.
Sinan Canan lincine Soner Yalçın katkısı
“Adam, bilim pipiyle yapılır sanıyor herhalde” cümlesini sosyal medyada yılın esprisi olarak ilan etmenizden ben utandım Sayın Soner Yalçın. Yok, “pipi” sözcüğünden dolayı değil...
Tanrım, üç boyutla aran niçin iyi değil?
Günümüzde hiç bir medeni ülke yoktur ki, alt düzeydeki halk tabakaları huzursuz ve muhalif olmasın. Bazı Avrupa ülkelerinde, bu durum üst tabakaların da başına gelmeye başlamıştır. Bu, psikolojik sorunlarımızın dev boyutta olduğunun göstergesidir.
Celal Şengör ve tutsak aklımız
Bilimsel merakın “hayret” etmekle başladığını neredeyse 2 bin 500 yıldır biliyoruz Sayın Şengör. Dışkınızın tadına bakmanıza neden olan merakın, bilimsel bir merak olamayacağı açıkça ortada. Acaba diyorum siz yeniden mi düşünseniz?!
Doğru tedavi ediliyor muyuz?
Aradan aylar geçse de hekiminiz, bu kanın rezonansını temel alarak çalışır; parça, ait olduğu bütünle titreşir. Öldüğünüzde aylar, belki de yıllar önce verdiğiniz kandan artık sinyal alınmaz olur.
Mangal yürekli erkekler olmalı
Attıkları yalanlara tutsak, koca koca adamların yaşadıkları sarayda içilen “ruy-i derya” isimli içecek kadar karikatürize olmuş hâlimize lâfım…Tanrı’nın istifa ettiği bir mıntıka.
İyi olmak için çabalamamalı
İyilik yapmak başkalarının yaşantısını kontrol edebilme olanağını doğuracağı için; tercihli iyilikte, cesaret, eksik olandır.
Kutsal-dışı bir yaşam olanaklı mıdır?
Dini, ilâhi aşkı yalnızca dinlediklerinden, okuduklarından bilen; bir türlü kendisinde tecessüm ettiremeyenlerin; ruhsal ya da fiziksel olarak dolaştığı yer neresi olursa olsun, bir ayağını bu sabit noktada tutmayı unutanların; uzun yıllar “yol”da uğraşmalarının ardından, “yaşadıkları gibi” inandıkları görülür.
Yokluğun terbiye ettikleri
Bir sabah, dedem İsmail Emre, kahvelerimizi yudumlarken “Evlât, bir zerrenin bile dışarıda kaldığı tevhid, tevhid değildir” demişti. Açıklamasını rica ettiydim, endişe benliğimi hemen sarmıştı zira; çünkü, ben değil bir zerreyi insanları, toplulukları, ülkeleri dışarıda bırakıyor burun kıvırıyordum, kimseyi beğenmiyordum.
Merhaba yeni dostum Dr. Burnell
“Suçlanırsan, suçlama işlemleri ve doktoradan kovulmak için gereken zamanda durmaksızın çalışıp, kayıt yapmaya devam edersin. Yine de atılırsan en azından ‘elimden gelenin en iyisini yaptım’ dersin.”
CHP kapatılmalıdır
CHP’nin İnternet sitesini takip edenler, ana sayfadaki kaydırmalı menünün her bir sayfasının, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili olduğunu fark etmiş olmalılar.
Anneler ve kızları
Anneyle hesaplaşma bitmek bilmez; ona benzemekten en korktuğumuz, sonunda mutlaka benzediğimiz; suçlamakta pek yaratıcı olduğumuz, hatta hiçbir suç bulamasak dahi, bize katlandığı için kabahat yüklediğimiz, belki de tek insan.
Seçimle ilgili bezgin bir yazı
Uzayla, atomlarla, Frigyalılarla, buğday üreticiliğiyle ilgili konularda, karşılıklı, zevkle konuşabilseniz de; örneğin, Kürtlerle ilgili nesnel bir konuşma yapamazsınız.
Başkanım, n’olur bir Etik Virtüöz ol!
Görülüyor ki, “açık” olup rakı içebiliyor olmak modern olmak demek değildir; tıpkı, “kapalı” olup, ibadetleri aksatmadan yapmanın dindarlık olmadığı gibi.
Salome ile Yudit ve Rubens’in Delila’sı
Rilke, Salome’ye yazdığı bir mektupta, kendisini, gündüz güneşini tam anlamı ile alabilmek için açan, ancak gece olunca kapanamayan bir çiçek (anemon) gibi hissettiğinden söz eder. Bu yersiz ve zamansız açıklığın kendisini nasıl parçaladığını anlatır. Bunu duyup ağlamayan var mıdır?
YÖK Başkanına müzik dersi
Marmara Üniversitesinin Müzik Bölümünü kapatıyorsunuz. Gerekçeniz öylesine ucuz ki! Bizler hep aptalız, değil mi Sayın Başkan? Bir insan niçin yaşamın, sevincin, ruhsal terapi olanağının, evrensel dilin, rahmetin böylesine karşısında olur?
Seksör Türkler ve aşk
Allodoksafobi olarak isimlendirilen bir fobi var. Ben ona Türk’ün fobisi diyorum. Diğer insanların fikirlerini duymaktan nefret etmek olarak geçiyor.
İsrail’i dize getirebilecek tek silah olarak Akıl
Müslümanlar yenilmeye doymadılar mı? Yavan, samimiyetsiz, özeleştiri yoksunu jargonu bir yana bırakabilsek ne güzel olur. Aklı terk etmedik; çünkü, onu samimiyetle inşa etmeyi denemedik henüz.
Bir şişe bira ile giden iman
Şarap (hamr), önce, hem güzel hem de rızık olarak anılıyor. Mayalanmış üzüm suyunu, Allah niçin önce güzel rızık olarak adlandırıp, sonra yasaklasın?
Tanrı’yı insan kılmak
Cebr eden, zorunlu bir yeti olarak akıl, ki bir adı da ‘namus-u ekber’dir. Aklı olmayanın namusu olmaz denir.
Bu gelen ilkbahar değil
“Yavaaş!” “Yavaş dedik sana aptaaal” “Duymuyon muuu?” Yokuşun sonunda, yamacımda durdu güzel kız. Nihayet ona yetişen oğlan artık bağırmıyor, böğürüyordu.
Sayın Cumhurbaşkanım, İhsan Eliaçık kimsesizdir…
İhsan Eliaçık bilenlerden olduğu kadar yürekli de bir insan; bilenlerden, yâni bir avuç dolusu azınlıktan.
Her gün ölmemek için okumanız gereken üç kitap
Hep kandırılırız, dış mihraklar vardır, düzenbaz ABD ve İngiltere elinden kurtuluş yoktur… Size bir oyun önereyim: Bu cümlenin sonunda gözlerinizi ekrandan uzaklaştırın ve ‘cisim’ nedir? sorusuna yanıt verin.
Ütü ile ev ısıtanlar
İkili ilişkilerde, örneğin; alttan almayı bilmemek, soğutma enerjisinin kullanılması gerektiği yerde muhatabımızın yüzüne sıcak ütü bastırmaya; talep edilmediği halde birisine kusurlarını söylemek ise cilâlama silindiri ile yüzeyin parlatılacağı bir zemine matkapla girmeye benzer.
TBMM Başkanı'na açık mektup
Tiyatro tüm sanatların mabedidir. Şarkı söylenir, şiir okunur, mitlerde, dinlerde anlatılan personalar üzerinden ilkeler anlatılır tiyatro sahnesinde. Görünmez olan görünür kılınır. Seyirci ile bütünleştiği yerde katarsis/arınmadan bile söz edilir. İnsanın kendisi ile yüzleşmesine yardımcı olur.
Sayın Mücahit Bilici’ye katkı ve eleştiri
“Deizm denilen şey aslında İslam’ın kabuk bağlamamış hâlidir.” Bu açıklamaya oldukça şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Deist Tanrı köşeye çekilmiş Tanrı’dır. Bugünün gençleri Deist Tanrı ile uzlaşamazlar. Emekli olmuş bir Tanrı imajı onları tatmin etmez.
Bedeninden kurtulan bir nüktedan: Stephen Hawking
Hawking'i kahraman yapan şey, fizikteki buluşları değil; gencecik bir insanın, iki yıl ömrünün kaldığını bilmesine rağmen, tüm gücüyle bilime sarılmasını sağlayan tutkusudur kanımca. Olağanüstü bir irade ve çalışma azmi ile sonuç olarak ortaya koyduğu işin özgünlüğü şaşırtıcı olmasa gerek.
Reformist anlayış, böylece otomatik Güncelleme
Mısr-î Niyâzi’ye sormuşlar: “Mesih gelecek, mehdi gelecek diyorlar, bu konuda ne düşünürsünüz, sizce ne zaman gelecek?” Yanıt muhteşem…
Kadınlar Günümü kutlama, çay yap
Dünyada birçok kadının Stockholm sendromundan muzdarip olduğunun farkında mısınız? Sizinle aynı dünyada yaşamak çok zor.
Tarikat ve cinsellik
Ülkemizde, son dönemlerde, basına yansıdığı kadarıyla, oğlancılığın tarikat-cinsellik bağlamında bir sorun olduğunu düşünmek haksız bir tutum olmaz.
Bir çukurda deliriyoruz ve bu çok iyi
Niyet iyidir başta, ama “inandığı gibi yaşamayan, yaşadığı gibi inanır” sonunda. Daha derini zor bulunur bir çukur.
Son Bektaşîlerden Leonard Cohen
Sorup dururlar “İsa gerçekten yaşadı mı yoksa yalan mıdır?” diye. Yanıtı sana bağlı dostum: Sen yaşıyor musun? Yoksa uydurduğun yalanlara inana inana yalan mı oldun? Hiç gerilmeyeceksin çarmıha desene… O halde, olmayan bir peygamberin babasından sana ne!
Nobel ödülü ve Allah her an bir şendedir
Tahmin edemeyeceğimiz kadar kısa bir süre içinde gelecekten borç enerji alınması söz konusuysa; geçmişi, şu an olarak deneyimlemekte olan bir bilinç var demektir. O halde gelecek dediğimiz aslında gelecek değildir.
Bilim insanı da vahiy alır
“Size ne bulduğumuzu açıklayacağım, anlamayacaksınız. Dert etmeyin, çünkü benim fizik öğrencilerim de anlamıyorlar. Onlar anlamıyorlar, çünkü ben de anlamıyorum. Hiç kimse anlayamıyor!”
Pozitivizm canımıza okudu
Pozitivizm haddini bilmekte zorlanan anlayışlar yeşertti. Felsefe ile ilgilenmeyen, kitap okumayan yine de her konuda fikri olan nesiller yarattı.
Hakikat bu, smokin de giyer şalvar da!
Peygamberlerin vahiy aldığı kaynak ile bilim insanlarının beslendiği kaynak farklı mıdır? Konuyu inceleyenler yanıtı biliyorlar. Peki, bir ateist kendi aklına mâlettiği bir yolda peygamberlere rastlarsa; sorgusuzca inanan da kutsal sayarak boşalttığı bir bölgede bilim insanlarına denk gelirse tutumu ne olacaktır?
Hz. Muhammed kimin dinindendir?
Her peygamber bir bilinç aşamasına işaret eder. Hedef olarak bir saray tanımı yapılmıştır; bize ait değildir. İçinde yaşayacağımız sarayı bizzat inşa etmek durumundayız; en sağlam temeli atmayı başarıncaya dek yıkıp yıkıp tekrar yapmak zorundayız.
Ana kuzusuyla seks!
Mesela bir köy kahvesinde bir erkek göğsünü gere gere “ben o işi yaparken kendimi bir insan gibi hissedebiliyorum” demeli ve eklemeli “çaylar benden, toplaşın” nefesler tutulmalı; sevgi nurunun gözlerinden akmasına izin vermeli.
Yazarın forum bölümündeki yazıları
Gülgün Türkoğlu'nun 26 Temmuz 2017- 28 Aralık 2017 dönemindeki yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.