YAZARLAR

Ateşle dansın ‘cool’ partnerleri

Türkiye’nin zıt gündemlerin peşindeki Rusya ve ABD’nin ‘soğuk’ duruşu karşısında kendi ateşini biraz düşürmesi lazım. Hem Türkiye hem de bölgenin iyiliği için!

Türkiye’nin planlanan harekâtın peşrevi olarak sınırdan top ateşine tuttuğu Afrin’deki gerilimin gölgesinde aynı anda çok şey dönüyor. Bu gerilime kim neyin karşılığında nereye kadar yeşil ışık yakıyor? Tutumlar hangi noktada kırmızı ışığa dönüyor?

Türkiye haricinde Suriye krizine müdahil olan iki büyük aktör Rusya ve ABD, bağlayıcı ve keskin çıkışlardan kaçınıyor. Düşünün, Türkiye ilan edilmiş bir savaşı, (Savunma Bakanı Nurettin Canikli’nin ifadesiyle) ‘fiilen’ başlatıyor ama Suriye sahnesindeki aktörlerde ne bir telaş ne bir panik. İstifini bozan yok. Bu kadar ifadesizlik poker için bile fazla.

***

Türkiye’nin kuzeyden güç gösterisi sadece Rusya ve Suriye değil ABD için de ‘kullanışlı bir tehdit’ olabilir. Yeter ki bu tehdit iki NATO gücünü karşı karşıya getirmesin ya da ABD’nin planlarını alt üst edecek bir noktaya varmasın. Bu tür tehditler Kürtleri daha fazla ABD’ye itiyor.

ABD, Fırat’ın batısında Kürtler için garantör değil. O yüzden Kürtlerle ortaklık namına bir şey yapması da gerekmiyor. Rusya ile ABD arasında operasyon alanlarını belirleyen mutabakat oluştuğundan beri bu böyle. Sanki ABD, YPG’yle Fırat’ın doğusunda kurduğu ortaklık nedeniyle öfkesi kabaran Türkiye’nin gazını Afrin’de Kürtlere koruma sunmayarak alıyor. Ama iş ciddiye binince NATO’daki müttefikine operasyon yapmaktan kaçınmasını telkin ediyor. Çünkü bir yandan da şekillenmekte olan Amerikan stratejini uygulanabilir kılmak için ihtiyacı olan Kürtlere korundukları hissini verme gereği duyuyor.

Ayrıca ABD’nin YPG ile kurduğu ortaklıktan beslenen gerilimin Tel Ebyad, Kobani ya da Kamışlı’da değil de Afrin üzerinde temerküz etmesi, Suriye’deki Türk-Rus ortaklığını örseliyor. Bu da ABD açısından iyi!

Rusya, garantör olmasa da Afrin’de askeri gözlemci bulunduruyor. Ayrıca Rus ordusu geçmişte Türkiye destekli örgütlerin saldırıları karşısında Afrin’in savunmasına katkılar sağladı. Afrin karışırsa İdlib planının yanı sıra Astana süreci de elde patlamış olacak. İnisiyatifin Rusya’ya geçmesinden rahatsız olan ABD bu tür bir sonuç için de kadeh kaldırabilir.

ABD’nin önceliği Türkiye’yi fazla alevlendirmeden ve Rusya ile kafa kafaya gelmeden yeni Suriye stratejisini hayata geçirmek. Bu stratejinin başarısı IŞİD’le savaşta olduğu gibi Kürtlerle kurduğu ortaklığa bağlı. Hâlâ Kürtlerden başka sağlam bir alternatifi yok. Bakınız CIA’in eğitip donattığı ÖSO etiketli Mutasım Tugayı ve Levant Cephesi gibi örgütlerin temsilcileri geçen hafta Washington’a çıkarma yapıp, “YPG aynı zamanda Ruslarla çalışıyor, onları bırakıp bizi destekleyin, İran ve Hizbullah’ı en iyi biz yok ederiz” mesajı verdikleri halde Trump yönetiminden yüz göremedi. Çünkü bu örgütler denendi ve sonuç alınamadı.

Önemli ölçüde Kürtlerle ortaklığa dayalı yeni stratejiyi Dışişleri Bakanı Rex Tillerson 17 Ocak’ta Stanford Üniversitesi’ndeki konuşmasında 5 maddeyle özetledi:

- IŞİD ve El Kaide’nin tamamen yenilmesi ve tekrar ortaya çıkmasının önlenmesi.

- Suriye halkı ile Esad rejimi arasındaki çatışmanın BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı çerçevesinde çözülmesi.

- İran’ın nüfuzunun bitirilmesi.

- Mültecilerin geri dönüşü için koşulların sağlanması.

- Kitle imha silahlarının yok edilmesi.

1, 4 ve 5’inci madde esas iki madde için makyaj. Dolambaçlı ve süslü laflar bir yana Tillerson’ın konuşmasından çıkan sonuç şu:

IŞİD tamamen ortadan kalkıncaya kadar Suriye’deki Amerikan askeri varlığı devam edecek. Halihazırda ABD’nin 2 bin askeri var. Çalışmalar ‘kurtarılmış’ bölgelerin istikrara kavuşması için yoğunlaştırılacak.

Bu şekilde Esad sonrası dönem için siyasi geçişin koşulları oluşacak ve İran’la bağlantılı unsurlar geriletilecek.

Yani hem YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) hem de Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’ndaki sivil yapılarla ilişkileri derinleştirecek. Konuştuğum Kürt kaynaklar kalabalık bir Amerikan heyetinin yakında bölgeye gelip yerel yönetimin birimleriyle görüşeceğini söyledi. Yani askeri ortaklığa siyasi boyut da ekleniyor. Zaten Türkiye’nin Afrin için alevlenmesinde bir neden İdlib’e yönelik Suriye ordusunun başlattığı operasyonsa diğer neden ABD’nin Kürtlerle kurduğu ilişkileri kurumsallaştırıp meşruluk kazandıracak adımlardır.

Amerikalıların niyetini daha basitleştirerek özetlersek; ABD, petrol, doğalgaz ve tarım alanlarıyla ülke ekonomisinin omurgasını oluşturan Fırat’ın doğusunda şekillenen yeni entiteyi Suriye’deki hesapları için sağlam bir koza dönüştürmeye çalışıyor. Yani Ürdün, Lübnan ve Türkiye sınırlarından beslenen gruplardan umudunu kestiğinden beri Kürtlere yaptığı yatırımı IŞİD sonrası dönemde kurumsallaştırmaya çalışıyor. Bu kurumsallaşma ABD’nin bölgede kalış süresini de uzatacaktır. Bu amaca matuf çalışmaların en önemlisi 30 bin kişilik ‘Sınır Güvenliği Gücü’nün kurulması planıydı.

***

Rusya da iki nedenle Türkiye’den Afrin’e yönelen bir baskıya sınırlı ve kontrollü olmak kaydıyla göz yumabilir:

Birincisi Halep’te olduğu gibi İdlib’in de Suriye ordusunun kontrolüne geçişini sağlayabilmek için Türkiye ile kurulan ortaklığın devamını temin etmek.

İkincisi Kürtlere Şam’la birlikte geliştirilecek çözüme ortak olmaktan başka şansları olmadığını hissettirmek. Yeter ki Türkiye’den yönelen baskı Soçi ve Astana süreçlerini rayından çıkaracak şekilde bir müdahale ya da işgale dönüşmesin. Dikkat ederseniz Rusya, Türkiye’nin Afrin’i topa tutması karşısında epey soğukkanlı. Orada gözlem gücü olduğu halde sükûnetini koruyor. Fakat hava destekli kara harekâtına yeşil ışık yakmıyor. Rusya kalkanı devre dışı bırakmadığı sürece hava operasyonu mümkün değil. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan bunun için Moskova’ya gitti. Nasıl bir yanıtla döndükleri şimdilik malumumuz değil. Bilinen şu: Rusya hem İdlib’deki cihatçıların kontrolüne son vermeye hem de Astana ve Soçi süreçlerini ilerletmeye kararlı.

***

Sınırlı bir Türkiye tehdidi Kürtleri işbirliğine zorlamak açısından Şam’ın da işine gelebilir. Ancak amaç Suriye’nin tamamında kontrolü sağlamak ve toprak bütünlüğünü sağlamaksa Şam yönetimi de bu tehdidin Kürtleri hepten ABD’ye mahkûm edecek bir boyut kazanmasını, bunun bir Türk işgaline dönüşmesini ve Ankara’nın elini güçlendirecek boyut kazanmasını istemez. Sonuçta Rusya gibi Suriye yönetiminin de Kürtleri kazanmaya ihtiyacı var. O yüzden Şam, Suriye sahasına girecek Türk jetlerinin vurulacağı uyarısını yaptı. Kuru kuruya bir tehdit değilse bu uyarı Moskova’nın tutumundan bağımsız değildir. Ve YPG’nin diğer bölgelerden Afrin’e gönderdiği takviye güçler de Suriye ordusunun kontrol ettiği koridordan geçiyor. Tabi ki bunların yanı sıra Şam’ın Kürtleri kazanmak için fiili özerkliğin geleceğine dair daha gerçekçi bir yaklaşım sergilemesi de gerekiyor. Bu da Türkiye’nin şiddetle engellemeye çalıştığı bir seçenek.

***

Türkiye’nin zıt gündemlerin peşindeki Rusya ve ABD’nin ‘soğuk’ duruşu karşısında kendi ateşini biraz düşürmesi lazım. Hem Türkiye hem de bölgenin iyiliği için!

Askeri bir maceradan Türkiye’nin kazanabileceği bir şey yok. Aksine kaybedeceği şeylerin listesi uzun. Eğer bugün ABD, Fırat’ın doğusunda çok sayıda üsse sahipse bunun birincil sorumlusu Türkiye’nin izlediği yanlış politikalardır. Türkiye 2012’den itibaren Kürtlerin kontrolü ele aldığı bölgelere yönelik birtakım örgütler üzerinden vekâlet savaşı yürüttü. Bunun için ÖSO ve cihatçı örgütler kullanıldı. IŞİD ortaya çıktıktan sonra da Kobani’de görüldüğü üzere Kürtlerin bölgelerine yönelen saldırılarda bu karanlık örgütün işi kolaylaştırıldı. Sonra Fırat Kalkanı Harekâtı ile yapılan doğrudan müdahale de Kürtleri daha fazla ABD’ye mahkum etti.

ABD karşısında caydırıcı ve somut hiçbir adım atmayan hükümet uzun süre Amerikan yönetimini, “NATO’daki müttefikinle mi yoksa bir terör örgütüyle bir ortaksın” ikilemine sokarak sonuç alabileceğini düşündü. Müttefikliğe yapılan atıfların işe yaramadığı anlaşıldı. Belki Afrin hamlesinin hedeflerinden biri de ABD’yi YPG’ye yardımları kesmeye zorlamak. Son hamle ABD’yi teskin edici bazı makyaj operasyonlarına sevk etse de temel stratejiyi değiştirmeye yetmeyebilir. Mesela Sınır Güvenliği Gücü oluşturma planı, Afrin müdahalesinin gerekçelerinden biri haline gelince Pentagon, “ABD yerel güvenlik güçlerini eğitmeye devam ediyor. Eğitim, toplumları yıkıma uğramış mültecilerin evlerine dönmeleri için güvenliği artırmak üzere tasarlanmıştır. Aynı zamanda IŞİD’in tekrar ortaya çıkmaması için gereklidir. Bu yeni bir ‘ordu’ veya ‘konvansiyonel sınır muhafız gücü’ değildir” açıklamasını yaptı. Bu hemen geri adım olarak okundu. Geri adım değil. Belki ordu çağrışımı yapan isimlendirme olmayacak ama eğitim ve destek sürecek.

Şam’ın efendisi kim olursa olsun güney sınırlarımızdaki Kürtler, Türkiye’nin komşuları olmaya devam edecek. Fecaatla malul Suriye politikasındaki yanlışlıklar Kürtlerin evlerini başlarına yıkarak telafi edilemez.


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.