YAZARLAR

Arsız ölüm, Altın Küre, hikâyeyi yazan kadınlar

Kaç kez o mesnetsiz sevincin yüzü suyu hürmetine bir iç kuyudan göğe fırlamışımdır, bilmem. O anlara güvendiğim kadar hiçbir şeye güvenmem. Mesnetsizce sevinemez olursa insan, sinsice çürümeye başlar çünkü. Hayatın tarafını tutmaz hâle gelir. Ruhun nabzı, bence o pırpır. İşte öyle bir pırpıranda duydum Münir Özkul’un gittiğini. Etkisi de hâliyle daha şiddetli oldu. Yeşilçam filmlerinin en sıkı ‘numarası’dır: Kalp en güzel, bir gülüşün ortasından kırılır. Ekvator çizgisinden bir kesi boyunca portakal gibi soyulur.

SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM*

Münir Özkul’la Aydın Boysan’ı aynı günde yitirmek, zamanın acımasız bir şakası gibiydi.

Mesnetsizce sevinçli bir ânımdı. Bilirsiniz, durduk yere içinizden bir kuş sürüsü geçer, çakıl taşları yuvarlanır, ani bastıran yağmurla bir bahçeye dalıp ruh hayvanınızla göz göze gelirsiniz. (Benimki amber gözlü bir kedi.) Bir dış mihraka ihtiyaç duymaksızın, tamamen kendi imkânlarınızla ürettiğiniz pür yaşam sevinci… Düzenli aralıklarla rutin kuyusuna sızıp size kendini(zi) hatırlatır.

Kaç kez o mesnetsiz sevincin yüzü suyu hürmetine bir iç kuyudan göğe fırlamışımdır, bilmem. O anlara güvendiğim kadar hiçbir şeye güvenmem. Mesnetsizce sevinemez olursa insan, sinsice çürümeye başlar çünkü. Hayatın tarafını tutmaz hâle gelir. Ruhun nabzı, bence o pırpır. İşte öyle bir pırpıranda duydum Münir Özkul’un gittiğini. Etkisi de hâliyle daha şiddetli oldu. Yeşilçam filmlerinin en sıkı ‘numarası’dır: Kalp en güzel, bir gülüşün ortasından kırılır. Ekvator çizgisinden bir kesi boyunca portakal gibi soyulur.

Münir Özkul’la Aydın Boysan’ın gittiği günün akşamı, “Arif V 216”yi izledim. İyi geldi. Cem Yılmaz bıçak sırtı bir malzemeyi kucaklarken, tökezlenebilir her anın üstünden sahici bir sinema aşkıyla zıplamayı başarmış. İki saatlik kesintisiz tebessümün had bilir eşlikçisi bir göz nemi... Film boyunca, yitene seviniyor, yitene gülüyoruz, asla “şimdi”de değiliz. Gerçeğin yumru bitkiselliğiyle de pek alakamız yok, olaylar Yeşilçam filmlerinin evreninde geçiyor. Zeki Müren, Ajda Pekkan, Sadri Alışık, Filiz Akın, Ayhan Işık geziniyor ortalarda, çok tatlı.

Filmlerin, şarkıların yontup küp küp doğradığı gerçekliği seviyoruz. Film karakterleri, roman kahramanlarıyla ahbaplık daha şefkatli. Kimse ölmüyor da bak. Filmin sorduğu soruyu yanıtlayayım: İyi insanlar yalnızca filmlerde olmaz ama en iyi anılarımızın bir kısmı filmlerden bize kalanlar.

Münir Özkul’un gittiğini duyduğumda, gözümden yuvarlanan damlayı bir an kendim bile yadırgadım. E bekleniyordu, yılda birkaç kez yalan haber oluyordu. Çok yorulmuştu, gitmek hatta onun için bir kurtuluştu, üzülecek olan bizdik. Üzülmesek biraz ayıp ederdik.

Yine de bu arsız hız çağında bu kadar çok insanın, uzunca bir süredir ölmesi beklenen bir eski yıldıza içtenlikle üzülebildiğini görmek güzel bir sürpriz oldu. Demek hâlâ ne yitirdiğimizi fark edebilir hâldeydik. Damlalar teflon yüzümüzden kayıp yere süzülmüyordu, yağmur tene değiyordu.

Umut, üstümüzden akan değil üstümüze yağan bir şeydir.

Ortak sevinçlerimiz, ortak hüzünlerimiz varsa, umut var. Gülüşüyle ortak hafızada yer etmiş güzel bir insan giderken bile bir ışık izi bırakıyor göğümüzde, bu nedenle.

İnsan en iyi, anlatırken anlıyor. Bunları yazarken mesnetsiz sevinç dediğim şeyin o kadar da mesnetsiz olmadığını anladım birden. Dayanağı bir noktada şahsi hafızayla birleşen o ortak gülüş hafızası. Gülün ve gülüşün adı, gülanlar. O sevinci ve kaynağını, küstürmemek lazım.

Latife Tekin’in “Sevgili Arsız Ölüm” romanıyla epey erken yaşta tanışmıştım. Marquez’in büyülü gerçekçiliğiyle bu romanın özgün dünyası arasında bir bağ kurup çok etkilenmiştim. Ah güzel Mahmut Hocamız, Yaşar Ustamız bizim. Bizi gerçekliğin çirkinliğinden çıkarıp götürdüğün büyülü yerlere, aklımızın mendiline bıraktığın gülüş, göğümüzdeki ışık izine, varlığına bin teşekkür. En azından bu kadarını yapmamıza izin ver. Nur içinde yat.

ÖLÜM LİSTESİ

Yeni yılda en beklenebilir ölümlerin bile kalbimizi kırabileceğini yeniden keşfederken, Amerika’nın gizemli (olduğu kadar da bence ruh hastası) oluşumu The Deathlist, sitesinden bu yılın ölüm listesini yayınladı.

.

Site her yıl sanatçılar, siyasetçiler, bilim adamları başta, ünlülerden o yıl kimin gidici olduğuna dair ellilik bir tahmin listesi yapıyor. 2016’da David Bowie, Muhammed Ali, George Michael ve Carrie Fisher gibi büyük isimleri tutturduktan sonra 2017’de de 17 isimle “parlak bir başarı” elde edince 2018’e iyice hırslı girmişler.

Bu yılın listesi de Kirk Douglas’tan Stephen Hawking’e, Doris Day’den Ronnie Wood’a, çok kalp kırıcı bir liste. Üstelik sırf yaş değil, hastalık vb. durumları da incelediklerinden, 50 sonlarında isimler de bulunabiliyor. Listeye girme koşulları falan da ayrıca tüypertici. Kişilerin önden ünlü olması gerekiyor, ölecek olmak ünlü olmanın koşulu değil tarzı açıklamaları var.

Ölüme ve hayata asgari saygı eksikliği, aşırılık sevgisi ve kötü şaka çağımızın bir normali halini çoktan aldıysa da insanın listeyi yapanları yakalayıp “sizin babanızın teyzenizin ismi yazılsa hoşunuza gider miydi?” diye Türk tipi kafa göz düz dalmacı empati yaptırası geliyor. Ya da gökdelen terasından sallandırıp “şimdi ofise inip o listeye senin adını koysam pinpon Kirk Douglas’tan daha gerçekçi olmaz mı, şu an daha yakın değil misin ölüme, ne belli?” diyesi geliyor. Neyse iyisi mi bu fantezilerimi bir öyküde gerçekleştireyim ama cidden gıcık oluyorum bu listeye. Ölüm bir tahmin oyunu değil.

ALTIN KÜRE, SİYAH GİYEN ADAMLAR, 'HİKAYEYİ YAZAN' KADINLAR

Hayat cephesinde de değişik şeyler oluyor. Pazartesi sabaha karşı yapılan 75. Altın Küre Ödülleri de (Golden Globe Awards) bu yıl siyahlara büründü. Reese Whitterspoon’un başlattığı “Time’s Up” (vakit geldi!) hareketi, geceye damgasını vurdu. Sektördeki cinsiyet eşitsizliğini protesto etmek ve cinsel saldırı kurbanlarıyla dayanışmak amacıyla, geceye katılan kadın-erkek pek çok ünlü oyuncu, siyah giyindi.

Reese Witherspoon ve Nikolaj Coster-Waldau geceye siyah elbiseyle katıldı.

Uygulama o derece iyi değilse de çok hoş bir hareketti. Normal koşullarda siyahın şıklık açısından en güvenli seçim olduğunu düşünür insan. Ama herkes siyah giyince, içlerinden bir kısmı da olaya şahsiyet katmak için yaratıcılıklarını konuşturunca, şıklık rüküşlük değerlendirmesi yapmak için yeterli malzeme yine doğdu. Niyetin şahaneliğinden bağımsız olarak, bunlar da bu tür törenlerin tuzu biberi.

Siyah giyen adamlar gecenin en hoş yanlarından biriyken Connie Wang’ın attığı bir tweet de çok anlamlı ve sorgulatıcıydı. “Foyası meydana çıkmamış olsaydı Weinstein bu gece siyahlar içinde arz-ı endam edip rahatlıkla kampanyanın destekçisi gibi görünebilirdi. Kaç cinsiyetçi ve tacizci bu gece siyahlar içinde acaba?”

Fatih Akın, Almanya/Fransa ortak yapımı filmi “In The Fade”le yabancı dilde en iyi film ödülünü alarak Oscar kapısını da araladı. Filmin başrol oyuncusu muhteşem Diane Kruger’la birlikte ödülünü alırken çok tatlı ve çok evrenseldi, gurur duyduk.

Yılın zor isimli nefis filmi “Three Bilboards Outside Ebbing, Missouri” (Martin McDonagh) ve en çok ses getiren dizilerden “Big Little Lies”, dörder ödülle kendi kategorilerinde öne çıktılar. Filmin de dizinin de ana karakterlerinin kadın olduğunun altını çizeyim.

TV’de bence geçen yılın sultanı “Handmaid’s Tale” de (Damızlık Kızın Öyküsü) drama dalında en iyi dizi ve muhteşem Elisabeth Moss’un kaptığı en iyi kadın oyuncu ödülleriyle onurlandırıldı. Ödüllerin tam listesine buradan bakabilirsiniz.

Elisabeth Moss’un Margaret Atwood’a atıfla örülmüş konuşması çok etkileyiciydi. Mealen, “bizler (kadınlar) artık kenar süsü değiliz, sayfa boşluğunda yer alan, hikayelerdeki boşlukları dolduran karakterler değiliz. Artık ‘basılan’ bizim hikâyemiz, hikâyeyi yazan da bizleriz, teşekkürler” derken biraz ağlamış olabilirim.

Elisabeth Moss, televizyon dizileri drama dalında En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü kazandı.

Gecenin anlamlı anları ve yanları bu kadarla da kalmadı. Cecille B. DeMille ödülünü alan ilk siyah kadın olan Oprah Winfrey, yıla damgasını vuran taciz ifşalarına atfen “bir daha kimse “ben de!” demek zorunda kalmasın” haykırışıyla tüyleri diken diken etti. Sterling K. Brown “This is Us”taki rolüyle TV drama dalında en iyi aktör ödülünü alan ilk siyah oyuncu oldu. Aziz Ansari de komedi dalında en iyi aktör ödülünü alan ilk Asyalı oyuncu.

Hem kadın merkezli anlatıların, hem de ekranın önündeki ve arkasındaki kadınların hak ettiklerince ödüllendirildiği, cinsiyet ve ırk ayrımcılığına karşı duruşun damgasını vurduğu törende siyah giyilse de oldukça aydınlık bir gece oldu. Darısı Oscar’lara, darısı tüm dünyanın başına…

*Latife Tekin'in kaleme aldığı Sevgili Arsız Ölüm ilk olarak 1983 yılında Adam Yayınları tarafından yayımlandı. 


Zehra Çelenk Kimdir?

Senarist ve yazar. Şiirleri erken yaşlarda Türk Dili, Yeni İnsan, Mavi Derinlik, Broy gibi dergilerde yayımlandı. Üniversitede okurken çeşitli dizilerin yazım ekiplerinde yer aldı. Dizi yazarlığının yanı sıra reklam metinleri, müzik videoları, tanıtım filmleri kaleme aldı. Senaryo seminerleri verdi. Lisans ve yüksek lisansını tamamladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon, Sinema Bölümü'nde 2007-2014 yılları arasında Televizyon Yazarlığı dersini verdi. 2007- 2008'de TRT 1'de yayınlanan Yeni Evli adlı 175 bölümlük günlük komedi dizisinin proje tasarımını, başyazarlığını ve süpervizörlüğünü yaptı. 2011'de, öykü ve senaryosunu yazdığı Hayata Beş Kala adlı dizinin yapımcılığını üstlendi. Seyyahların İzinde ve Anadolu'da Zaman gibi TV belgesellerinde de yapımcı olarak görev aldı. Öykü ve senaryosunu yazdığı, 2014'te Fox TV'de yayınlanan Ruhumun Aynası adlı dizisi, 2015'te Artemis'ten aynı adla yayımlanan ilk romanına ilham oldu. Türkiye'de bir diziden romana uyarlanan ilk eserdir. İstanbul'da yaşıyor, TV- sinema işleri ve edebiyatla uğraşıyor.