YAZARLAR

Moğollar’ın 50'nci yılına selam!

Moğollar, 9 Şubat gecesi, 50'nci yıllarını dostlarıyla kutlayacak. İzzet Öz’den Hayko Cepkin’e, Harun Tekin’den Nejat Yavaşoğulları’na, Yekta Kopan’dan Nebil Özgentürk’e pek çok isim sahne üzerinde olacak. Ben, 31 Mayıs 1993 gecesi yaşadığım heyecanı yaşayacak, konsere yine aynı kalp çarpıntısıyla ve yanımda sevdiceğimle gideceğim. Bu buluşma, ikinci 50'nci yılın ilk buluşması.

1993 yılının 31 Mayıs günü, hayatımın en heyecanlı kaçamaklarından birini yaptım: Okulu kırdım, İstanbul’a gittim ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki geri dönüş konserlerinde Moğollar’ı dinledim. Ankara’daydım, 21 yaşındaydım, finallere hazırlanıyordum ve daha önce böyle bir şeyi hiç yapmamıştım. Okulu kırmaktan değil, tek başıma İstanbul’a gitmekten söz ediyorum… O dönemde bu “büyük” şehirden korkuyordum, sonrasında hayatımı orada geçirdim. Şanslıyım: İstanbul günlerimde Moğollar’la çok mesaim oldu. Sadece İstanbul değil, Ankara’dan Mersin’e, Antalya’dan Bursa’ya, Edirne’den İzmir’e pek çok yerde onları dinledim, aynı sahneyi paylaştım. Küçük bir hesap yaptım, yollar, yolculuklar, yemekler, konserler derken hayatımın 25 yılını onlarla geçirmişim! Şöyle de diyebilirim: Moğollar çeyrek asırdır bilfiil hayatımda. Buna, onları tanımadan geçirdiğim dönem dahil değil elbette…

Moğollar, 1993 yılında geri döndüğünde, 25'inci yılını kutluyordu. O gün yaşadıkları heyecana bizzat şahidim. Sonrasında, katıldığım her konser öncesinde yine aynı heyecanı gördüm. Az değil, kesintisiz 25 yıldır (yeniden) sahnede Moğollar. Bir topluluğu 25 yıl boyu “diri” tutmak zor. Üstelik Moğollar bunu iki katına çıkardı. Aradaki suskunluk dönemlerini saymazsak, 50 yıldır var olan bir topluluktan söz ediyoruz –ki dünya üzerinde bile örneği çok yoktur. Suskunluk dönemi dediğime bakmayın, sadece yan yana olmadılar. Ekibin her bir üyesi ayrı ayrı müzikle uğraşmayı sürdürdü, topluluğu ve o ruhu dünden bugüne getirirken solo üretimlerini aksatmadı. Bugün, kurucu kadrodan Cahit Berkay ve hemen sonrasında topluluğa eklemlenen ancak kısa sürede topluluğun bel kemiği olan Taner Öngür, yanlarına Serhat Ersöz, Emrah Karaca ve Kemal Küçükbakkal’ı alarak yoluna devam ediyor. “Yeni”lerin de mesaisi az değil aslında: Serhat 25 yıldır, Emrah ise 10 yıldır Moğollar üyesi. Baktığımızda, bugün Moğollar hakkında söz sahibi olduğunu söyleyen, tuhaf bir şekilde topluluğun isim hakkını alan Murat Ses’ten daha fazla mesai yaptıklarını görüyoruz.

Kuruluşlarına dair rivayet muhtelif ancak bu bahiste söylenebilecek tek şey şu: Moğollar, 1967 sonlarında yolları kesişen beş5 genç tarafından kuruldu. Selçuk Alagöz Orkestrası’ndan ayrılan Cahit Berkay ve Engin Yörükoğlu, Silüetler ekibinden Murat Ses ve Aziz Azmet’le yan yana geldi, aralarına Hasan Sel katıldı. Şüphesiz birileri daha önce bu ismi kullanmış, sahneye çıkmış, birilerine eşlik etmiş olabilir ama bugün bildiğimiz Moğollar, bu ekip tarafından kurulan. Bu yüzden miladı buradan başlatmak gerekiyor.

Ekibin tarihini, iki ay kadar önce bu sayfalarda anlatmıştım, tekrarlamayayım. O yazı, Moğollar tarihine giriş mahiyetindeydi. Bir noktada bırakmış, hikâyenin kalanını sonra anlatmak üzere izin istemiştim. Bu yazıda, kaldığım yerden devam edecek, Moğollar tarihini (şimdilik) bugüne getireceğim. Bugünden sonrasını, yine onlarla beraber yaşayacağız –ki bu, düşündüğümde beni heyecanlandıran bir şey!

Yukarıda da söyledim: 50 yıllık bir topluluğun 25 yılına şahit olmak, yaşadığım en büyük heyecanlardan. Üstelik dolu dolu yaşanmış bir 25 yıl bu. Moğollar, yazının başında bahis açtığım konser sonrasında hiç durmadı. 1992 yılında, bir televizyon programında onların bir şarkısını dinleyen LeMan dergisi çizerlerinden Kaan Ertem’in başlattığı imza kampanyası, onları yeniden yan yana getiren adım. “Moğollar tekrar bir araya gelsin” başlığıyla açılan kampanyada toplanan 4 bini aşkın imza sonrası verilen konser, yeni Moğollar döneminin başlama vuruşu.

Sonrası, yaşanan acı tatlı olaylarla yüklü. 1994 yılında yayımlanan “Moğollar 94”, geri dönüş albümleri. Bilhassa “Dinleyiverin Gari” ve “Issızlığın Ortasında” adlı şarkılar, o dönem ve sonrasında çok büyük ilgi gördü ama bu dönemin asıl ilgi gören şarkısı, 1996 tarihli albüm “Dört Renk”in açılışında yer alan “Bişey Yapmalı”. Şarkı, konser salonlarından alanlara taşındı ve gücüyle binlerce insana umut aşıladı, aşılıyor. Hâlâ bütün Moğollar konserlerinin beklenen şarkısı… Yıllar sonra, bir başka 31 Mayıs günü, yine Ankara’dan İstanbul’a gelirken dilimde olan şarkı, buydu. 2013 yılında, Gezi Parkı’nda yaşananları duyduğumda, Ankara’da çaldığım mekânı terk edip ilk otobüsle İstanbul’a gelmiş, Moğollar konserinden 20 yıl sonra, o sokaklarda bambaşka bir heyecanla yürümüştüm.

Moğollar, ilerleyen yıllarda yeni şarkılarını art arda üç albümde topladı: “30. Yıl” (1998), “Yürüdük Durmadan” (2004) ve “Umut Yolunu Bulur” (2009). Bunun dışında, eski şarkıları yeni heyecanla kaydettikleri bir ikili albüm var: 2000 yılında yayımlanan, “1968 – 2000”. Konserlerde hâlâ bu düzenlemeleri çalıyorlar…

Topluluğu oluşturan müzisyenlerin ortak heyecanı, her zaman ilk günkü gibi çalmaları. Bu yüzden her seferinde harikalar yaratıyorlar. Bir dönem memleket türkülerini bize ulaştıran, şehri kırsalla buluşturan, bunu yaparken kendi sound’larını başarıyla oluşturan Moğollar, bugün, şarkılarında memleket meselelerinden dünya ahvaline uzanıyor ve konserlerinde bu şarkıları barış ve özgürlük için söylüyor. Bilerek ve isteyerek doğru bir duruş içerisine girdiler, bundan taviz vermiyorlar. Sivas’ta yakılan aydınlar, Bergama’da siyanüre karşı direnen köylüler, müzik piyasasını ele geçiren tekeller, devletin içindeki çeteler, “yolun ortasında henüz on altısında” vurulanlar ve yanıbaşımızda devam eden savaş, şarkılarında dillendirdiklerinden sadece birkaçı. İlk dönemlerini arayışla geçiren ve geldikleri noktada sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da başarı kazanan topluluk, ikinci dönemlerinde sağlam adımlarla yürüyor.

Moğollar, 9 Şubat gecesi, 50'nci yıllarını dostlarıyla kutlayacak. İzzet Öz’den Hayko Cepkin’e, Harun Tekin’den Nejat Yavaşoğulları’na, Yekta Kopan’dan Nebil Özgentürk’e pek çok isim sahne üzerinde olacak, Moğollar’la birlikte şarkılarını söyleyecek ve hikâyeden kocaman bir romana dönen tarihe katkıda bulunacak. Ben, 31 Mayıs 1993 gecesi yaşadığım heyecanı yaşayacak, konsere yine aynı kalp çarpıntısıyla ve yanımda sevdiceğimle gideceğim. Bu buluşma, ikinci 50'nci yılın ilk buluşması. Kadro eksik belki ama ekibe katkıda bulunanlar, o gün bir şekilde aramızda olacak… “Eksik”ten kastım, 2010 yılının 23 Nisan günü aramızdan ayrılan Moğollar’ın kurucu elemanı, ebedi davulcusu Engin Yörükoğlu. Topluluğun yaşadığı en büyük acı bu ancak onları durduran değil, kamçılayan bir etken.

1993 yılındaki konser, “Düm-Tek”le sona erdiğinde “yeni” bir dönemin başladığını biliyorduk ama bu dönemin bu kadar uzun, bu kadar heyecanlı, bu kadar dolu olacağının farkında değildik. Ekip, çok zamandır “Düm-Tek”i söylemiyor ama belki bir sürpriz yaparlar, yeniden çalarlar ve kim bilir, ucuna da belki dinlemelere doyamadığımız “Çığrık”ı iliştirirler. Şüphesiz 50 yıllık bir külliyattan iki saatlik bir konserde çalınmak üzere seçilecek şarkı sınırlı ama bizi hayal kırıklığına uğratmayacaklarını biliyorum.

Yazıyı, Moğollar’ın 41'inci yılını selamlayan, Express’te yayımlanan bir yazımın son paragrafıyla bitireyim: “…yetmiyor dahasını istiyoruz. Bunun çok şey olduğunu düşünmüyoruz; memlekette hep ‘iyi’ şeyler yapmasını beklediğimiz pek az müzisyen var. Moğollar, bunlar arasında apayrı bir yerde çünkü yıllar önce, bugünün rock dokusunu kendi elleriyle ve deyim yerindeyse oya gibi işlediler. Dolayısıyla onlar mevzubahis olduğunda beklenti düzeyimizi azamiye çıkartıyoruz ve 41. yılın sonunda ‘41 kere maşallah’ diyerek nazar boncuğumuzu yakalarına iliştiriyoruz.”

41’in üzerine dokuz geldi, Moğollar 50’ye erdi. Nazar boncuğumuzu tazeleme zamanı. Neyse ki hâlâ gençler ve bizi genç kılıyorlar. İyi ki varlar, hep var olsunlar.


Murat Meriç Kimdir?

1972’de doğdu. Çanakkale ve İzmit’te okudu. Ankara’da kimya mühendisliği eğitimi alırken, dinlediği müziğin tarihine merak saldı ve oradan ilerledi. Kendini bildi bileli plak topluyor; okuyor, dinliyor, dinlediklerini yazıyor, sevdiklerini çalıyor. Kedi gibi meraklı. Rakı, roka, bamya, erik seviyor. Çanakkale - İstanbul arasında yaşıyor ama Ankaracı. 1996’da Müzük adlı dergiyi çıkartan ekipten. Sonrasında Roll mürettebatına katıldı. Mürekkep, Birikim, Milliyet Sanat, Virgül, Bant gibi dergilerde yazıları yayınlandı. Yeni Binyıl, Radikal ve BirGün'ün yazarlarındandı. Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katıldı, radyo programları başta TRT, pek çok radyoda yayımlandı; kimi televizyon programlarının danışmanlığını yaptı, metnini yazdı. 2002 - 2003 yıllarında TRT için Kırkbeşlik adlı televizyon programını hazırladı ve sundu. Kalan Müzik için bir Tülay German albümü (Burçak Tarlası 64 – 87, 2001) derledi, pek çok albüme yazar ve danışman olarak katkıda bulundu. Pop Dedik / Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği (İletişim Yayınları, 2006), 100 Şarkıda Memleket Tarihi (Ağaçkakan Yayınları, 2016), Yerli Müzik (bi'bak Berlin, 2018) ve Hayat Dudaklarda Mey / Memleketin Anason Kokan Şarkıları (Anason İşleri Kitapları, 2019) adlı dört kitabı, üzerinde çalıştığı pek çok projesi var. Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde müzik tarihi üzerine seminerler verdi, veriyor. Düzenli olarak Gazete Duvar'da, arada bir Kafa’da yazıyor; Açık Radyo için hazırladığı Harici Bellek başlıklı program salı günleri 19.30'da yayımlanıyor.