YAZARLAR

Sevgililer Günü, kalpler ve kaşarlar...

Tamam, kutlayın. Bu yıl herkesten daha havalı bir kutlama yapın ama. Vıcık vıcık, samimiyetsiz, ezber kutlamalarla paranızı boşa harcayacağınıza, bağış yapsanız, çok daha aşklı, daha mutlu, daha sevgi dolu olmaz mısınız?

Yıllar önce, bir peynir markası, kalp şeklinde kaşar yapmıştı. Sevgililer Günü’ne özel kaşar. Gerçekten kalp şeklindeydi ve gerçekten kaşardı. Ambalajının üstündeki “Canım sevgilime…” ve “Bu kalp seni unutur mu?” yazılarıyla tüm market raflarında gururla duruyor, hisli sevgililerin onu almasını bekliyordu. Kaşar.

O dönem, herkes çok dalga geçmişti onunla. Bir insanın, sevgilisine “kaşar” hediye etmesinin altından, çok muhterem mesajlar çıkabilirdi çünkü. Sevenleri ayırabilecek kudrete sahip bir hediyeydi. Belki de böyle bir ürün fikrinin altında, bir pazarlama dehası yatıyordu da bizler anlayamadık, bilemiyorum.

Sonuç olarak “Sevgililer Günü Kaşarı”, en az Sevgililer Günü’nün kendisi kadar saçmaydı ve kaşardı.

Sevgililer Günü kutlamanın anlamsızlığı, kapitalizmin pis oyunları, dişlileri ve çarkları hakkında söylenmemiş tek bir cümle kalmadığı için, bu konuda bir şey söylemeyeceğim, korkmayın. Herkesin inancı, aşkı, sevgisi ve kutlaması kendine.

İsteyen, sevdiğine dev ayı (ayıcık) alabilir. Kırmızı kalpli minnoş yastık ve çikolata hediye edebilir. Oscar heykelciği şeklindeki “Yılın en iyi sevgilisi” ödülünü sunabilir. Dünyanın parasını saydığı (kokusu bile olmayan) güllerden, bir tür çelenk yaptırabilir. Kollarını açmış gibi duran, ürkütücü (ve kırmızı) balonlar uçurabilir. Kalabalık restoranlarda, (masadaki koca mumlardan yayılan parafin kokuları eşliğinde) yemek ısmarlayabilir… Olabilir.

Klişeler denizinde, bu kadar mütevazı şekillerde boğulmak istemeyenler için de pırlanta yüzükler, kolyeler, küpeler, saatler, parfümler, çantalar, telefonlar mevcut. Biraz pahalılar tabii ama sevgiyi anlatmanın, aşktan patlamanın bir bedeli var maalesef. Daha bunlar alınacak, ışık hızıyla sosyal medyaya konulacak, herkese havalar atılacak, aşk kanatlı kalpler uçuşacak filan... Olsun.

Sevenleri rahat bırakın yahu. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.

Ben de tam bırakıyordum ki, kafama bir şey takıldı. Bu Sevgililer Günü müessesesinde, neden daha çok erkeklerden bir şey bekleniyor? Küçük (mümkünse büyük) sürprizler yapma, hediye alma, rezervasyon yaptırma, panik olma işi neden hep erkeklerde? Bazıları, 364 gün boyunca odun olsa bile, bugün “romantik” ve “içli” davranmak zorunda kalıyor. Yazık değil mi onlara?

Alışveriş merkezlerimiz ayı dolu oysa. Erkeklere neden hiç ayı alınmıyor mesela? Ortada büyük bir haksızlık var.

Onlar da insan değil mi? Onlar da kalp şeklinde çikolata yemek istemez mi? Onlar da instagram’da, pahalı hediyelerinin ortasında (utanmış ve şaşırmış) gülümsemeli fotoğraflarını, herkesin gözüne sokmaya özenmez mi? Onlar da güllerin içinden, koşarak koşarak gelemez mi?

Hayır. Onlara (buz gibi, görev gibi) sıradan bir gömlek, ceket, kemer yahut bere, atkı filan alınıyor hep. Kimi kadın sevgililer, bunları bile almıyor. Söylemeye dilim varmıyor ama kadınlar, bu özel gün için çok daha az para ve çaba harcıyor.

Reklamlara göre, kadınlar bu günü daha çok önemsiyor ama maşallah, hiçbir şey yapmıyorlar. Arkalarına yaslanıp, (talepkâr ve sitemkâr taşlamalarla) bekliyorlar da bekliyorlar.

Onlara hediyeler, sürprizler, jestler, ilgiler lazım. İlişkilerinin ne kadar da mükemmel olduğunun anlaşılması lazım. Çok sevildiklerinin ispatlanması lazım ve son gün, 14 Şubat.

Zavallı erkekler de hep “görev adamı”. Hepsi biraz ayı (ayıcık değil, normal ayı), çok unutkan, aslında iyi niyetli ama sevgisini (kadının istediği şekilde) göstermeyi bilmeyen arkadaşlar. Neyse ki, reklamı yapılan ürün, hemen onların imdadına yetişiyor ve “Al dostum!” diyor. “Ona sevgini anlatmanın yolu!” Oh be. Sayelerinde, bu yıl da kahraman erkek, ilişkisini kurtarıyor.

Durumlar, kim için daha üzücü, karar vermek biraz zor değil mi?

Üstlerindeki baskı, stres ve aşırı yüklenme sebebiyle erkekler için üzülürken, kadınlar için üzülmeye başladım aniden. Sevgililer Günü geleneklerindeki cinsiyetçi rol paylaşımı ve kutlama heveslisi kadınların bu rolü öylece, itirazsız kabul etmesi, beni ziyadesiyle çıldırtıyor çünkü. (Yazının başında, Sevgililer Günü kutlanmasına karşı olmadığımı söylediğim için, şimdi sözümden de dönemiyorum.)

Tamam, kutlayın. Bu yıl herkesten daha havalı bir kutlama yapın ama. Vıcık vıcık, samimiyetsiz, ezber kutlamalarla paranızı boşa harcayacağınıza, bağış yapsanız, çok daha aşklı, daha mutlu, daha sevgi dolu olmaz mısınız?

Unicef’in “Hayat Veren Hediyeler”ine bakın. Koruncuk Vakfı’na, Kanserli Çocuklara Umut Vakfı’na, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na, Umut Çocukları Derneği’ne, TEMA’ya, ÇYDD’ye, TEV’e, TOÇEV’e, AÇEV’e, ZİÇEV’e, LÖSEV’e bir bakın.

Yardım bekleyen köy okullarına da bakın. İndirimli fiyatı 337 TL olan bir demet kırmızı gül yerine, aynı paraya tam 19 tane çocuk botu (ya da 16 tane çocuk montu) alınabiliyor mesela. (Aklınızdan geçen kolyeler, tektaşlar, küpelerin parasıyla neler neler alınır, siz buradan hesaplarsınız artık.)

Bu tarz hediyelerde de kalpler var. Hem de kocaman ve gerçek ve pırıl pırıl kalpler. Ona sevginizi anlatmanın bundan daha iyi yolu olur mu?


Reyya Advan Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun oldu. 13 yıl, İstanbul’da çeşitli uluslararası reklam ajanslarında, reklam yazarlığı yaptı. Çocuk hikâyeleri ve masallar yazdı. İstanbul’un trafiğine ve nem oranına daha fazla dayanamayarak, Ankara’ya geri döndü. 2009’da, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi oldu. Reklamcılık, yazarlık, sunum teknikleri gibi alanlarda dersler veriyor. Kurbağalara olan abartılı ilgisi dışında, normal bir insan.