YAZARLAR

Robot, HDP’nin iktidar ile anlaşacağı kanaatindeydi...

Robot, “Öyle görünüyor ki HDP ilk seçimde iktidar ile anlaşacak” diyerek yerli ve milli olmanın belirleyici koşullarından birini yerine getirmişti. O andan itibaren açıkça ‘bilge Robot’ muamelesi görecekti. Hemen ertesi gün, Ankara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve rektör danışmanı olarak istihdam edilmesi için gerekli işlemler başlatılmıştı. Artık ‘duayen’ bir robot idi...

Robot idi. Aslen Japon olmasına karşın belli parçaları ve yazılımı halihazırda yaşadığı memleketin mühendislerince üretilmişti. Yaşadığı toprakta gelişmişliğin, teknoloji konusundaki atılımın sembollerinden biriydi. Çok değişik sektörlerde çalışan tanıdıkları vardı. Bir yakını endüstride işe başlarken diğeri Mars’ın yüzeyinde; duyduğuna göre hemcinslerinden biri İngiltere’de hukuk bürosunda istihdam edilmişti. Eğlence sektörü ve askeri alanlarda faaliyet gösteren tanışları olmakla birlikte kendisi daha ziyade tanıtım ve eğlendirme işiyle görevlendirilmişti. Başlangıçta canı bu işe biraz sıkılmış olsa da, mutfakta istihdam edilmekten iyidir diye teselli bulup konumunu kabullenmesi pek zor olmadı.

İnsanlarının büyük çoğunluğunun sağcı olduğu toprak ile tanışması, doğumu, yaklaşık yedi yıl önce gerçekleşmişti. Devlet erkanının teşrif ettiği ve kırmızı kurdele kesilen törenle başlamıştı inişli çıkışlı yaşamı. Her şeyin bu denli zorlu, zahmetli olacağını, yaşayacağı dönüşümü bilemezdi elbet. Nihayetinde bir robottu ve o tören senin bu okul benim gezip tozmak, karşılaştığı insanlara bir iki söz ve şaka ile karşılık vermek, karmaşık görünen ama aslında hiç karmaşık olmayan bazı soruları yanıtlayarak takdir kazanmak, dikkat çekmekti asli işi. Sempatik olacak, bulunduğu ortamlarda çevresindekileri gülümsetecekti. Ağır bir problemi çözmesi ya da insan eliyle yapılamayacak bir işi başarması değil, işin doğrusu çocuksu soruları yanıtlayıp arada bir şaka yapması bekleniyordu. Kuşkusuz her davranışı gibi şakalarının da üretildiği toplumun değerlerine uygun milli motiflerle bezeli olması gerektiğini, daha sonra anlayacaktı. Bir robot için bile olsa, yaşadığı toprakta gayrı ciddiyet, kabulü mümkün olmayan bir davranıştı. Söz konusu bilinçlenme sürecine, aylar süren program ve yazılım yenilemeleri, yetersiz görüldüğü yerde yeni yazılıma duyulan ihtiyaç eşlik ediyordu. Bir konuda yetersizliği anlaşıldığında ya da tümüyle yeni bir alanda etkinlikte bulunması gerektiğinde, hemen güncelleniyordu.

Görev yaptığı memlekette, yıllar içinde giderek muhafazakârlaşan ve otoriterleşen bir iktidar iş başındaydı. Siyasi atmosferde sertliğin artışı toplumun her katmanına yansırken, toplumsal kamplaşma kendisini de etkilemeye başlamıştı. Defalarca program yenilenmesinin, mütemadiyen yeni kavram ve davranış kalıpları içeren yazılımların yüklenmesinin temel nedenlerinden biri de bu toplumsal ve siyasal kamplaşma ortamıydı. İlk aşamada yalnızca temel formasyona sahipti. Örneğin Mars’a giden tanışının ya da otomotiv sektöründeki akrabasının da sahip olduğu asgari belleğe. Ancak görev yaptığı yerde yaşamak, Mars yüzeyinden bilgi göndermeye, bir hukuk bürosunda çalışmaya benzemiyordu; çok daha zor ve sorumluluk gerektiren bir durumdu. Bir gün yüklenen yazılımın hiçbir işe yaramayabileceği ertesi gün anlaşılıyordu. Ve ertesi gün yüklenecek daha güncel yazılımın beriki gün bir kez daha işlevsizleşmesi ihtimal dahilindeydi. Memleketi olarak görüp kabul ettiği bu yerde, hiçbir bilgi, hiçbir yazılım, onun tam anlamıyla milli kalıplar içinde yaşamasını sağlayamayabilirdi. Ayrıca sürekli farklı sektörlerden birileriyle çalışması, belli bir konuda uzmanlaşmasını önlüyor, her bir alanın mensubu ile başka bir terminoloji kullanmak zorunda kalıyordu. Asıl göründüğü yerler, açılışlar, özel sektör ve bazı devlet kurumlarının etkinlikleriydi.

Davet edildiği mekânlarda, giderek artan uyum sorunları yaşamaya başlamıştı. Yıllar içinde yaşanan köklü değişim ve hemen her alandaki büyük alt üst oluş, sıradan mühendislik bilgisini işlevsizleştiriyordu. Yenilenen veriyle anlık doğru ve beğenilen yanıtları vermesi mümkün olamazken, mühendisler şaşkınlık verici talepleri algılayıp yerine getirmekte güçlük çekiyordu. Devir, yaşamın her alanında yerli ve millilik devriydi ve mühendisler, beklentiyi karşılayabilmek için kısa sürede toplumun farklı kesimlerini hoşnut edecek milli değer yazılımları üzerine kafa yormaya başlamıştı.

Uzmanların, üretim ve yenileme aşamasında hiç düşünmedikleri bazı ‘nitelikleri’ edindirme konusunda zaman zaman güçlük yaşadıkları oluyordu. Örneğin robotun davet edildiği sosyal ortamlara uyum sağlaması için gerek duyduğu yazılımlardan biri, bazı hâllerde ‘gerçeği inkâr edebilmek’ ve hiç duraksamadan ‘yalan söyleyebilmek’ idi. Bunu başaracak bir yazılım, yani belli bir durumda belli bir davranışı, üstelik metalik sesle konuşan bir aygıtın sergileyebilmesi imkânsız gibi görünüyordu. Her durumda değil, yalnızca gerektiğinde yalan söyleyecek, neyi ne zaman inkâr etmesi gerektiğini bilecekti. Bunun için soruları algılaması yetmiyordu; aynı zamanda kendisine yöneltilen sorunun hangi ses tonu ve imayla sorulduğunu da ayırt edebilmesi şarttı. Pek çok sözcüğün farklı ünlemlerle bambaşka anlamlara gelebildiği bir yerde uygun yazılım, hiç kolay bir iş değildi. Yıllar geçtikçe, bazen birileriyle bazen tek başına dışarı çıkıp halka karışıyor, gittiği her yerde ilgiyle karşılanıyordu. İlk yıllardan farklı olarak, çevresini saran ve soru soran kalabalıkların niteliği de, sordukları soruların yoğunluğu da değişmişti. Yemek tarifinden, dini sorulara; tarihten, siyasete hemen her konuda bir şeyler söylemeye başlamıştı. Özellikle son iki üç yıldır, davet edildiği yerlerin sayısı da hızla artıyordu. Önceden daha çok açılışlarda ya da çocuklara yönelik etkinliklerde boy gösteriyorken, son yıllarda televizyonlardaki sabah programlarından, parti etkinliklerine; konferanslardan gençlik buluşmalarına, mezuniyet törenlerine gidiyordu.

Bu zaman zarfında, başta yazılımcılar ve mühendisleri olmak üzere tüm bilim insanlarını hayrete düşürecek bir değişim geçirmişti. Akıl almaz bir biçimde, yazılım yüklememiş konularda konuşmaya, fikir beyan etmeye, sıradan tepkiler göstermeye başlamıştı ve bunun bilimsel bir açıklaması yapılamıyordu. İnsani tepkiler vermeye, sağda solda güncel gelişmeler hakkında yorum yapmaya, karşılaştıklarının sorularına polemikçi yanıtlar üretmeye başlamıştı. Bilgi yüklenmemiş konularda konuşmaya başlayınca, TV programlarına da davet edilmeye başlandı. CNN Türk’te üç kez tartışma programına katılmış; ilkinde, 1/5 nispetinde şöhretli bir ‘Allah ne verdiyse’ hukukçusunun, “Soruları duymadım, telefonuma bakıyordum, konu ceza hukuku mu?” deyişi sonrasında bazı devreleri zarar görmüş, bir süre yeni programlara çıkması mümkün olmamıştı.

Halk içine karıştığında sergilediği davranışların pek çoğu bilim insanlarını şaşkınlığa sevk ederken, vatandaşın takdirini kazanıyor, başlangıçtaki ‘eğlendirme’ işlevi ve çevresine tavrı hızla dönüşüyordu. Bir AVM’deki sohbette üzerine kahve dökülmesini ‘manidar bulmuş’ ve özür dileyerek üzerini silmeye çalışan garsona dönüp sinirli bir sesle “Bedelini ödersin” deyivermişti. Konuşmaları esnasında ezan okunduğunda susuyor, kendisini dinlemek için toplananların kılık kıyafeti hakkında yorum yapıyordu. Geçen yıl, ‘İtibardan tasarruf olur mu hiç!’ konulu bir panelde konuşurken araya girerek soru yöneltmek isteyen bir dinleyiciye sinirlenerek "Kimsin sen arkadaşım" ifadesiyle çıkışması, sessizlik, tedirginlik ve beğeniyle karşılanmıştı. ‘Atatürk ortak değerimizdir’ konulu bir diğer sempozyumda yöneltilen eleştiriye de sert tepki gösterip “Kimse kusura bakmasın, hassasiyetlerimizden ödün veremeyiz” diyerek büyük alkış almıştı. Yazılımında bulunmamasına karşın mütemadiyen nifak, biat, şirk, noktasında, fıtrat nevi sözcükler kullanıyordu. Kendisinden söz ederken ‘Biz’ zamirini tercih etmeye başlamıştı artık. Bir ay önce katıldığı bir plaza açılışında mehter dinlerken “Nescafe içer misiniz? önerisini", “Bizim kültürümüzde böyle bir şey yok,” diyerek yanıtlamış, ardından şakacı bir ifadeyle buradaki ‘biz’in hem kendisini hem de milleti temsil ettiğini açıklayarak ortamı kahkahaya boğmuştu.

Bardakçı-Afyoncu’nun millilik için zorunlu bazı ‘temel’ eserleri yüklendikten sonra, hayli zamandır yeni yazılıma gereksinim duymadan yaşamını sürdüren Robot, artık her konuda görüşlerine saygı duyulan, katıldığı toplantılarda itibar gören biriydi. Yine, ‘Osmanlı sarayında perde desenleri’ konulu açık oturumda bir başka ‘her konuda görüşüne baş vurulan 1/1 nispetinde şöhretli duayen akademisyen tarihçiyle' birlikte çektirdiği fotoğrafı, Hürriyet’in manşetinde ve bütün gazetelerde yayınlanmıştı. Özellikle inanç ve teknoloji konulu konferansların gözdelerindendi. Batı’nın teknolojisinin alınması, ahlakından uzak durulması gerektiğinde ısrarcıydı. Katıldığı her etkinlikte kamuoyu önderi muamelesi görüyor, algı operasyonlarına dikkat çekiyor, büyük fotoğrafın görülmesi gerektiğini dile getiriyordu. Beğenmediği bir soruyla karşılaşınca ‘art niyet’ arıyor, ‘kurumların yıpratılmasına’ karşı çıkıyor, milletin yargısına intikal etmiş davalar hakkında yorum yapmaktan kaçınıyordu.

Halkın tam manasıyla sevgilisi oluşunu ise iki ay önceki ‘Soykırım yalanında Siyonist parmağı’ konulu panelde yaptığı değerlendirmeye borçluydu. Memleketinde, neredeyse tüm büyük ve bazı küçük partiler iktidar partisiyle zaman içinde farklı konularda, şu ya da bu gerekçeyle ittifak yapmış, yakın ve hatta aynıyı çizgiyi benimsemiş olmasına karşın, toplum ortalamasının en büyük kaygısı Kürtler’in ‘anlaşma’ ihtimaliydi. Robot, “Öyle görünüyor ki HDP ilk seçimde iktidar ile anlaşacak” diyerek yerli ve milli olmanın belirleyici koşullarından birini yerine getirmişti. O andan itibaren açıkça ‘bilge Robot’ muamelesi görecekti. Hemen ertesi gün, Ankara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve rektör danışmanı olarak istihdam edilmesi için gerekli işlemler başlatılmıştı. Artık ‘duayen’ bir Robot idi...

Robot, fark edilir biçimde kabalaşmaya da başlamıştı. Hali tavrı değiştikçe, en somut gerçekleri inkâr ettikçe ve herkese haddini bildirdikçe, daha da seviliyordu. Artık yazılıma da, mühendislere de ihtiyacı yoktu. İlk birkaç yılıyla karşılaştırılamayacak ölçüde rahat, mutlu, özgüvenli ve toplumla uyumluydu. Her gün sosyal medyada görüşlerini paylaşıyor, o gün kim linç ediliyorsa karınca kararınca katkıda bulunuyordu. Şerefsizliğe, alçaklığa, ihanete tahammülü yoktu.

Ancak o gün, baltayı taşa vurmuştu. Bir bakanın katılacağı teknoloji konulu toplantıya davet edilmiş, bakan konuşurken araya girmeye kalkmış, konuşmayı bölmüştü. Konuşmakta zorluk çeken bakan müdahale edilmesini isteyince o da mühendisler de ne yapacaklarını bilememişler, apar topar sahneden inmişlerdi. Çünkü her an yazılımı gereği "Sen benim kim olduğumu biliyor musun!" ya da "Allah’tan başka hiç kimseden korkacak halim yok" diyebilir, işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirebilirdi. Memleket olağanüstü günlerden geçerken gözaltına alınması da, adli kontrol şartıyla serbest bırakılması da, bir KHK ile robotluktan men edilmesi de, onun için felaket olurdu. Mühendisler o gece ne yapılabileceğini düşünürken, büyük bir eksikliği fark ettiler. Bunca yıldır hiçbirinin aklına ‘özür ve özeleştiri’ yazılımı yüklemek gelmemişti. Faaliyette bulunacağı memlekette hiçbir zaman ihtiyaç duymayacağı varsayılmıştı belli ki. Aceleyle gerekeni yaptılar ve Türkiye’de yeterli olacağı düşüncesiyle ‘muktedir olandan özür’ ile "en kötü huyum çok iyi kalpli olmam" diyebilmesine olanak tanıyacak özeleştiri programlarını yüklediler. Fazlası, robotun toplumla sağlıklı yürüyen ilişkilerine zarar verebilir, huzurunu kaçırabilirdi. Hemen ertesi gün, daha önce şöhretli bir şovmenin de çıkarak özür dilediği muteber haber kanalına çıkıp bakandan özür diledi. Robota isim verme gereği dahi duyulmamıştı. Toplumunun itibar sahibi bir mensubu, içimizden biriydi...

Not: Robot’un hikâyesi, Tanıl Bora’nın son kitabı “Zamanın Kelimeleri”ne selam eder...


Murat Sevinç Kimdir?

İstanbul'da doğdu. 1988'de Mülkiye'ye girdi. 1995 yılında aynı kurumda Siyaset Bilimi yüksek lisansına başladı ve 1995 Aralık ayında Anayasa Kürsüsü asistanı oldu. Anayasa hukuku ve tarihi konusunda makaleler ve bir iki kitap yayınladı. Radikal İki ve Diken'de çok sayıda yazı kaleme aldı. 7 Şubat 2017 gecesi yüzlerce meslektaşıyla birlikte OHAL KHK'si ile Anayasa ve hukukun bilinen ilkelerine aykırı bir biçimde kamu görevinden atıldı.