
Sevgimize sınır koyan da kim?
Seviyoruz çevresinden dolanmayı her şeyin. İçinde ne var bakmıyoruz. Görüntü yetiyor hepimize, içeriğiyle ilgilenmiyoruz bile. Geçiyor gidiyor o yüzden de her an bir fotoğraf olarak. Ardından belki her yıl nostaljik olarak karşımıza çıkmasından başka bir iz bırakmayarak. Galatasaray’ın, dün oynanan derbi öncesinde idmanını TT Arena’da yapması ve taraftarına da idmanını açması, hem konvansiyonel hem sosyal medyada çok yer buldu. Görüntüler gerçekten de bir futbolseverin sırtını çeviremeyeceği kadar güzeldi. Kimin aklına geldiyse, oyuncu ve kulüp için olabilecek en kritik maç öncesinde, çok iyi bir motivasyon sağladı bu.
Galatasaraylı taraftarlar ki statta bu eşsiz atmosferi yaşayan 27 bin 681 kişi başta olmak üzere, sosyal medyayı alev alev görüntülerle süslediler. Ve tabii ki ezeli rakiplerine de tribün rakamları üzerinden göndermede bulunmaktan geri durmadılar. Hakları da. Güzel her hamle, mevzubahis futbolsa ezeli rakiplere yapılacak göndermenin de fitilidir. Ateşlersiniz gerisi nereye giderse. Galatasaray taraftarı da bunu yaptı.
Sarı kırmızı mavra bir taraftan devam ederken asıl sormamız gereken noktayı yine atladık. Neden onlarca yılda sadece bir kez taraftar ile futbolcular bu şekilde kucaklaşabildi? Neden bu görüntülere yılda birkaç defa şahitlik etmek varken, yılda birle sınırlı kalmayı reva görüyoruz kendimize? Sebebi şu aslında: Bugünlerde Fenerbahçe ve Galatasaraylılar tarafından lince konu olan Erdoğan Arıkan’ın anlatmaya çalıştığı gibi koca koca camiaları küçücük hedeflerle sınırlayan ve küçük hedefli küçük takımların oluşmasına neden olanların işi tabii ki bu. Erdoğan Abiyi tek kelime ile yargılamak kolay. Klavyeden bunu yapmak daha kolay. Zor olan bu sözler neden söylendi diye düşünmek.
Erdoğan Abinin vurguladığı küçüklüğü büyüklüğe evirmek için tek bir maçın popülerliğinden aşırmak lazım açık idmanları. Bu, bazılarının taraftara bir lütfu olamaz. Zira o taraftarlar, asıl oraya kadar gelip şartsız desteklerini sundukları için lütfeden taraftır. Taraftarla kulüp arasına koyduğunuz her bariyer, taraftarlık sevgisini de başarıya endeksler. Takımına dokunamayan renksever, başarı olursa sever, başarısız olunca söver. Sövgüsü de yaşadığı hayal kırıklığından değil de adettendir.
Zaten insan dokunamadığı, kendisine ait hissedemediği bir şeyi nasıl sınırsız ve sonsuzca sevebilir ki? O yüzden başta Galatasaraylılar olmak üzere tüm taraftarlar şunun hesabını sormak zorunda: Bizim sınırsız sevgimize, sınır koymaya cesaret eden kimdir? Birilerinin bizi, takımımızdan ayırmaya cesaret edebilmesine izin verecek kadar nasıl pasifize olduk? Siz bu soruları sorun, bakalım takımla aranıza bariyer koymaya birileri cesaret edebilecek mi?
Basına 2006 yılında Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak adım attı. İki aylık staj ve Cumhuriyet’in spor ekindeki yazılarda sonra Eurosport Türkiye’de spiker ve editör olarak çalıştı. 2009 yılında Radikal gazetesine editör olarak geçerken, Eurosport’ta da yarı zamanlı spikerlik yapmaya devam etti. Medya macerasına 2012-2016 yılında Hürriyet’te devam etti. 2016 yazından beri Gazete Duvar’da çocukluk hayalini sürdürüyor. Köken Eurosport olunca tahmin etmesi kolay. Asıl ilgi alanı ‘başka sporlar.’
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Amacım Amerika’yı keşfetmek değil de...
Acaba neden alternatif bir spor platformu yaratmak mümkün olamıyor? Madem zaman değişiyor, madem sporun ana hedef kitlesi olan gençler ve beyaz yakalılar kendilerine az kalan zamanı kaliteli içeriklerle doldurmak istiyor ve mevcut yöntemler beklentileri karşılayamıyorsa neden yeni düzene ayak uydurulmuyor?
Önce kadınlarımız yaşayacak sonra…
Zaten hakları olan yerlere girmek için belli bir kotanın kendilerine bahşedilmesini bekliyorlar gibi davranıyoruz kadınlara. Yeterliliği ile o boşluğu doldurabilecek olan kadına, liyakatten uzak erkeklerin doldurduğu yeri bahşediyoruz. Kimler mi? Tabii ki biz erkekler. Gönlümüzün bolluğundan tabii ya, neden olacak.
O, yarışmak için doğanlardan
Türkiye’nin otomobil dalında uluslararası şampiyonluğa erişmiş pilotu o. Henüz 21 yaşında. Neler başarabileceğinin sinyallerini henüz dört yaşındayken vermiş. Daha o yaşta otomobil yarışlarına merak sarmış. Boyuna bakmadan oyunlarını oynamaya başlamış.
Süpürmeye devam
Yalan yok, çok umutvar değildim kendi adıma. Uniersiade’nin bize katkısının bu raddeye gelebileceğine inanmamıştım doğrusu. Ama Fatih Arda İpcioğlu’nun kayakla atlama disiplinin de olimpiyat görmesi, kadın curling takımımızın A Ketigorisine yükselmesi, erkek curling takımımızın A Kategorisi’nin civarlarında dolanması… Kötümser olmanın belki de en iyi yanı başkası görmese de çok sevinmek.
Her güzel gol bana seni hatırlatıyor
Ferenc Puskas: "Bir balon gibiydim. Başkan Bernabeu ile ilginç bir diyaloğa girdik. O İspanyolca ben Macarca konuşuyordum. Sonunda el kol işaretleriyle ona dedim ki ‘Şu halime bak. Kilo fazlam var.’ O da bana dedi ki ‘Bu benim değil senin problemin.’ Ve bana hemen 5 bin dolar verdi."
Otizmli melekler...
Evet, otizm iletişim ve sosyal etkileşim sorunları, kısıtlı ilgi alanları ve tekrarlayan davranışlarla ortaya çıkan bir rahatsızlık olup ömür boyu devam eden bir gelişim bozukluğudur. Benim de katıldığım düşünceye göre hastalık değil bir farkındalıktır. Çünkü otizmli bireyler, özel eğitimle yaşamlarındaki çoğu zorluğun üstesinden geliyor, çoğu şeyi başarıyor. Aynı Tuğba, Murat, Zeynep ve niceleri gibi.
Bu onuru hep taşıyacağım
Hürriyet gazetesinde hatta Demirören Medya Grubu’nda onlarca meslektaşımız ayıbın en büyüğü yapılarak işlerinden edildi. O kişilerden birçoğu benim iş arkadaşımdı, mesai arkadaşımdı. O sebeple bu yazıyı yazmak boynumun borcudur.
Belki hayalperestim ama yalnız değilim
Spor benim için bir oyunlar dizisidir. Dolayısıyla futbol da onlardan biri olarak bir oyundur. Ve oyunda yaş, din, dil, ırk, cinsiyet sınırı olmaz. Yani spor da futbol da herkes içindir. Peki mevcut durumda gerçek bu mu? Tabii ki hayır. Modern (!) dünyada futbol bir erkek oyunudur.
Durun, o kareye ben de gireceğim
Tüm dikkatinizi Burak Yılmaz’a verin. Nasıl da canhıraş şekilde fotoğraf karesine girmeye çalıştığına, bu uğurda tüm mizanseni durdurma çabasına odaklanın. Ya fotoğrafta olamazsam korkusunu göreceksiniz. Ülkenin riyasına en güzel örneği görebiliyorsunuz.
Mıknatıs, spor, nefret, Lloris
İzlemeye bile dayanamayacağımız bir sakatlık yaşadı Fransız kaleci Lloris. Kolu kırıldı acılar içinde sahadan ayrıldı. Ama bizim için önemli olan 14 Ekim’di. Yani Türkiye A Futbol Milli Takımı’nın Fransa ile oynayacağı, 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası Avrupa Elemesi Grup maçı.
Katar’da bir şey yapılıyor
O sebeple şu an Katar’da olan bir şey ama Dünya Atletizm Şampiyonası değil. Bir kişinin bile sağlığını bu kadar net etkileyebilecek bir yerde organizasyon düzenliyorsanız size uluslararası federasyon da denmez. Olsa olsa banka denir, en fazla para sayma makinesi denir.
Bir kadın değişir tüm dünya değişir
Asırlık kulüplerimizin bile futbolda batırdıkları paralar sonrasında gözlerini ilk kadın branşlarına diktiği bir ülkede Samsun Yabpa Kadın Futbol Takımı’nın yaşaması mucize. Ama bu mucize için tüm yönetim elinden geldiğince direnecekmiş...
Sporu bırakabilirsin ama içindeki sporcuyu bırakamazsın
Hâlâ yapabileceği birçok şey, kazanabileceği ve gözüne kestirdiği kupalar varken kocasına yardımcı olmak Kim Clijsters için biçilmiş rol olamazdı. Yine de elinden geleni yaptı. Yedi yıl boyunca sessiz şekilde kendisini oturtmaya çalıştığı karakter maalesef yerli yerine oturmadı.
Kayboluyoruz ve bunun farkına bile varmıyoruz
Ne futbola hayrımız var ne diğer branşlara. Susuyoruz. Ama artık gerçekten de ‘Susamam’ demek lazım. Bağrışmak değil, konuşmak ama her yönüyle konuşmak gerekiyor. Yoksa kayboluyoruz ve işin acısı bunun farkında bile olamıyoruz.
18 yılda Dev de kalmadı
2001’in 12 Dev Adamı’nın gölgesi ulaştı bugünlere. Ne Athena’nın şarkısının yarattığı birliktelik var artık, ne oyuncuların hepsini tanıyan toplum. 18 yıldır ekmeğini yiyoruz şarkının. Bir türlü üstüne koyamadık. Ne üstüne koyması, şanından da tırtıklaya tırtıklaya geriye bir şey bırakmadık.
Artık eyleme geçme zamanı
Buradan sesimi duyan kim varsa sesleniyorum. Türkiye Voleybol Federasyonu, Türkiye Futbol Federasyonu, Beşiktaş, Eczacıbaşı, Fenerbahçe, Galatasaray, VakıfBank… Artık eyleme geçme zamanı. Annelerimiz, kız kardeşlerimiz, kız çocuklarımız ölüyor. Onlar için eyleme geçme zamanı. Yoksa annelerimiz ölmeye, daha nice nicesinde olduğu gibi Emine Bulut da unutulmaya mahkum olacak.
Senin kas yığını dediğin Türkiye’nin aydınlık geleceği
Neticede dünyaya dönmeye başladığından bu yana güzellik iki anlamda hep sıkıntı oldu. İlki sadece kadınlar üzerinden bir tanımlama yaparak kadınları metalaştırması diğeri ise öznel olan güzellik tanımını dünya genelinde bir kalıba çevirme çabası. Güzellik salt bir dış görünüşe ve kadın figürüne indirgendiği için aslında sorun büyük. Özellikle de kadın sporcular için.
Gerçekten bilmiyorum diyen kaldı mı?
Malum, ülkede biliyorum demek kolay da bilmiyorum demek zordu. Hele ki bunca bilginin arasında. İşte Vedat Ağabey, bilmiyorum diyebilecek kadar kalenderdi. Velhasıl ‘güzel adam’dı be Vedat Ağabey. Göçtü gitti ya 2009’da...
Serena’sı çok Simona’sı az bir final yazısı
Sonuçta bu bir final. Daha önemlisi iki güçlü kadının finali. O yüzden önceden yazılanların da hatırlanması lazım. Nihayetinde bugün hikayesi olan, yol gösteren, tarih yazan/yazmaya çalışan iki kadının mücadelesi olacak kortta. Kim bilir belki bu yazıyı okuduğunuzda çoktan Serena’nın kaleminden dökülmüş olacak tarih. Ya da Simona ‘Dur’ diyecek ve beyaz sayfaya geçen sene yazamadığı hikayeyi not düşecek.
Kıyasla kıyasla nereye kadar?
Fransa Bisiklet Turu, bir bisiklet yarışından mı ibaret? Tabii ki değil. Tour de France dediğimizde aslında bir kültürden bahsediyoruz. Bir bisiklet kültüründen, bir spor kültüründen ama en önemlisi bir ülkenin kendi değerlerine verdiği önemin kültüründen bahsediyoruz.
Parasını verdik yine de gelmediler
Son üç yılda TUR için ne yapıldı? İhaleler yıllık ve son anda düzenlendi. Bu yüzden takımlar hangi parkurda yarışacaklarını, hangi otelde konaklayacaklarını ve Türkiye’ye geldiğinde kimlerle karşılaşıp kimlerle diyalog içine gireceklerini bilememeye başladılar. Kurum ve organizasyon hafızası sıfırlandı. Layık olan gidip yandaş olan gelince takımlarla ilişki kurma devri ‘Veririz parasını getiririz, ne olacak ki’ye evrildi. Sonuçta para bastırıldı, ihaleler son anda ‘ihtiyacı’ olana verildi ve TUR, prestiji olan Dünya Turu kategorisini kaybetti.
Mikrofonlarımız Minsk’te
Saha ve hava şartları Avrupa Oyunları’ndaki başarıların gündeme gelmesi, bir müddet gündemde tutunması için elverişli. Umarım başarıların yanı sıra bu başarıların nasıl elde edildiğine dair de kamuoyunun aydınlatılması tarafımızdan mümkün olacaktır.
Gizli olmayan gizli kahramanlar
Siz şimdiden dünyanın yükünü kaldırdınız. Biz sadece kurtarma ipi diye pamuk ipliğine sarılıp bataklıktan çıkmaya çalışan insanlarız. Siz ise eninde ya da sonunda bizi bu bataklıktan çekip çıkartacak olan kahramanlarsınız. Lütfen bize kulak asmayın. Kendiniz için gözükse de bizim için çabalamaya devam edin. İnanın sizin azminiz bu bataklığı kurutacak.
Ya beni sararsa memleket hasreti
Aile kökleri bu topraklardan bir şekilde geçen en yetenekli futbolculardan biri olan Mesut Özil, bir global dünya vatandaşı. Spor ise uluslar üstü bir kavram artık ulus devletin sığlığı ile lümpen bakış açısının darlığı arasına sıkışamaz.
Ölüm öpücüğü
Olimpik koşucular Alysia Montaño, Kara Goucher ve Allyson Felix. Üçü de dünyanın en önemli sporcuları kategorisinde yer alıyorlar. Üçü de anne. Üçü de Nike sporcuları. Ve üçü de sponsorluk sessizlik anlaşmasını bozdu. Bizler de böylece bir kez daha bu sefer ayrımcılığın en kötülerinden birine şahit olduk.
'Karı'lar şampiyon oldu
Fikret Orman’ın aşağılamak için kullandığı ‘karı’lar, siyah-beyazlı kulübün tarihine adlarını yazdırdı. Zira 1993 yılından beri gerçekleştirilen Türkiye 1. Kadınlar Ligi’nde (arada sadece üç yıl düzenlenmedi) Beşiktaş tarihinin ilk birinciliğine erişti. Ne kadar kutlasalar ve kutlansalar az. Biz de ne kadar utansak az.
Spor siyasetle el ele mi?
Spor asli görevini bile yapmaktan uzak kalıyor bu topraklarda. Değil ki siyaseten bir yön gösterici olsun. Sporun içindekiler gerçek fikirlerini açıklayamıyorlar. Yakın zamana kadar da zaten çok az kişi memleketle ilgili gerçek düşüncesini açıklayabiliyordu.
Koşmak hem de ihtiyacı olanlar için koşmak
Yokmuş gibi yaşıyoruz. Halbuki omurilik felçlileri her yerde. Hepimiz de omurilik felçlisi olmaya adayız. Depremle yaşamaya alışmak gibi aslında omurilik felçlisi olma ihtimaliyle yaşamak. Sürekli aklınızın bir köşesinde olmasa da ne yapıldığını bilmek iyi gelir. Wings for Life Vakfı ve en önemli organizasyonu olan bu koşu ile ciddi bir fon sağlanıyor araştırmalara.
Spor ittifakı diyen de çıkar mı?
Taraftar grupları bir birlik sağlayabiliyorlar ama bu, pek bir ittifak sayılmaz. En yakın birlikte hareket etme duygusunu Passolig çıktığında görmüştük. Karşı olanlar önemli bir cephe oluşturmaya çalışmıştı. Bir müddet ses de getirmişlerdi. Lakin sonrası gelmedi. Taraftarların da birlik olamayacağı görüldüğü için onlar, hakları hukukları sayılmayan müşteri olarak kaldılar.
'Eskiden bir TUR’umuz vardı' demeyelim de
Bisiklet Federasyonu’ndaki siyasi hamlenin karşılığı pek doğru sonuçlanmamış gibi duruyor. Aksi olsaydı Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu küçülmek yerine büyürdü. Ama gördüğümüz gidi durum pek de istediği gibi değil.
Yitiyor birer birer efsaneler
Türkiye sporunun efsaneleri gerçekten de az. Gittikçe de azalıyorlar. Ama enseyi karartmamak lazım. Futbol spor ama spor sadece futboldan ibaret değil. Bugünün ilham veren sporcuları yarının efsaneleri olarak Türkiye’nin sporunu da şekillendirecek. Tanımasam da eminim Can Bartu da buna inanıyordu.
Kadınlar erkeklerden hakkını alacak elbette
Artık üç yıl boyunca İngiltere Kadınlar Futbol Ligi, Barclays’in isim sponsorluğu ile anılacak. Ve ilk kez kadın futbolu milyon dolarlık bir anlaşmanın altına da imza atmış oldu. Peki, bu yatırım bir pozitif ayrımcılık mı?
Başarılı olamayacaksınız aymazlar korosu!
Siz aymazlar korosu, nasıl ki bundan önce spor üstünden vurma çabalarınızda başarılı olmadınız, bu sefer de yine başarılı olamayacaksınız. Siyaset sporun asıl sahibidir. Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp siyaset spora bulaştı deyip durmayın. Bu federasyonlara ve sporculara parasını veren siyasettir.
Kaldırım taşlarını değil kaldırımı düşünelim
Bir spor bakanı gelir, bir federasyon başkanı yerini devreder, bir kulüp başkanı değişir, tüm sistem temelinden sarsılır. Sanki kurumlarda devamlılık esas değilmişcesine yaşanır bunlar. Gözümüzün içine baka baka yaparlar bunu.
Bu sene 8 Mart’ta hangi reklam filmini çekeceğiz?
Eurosport Türkiye’nin çok ilginç bir paylaşımı vardı. Dünyanın en çok kazanan sporcuları listesinin ilk 100 basamağı göz önüne alındığında, bir tane bile yanlış okumadığınız bir tane bile kadın sporcu yok. Mesela Serena Williams yok bu listede. Sporu bıraksa da Lindsey Vonn da bu listeye hiç giremedi. Belki adını bile duymadığınız bir erkek sporcu onlardan daha fazla kazanıyor demek bu.
Zekilik, çeviklik tamam da ahlak olmadan hiç çekilmiyor
19 yaşında iken dünyanın gelecek bir numarası olmasına kesin gözüyle bakılan bir tenis oyuncusuydu Nick Kyrgios. Gerçekten de yeteneğinden kimsenin şüphesi yoktu. Ama dedik ya, iyi bir sporcunun temelinde olması gereken sacayağından biri eksikti. Dolayısıyla da hiç beklendiği gibi gitmedi işler.
Bu seçimde de esamimiz okunmadı
Güle güle Lindsey. Bundan öncesini bizim de keyif almamız için yaşadın. Şimdi artık hayat tamamen senin. Biz aradan çıktık. Sana mutluluklar.
Müsaitseniz tabularınızı yıkmaya geldik
Futbol iki sevgilinin futboldaki rekabetine sahne oldu. İsviçreli futbolcular Alisha Lehmann ve Ramona Bachmann, aynı evden çıkıp gittikleri maçta karşı karşıya geldi. Sonra da rotamızı Almanya’ya çevirdik. Tüm dünyada tribünlerin en dolu olduğu lig olarak bilinen Bundesliga’da önceki gün oynanan Augsburg-Bayern maçını bir kadın hakem yönetti.
Güle güle Nykanen
Acaba bu kadar yetenekli olmasaydı, hayat onu 55 yaşında aramızdan alır mıydı? Paralel evrende ne yaşanırdı kim bilir? Belki hakkında ne söylenirse söylensin, bir tarafı ne kadar siyahsa diğer tarafı da o kadar beyazdı Nykanen’in.
Hepimize iyi yolculuklar
Nasıl hepimiz 'eyyam yapıyorsak' hamasetin en iyisini de biz yaparız! Belki de o sebeple sporcularımız farklı bir açıklama yapma ihtiyacı duymuyorlar. O sebeple hakemlerimiz hamaseti kötü niyetle/yönetimle karıştırıyor. Belki de o sebeple tüm sporcularımız aslında küçüklüklerinde hep tuttukları takımların formalarını giyiyorlar.
Spor ırkçılık kaldırmaz
Naomi Osaka için mahalle baskısı Japonya’dan geliyor. Aslında bizim ‘gurbetçi’lerimize ne kadar benziyor değil mi hikaye? Başkalarının gözünde ne oralılar ne de buralılar. Kimi için sporda neler başardıklarının bile bir önemi yok. 21 yaşında iki Grand Slam kazanmış, her iki finalde de psikolojik olarak gösterdiği olağanüstü seviyenin falan hiçbir kıymeti yok.
Akreditasyon mu? Hiç almayayım canım
Büyük turnuvalarda kim olursanız olun, spor alanında akreditasyonunuzla gezmek zorundasınız. Federer de bunu Melbourne’de hatırlamış oldu İsviçreli oyuncu, soyunma odasına girmek isterken, bir görevli tarafından durduruldu. Düşünsenize, maç öncesinde Fatih Terim her zaman olduğu gibi soyunma odasına doğru gidiyor. Terim geçmeye çalışıyor, güvenliğin ne dediğini bile dinlemiyor ve ufak çaplı bir sözlü tartışma başlıyor. Güvenlik elemanı diyor ki ‘Hocam akreditasyon kartınızı görünen bir yerde tutmanız lazım.’
Emek, depresyon, şampiyonluk, gözyaşı ve veda
Anlatmak istediğim iki büyük yıldız üstünden bireysel sporların zorluğuna dair iki örnek. Odaklanmak mı çok fazla odaklanmak mı, acıyla yaşamak mı acıya hayatını adadığın şeyi kurban etmek mi, yetenek mi baskı mı, şampiyonluğun motivasyonu mu normal hayatın getirdiği ek motivasyon mu?
Taraftarlığın formülü ne?
Taraftar dediğiniz şey homojen bir yapı değil. Tek başına başarı, bu kadar heterojen bir grubu bir arada tutmaya yetmez. Dediğim gibi taraftar, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde başarı ister ama aidiyetten de, kendisini takımının yerine koymaktan da geri durmaz. O yüzden sadece başarı gayesiyle atılan her adım taraftarda kırılma yaratır.
Boşuna kelime kalabalığı yapmaya devam
İşte yaşamımıza çok etkili giren o platformlardan biri de Netflix. İçeriği neredeyse kişiye özel bir hale getirebiliyorsunuz bu sayede. Spor içeriği de sporun kültürü ile ilgilenenler için bulunmaz bir portföy sunuyor. An be an da gelişiyor. Benim önüme son dönemde çıkan en iyi işlerden biri Sunderland’ın önce Premier Lig’den sonra da Championship’ten düştüğü yılı anlatan ‘Sunderland, Ölene Kadar’ kadar oldu. 14 Aralık’ta ilk bölümü yayınlanan, 8 bölümlük harikaya yakın bir belgesel.
Yeni yılda her spor hak ettiği ilgiyi görsün
Hentboldan eskrime, kış sporlarından yüzmeye, artistik jimnastikten okçuluğa, motor sporlarından badminton'a… Haberimiz olsun ne yapıyorlar, nerede yarışıyorlar, ne başarılar kazanıyorlar, ne çetrefilli yollardan gidiyorlar. Büyük bir emek var ortada. Ailenin emeği, sporcunun emeği, karşına çıkan/çıkartılan engellerin aşılması için verilen emek, harcanan zaman, yıllar, belki ömürler… Her şey bir hedefe ulaşmak için.
Ve kazanan...
Bunca vukuattan sonra adını zikretmemize bile gerek yok ama yine de yazayım. Ve 2018 yılının anti-spor kişisi... Tabii ki alkışlamayacağız. Ve kazanan...
Ne demiş Rubato: İnsan aklıyla kendini vurur mu?
Ona yüzyılın futbolcusu diyorlar. Haklılar. Adına din icat ettiler. Haklılardı. Peşinden milyonlarca insan koştu. Haklılardı. Binlerce İtalyan, onun sayesinde kendi ülkelerinde Arjantin’i destekledi. Haklılardı. Ama o ne yaptı? Kendi kendini vurdu. Hem de sevenlerine rağmen. Ezilenlerin ve futbolu sevenlerin Maradona'sından neredeyse bir meczuba uzanan yolda bizim günahımız neydi?
Yazılı basın bitti
Yıllardan beri savunulagelen ‘Yazılı basın bitiyor’ söylemi hiç bu kadar gerçeğe yakın olmamıştı. Lakin bitişin sebebi dijitalin güçlenmesi değil. İnsanların gazete almamalarının sebebi de sosyal medyanın gücü değil. Tek suçlusu biziz. Biz haber yapmayı, kamu yararını bırakıp sadece kendimizin, patronumuzun ve paranın çıkarını düşünmeye başladığımızda her şey bitti.
Keşke
Dünya Tekvando Federasyonu (WTF) tarafından Birleşik Arap Emirlikleri'nin Fujairah kentinde düzenlenen Gala gecesinde İrem, ‘Yılın Kadın Sporcusu’ seçildi. Yılı üst üste elde edilen 8 madalyayla kapatan bir yıldız için şaşılacak bir ödül değil. Ama gurur verici olduğu kesin. Yol açıcı olduğu. Tabii sosyal medya dışında görebilirseniz!
'Bursum da kesilmesin umutlarım da'
Millilik bursu nedeniyle sesini duyurmak isteyen sporcuların dertlerini iletmeye aracı olmaya karar verdim. Bu yazıyı onlar yazacaklar...
Millilik bursuma dokunma - 2
Evet artık spor yapmayan birine bu paralar ödenemez. Ödenmiş olanı varsa da geri almak için iyi bir yöntem. Ama geçmiş tecrübelerimiz durumun bu kadar da basit olmasına inanmamız için yeterli gerekçeyi sunmuyor.
Nefret ediyorum
Sevgiden daha çok nefret var bu ülkede. Hem de her şeyden nefret. İzninizle ben de bu ahlaksızlardan nefret ediyorum. Bir cenaze evinde "Seni sevmeyen ölsün" diye bağırabilecek kadar kendini kaybedenlerden nefret ediyorum. Maç sonunda "Neredeyse ben de kalp krizi geçiriyordum" diyen yöneticilerden nefret ediyorum.
Lafügüzaf
Giovanni Guidetti. Hiç yazılmadıysa bu köşenin sahibi tarafından iki-üç kez ismi geçirilmiştir konularda. Kişisel görüşüm dünyanın en iyi voleybol antrenörlerinden biri olduğu yönünde. Hatta iddiamı bir adım daha öteye taşıyorum. Dünyanın en iyi spor antrenörlerinden biri nazarımda.
İki tarafa da geçmiş olsun!
Arda bir barda, kur yaptığı kadının kocasının burnunu kırıyor. Sonra anlıyor ki hanımefendi tanıdık, silahla hastaneye gidiyor. Tartışma orada da alevleniyor. Hatta silah ateşleniyor. Ve bu yaşananlar ilk gün sadece 5 ila 10 dakika arasında Türkiye’nin gündeminde kalabiliyor. Sonrası mı?
Üzerimden eksilsin ağabeyimin gölgesi
Futbolun hegemonyası altında ezilen diğer branşların neler neler başardığını görmek için artık gözümü açmak zorundayız. Futbolun sığlığından çıkıp hak edene hak ettiği değeri vermediğimiz sürece, hiçbir büyük organizasyonu hak ettiğimizi iddia edemeyiz.
İşte Türkiye sporu
Son Kış Olimpiyatları’na sadece katılmış olmak için katıldığımız gerçeğini göz ardı ediyoruz. Asıl tartışmamız gereken konu her türlü elverişli şarta rağmen neden sporcu yetiştiremiyoruz ekseninden çıkıveriyor ve inşaat sektöründeki başarılarımızın spora tahviline geliyor.
Ego sistemin en büyük yıldızları
Roger Federer’den mi bahsetmek lazım Rafael Nadal’dan mı yoksa Novak Djokovic’ten mi. Bu sporcuların başardıklarıyla egoları arasındaki ters orantı tenisi her sporseverin gözünde başka bir noktaya taşıyor sanki.
Zihniyetimizdeki sınırları da kaldıralım
Bir taraftan Avrupa’da çalışabilmek için binbir takla atıyoruz, diğer taraftan "yabancı sayısı azaltılsın" diye naralar atıyoruz. Ülkenin her noktasından hatta ve hatta lügatinden liyakat kelimesini çıkartıyoruz, diğer taraftan ise "yabancı sayısı artmasın" deyip duruyoruz.
Bu da geçse ya!
Sadece sporun da değil. Hayatın problemi bu. Artık önemsemediğimiz bir ayrımcılığın içinde yaşıyoruz. Gözlerimiz görmüyor bu ayrımcılığı. Garip gelmiyor mesela. Kısa bir süreliğine ‘Nasıl olur’ diye aklımızdan geçiyor belki. Ama sonra geçiyor gidiyor.
Bir futbol ülkesi olarak Türkiye (!)
"Balkan Şampiyonası da nedir ki, bu kadar dertlenecek" diyenleriniz olacaktır. O zaman Linz maçı nedir diye sormazlar mı? Biri ne olursa olsun bir final, diğeri ise ön ön ön eleme maçı. Bu maçta Beşiktaş’ın ne kadar zorlandığının da konumuzla zerrece ilgisi yok. Bu ülke insanları çoktandır kendilerini başarıyla tasvir ediyor. Ama bu başarının da iki istisnası var. Futbol ve siyaset. Her ikisi de başarısız ama her ikisine de destek sonsuz.
15 yıl artı madalya
Bu toplumda engelli insanlar da yaşıyor. Sayıları hiç de az değil. Maalesef tam sayısını bilebilecek kadar bile istatistik tutamıyoruz onlar için. Ama biliyoruz varlar. Ve onların yaşamlarına en büyük engelli de biz güya engelsiz olanlar koyuyoruz. Ve her bir engelli başarısı bizim koyduğumuz engellere vurulmuş bir darbe. Bu başarıların daha iyisini belki de daha başka sporcu adayları da gerçekleştirebilir. Yeter ki köstek değil destek olalım.
Aranıyor!
Şimdi yeni bir ana yıldız arıyor atletizm sistemi. İşte. Bu boşluğun en büyük adaylarından bir bu topraklarda yaşıyor, bu topraklarda yarışıyor: Ramil Guliyev. Son Dünya ve Avrupa 200 metre şampiyonu.
Futbolda teknolojiye karşıyız
Hiçbir şey devlet-i aliyyemizin bütünlüğü, yayıncı kuruluşun bekasından daha önemli değildir. Eeeee, madem ki kaçak yayınlarla baş etme gibi bir vizyon ortaya koyamıyoruz, o zaman kapatalım gitsin.
Bırak git Messi
O kadar büyük bir baskıyla ve başarma hem de tek başına başarma dürtüsüyle oynuyor ki olmuyor. Barcelona’da sistemin en değerli oyuncularından biri olarak her şeye muktedir görünen yıldız oyuncu, sistemin ta kendisi olmaya çalışınca ‘mavi ekran’ veriyor.
Dört 81’den büyüktür
Spora inanıyorsanız, düzgün bir spor politikanız varsa, sporu siyasetin esaretine terk etmezseniz illa 81 milyonluk bir ülke olmanıza gerek yok. Dört milyondan da dünya şampiyonları, olimpiyat şampiyonları çıkarabilirsiniz. Yeter ki spora ve gücüne inanın.
Asla yenilmeyecek umut
İyi bir projenin yarattığı altın jenerasyonunun temsilcileri bu çocuklar. Adlarını bir şekilde duyacaksınız. Belki bir spor bülteninin 5 saniyelik haberinde, belki bir gazetenin tek sütun haberlerinde, belki bir internet sitesinde...
Türkiye seninle gurur duyuyor
Trabzon’da başlayan tenis tutkusu, Amerika’da Nick Bollettieri Tenis Akademisi’ne kadar uzanmıştı. Hepimizin tanıdığı Monica Seles’le aynı korta çıkmış, antrenman yapmış, ama yeterli sponsor desteğini bulamadığı için gitmemesi istense de Türkiye’ye dönmek zorunda kalmış bir tenis cevheriydi.
İyilik bulaşıcıdır
Unutmamalıyız ki spor en büyük iyi niyet elçisidir. Bazen kurumlar, bazen sporcular, spordan elde ettiklerini spora ve insanlığa geri vermek için birleşirler...
Bayramlar çocuklarındır
Masumluklarını dünya siyasetinin çirkinliğine bırakan nice çocuk yerini alamayacak derme çatma tribünlerde. Onların anısına dönse keşke spor dünyası. Keşke bir sporcu onları ansa bunca önemli turnuva arasında ve hayat bir dakikalığına gerçekten bayram olsa.
Halep başardı, darısı başımıza
Koca bir şampiyonluktan belki de daha önemli bir an haline gelmişti kutlama spor severler için. Bir tarafta bir Romen efsanesi Comaneci, diğer tarafta ise efsane olmaya doğru merdivenleri tırmanan Halep. Yani en kötü anda umut devşirdi kendisine Simona Halep kendine. 'T A M A M' dedi adeta kabus gibi çöken setlere...
Güzel olduğunuz kadar sporcusunuz da
Boyu müsaitti. Dolayısıyla Türkiye’de daha popüler olan basketbol ya da voleybola yönelebilirdi. Ama babasının teşvikiyle, bu spor disiplinlerini aklından bile geçirmeyen 1995 doğumlu sporcu, mütevazılığı da elden hiç bırakmadı. Türkiye sporunun adını altın harflerle yazacağı kadın sporculardan biri olan İrem’in şimdiki hedefi ise Olimpiyat Oyunları’nda altın madalya kazanan ilk kadın tekvandocu olarak yeni bir tarih yazdırmak.
Yakın Doğu, uzak umut
İki yıllık başarılı tarihlerine karşın Yakın Doğu’nun ne şartlarda bilinir hale geldiğini görmek, sonrasında da basit birkaç cümle ile ortadan kaybolmalarını izlemek, bu ülkede ne sporu yönetenlerin ne de sporu seyredenlerin sporu sevmediklerini bir kez daha göstermiş olması açısında önemli.
Çifte şampiyonluğa hazır mısınız?
İki eski dost onlar. İki takım arkadaşı. Biri koçtu biri oyuncu. Ve ikili cuma günü aynı parkenin farklı bench'lerinde karşı karşıya geldi. Sonuçta Obra’nın öğrencileri Fenerbahçe, Jasikevicius’un talebelerini devirip üst üste dördüncü Euroleague Final Four’unda peş peşe üçüncü finaline yükseldi.
Yolun açık olsun Kaptan
Yolun açık olsun Kaptan. Bundan sonra sahadakinden de başarılı olacağından hiç şüphem yok. Benim iyi temennime de ihtiyacın yok ama yine de başarı dileklerim seninle.
Helva kavurma vakti geldi
Öğrenmişti aslında Aykut Hoca hayatın futboldan ibaret olmadığını. Ama iş yine bir büyüğün başından geçince eskiye döndük. Hayat yine sadece futbol ve onun üstünden kurulacak sözde başarı oldu. O sebeple tribünden atılanlar normal geldi ona.
Bunlar hep kumpas!
Şimdi dört gözle izlememiz gereken, bu adaletsizlik nereye varacak? Türkiye’deki mevcut hukuk başta Fikret Orman ve yönetim kurulu üyeleri olmak üzere tüm Beşiktaş camiasına nasıl uygulanacak?
O gemi gelmez be İsmail abi
Futbol karabasanı olmuş Türkiye sporunun. Gözleri kör etmiş. Kendisinden başka herkesi kıskanmış. Gündeme gelmesin diye törpülemiş spora olan sevgimizi. Sonra da bu toprakların tek derdi futbol ve oradan geleceği umulan başarı olmuş
Evet çok üzüleceğiz
Gianluigi Buffon'ın bir röportajda kaleci olmak isteyenlere verdiği tavsiye belki de kendisine bir nottu: "Olmasınlar. Bunu gerçekten söylüyorum. Sonuçta kaleci olmak biraz mazoşist bir durum. Dolayısıyla olmasınlar."
Guernica mı Belleğin Azmi mi? Peki ya ikisi birden olmaz mı?
Ne yapmalarını bekliyoruz ki! Messi, Maradonavari golleri attığında, geriye çekilip futbolu mu bıraksın Ronaldo? Düşünsenize Salvador Dali ile Pablo Picasso’nun böyle kıyaslandığını? Aynı dönemin dâhileri onlar. Birini severken diğerini yok sayabilir misiniz? Dali-Picasso dönemi için neyse Messi-Ronaldo da o.
Zlatan’dan öğreneceklerimiz
'Melekler Şehri'nin yolunu tutmadan önce, değerli muhabir abilerimizden duyduğumuz kadarıyla Zlatan, Beşiktaş’ın da gündemine gelmişti. İbrahimoviç, o imzayı Los Angeles’ta değil İstanbul’da, LA Galaxy için değil Beşiktaş için atmış olsaydı ne olurdu?
Astori’den Sinan’a
Bir tarafta mağduriyetin hemen giderilmesi için alınan aksiyon, diğer tarafta devletin prosedür dehlizlerinde yıllarını yitiren değer. Türkiye’de sporun ve sporcunun hiçbir değeri yoktur. Bu topraklar ne sporu ne de sporcuyu sever. Biz başarının meftunu, kavganın ise müptelasıyız.
Bir kulüpten fazlası olma zamanı
Kırmızı beyazlılar, soğuk havalarda sokakta yaşayanlar ve savunmasız kişiler için stadını açtı. Yani Işık Stadyumu, hafta sonunda sokakta yatanlara, sıcak bir yuva sundu.Tabii ki yeni kıyafetler de. Sadece özel olarak hazırlanmış sıcak bir oda değildi aslında Işık Stadyumu personelinin yaptığı...
Siz yeter ki kar gösterin, şampiyonluk kolay
Şimdi de çok büyük değil ama daha küçücükken bir hayal kurdu. Kendisine birini seç diyenlere inat, o iki aşkını devam ettirdi. İkisinde birden üst seviyede yarışamazsın diyenlere tıkayıp kulağını çıkan tüm sesleri kıstı Ledecka. Başkalarının limitleriyle değil, kendi umuduyla çıktı yola. Sevdi, inandı ve yaptı. Daha ne olsun ki.
Şenol Hocam bir de bu açıdan bak
Türk futbolunun gelmiş geçmiş en iyi ve en kariyerli teknik direktörü olduğu aşikar olan Şenol Güneş’in hem eğitimciliği hem de tecrübeli kariyeri dolayısıyla bunu çok iyi bilmesi gerekiyordu. Hakeme göstereceği her türlü tepki anlaşılabilir. Buna bir neden/bahane de üretilebilir. Lakin bir teknik direktörü tek bir hareketle zan altında bırakmak, işte bu kabul edilemez bir şey.
'Birleşik olimpiyat'
Savaşlarla geçen 68 yıllık tarihin sonunda, spor yeniden iki ayrı kutbu bir araya getirmeyi başardı. Bundan yıllar sonra 2018 Kış Olimpiyat Oyunları’nda ‘Birleşik Kore’ takımı hakkında, yaşadıkları ve birlikte geçirdikleri zamanlarla ilgili ne kitaplar yazılacak, ne filmler çekilecek kim bilir?
Sadece grid kızlarını yasaklamak yetmez!
Kadınların spor içindeki varoluşu için önemli bir karar vermiş olabilir Formula 1 yönetimi. Zira F1'in ardından dart ve snooker turnuvalarında da kadın hostes uygulaması kaldırıldı. Bu noktadan sonra artık kadınlar spor dünyasının sadece parıltılı yüzü olarak kalmamalı.
Muhammed Ali'yi, Drogba'yı da mı bilmezsiniz!
Bakmayın siz, şu an Afrin’de yaşananlara destek vermeyenlerin fişlendiğine. Aldırmayın yerli, yabancı hangi futbolcusu varsa askeri üniforma giydirip video çeken takımlara. Kulak asmayın futbolu yönettiğini zannedip, iplerini siyasete teslim etmiş olanlara. Savaş, kan, ölüm istemek en kolayı.
Asıl mücadele şimdi başlıyor
Suudi Arabistan’da Cidde’de, El Ehli ve El Betin takımları arasında oynanan maç, tarihe geçti. Bazı kadınlar eşleriyle birlikte gelirken, bazıları ise çocuklarını getirdi. Eşleri yanında olmayan kadınlar tribünün ayrılmış bölümünde oturabildi. Neticede bir devir değişti. O ya da bu şekilde. Artık tarih kendisine not yazılmasını bekliyor.
Yer Taksim Stadı, tribünde…
Kim bilir belki Aydın abi Şark Şimendifer’den, mimariden, rakıdan bahsediyordur Münir abiye. Münir abi de tüm içtenliği ile tiyatrodan, Hababam Sınıfı’nda ve Fenerbahçe’den dem vuruyordur. Futbol onların hayatının kesişim noktası olmasa bile futbolla da anılacak yanları oldu bu hayattan göçerken.
İki fotoğraf
İki fotoğraf. Biri gurur, mutlulukla dolu, keşkeleri daha az olan bir veda. Diğeri ise yarım kalmışlığı belli, hatta siyaset yüzünden tadı damakta kalmış bir keşkeler yumağı. İki dürüst, çalışkan, ahlaklı spor insanı. Olmaları gereken yer belki şu an oldukları yerin çok daha ilerisi. Ama biri geç de olsa o adımı atmanın eşiğinde, diğeri ise o adımı çoktan atmış olmasına karşın geri dönmek zorunda kaldı.
Froome nefes aldı ama ya spor?
Türkiye’de astıma rağmen başarılı olan sporcu yok sanmayın. Şahika Encümen var mesela. Türkiye ve dünya rekorlarının sahibi bir serbest dalış sporcusu. Küçüklüğünden beri astım hastası. Gördüğü tedavi hastalığının bir nebze olsun gerilemesini sağlasa da ailesinin bütün koruma çabalarına karşın düzenli bir şekilde dalması asıl terapi oldu onun için. O tedavisini suların altında buldu belki de.
Sporcu mu anne mi?
Doğum, bir insana hayat vermek ne kadar inanılmaz bir şeyse, Serena’nın sadece 5 ay sonra yeniden kortlara dönmesi de o kadar inanılmaz. Bize düşen ise Paula ve Serena’dan yola çıkıp tüm sporcu annelere bir kez daha şapka çıkarmak, büyük saygı duymak.
Aradığınız vatan hainine buradan ulaşamazsınız
Doğru ve adil davranamadığımız her anda, adalet arayan herkes gibi Deniz Naki de – bir kez daha- vatan haini olacak. AİHM’de Türkiye’yi mahkum ettirecek belki. Ve kimilerince bizi rezil edecek. Peki, doğruyu bulmak yerine muktedire yaranmayı tercih edenler değil mi bizi asıl rezil eden?
Arda’ya sporcu önerisi: LeBron James
LeBron James’in ne protestoya katılmak ne de destek vermek gibi bir zorunluluğu yok. Aynı Arda gibi. Siyasi erkin yanında olmak ona ne kazandırır bilinmez ama o doğru bildiği yoldan gitmeyi tercih etti. Arda’nın tersine yani.
Irkçılık bizim kültürümüzde yoktur
Yeni Türkiye’nin bu durumundan, dünyadaki lider konumundan, Türk sporunun ileriye gidişinden, Türk futbolunun önlenemez yükselişinden rahatsız olanların zaman zaman ortaya koyduğu bir oyunu olan ırkçılığın yeni perdesi Giray Bulak Hocamız üzerinden oynanıyor: Ama Giray Hocamızı yedirmeyiz. Çünkü zinhar Türkiye’de ırkçılık yoktur.
Millilik bursuma dokunma
Neden sorusunun bir cevabı var mı bilmiyorum. Varmış gibi de durmuyor açıkçası. Yine bir ‘Yaptık oldu’ işi, bir kez daha ülke sporunu vurdu.
Sen mi büyüksün vasatlık, ben mi?
Umudu yenilemek için bazen bir cümle, bazen de bir kitap yeter. Spor kültürüne dair vasatlığın üzerine gelen dört kitapla yeniden tutundum umuda. Çünkü daha anlatılacak çok hikaye, tutunacak çok spor tutkunu var.
Futboldan başka spor, kargadan başka kuş tanımam
Kapitalizmin üfürüğüyle dönen, endüstriyelleşme kelimesiyle moderniteye (!) erişen, ana belirleyeni para olan dünyada futbol, ‘Enler’ listelerini domine edemiyor. Yani dünya dönerken kendisine sadece bir spor topunu seçmiyor. Kah kortta seken bir yeşil top çıkıyor en üste, kah beyaz bir kriket topu tahtaları değil tabularımızı yıkıyor.
Taraftar olmak ve taraftar yetiştirmek ne biliyor musunuz?
Kabul edelim ki sporcu olmak çok zor bir ‘iş.’ Ama bir iş. Yani karşılığında bir kazanç elde ettiğiniz, bu kazanç için artılarını ve eksilerini değerlendirerek girdiğiniz bir yol. Peki, ya taraftar olmak? Hem de Türkiye’de. O ne demek acaba futbolcu abilerimiz, kardeşlerimiz biliyor mu?
Ekibi toplayın, başlıyoruz
Türkiye’de en çok tartıştığımız şey hakemler. Belki de kurtuluş, yabancı değil de kadın hakemde. Ama bu tartışmalar arasında hiç kimsenin aklına kadınlara güvenmek gelmedi. Çünkü şimdiye kadar kadınların hakem olması konusunda pek de kolaylık göstermedik. Ama kadınlar artık ekibi topluyor. Umarım Steinhaus’un futbolda, Nievas’ın da rugby’de açtığı patikalar, kadınlar için bir otoyola dönüşür. Türkiye de bundan nasibini alır.
Hangi Çarşı?
Sedat Peker gibi birini yemeğe davet eden de Çarşı olabilir, bu daveti şiddetle reddedenler de. Çünkü futbol sadece futbol değil. Siyaset, bu işin büyük belirleyeni. Nasıl ki Gezi’de Çarşı’nın ortaya koyduğu siyasi bir tavırsa, Sedat Peker’in kullandığı da bir siyasi tavır. Çarşı sabit, gerisi ise taban tabana zıt.
Bülent Abi de yanılır
"İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu" diyerek yola koyuldu Özkan ve Altınordu. Yani önce birey olması gerekiyor sporcunun. Sadece önündeki maçlara bakmamak için, yetenekleri sayesinde ünlendiğinde dünyanın merkezinde kendisinin olmadığını bilmesi için de iyi bir vatandaş.
‘Yok kardeş yüzde 100 umudum’
Konya’nın Çumra ilçesinde dünyaya gelen bir çocuk, 12 Mart’ın bile iyi anmak için bir sebep olmuştu. Annesi tarlalarda çalışırken, o da harçlığını çıkarmak için garsonluk yapıyordu. Hayatını bir tesadüfün değiştirmesi gerekiyordu öyle oldu. Bir gün abisiyle yürürken, abisinin arkadaşı sayesinde bisikletle tanışmıştı.
Sınırı bırak layık olana bak
Bağcıyı dövmek için hamle yapmaya gerek yok. Suçlu yabancı kuralı değil. Suçlu 2002’den bu yana Milli Takım’ın başarı kazanmasına engel olan, bırakın başarıyı toplum nezdinde sevilmesine ve sahiplenilmesine engel olan sebeplerdir. Eğer bu sorunlarla yüzleşmeyip, etrafından dolanmaya devam edersek, daha çok yabancı sayısı tartışması yaparız. Gelin zor olanı yapalım.
Premier Lig yeni yıldızını buldu
Usain Bolt yakın zamanda bir futbol takımında oynayacak. Çünkü gösterdiği hedef buna uygun. Premier Lig, Show dünyasında çıtayı bir barem daha yukarı taşımak için çok önemli bir fırsat buldu. Bakalım, bu eşsiz fırsatı hangi takım kullanacak?
Büşra da kim, Emre ve Arda varken!
Büşra, noterliğe giremediği için, bir yetkili kendisinin yanına gelmişti. İşlemi de zaten bu şekilde tamamlanmıştı. Ama bu yardımın (!) devlet kademesindeki karşılığı da 17.74 liraydı. Devletin kabahati kendinden büyük olduğu için bir de üstüne para almakta beis görmüyordu.
Hoyrat toprakların iki fidanı
İki fidan dedik İpek Soylu ile Fatih Arda İpcioğlu için. Henüz serpilme aşamasındalar. Bu kadar kırıcı topraklarda ayakta kalmak kolay değil. Hem de sadece sporcu olarak. O sebeple ayakta sapasağlam, dimdik durabilmeleri için onları belki de pamuklara sarmak gerekiyor.
Ah be Nâzım Hikmet, keşke dediğin gibi kalsaydı
Ne yalan söyleyeyim yeni sezon hengâmesinde ben de heyecanlanmayı çok isterdim Nâzım Baba ama geçtim sahadaki futbolun futbolluğunu ne bu ülkede ne de statlarda bir söz, bir düşünce hürriyeti var. Ama bizim de özgürce yaşamak gibi bir tutkumuz var. İlle de vazgeçmemek, mücadele etmek bizim tek tutunacak dalımız.
Ama o Türk değil ki!
Bir Dünya Atletizm Şampiyonası’nda bir altın bir de gümüş almak tarifi kolay olmayan bir durum. Özellikle de bahsettiğiniz ülke Türkiye ise... Yasmani Copello ve Ramil Guliyev’in yaptıkları bu yüzden çok kıymetli...
Beden, bu tutkunun önünde nasıl dursun!
Bedenleriyle ruhları örtüşmeyenlerin mücadelesinin bedel ödeyeni çoktu. Bedelin daha iyi bir hayat için olduğunu hep bilirler. Ama vazgeçmek onların işi değildir. Artlarından kitleleri sürüklemeyi başarırlar. Tiffany de işte o cesur yüreklerden biri.
Ne fark edilmez ne de yalnızsınız
İçimizdeki umut ve adil yaşam arzusu sizin kanatlarınızda, sizin azminizde, sizin karalılığında yeniden alevlendi. Bilin ki ne de fark edilmez ne de yalnızsınız.
Çin’e gittin de ne oldu?
Çin’e gitmek daha doğru bir tarifle Asya’ya açılmak, global tüm takımların yıllar öncesinden başlattığı bir hamle. Onlar, Asya’dan futbolcu getirerek bu işe girip, kamplarla süsleyip, Asya’daki futbol pastasından kendileri için birer dilim ayırmışlardı. Şimdi o pastanın harcına talip oluyor Beşiktaş. Henüz o sofraya oturması imkansız. Önce mutfağını görecek. Kalfalık yapacak. Şef yamağı olacak. Sonra şef olacak.
Tutunmuşum Venus ve Federer’in eteğine
Gerçek sporcu sıkıntısı var bu memleketin. Biz, sevgi değil nefretin çocukları olmaya başladığımızdan beri, spor da sporcu da kirlendi bu paslı havada. Nefes almak için her kafamızı kaldırdığımızda Türkiye gerçeklerini vurdular kafamıza. Neyse ki Venus var, neyse ki Federer var da gözlerde yaşla umutsuzluğa koşar adım giderken çekiveriyorlar el frenini.
İnsanlık mı; yok canım hiç tanımıyorum!
Biz aksini düşünsek ve görsek de aslında sporcular da insan. Çok para kazandıkları, lüks içinde yaşadıkları, birçoklarının gıpta ettikleri bir yaşam sürmeleri onları insanlardan koparmıyor.
Türkiye, Türkiye duy sesimizi!
En iyisi ben size kısa kısa başka haberlerden bahsedeyim. İçinde spor olsun, başarı olsun ama ilgisi az olsun. Bu sayfaya taşıyalım ki belki meraklısı sevinir, meraksızı ‘Vay be. Türk sporunda iyi şeyler de oluyormuş’ der.
Transfer takım için mi toplum için mi?
Kadro mühendisliği muhakkak bu topraklara uğramak zorunda. Aksi takdirde karanlık tünelin ucuna bakmak için dahi bir umut kalmayacak.
Curry’den bize bir mesaj var ama...
Fenerbahçe kaptanı Melih Mahmutoğlu, şampiyonluk sonrasında kupayı Cumhurbaşkanı’na götürmek istemediğini söylese. Takım ve koç da onunla aynı fikirde olduğu için bu ziyaret yapılmasa sonucu nice olurdu?
Ben sana 'adam' olamazsın demedim, insan olamazsın dedim
Türkiye’de biz ‘Arda adam mıdır?’ tartışa durup şiddeti göz ardı ederken, dünyanın en önemli organizasyonlarından biri olan Roland Garros nam-ı diğer Fransa Açık Tenis Turnuvası vesilesiyle bambaşka bir konu tartışılıyor. Eşcinsel olduğunu açıklayan, bu doğrultuda da evliliğini gerçekleştiren kadın tenisinin efsanesi Martina Navratilova fitili ateşleyen isim oldu.
Bir maç, bir bilet, dört efsane!
Karşımızda bir maç, bir bilet, dört efsane ve sonsuz bir keyif var. Zira inişlerin çıkışların sonunda yeniden en üst ligde yer almak isteyen Eskişehirspor Denizli’nin, Göztepe ise Vural’ın tecrübesine güvendi.
Mete’den Taksim Meydanı’na Türk okçuluğunun yakın geleceği!
Ben art niyetliysem, yüzüme vurun lütfen. Deyin ki okçuluk için aslında şu, şu, şu yapıldı. Mete’nin duyurduğu yolda, şu adımlar atıldı. Tamam, sen Taksim Meydanı’nda, Yenikapı’da eskiye öykünme gördün ama gelecek Avrupa, Dünya ve ya da Olimpiyat Şampiyonları, Taksim’deki o heykelleri görüp de özenenlerden çıkacak.
Türk sporunun sessiz devrimi
Şimdi yazacaklarımı zihnimden bir bir, defalarca tekrarlayarak yazıyorum. Marsel İlhan artık Türkiye tenisinin erkeklerde 1 numarası değil. Size de hiç olmayacak gibi geliyordu değil mi?
Başka bir spor dünyası mümkün
Genç rakete göre Rus rakibi ‘hilekar’dı. Yan yollara sapmış, milyonların güvenine ve sevgisine ihanet etmişti. İşte bu ikili geçen hafta Madrid’de karşılaştı. Olay beklemeyin olmadı.
O kare nefretinizden çok daha büyük
Fenerbahçeli ve Galatasaraylı kadın voleybolcuların şampiyonluk maçından sonra çektirdiği fotoğraf, saf spora olan inancının üstüne koca bir can suyu döküyor.
Şiddet mi? Tabii ki karşıyız. Başka ne olabilir ki!
Hiçbirimiz şaşırmadık A Spor muhabirinin ve kameramanın Başakşehirli oyuncularca linç edilmesine. O sebeple birçoğumuzun aklına “Dayak yiyecek ne söyledi acaba?” sorusu geldi.
Tek adam değil 3 adam
Şenol Güneş, Zeljko Obradoviç ve Giovanni Guidetti. Bu adamlar mücadele ederek oldukları insanlar oldular. Doğru bildikleri için çalıştılar, yılmadılar, haksızlığa da asla boyun eğmediler.
Futbol topu onların yüzü suyu hürmetine dönüyor
Eğer bizler için futbol topu tüm endüstriyel futbol argümanlarına karşı dönüyorsa, Dortmundlu taraftarların yüzü suyu hürmetinedir bu. Kayıtlara geçsin.
Messi şampuandan daha mı değerli?
Futbol önce seyircisini kaybetti. Maç öncesi bilet için kuyruklarda yatan, kendisine kartondan şapkalar yapan, stat önünde yediği köfte ekmeği dünyanın en lezizi yemeğine değişmeyecek olan renk gönüllüleri yavaş yavaş terk ettirildi mabetlerden.
Tek umut bıraktılar: Anılara tutunmak
Son 15 yılın boşaltılan kavramlarının başında geliyor spor. O mutlak güç paranoyasının, tüm dünyaya ispatlanmak istenen gücün, lümpen propagandanın otoyolu oldu.
Ferrari’yi kurtaracak şarkı: ‘Arabamı sürüyorum’
Mercedes’in iki yıllık hükümdarlığına son vermek için tüm çalışmalar yapıldı. Tüm gözler artık ilk resmi yarışa çevrilmişti. 1990’larda olduğu gibi Ferrari-Mercedes, bundan sonra olmasını beklediğimiz gibi Vettel-Hamilton çekişmesi için 5 kırmızı ışık söndüğünde Avustralya kırmızıya boyandı. Vettel, Ferrari’nin üstündeki ölü toprağını atabileceğini bu kez gösterdi. Avustralya’da kazandı.
2028’e karşı 2024
Hollanda 2028 için gelişmeye devam etsin, 2024 Olimpiyat Oyunları nasılsa Türkiye’nin. Vermezlerse de bu Türkiye düşmanlığında! Buna kuşku yok.
Kostümlü prova tamam, 50. yıl yükleniyor
Trabzonspor, çok uzun zaman sonra yeniden takım hem de o ‘Fırtına’ lakabını aldığı yıllara çok yakın bir rüzgarla. Artık top Karadeniz’in sabırsız insanların.
Mahallenin güzel abisi
Dirk Nowitzki, ilk yılında faturalarını nasıl ödeyeceğini dahi bilmiyordu. İlk maçında top kullanmamasına karşın bildiği tek şey basketbol oynanmaktı. NBA’deki ilk sezonunda bir maç öncesinde heyecandan midesini bozacak kadar tutkulu seviyordu bu oyunu. Ki basketbol da ona milyonlarca seven kazandırdı.
İçindeki çocuğa gönüllü teslim
39 maçta attığı 26 gol, bu sezon kazanılan iki kupanın da finaline damga vurma, takım arkadaşlarının tam güvenini kazanma ve adım adım daha da parlayan bir yıldız. Peki, gerçekten de bir futbol ilahından mı bahsediyoruz, yoksa sadece kendi için yaşan bir narsistten mi?
Gölge etmeyin yeter
Bunca pespayeliğin arasından adaletsiz cezalar koyarak mı kurtulacağız? Yoksa nezaretlerden rica minnet kurtardığınız adamlar için yine ‘Aslında iyi çocuktur da o anlık gaflet’ söylemlerine mi sığınacağız.
Ayıp size!
Siz sahada elinizden gelenin en iyisini yaptınız. 42 mi yediniz 52 mi fark etmez. Siz işinizi yapmaya devam edin.
Sen de mi Advocaat!
Biz futbolumuzu değiştirsin diye bakarken Dick Advoaat’a, görünen o ki yine sığ kültürümüz galip gelecek bir kez daha.
Olcay Şahan takımdır
Sadece kendi oldu Olcay Şahan. Para, para diye tutturanların karşısına dikildi bir kez daha. Ve olanca gücüyle haykırdı. “Ne para, ne başarı takım olmadan, birlikte omuz omuza dayanışmadan gelmez.”
Bazen sadece ‘Hayır’ demek lazım
2003’ten sonra Melbourne çıktığı ilk final maçının sonucunu mu merak ediyorsunuz? Ne önemi var ki! Kazanmak ya da kaybetmek değil mevzu. Direnmek, isyan etmek, ‘Hayır’ diyebilmek sana inanmayanlara ve aynı zamanda kadere.
İlhan Cavcav: Devrimciden Yeni Türkiye simgesine
Türkiye naifliğini paraya ve orantısız güce teslim ederken, Cavcav da Gençlerbirliği de bu rüzgara kapıldı. Koltuğa çok tanıdık bir argümanla yapıştı kaldı: "Türkiye’nin tek borçsuz kulübüyüz. Ben bu günlere getirdiğim kulübü ellere bırakmak.”
Katarsis Avustralya Açık olsun
Huzurlarınızda tenisin 4 Sultanı’ndan ilki Avustralya Açık. Pazartesi başlayacak şölen 29 Ocak’taki erkekler finali ile noktalanacak.
Afrika’dan bir kuş havalanacak
Avrupa futbolunun, kulüplerin, taraftarların, antrenörlerin en sevmediği yıldayız. Afrika Uluslar Kupası yılı. Bir kıtanın umudu, insanların birleştirici gücü.
Darben büyük ama yıkamadın bizi 2016
Servis ne kadar çetrefilli olursa olsun illa ki bir cevabı vardır biliyoruz bundan sonra. Bizden olmuyor diye sessiz kalmayacağız. Oluyormuş gördük. Kaybetmek ya da kazanmak da değil asıl mesele. Mücadele etmek. Aksi gibi bir lüksümüz yok biliyoruz.
Bir çocuğun hayatını değiştirin dünya değişsin
EYOF, yavaş yavaş Avrupa’dan uzaklaşan Türkiye için büyük bir şans. Çünkü Andre Agassi’nin de dediği gibi bir çocuğun geleceğini değiştirirseniz dünyayı da değiştirirsiniz. Belki şiddet sarmalından çıkmaya çalışmanın yolu siyasetten önce spordur.
Şiddet sarmalından azade değil spor
Bu yazı, spor sahalarından hayatımıza girip, başkalarının yordamıyla yanımızdan alınanların acısını paylaşmak için yazılıyor. İçindeki cümleler acı içerecektir.
Sporu herkesin oyunu yapalım
EA Sports, FIFA’nın 2017 edisyonunda LGBT gruplarına destek vermek için bir ‘Gökkuşağı Kiti’ çıkardı. Amaç, spordaki homofobiye karşı mücadelesine destek olmaktı. ‘Sporu herkesin oyunu yap’ sloganını ve gökkuşağı renklerinde bir formanın olduğu kapağı kullanan FIFA 2017’de Premier League takımlarının oyuncuları gökkuşağı rengi ayakkabı bağcıkları ve aynı renklere sahip kaptanlık pazubantlarını takıyorlar.
Kazananların tükenmişliği!
Saatler süren idmanlar, bitmek bilmeyen yarışlar veya maçlar, tam bir adanmışlık ve sonrasında gelen ‘Zirvede bırakayım’ süsü altındaki tükenmişlik sendromu. Kimler geçmedi ki bu çemberden. Justine Henin mi istersiniz, Thomas Morgenstern mi, Flavia Pennetta’dan mı dem vurmak niyetiniz yoksa Nico Rosberg’ten mi?
Ya o tırmık hedefine ulaşsaydı?
Yaşadıklarını birçoğumuz aklımızın karanlık dolaplarına sakladık. Liverpool sempatizanı olun ya da olmayın, Steve G’yi sevmemek için kendinizi çok zorlamak durumunda kalırsınız.
Varsın bugün kulüp haini olayım
Beşiktaş Kulübü’nü yönetiyorsanız aklınızdan geçeni dört defa tartmalı, ağzınızdan çıkanı sekiz defa gözden geçirmelisiniz. Çünkü siz, Gezi Parkı’nda haksızlığa karşı duran ve semtine sahip çıkan binlerce taraftarınızı temsil edersiniz. Çünkü siz rakibi aynı uçakta olduğu için, kaldırdığınız kupayı havada kutlamayan bir kulübü temsil edersiniz. Çünkü siz şerefli ikincilikleri temsil edersiniz. Bunlara ihanet edemezsiniz.
Kusura bakmayın
Osmanlı şunu yapar, Başakşehir şampiyon olur falan demek niyetinde değilim. Peri masalı başlıkları atmak falan da istemiyorum. Niyetim sadece hakkı, hakkınca sahibine teslim etmek. Kolay değil Villarreal’i yendi Akçay’ın öğrencileri.
Büyük başkan bize jest yapsana
Böyle topraklarda yaşıyorsanız, sakatlanan oyuncunuzla sözleşme yenilemek ya da kiralık sözleşmesini bonservisini almaya çevirmek bir lütuf gibi durur. Başkanın iki dudağının arasına sıkışır. Yaparsa jestin büyüğünü icra eden büyük yönetici, yapmazsa da kulübünün çıkarlarını koruyan çilekeş başkan rolünü oynar.
Ah şu pis futbolcular yok mu şu pis futbolcular
Düşmeyin efendim bu tuzaklara. Evet, futbol kulüplerimizde bazı oyuncular oynamadan para kazanıyor ama bunu ülkemizin refahına ve ekonomik istikrarına imalarla gönderme yapmak da neyin nesi! Sadece bu kötücül futbolcuları afişe edin yeter. Onu da ufak sütunlarda yapın.
Yaşasın demokrasi, yaşasın yeni başkan
Sandık iradesinden başka hiçbir şeye güvenmediğimizin, seçimin önümüze ‘gerçek seçenekler’ için konduğunun ikinci net örneği de spordan geldi!
Tünelin sonundaki ışık ol Emre, üzerimize gelen tren değil
Terim değil Almanya ekolü
Öykünmemiz gereken bu. İyi futbol, sonsuz mücadele. Ama bizim futbolcularımızın anladığı gibi rakip ve hakemle değil bu mücadele.
‘EN’ büyük saraylar sizin olsun bana voleybol yeter
‘EN’ büyük saraylardan yönetilen, ‘EN’ uzun köprülerden geçen, ‘EN’ büyük camileri, ‘EN’ büyük alışveriş merkezlerini yapan, ‘EN’ büyük adalet saraylarını inşa edenlerin ülkesinde ‘EN’ önemli spora verilen değer yeter mi? Tanınıyor mu kafi kadar, destekleniyor mu layığınca?
Çare Enes Ünal
Şu an tünelin ucundaki ışık bizim için Enes. Küçük ama kuvvetli. İstiyoruz ki yaklaşsın bize.
Ah be Lance ne yaptın bize
İnsan her sevdiğine 'Ya o da' diye bakmaktan kendini alamayacaktı. Her spor efsanesi artık kendisini tekrar tekrar turnusol kağıdında bulacaktı. Sonucu ne olursa olsun bir yenisi daha gelecekti şüpheci bakışlardan. Her ufak haber ‘işte yine başlıyoruz’ kaygısını tetikleyecekti.
Hello Kitty Hello Spor
Tabii bu sponsorluğun bir diğer önemli ayağı da futboldaki ataerkil düzenin kırılması yönünde atılmış olması. Genel geçer görüşe göre futbol erkek oyunuydu. Diller kadınları statlara, futbolun merkezine çağırsa da ruhlar tam tersini eylemliyor.
Kapatalım gitsin şu futbolu
Helal olsun Trabzonspor’a
Ne yaptı UEFA’nın finansal fair play giyotini başının üstünde dolanan Trabzonspor? Tabii ki futbol takımını güçlendirdi. Yine sayısız transfer yaptı. Ama arada da sırtta küfe, gönüllerde ağırlık olan hentboldan kurtuldu. En azından niyetlendi. ‘Kapatalım gitsin’ dediler.
Efsane olmak isteyen o genç vardı ya…
Bu toprakların sporcuları bir dünya şampiyonluğunun, bir büyük takım formasını giymenin kafiliğine ve keyfiyetine inanırken, karşımıza koskoca bir duvaR koyuyordu bir anlamda Bolt. Efsane olmak.
Reva mı kardeşim bu ülkeye tek madalya!*
Bu devlet, başta tüm siyasilerimiz, tüm büyüklerimiz size koca koca stadyumlar yapmadı mı, vergi borçlarınızı bile silmedi mi… Pardon o futboldaydı değil mi? Olsun, spor futboldur.