YAZARLAR

'LGBTİ'ler yasak konunca varlığından vazgeçmez!'

Kaos GL 2017 Medya İzleme Raporu yazarı Yıldız Tar, 2015 yılından bu yana LGBTİ’lere yönelik nefret ve ayrımcı söylemde ciddi bir artış olduğunu ve medyanın da bu söylemin taşıyıcılığını yaptığını söylüyor. Tar’a göre LGBTİ örgütlenme ve etkinliklerine konan yasaklar saldırı riskini artırsa da toplumdaki dönüşüm umut verici.

Türkiye’nin en aktif LGBTİ örgütü olan Kaos GL Derneği’nin hazırladığı 2017 Medya İzleme Raporu çarpıcı veriler içeriyor. Rapora göre, 2017’de medyada LGBTİ’lerle ilgili haberlerin yüzde 54’ünde ya hak ihlali yapıldı veya önyargıları besleyen içeriklere yer verildi.

Dokuz yıldır bu raporlamayı yapan Kaos GL başta olmak üzere LGBTİ örgütlerinin Ankara’daki tüm eylem ve etkinlikleri Kasım 2017 tarihinden beri valilik tarafından süresiz yasaklanmış durumda. Alternatif basın dışındaki tüm gazetelerin bu yasakları desteklediğini veya en iyi ihtimalle görmezden geldiğini ifade eden Yıldız Tar, nefret saldırılarına maruz kalan LGBTİ’lerin tedavi edilmeyeceklerini düşündükleri için hastaneye, kötü muameleye maruz kalacaklarını düşündükleri için polise ve adaletin sağlanmayacağını düşündükleri için yargıya gitmekten çekindiklerini söylüyor.

Kaos GL Medya İzleme Raporu’nun ortaya çıkardığı çarpıcı verilerden biri de, LGBTİ’lerle ilgili haber yapan gazetecilerin LGBTİ’lerden çok konunun “uzmanı” olmayan kişilere mikrofon uzatıyor olması. O halde bu hafta mikrofonumuzu Kaos GL Medya ve İletişim Program Koordinatörü ve Medya İzleme Raporu’nun yazarı Yıldız Tar’a uzatıyoruz…

.

2009 yılından beri hazırladığınız medya izleme raporlarına baktığınızda, LGBTİ bireylere karşı nefret söyleminin arttığını gözlemliyor musunuz?

Özellikle 2017 yılında ciddi bir artış söz konusu. 2017’de LGBTİ haklarıyla ilgili etkinliklerin yasaklanması üzerine medya izleme raporu hazırlama yönteminde değişikliğe gittik. Daha önce metinlerde nefret söylemi veya ayrımcılık olup olmadığına bakıyorduk. Fakat son raporumuzda LGBTİ’lerle ilgili haberlerin hangi sayfada yayınlandığından hangi konuların haberleştirildiğine kadar 20 farklı değişkeni analiz ettik.

2017’de LGBTİ’ler en çok hangi haberlere konu oldu?

Aslında “gey stereotipleri” üzerinden daha ziyade “kültür-sanat” haberlerine konu olunması beklenir ama 2017’de LGBTİ’ler en çok siyaset haberlerinde yer aldı. Geçen sene Onur Yürüyüşü ve Ankara’da LGBTİ etkinliklerine getirilen yasaklar ve yerel yönetimlerin bu alandaki çalışmaları hedef göstermesi belirleyici oldu. Medyada nefret söylemi içeren veya içermeyen haberlerin çoğunda bu konular ele alındı. Siyasetçilerin Onur Yürüyüşü’yle ilgili açıklamalarına, Ankara Valiliği’nin Kasım 2017’de tüm LGBTİ etkinliklerini süresiz olarak yasaklamasına çokça yer verildi.

Ankara Valiliği’nin yasaklama gerekçesi neydi?

Halen devam eden yasak için “genel ahlakın korunması”, “toplumsal hassasiyetler” ve “başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak” gibi gerekçeler sunuldu. Yasağın hemen ardından valilikten talep ettiğimiz görüşme reddedildiği için bu gerekçelerin dayanaklarını öğrenemedik. Ayrıca bu yasak kararı Ankara’daki LGBTİ örgütlerine tebliğ bile edilmedi! Biz de herkes gibi bu yasağı medyadan öğrendik. Bir kere “başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak” gerekçesi ciddi bir ayrımcılık içeriyor. Çünkü böylece LGBTİ’lerin bu toplumun bir parçası olmadığı, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin başkalarının özgürlüğünü engellediği ileri sürülüyor. LGBTİ varoluşunu, başkalarının haklarını ihlal suçu gibi göstermek ayrımcılıktır ve biz bu ayrımcılığa karşı hukuki mücadele yürütüyoruz.

Herhangi bir kanunda LGBTİ’lerle ilgili yasaklayıcı bir hüküm var mı?

Türkiye’de hiçbir zaman eşcinsel, biseksüel, trans olmak ya da cinsel yönelim, cinsiyet kimliği kanunlarda yasaklanmadı. Ama bu kimlikler hiçbir zaman kanunda tanınmadı da. Yasaklama da tanıma anlamına geleceği için bu yola başvurulmadı. Elbette yasaklanmaması, kanunlar üzerinden LGBTİ’lere ayrımcılık yapılmadığı anlamına gelmiyor. Kanunlarda veya mevzuatlarda bir biçimde LGBTİ’ler aleyhine kullanılan maddeler hep oldu.

.

KİMLİĞİNİ GİZLEMEK ZORUNDA BIRAKILMAK BİR HAK İHLALİDİR

Ne gibi maddeler mesela?

Örneğin Devlet Memurları Kanunu’nda “ahlaka” ilişkin hususlar, LGBTİ memurların aleyhine kullanılabiliyor. Bırakın davranışları, eşcinselliğin kendisi bile çoğu zaman uygulayıcılar tarafından ahlaka mugayir olarak görülebiliyor. O yüzden de eşcinsel memurlar kendilerini, kimliklerini gizli tutmak zorunda kalıyor. Özel ve kamu sektörüne dair yaptığımız iki ayrı araştırmada bu net olarak ortaya çıkıyor. Özel sektöre ilişkin 2017’de yayınladığımız raporda LGBTİ’lerin sadece yüzde 33’ü kimliklerini açık yaşayabildiklerini söylüyor. Kamu sektöründe bu oran çok daha düşük düzeyde. Kimliğini gizlemek zorunda kalmak da bir insan hakkı ihlalidir ama gizlenme seçeneği olmayan translar var. Translarla ilgili ayrımcılık zaten daha işe alım sürecinde başlıyor. Kişinin trans olduğu öğrenildiğinde veya kişi bunu beyan ettiğinde, çoğunlukla başvurduğu işe alınmıyor. Keza bir işyerinde çalışırken trans geçiş sürecini başlatmak istediğinizde başka gerekçeler sunularak işten atılıyorsunuz.

Trans geçiş süreci ne demek?

LGBTİ hareketinin “trans geçiş süreci” olarak tanımlamayı tercih ettiği ama kanunda “cinsiyet değiştirme” denenen süreçten söz ediyorum. Bu süreç herkes için aynı hızda yaşanmıyor. Trans geçiş süreci kişinin kendi bedeninin nasıl olmasını istiyorsa öyle yapmayı sağlama mücadelesidir. Translar, doğuşta kendilerine atanan cinsiyetin dışında bir cinsiyete sahip kişilerdir. Kişi bu cinsiyet ifadesini gerçekleştirebilmek, yaşayabilmek için çeşitli aşamalardan geçmeyi tercih edebilir. Fakat iki-üç yıla yayılan bu süreçte çok sayıda engellemelerle karşılaşılıyor. Psikolojik terapi süreci, hastaneden çeşitli ameliyatlar için rapor alma, sonrasında mavi-pembe kimliklerin, kimlikteki ismin değiştirilmesi… Ayrıca geçiş sürecini devam ettirebilmek için “üreme yeteneğinden yoksun olma” şartı var. Yani cinsiyet geçiş ameliyatı olmak için üreme yeteneğinden yoksun kalmak üzere ayrıca ameliyat geçirmeniz gerekir. Tıbbi olmayan ama hukuken konan bu şart Avrupa’nın birçok ülkesinde hak ihlali olarak görüldü ve kaldırılmaya başlandı. Türkiye’de transların çocuk doğurması engellenirken, evlat edinmeleri de çok çok zor ve hatta imkansız.

HABERLERİN YÜZDE 54’ÜNDE NEFRET VE AYRIMCI SÖYLEM VAR

2017 araştırmanızın bulgularına dönersek, medyada LGBTİ’ler hakkında çıkan haberlerde haklarınızı gözetenlerin oranı ne?

Yazılı basında çıkan haber, yazı veya söyleşilerin sadece yüzde 46’sı LGBTİ haklarını gözetiyor. Haberlerin yüzde 54’ünde nefret söylemi veya ayrımcı bir dil kullanılıyor, LGBTİ’ler hedef gösteriliyor ve hakları ihlal ediliyor.

Mevcut Türkiye medyasına bakınca yüzde 46 bile yüksek bir rakam gibi gelmiyor mu?

Öyle görünebilir ama bu yüzde 46’nın çoğunda sadece LGBTİ’lerin insan haklarına saygılı habercilik yapılıyor. Saldırmıyor, bir hakkı ihlal etmiyor ama LGBTİ’lerin uğradığı ayrımcılık da LGBTİ derneklerinin faaliyetleri de görünür kılınmıyor. LGBTİ derneklerinin çalışanlarının veya aktivistlerinin görüşlerine çok az yer veriliyor.

İncelediğiniz haberler dergileri ve internet medyasını da içeriyor mu?

Hayır, sadece basılı gazetelerde yayınlanmış 2 bin 704 haberi inceledik.

Basındaki taramaları hangi kriterlere göre yaptınız?

LGBTİ, trans, lezbiyen, gey, biseksüel, homofobi, transfobi gibi kavramların yanı sıra ibne, nonoş, ters ilişki, genel ahlak gibi LGBTİ’leri tanımlamak için kullanılan negatif kavramlar üzerinden de tarama yaptık. 2 bin 704 metin içinden sadece 166 tanesinde LGBTİ örgütlerinin görüşlerine yer verilmiş! Nefret söylemi ve ayrımcı dil kullanılan yüzde 54 haber metninde LGBTİ’lerin çoğunlukla suçlu gösterildiğini gördük. Getirilen etkinlik yasaklarına ilişkin medya üçe bölünmüş durumda. Alternatif dediğimiz BirGün, Cumhuriyet, Özgürlükçü Demokrasi ve Evrensel gazeteleri yasaklara eleştirel yaklaşıp bunların hak ihlali olduğunu vurguladı ve LGBTİ örgütlerinin görüşlerine yer verdi. Hürriyet, Milliyet gibi anaakım gazeteler yasakları ya çok az gördü veya hiç yer vermedi. Yeni Akit, Yeni Şafak gibi yayın organları ise yasakları destekleyici bir tutum aldı. Örneğin Akit, Ankara Valiliği’nin yasağı üzerine “homolara yasak 81 ile yayılsın” başlığı attı. Onur Yürüyüşü yasağı desteklendiği gibi, yürüyüş öncesinde bu medyada ciddi bir kampanya da yapıldı.

ONUR YÜRÜYÜŞÜ YASAKLANANA KADAR SORUNSUZ YAPILDI

.

Türkiye’de Onur Yürüyüşü ne zaman başladı?

Onur Yürüyüşü, 1969 yılında ABD’de Stonewall Inn adlı bir barda polisin baskı, şiddet ve ayrımcılığına karşı eşcinsellerin dört günlük ayaklanmasına dayanıyor. ABD’li LGBTİ’ler bu isyandan sonra çeşitli haklar elde ettiler. Daha sonra bu isyan dünyanın çok çeşitli yerlerini de etkiledi ve isyanın gerçekleştiği haziran ayında çeşitli kutlamalar yapılmaya başlandı. Türkiye’de ise LGBTİ’lerin onurlarına sahip çıkmak için düzenledikleri bu yürüyüş on yıldır, 2015 yılına kadar sorunsuz ve barışçıl bir biçimde yapılıyordu.

2015’te ne oldu da yürüyüş yasaklandı?

Türkiye’deki genel siyasi iklim çok belirleyici oldu tabii. Yürüyüş günü İstiklâl Caddesi’nde çok sayıda kişi gözaltına alındı, bir kişi gözünü kaybetti. Öncesinde Alperen Ocakları’nın tehditleri olmuştu ki, 2017’de bu tehditler bilfiil saldırıya dönüştü. 2015’te İstanbul’daki Onur Yürüyüşü’ne getirilen yasağı 2016’da Ankara izledi.

2016’da Ankara’da hangi etkinliğiniz yasaklanmıştı?

Dünya Sağlık Örgütü, 17 Mayıs 1990 tarihinde eşcinselliği hastalık kategorisinden çıkardığı için dünyanın her yerinde 17 Mayıs, homofobi, transfobi karşıtı gün olarak kutlanıyor. Ankara’da da her yıl 17 Mayıs haftasında büyük bir yürüyüş yapılırdı ama o da 2016’da yasaklandı. Bu yasaktan iki ay önce de IŞİD’in Kaos GL’yi hedef alacağına dair bir doküman sosyal medyaya sızdırılmıştı. Kaos GL bu dokümanın gerçek olduğunu teyit ettirdi ve koruma talep etti. Fakat Ankara’daki hiçbir kurum Kaos GL’yi koruyamayacağını söyledi.

IŞİD TEHDİDİNE KARŞI “SİZİ KORUYACAK KADAR POLİSİMİZ YOK” DENDİ

Hangi kurumlar?

Emniyet, valilik, kaymakamlık…

Gerekçeleri neydi?

“Sizi koruyacak kadar polisimiz yok” dediler! Oysa etkinlikleri yasaklamak için ne kadar polisin devreye sokulduğunu her gün görüyoruz. Ama bir derneğin binasını koruyacak kadar polis yokmuş!

IŞİD’in size saldıracağına dair dokümanı polise doğrulattınız mı?

Resmi bir yazıyla doğrulatamadık, çünkü emniyet de valilik de bizi muhatap almayı tercih etmedi. Fakat görüşmelerimiz sonucu bunun doğru olduğunu öğrendik.

LGBTİ’lere yönelik yasaklar Ankara’yla mı sınırlı?

Fiilen başka yerlerde de yasaklanıyor ama Ankara’da resmi bir yasak var. Daha önce sokak yürüyüşleri yasaklanırken valiliğin kararından beri panel, sinevizyon, tiyatro, atölye gibi etkinliklerimiz bile süresiz olarak yasaklanmış durumda. Süresiz olması ayrıca bir hukuksuzluk örneği. Çünkü OHAL bile üç ayda bir değerlendirilip uzatılırken, bize konan yasak OHAL kapsamında olmasına rağmen süresiz! Yasak Ankara’yla da sınırlı değil. Bursa’da bir etkinlik yapılacakken polis salona gidip yasağı bildiriyor ama bu yasağa ilişkin resmi bir belge vermiyor. Kamu kurumları etkinliklerimizi yasaklarken bizi tanıyor ama bilgi talep ettiğimizde bizi yok sayıyorlar.

SALDIRIYA UĞRAYAN LGBTİ’LER HASTANE, POLİS VE ADLİYEYE GİTMEYE ÇEKİNİYOR

.

Şu anda da tehditler alıyor musunuz?

Valilik yasağının ayrımcı dili LGBTİ’leri saldırıya açık hale getiriyor. Bir kimliği istenmeyen ilan ettiğinizde bundan vazife çıkaracak saldırgan gruplar ortaya çıkabilir. O yüzden üzerimizde bir tehdit algısı var. Sadece LGBTİ hakları savunucuları değil, sokaktaki herhangi bir LGBTİ birey tedirginlik hissediyor. Bir yandan bununla da mücadele etmeye çalışıyoruz.

2015’ten itibaren LGBTİ’lere yönelik saldırılarda artış var mı?

Hiçbir kamu kurumu, nefret suçlarına ilişkin kapsamlı bir istatistik çalışması yapmadığı için rakamları bilmiyoruz. Elimizdeki veriler LGBTİ derneklerine gelen başvurular ve medyaya yansıyan olaylardan ibaret. Fakat bu kısıtlı verilere rağmen nefret suçlarında ciddi bir artış olduğunu gözlemliyoruz. Cezasızlık nefret suçlarının artmasına sebep oluyor. Trans bir kadını öldüren kişi, “erkekliğime hakaret etti” diyerek savunma yaptığında tahrik indirimi alabiliyor. Öte yandan insanlar maruz kaldıkları saldırıları, tedavi edilmeyeceğini düşündüğü için hastaneye, kötü muameleye maruz kalacağını düşündüğü için polise ve adalet bulamayacağını düşündüğü için yargıya taşımıyor.

Bu saldırılar medyaya nasıl yansıyor?

2017 raporumuzda ortaya çıktığı gibi 773 siyaset haberine konu olan LGBTİ’ler, 704 haberde de nefret suçları bağlamında konu olmuş. Ama bu haberlerin tümünde LGBTİ’lerin haklarının savunulduğunu söyleyemeyiz. 2017’de seks işçisi trans kadınlara yönelik başta Bursa ve Antalya’da olmak üzere çok büyük polis operasyonları düzenlendi. Kabahatler Kanunu, sokakta yürüyen bir trans kadına bile idari para cezası kesmek için kullanılabiliyor ve 2017’de bu kanun kapsamında kesilen cezalar inanılmaz bir artış gösterdi. Bu operasyonlara dair haberlerde ise bunun hak ihlali olduğu vurgulanmıyor. “Polisten huzur operasyonu,” “sokaklar temizlendi” gibi başlıklar atılıyor. Öte yandan nefret suçları da medyaya çoğunlukla adli vaka olarak yansıyor. Oysa bu saldırılar politik. Çünkü birine kimliğinden ötürü yapılan bir saldırı, o kimliğe sahip olan herkese karşı yapılmıştır.

Yasaklar ve saldırılar LGBTİ örgütlenmesini nasıl etkiliyor?

Kaos GL’nin 2006’dan beri yürüttüğü Homofobi Karşıtı Buluşma programı kapsamında çok sayıda şehre gidip etkinlikler yapıyor ve oradaki örgütlenmeleri güçlendirmeye çalışıyoruz. Bu kapsamda birçok şehirde örgütlenmeler gerçekleşti. Keza sosyal hizmet uzmanları, yerel medya, avukatlar gibi çeşitli meslek grupları üzerinden de ağ oluşturmaya, onların bulundukları şehirlerdeki LGBTİ hak mücadelesine katılmasını sağlamaya çalışıyoruz. Fakat 2015’ten itibaren bu örgütlülüklerde içe kapanma söz konusu. Öte yandan baskı ortamı bir araya gelme ihtiyacını daha da artırıyor. Daha yakın zamana kadar on binlerin katıldığı yürüyüşlerin gerçekleştirildiği, çok sayıda şehirde örgütlenmenin yapıldığı düşünüldüğünde, umutsuz olmamak lazım. LGBTİ'ler yasak konunca varlıklarından vazgeçmez!

Raporunuzun hazırlayıcılarından Ali Özbaş, LGBTİ’lere yönelik 1980’lerin dilinin sürdüğünü ifade etti…

12 Eylül darbesinden sonra gözaltına alınan trans bir kadının zorla saçı kesiliyor ve bu hak ihlali “Adı Remziye’ydi, saçı kesilince Remzi oldu” gibi başlıklarla haber yapılıyordu. Bunun benzeri bir yaklaşım hâlâ devam ediyor. Ama 1990’lardan itibaren artan LGBTİ örgütlenmesi ve bu örgütlenmenin ısrarlı çalışmaları 2000’li yıllardan itibaren medyada da bir dönüşüm yaşattı. Ne yazık ki son iki yılda bu konuda yine bir geriye dönüşten bahsedebiliriz.

TOPLUMDA LGBTİ’LERE DAİR DÖNÜŞÜM BİZE UMUT VERİYOR

.

2015’ten itibaren çatışmalı ortama girilmesiyle size yönelik baskılar arasında bir bağlantı kuruyor musunuz?

LGBTİ’lere dönük baskılar her zaman vardı ama 2015’ten itibaren bunlar sistematikleşti. Fakat bu sadece bize yönelik bir baskı değil. Tüm hak alanlarında ciddi bir gerileme yaşanıyor ve elbette biz de bundan etkileniyoruz. Daha da kötüsü, hak ihlalleri normalleşiyor ve ihlal olarak görülmemeye başlanıyor. Trans kadınların sokaklardan toplanıp para cezasına çarptırılması, ters kelepçe uygulaması, uzun gözaltı süreleri, nefret suçları, eşcinsel olduğu için işten atılma ihlal değilmiş gibi görülüyor. Sivil topluma yönelik müdahaleler, derneklerin kapatılması tüm hızıyla devam ediyor ama umuyorum ki bu süreç, insan hakları mücadelesinin daha da güçlenmesiyle sonlanacak. Sosyal medya ne kadar göstergedir bilemiyorum ama bize yönelik yasaklara çok yoğun tepkiler geliyor. Bu anlamda toplumda yaşanan dönüşüm yavaşlatılıyor ama durdurulamıyor. Göle atılan taşın yaydığı halka mutlaka kıyıya ulaşır. Gittiğimiz her şehirde insanların etkinliklerimize gelerek önyargılarını ifade ettiğini ve bunları aşmak istediğini görüyoruz. İdarenin yasakları çok ciddi hak ihlallerine sebep oluyor, derneklerin faaliyetleri kısıtlanıyor ama bir yandan da toplumdan gelen bir dönüşüm var. Toplumda LGBTİ’lere dair dönüşüm bize umut veriyor. LGBTİ kimliği belli bir toplumsal veya sınıfsal grupta değil, tüm kimliklere yayılan bir varoluş. Dolayısıyla sık tekrarladığımız cümle hep geçerli: Biz burada vardık, varız ve var olacağız.

Gazetecilerden, medyadan LGBTİ’lerle ilgili habercilikte nasıl bir tutum bekliyorsunuz?

Gazeteciler öncelikle bizi özne olarak kabul etmeli. Herhangi bir birey saldırıya maruz kaldığında nasıl ki ona mikrofon uzatıyorsan, aynı saldırıya maruz kalan LGBTİ’lere de mikrofon uzatmak zorundasın. Fakat gazeteciler LGBTİ’lere mikrofon uzatmıyor. 2017 raporumuzun ortaya koyduğu çarpıcı bilgilerden biri de LGBTİ’lerle ilgili haberlerde LGBTİ’lerden çok “uzmanların” konuşmuş olduğu. Üstelik bu “uzmanların” çoğu LGBTİ hakları alanında çalışan kişiler de değil. LGBTİ’lerle ilgili bir olay, sokağa kaldırım yapılıp yapılmaması tartışması gibi, konuyla ilgili veya ilgisiz herkesin konuştuğu bir mesele olmamalı. Ayrımcılığa ve baskıya maruz kalan toplumsal bir grubun hak talepleri söz konusuyken, onlarla ilgili haber yaparken neden onlara, onların örgütlerine mikrofon uzatmıyorsunuz?


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.