YAZARLAR

Duvar yazısı – 2

Çok anlarmışım gibi, bir zamanlar, en büyük grafik buluşun orak-çekiç olduğunu söylemiştim. Usta nakkaşın kendi bildiği, gören gözün fark ettiği, bilerek bıraktığı o kusur gibi; bu steril, temiz, düz, muntazam bir kalp olsaydı, olmazdı. Bu hali güzel. Kırmızı.

Duvar altı. Bir albüm, Kulîlka Azadî. Müziğin, çok şeyi değil, her şeyi belirlediği çağlar. Genç olunan zamanlar, bursluluk sınavından alınan paranın kasetlere yatırıldığı zamanlar. Halil’in kasetçisinin önünde buluştuğumuz, aynı raflara onlarca defa baktığımız ve bundan elbette bıkmadığımız zamanlar.

Uğur Mumcu diye bir adam olduğunu evdeki birkaç kitaptan biliyordum. Aklımda koyu sarı bir kitap kapağı var. Önemli biri olduğu fikri var sadece zihnimde. Selda Bağcan’ın şarkısına ısınamıyorum ama. Fazla ağlak mı geliyor. Halil’in önünde birkaç kişi buluşmuşuz, gürültü yaşları da aynı zamanda. Amcamın bir arkadaşı var, nedense lakabı “Komser”. Kardeşini yakın zamanda kaybetmiş, Halil’in prefabrik dükkânının çaprazında dikiliyor. Hoparlörden Bağcan’ın sesi duyuluyor. Bir ara Ahmet Abi’ye selam verecek oluyorum. “Söyle de, şunu kapatsın,” diyor. İkiletmeden kapattırıyoruz şarkıyı. Sakince yürüyor. O şarkı artık iki kişinin şarkısı oluyor zihnimde.

Azadî kelimesini bir kâğıdın üstünde, albüm kapağının üzerinde görmenin garip erinci. Bir zamanlar duvarlara da yazılırmış. Duymuştuk hepimiz. Azad kimdir? Nerede özgürdür?

Duvar yedi. “Yort Savul!” ünlemini, sonundaki ünlemle, ilk olarak Ece Ayhan’ın kitabının üzerinde gördüm. Daha önce görmeli ve okumalıydım. Görmemiştim ve okumamıştım. Çok sonraları, ona “Bizim Yunus” dendiğini de okudum. Süt dişleri meselesi zaten malum. Orhan Koçak’ın ironiyle söylediğini, ironisinden bağımsız söyleyebilirim burada: Cemal Süreya’dan malum “her şeyin en iyisini en ilk fark eden adam”dan.

“Kul pâdişâhsuz olmaz pâdişâh kulsuz degül/ Pâdişâhı kim bileydi kul itmese yort savul”.

Duvarda iki Gözde var ama iki kere Gözde değil. Gözde çarpı iki.

Bu özlü sözün daha iyisini duyduğumu düşünmüştüm bir zamanlar. Gölgede olanın gölgesi olmaz versiyonuyla. Bunların içindeki en “rahatlatıcı” olanı, meyve veren ağaçlı olanıdır. Türlü denyoluk yaparsın, kusurdan kusur beğenirsin, apaçık kusurlusundur işte. Dostlarından biri, o meyve veren ağacı çağırır imdada. Gölgede olanın da gölgesi olur. Meyve vermeyen ağaç da taşlanır. Taklitler kimi zaman asıllarını gölgede bırakır. Duvar sekiz. Özlü söz bir.

Bazı yeminler hayırla başlar. Duvar dokuz. Yemin bir.

Duvar on. Çok anlarmışım gibi, bir zamanlar, en büyük grafik buluşun orak-çekiç olduğunu söylemiştim. Usta nakkaşın kendi bildiği, gören gözün fark ettiği, bilerek bıraktığı o kusur gibi; bu steril, temiz, düz, muntazam bir kalp olsaydı, olmazdı. Bu hali güzel. Kırmızı.

Görseller: Selin Fişek Aydın


Mehmet Said Aydın Kimdir?

1983 Diyarbakır. Kızıltepeli. Türk Dili ve Edebiyatı okudu. Üç şiir kitabı var: “Kusurlu Bahçe” (2011), “Sokağın Zoru” (2013), “Lokman Kasidesi” (2019). “Kusurlu Bahçe” Fransızcaya tercüme edildi (2017). “Dedemin Definesi” (2018) isimli otobiyografik anlatısı üç dilli yayımlandı (Türkçe, Kürtçe, Ermenice). Türkçeden Kürtçeye iki kitap çevirdi. BirGün ve Evrensel Pazar’da “Pervaz” köşesini yazdı, Nor Radyo’da “Hênik”, Açık Radyo’da “Zîn”, Hayat TV’de “Keçiyolu” programlarını yaptı. Editörlük yapıyor.