YAZARLAR

Şarkılar neyi söyler?

Şarkılar en güzel tehlikedir. Başımızın üzerinde yeri var hepsinin. Ve bir şarkıyı ancak insan kendi kendine yasaklayabilir. O da dinlemek çok kötü ediyor içini diye. Gerisi hikâye…

Her gün gökten ev baskını, gözaltı, tutuklama, dava, KHK yağan memlekette öğrendik k şarkılar da yasaklanmış. Bunca zulmün içinde şarkının derdine mi düşelim, diye düşünenler olabilir. Oysa anadili, şarkı, türkü yasaklandığında hayata kastedilmiş demektir. Biri diğerinin sağlamasıdır bu uygulamaların.

CHP İzmir Milletvekili Atila Sertel'in sorusuyla TRT yönetiminin toplam 208 şarkıyı yasakladığı ortaya çıktı. Sayıştay raporuna yansıyan bazı bilgileri TRT KİT Alt Komisyonu’na taşıyan Sertel, yasaklanan program ve şarkıları sorunca TRT yönetimi, KİT Komisyonu üyelerine yanıt vermiş. Buna göre Akıl Çıkmazı, Dört Duvar Özgürlük isimli programların ve 142 Türkçe, 66 Kürtçe şarkı sözünün, 6112 sayılı yasanın 8’inci maddesinin 1’inci fıkrası ilgili bentleri çerçevesinde yasaklandığı anlaşılmış oldu.

HEP BİR BAHANE

Şarkı yasakları bu topraklar için bir yenilik değil. Çocukluğum da söylenmesi yasak şarkı ve şiirlerle geçti. Onları daha çok merak etmemden ve sevgiyle bağrıma basmamdan öte bir anlamı olmadı bu yasakların. Sertel de konuya dair açıklamasında o eski günleri anımsatmış:

"Geçmişte bestecisi Ermeni olduğu, halkı isyana teşvik ettiği, devlet memurunu yerdiği, Yassıada’yı çağrıştırdığı, erotik bulunduğu, sözlerinde ‘Deniz’ adı geçtiği, halkı içmeye ve intihara teşvik ettiği gibi gerekçeyle çok sayıda şarkı ve sanatçı TRT’de yasaklanmıştı. Darbe dönemi çok gerilerde kaldı ancak AKP iktidarında hemen her konuda darbe dönemini dahi aratan gelişmeler yaşanmaya devam ediyor. Teknolojik gelişmeler sayesinde insanların şarkılara ve sanatçılara ulaşması bu denli kolayken, internet üzerinden milyonlarca kez dinlenebiliyorken ‘TRT hâlâ daha neyin peşindedir’ merak ediyorum. Bu ayıptan bir an önce dönülsün."

TRT bir şeyin peşinde değil, durumdan vazife çıkarıyor çünkü bir kez keyfiyet ve adaletsizlik olağan kılınmaya başladı mı, korkunun yarattığı ihtimaller hüküm sürmeye başlar. O kadar ki muktedirin aklından geçmeyeni de “garanti olsun diye” yasaklayıverirsin. Ya da hiç farkına bile varmadan otosansür mekanizmanı devreye sokarsın. Baskının kudreti bu salgın korku ve kıstırılmışlık haline dayanır zaten.

Kurumun konu basına yansıdıktan sonraki açıklaması da bu savunma duruşunun veciz bir örneği: “Bazı basın yayın organlarında yer alan 'TRT'nin yasakladığı şarkılar' haberleri gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Sigara ve alkol tüketimini özendirecek, çocukların gelişimini olumsuz etkileyecek ve terör propagandası barındıran tüm içeriklerin denetlenip ve yayınlanmaması sadece TRT'nin değil tüm yayıncı kuruluşların uymakla yükümlü olduğu yasal bir zorunluluktur.”

Vatandaşına rüştünü ispatlayamamış ergen muamelesi çekmek köklü bir devlet geleneği. Ve elbette tahakküm açısından da muhteşem bir kılıf. Eğitim sistemini çocukların ve gençlerin bireyliğini elinden alacak şekilde kurgulayan bir düzende zaten başka ne beklenir? Bu alkol ve sigara öyle bir musibet ki, güzelim filmlerde buzlama ve çiçek böcek çıkartmalarından başka bir şey göremez haldeyiz nicedir. Çünkü neden; görünce olur a özeniveririz. Böyle iradesi zayıf yığınlarız biz. Ama milliyetçilik, ırkçılık, ayrımcılık, nefret, kin, ataerki körükleyen yayınlardan yana sıkıntı olmaz. Hani, imrensek kessek biçsek yeridir. Kadına da haddi bildirilmelidir.

Yasaklamanın “Aferin”i de gecikmedi. Bir soru üzerine Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’ın değerlendirmesi şöyle:

"Bu haberi yapanlar kasıtlı haber yapıyorlar. Bazı değerlendirmeler var. Mevzuat gereği, içinde küfür, alkol, sigara gibi zararlı kavramların geçtiği şarkılarla alakalı tedbir alması TRT'nin görevidir. TRT her sene bunu yapıyor. Diğer televizyonların da bunu yapması gerekiyor. TRT'nin her sene yaptığı işi sanki ilk defa yapıyormuş gibi kamuoyuna takdim etmek, kanun dışı yapılmış bir sansürmüş gibi takdim etmek büyük bir ahlaksızlıktır. Bunu yapanları kınıyoruz."

Yasağın sıradanlaştığı, bunu hangi sene yapılsa da insan aklına, özgürlüğüne müdahale olarak nitelemenin ahlaksızlık, biraz daha ileri gitsen vatan hainliği sayıldığı bir dönemde elbette bundan ötesini beklemek saflık olur.

YILDIZLI GÖKLER SAĞOLSUN

Gel gör ki, şarkılar zamansız tanıklardır. Hakikat mührüdür. O kadar çok kuşakta, kalpte, zihinde, ruhta hatırları vardır ki, gün olur devran döner bütün yalan ve riya, zulüm ve cefadan sonra yine onlar artakalır.

Bu vesileyle hayatımın anlamı olan ve elbette yasaklardan nasibini alan Mehmet Güreli’nin “Kimse Bilmez”ini de yâd etmek isterim yeniden.

Bulut geçti

Gözyaşları kaldı çimende

Gül rengi şarap

İçilmez mi böyle günde

Hayattan çalınma kaçak günlerde içindeki aşkı havalandırırsın. Sümbüle, fulyaya bırakırsın yorgun ruhunu. Mutluluğun esriktir, gözünden yaş gelir anlayamazsın. Bir vakit hiç tanımadığın bir varlık ne ara böyle kaçınılmazın oldu, bilemezsin. Sever, ağlar, korkar ağlar, şükreder ağlar, kahrolur yine ağlarsın. Tanrıların içkisi yaraşır gözünün yaşına. Şarap tuzu sever. Buradaki şarap gönül sarhoşluğun, aşk suyundur. Bilmeyen sadece alkol görür.

Seher yeli

Eser yırtar eteğini gülün

Güle baktıkça

Çırpınır yüreği bülbülün

Başkasının gözü, başkasının sözü araya girsin istemezsin hiç. Bir sen ve sevdiğin… Geri kalan her şey hele de şu rutin hayat müdahaledir sanki. Gereksizdir, asap bozucudur, anlamsızdır. Sen böyle tamsın şimdi.

Bu yıldızlı gökler

Ne zaman başladı dönmeye

Kimse bilmez

Kimse bilmez

O büyüyü o içmeden sarhoş hali anlatacak kelimeleri bir ömür bulamayacaksın. Dilin ne kadar mahir olsa da, aşk karşısında aciz kalacaksın. Sen hiç bu kadar sahici yaşamamıştın. Sonra… Belki her şeyin uçucu ya da yalan olduğunu hissettiren bir an gelirse de, sen o hakikate halel getirmeyeceksin. O, senin içindeki yıldızı ortaya çıkarandı. Kimse bilmesin, ne çıkar. Anlatamadın diye yok olmaz ki yıldızlar.

Aşkı ibadet bilmek günah değil, hayatı kutsayıştır. Kalıptan, tornadan haz edenleri, duyguyu tehdit görenleri, bir kez olsun güneşe, aya, rüzgâra, kahkahaya kendini teslim etmemişleri tam da bu şarkılar ele verir.

Neye dönüşmekten ürkmen gerektiğini gösterir. Şarkılar en güzel tehlikedir. Başımızın üzerinde yeri var hepsinin. Ve bir şarkıyı ancak insan kendi kendine yasaklayabilir. O da dinlemek çok kötü ediyor içini diye. Gerisi hikâye…


Karin Karakaşlı Kimdir?

1972’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü’nün ardından Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1998’de öykü dalında Varlık dergisinin Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazandı. Karakaşlı’nın eserleri şunlardır: Başka Dillerin Şarkısı (Öykü, Varlık Yay., 1999; Doğan Kitap, 2011) , Can Kırıkları (Öykü, Doğan Kitap, 2002), Müsait Bir Yerde İnebilir Miyim? (Roman, Doğan Kitap, 2005), Ay Denizle Buluşunca (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2008), Cumba (Deneme, Doğan Kitap, 2009), Türkiye’de Ermeniler: Cemaat, Birey, Yurttaş (İnceleme, Günay Göksu Özdoğan, Füsun Üstel ve Ferhat Kentel ile, Bilgi Üniversitesi Yay., 2009), Benim Gönlüm Gümüş (Şiir, Aras Yayıncılık, 2009), Gece Güneşi (Çocuk Kitabı, Günışığı Kitaplığı, 2011), Her Kimsen Sana (Şiir, Aras Yayıncılık, 2012), Dört Kozalak (Gençlik Romanı, Günışığı Kitaplığı, 2014), Yetersiz Bakiye (Öykü, Can Yayınları, 2015), İrtifa Kaybı (Şiir, Aras Yayıncılık, 2016), Asiye Kabahat’ten Şarkılar Dinlediniz (Anlatı, Can Yayınları, 2016). Karakaşlı halen Kültür Servisi, Gazete Duvar siteleri ve Agos gazetesinde yazmaktadır.