YAZARLAR

Sanık 'siz' olamazsa yargıç da yargıç olamaz

Ahmet Altan’a sanık olduğu için sen demeyi sürdüreceğini söyleyen yargıç aslında ne söyledi? Ceza hukuku mevzuatında sanığa sen denilmesini öngören bir norm yok. Aksine, ceza hukuku ilkeleri, adil yargılama hedefiyle, iki şeyi yasaklar: Kötü muamele ve ihsası rey…

“Sen sanıksın. Sana siz demiyorum. Sıfatın sanık. Sen diyorum. Sen diyeceğim.” Bir yargıcın sözleri bunlar. Ahmet Altan, “Ben senin arkadaşın değilim. Bana sen diye hitap edemezsin, siz diye hitap etmeniz gerekir. Samimi üsluba gerek yok” deyince söylenen sözler…

Ahmet Altan, adabı muaşeret sorunu görmüştü hitapta, sen hitabının beraberinde getirdiği ama hiç de olmayan samimiyet mesafesinden çıkılmasını istiyordu.

İKİ YIL ÖNCEKİ BİR VAKA

İki yıl kadar önce benzer bir vaka medyaya yansımıştı. 21 Ocak 2016’da MİT TIR'larını Lahey Adalet Divanı’na şikayet eden Halkın Kurtuluşu Partisi lideri Nurullah Ankut, Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesi yargıcının “sen” hitabına itiraz etti: “Sen değil, siz diyeceksiniz. Yoksa ben de size sen derim.”

Hâkim, önce dikkate almadı, “O benim bileceğim iş.”

Ankut ısrarcıydı: “Genel ahlak ve nezaket kuralları tanımadığınız bir insana siz diye hitap etmeyi gerektirir. İnsan saygısının gereğidir bu.”

Yargıç, geri adım attı, özürle: “O sen ifadesi alışkanlığım. Kusura bakmayın.”

Ankut, genel ahlak ve nezaket sorunu görmüştü hitapta ve itirazını asgari bir saygının gerekliliği düşüncesine dayandırmıştı.

Yani siz ile sen arasında adabı muaşeretten genel ahlaka, nezaketten saygıya hayli geniş bir etik sorunlar kümesi uzanıyor.

SANIK 'SİZ' OLAMAZ MI?

Bu sorunlar kümesi sadece yargıya ait de değil; buna işaret eden kısa ama etkileyici bir yazı, bir edebiyatçının elinden çıkmıştı; 15 Şubat 1998 tarihli Radikal İki’de Murathan Mungan’ın yazdığı “Ben sizin nereden ‘Sen’iniz oluyorum” başlıklı kızgın yazıdan:

“İnsan, yeni tanıştığı, sık görüşmediği, yakını olmayan ya da uzağında tutmak istediği kişilerle, arasında zaten bulunması ve korunması gereken bir mesafenin işareti olarak Siz'i kullanır. Bununla, hem kendi alanını korumuş, hem karşı tarafın haklarını tanımış olduğunu belli eder. İnsan ilişkisi, karşılıklı rıza ilişkisidir. İlişkilerde bir konum eşitliği sağlanmak isteniyorsa, bence anahtar kavram, "karşılıklı rıza" olmalıdır. Eşitliğin, demokrasinin iki kişi arasında başladığının ilk işareti, yalaka bir senli-benlilik değildir; tersine, asıl akranlık ve eşitlik, birbirlerinin alanlarını, haklarını, bireyselliklerini tanıyan; karşı tarafın dilini, üslubunu anlamaya çalışan bir tutumla sağlanır.”

Fakat son vakada yargıç, “birbirlerinin alanlarını, haklarını, bireyselliklerini” tanımayı da içeren bu sorunlar kümesini bir kenara itti, konunun hukuki olduğunu iddia etti: “Sen sanıksın.”

Yani yargıca göre sanık, “siz” olamaz, çünkü sanıktır. O halde sanığın “siz” değil de “sen” olduğunu gösteren bir norm olmalıdır. Var mı? Ne Türk Ceza Kanunu’nda, ne Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda böyle bir norm var. Evrensel hukuk ilkeleri ya da ceza hukuku genel prensipleri arasında da böyle bir norm bulunmuyor.

O halde yargıcımız ne yapıyor? Ne diyor bize?

SEN İLE SİZ’İN DÖRT FARKI

Sen-siz arasındaki fark, yargıcının hukukiymiş muamelesi yaptığı farka az yakından bakalım:

“Siz”, dört şey söyler. Biri önemsiz, ikinci çoğul şahıs zamiri. İkincisi incelik belirtir, konuşanın inceliğini. Üçüncü, konuşan, tanımadığı, yakınlığı olmayan, özel ilişkisi bulunmayan birine seslenirken ona kendini rahat hissedeceği bir mesafe bırakır. Dördüncü saygıdır; konuşan, konuştuğu ve tanışmadığı kişiyi sadece insan olarak asgari bir saygıya layık görmektedir. İki, üç ve dört beraberdir: İncelik mesafeyi, mesafe saygıyı, saygı inceliği taşır. Tanımadığın, özel ilişkin olmayan, yakınlığın bulunmayan birine “sen” dediğin zaman, kendi inceliğinden vazgeçer, karşındakine de saygının aralarındaki ilişkide yeri bulunmadığını ilan etmiş olursun. Koşulları oluşmamış ve yani aslında izin verilmemiş “sen” hitabı, sadece karşındakine saygısızlığı içermez, onu içinde saygının olmadığı bir ilişkiye de çağırır.

ADİL YARGILAMA DİYE BİR ŞEY YOK MU?

Sanık olmak, uzaklığı yakınlığa çevirmez. Sanıkla karşı karşıya olmak yargıca incelikten vazgeçmeyi emretmez. Sanığa hitapta saygı gereğini ortadan kaldıran kurallar yoktur ama aksini emreden kurallar vardır. Üstelik, konumuz ceza hukuku ise, bunun tam tersi geçerlidir: Adil yargılama, sanığın hiçbir baskı, etki ve tehdit altında olmadan, kendisini öyle hissetmeden savunma yapmasını, konuşmasını, sorulara cevap vermesini ve hatta sorular sormasını gerektirir. Kaba, gereksiz yakınlık gösteren, saygı içermeyen hitaplar adil yargılama ilkesine aykırıdır.

Adil yargılamaya iki kere aykırıdır hem de: Bir kere kötü muamele yasağının çiğnenmesi bir kere de ihsası rey olarak.

Abartıyor muyum? Evet, elektrik verilmedikçe, Filistin askısı kullanılmadıkça, cop sokulmadıkça işkence olmadığını, kemik kırılmadıkça, bir yerden kan akmadıkça kötü muamele olmadığını kabul eden bir hukuk iklimi için bunlar abartı olabilir, fakat onlara giden yol da buradan açılır. İşkence yapan, dayak atan, fena muamele yapan kolluk gücü, sırf sanık olduğu için “sen…” denilerek esirgenen saygının yokluğundan emin olduğu için yapar yapacağını. Sanık olmak, masumiyet karinesinden eminseniz, size “sen” denilmesine yol açamaz; sanık olma haysiyet kaybı anlamına gelmez. Mahkûma bile ne yapılıp ne yapılmayacağı kanunda yazılıdır, bunlar arasında haysiyeti yok sayıcı, saygı temelli ilişki gereğini yok edici hitap kullanmak bulunmamaktadır. Yargıcın otoritesi çok geniştir, insanı ömür boyu hapis yatıracak kadar geniş; fakat bu kadar, haysiyet kırıcı, saygıyı ilga edici bir otorite olamaz bu, olursa orada hukuk ölmüştür.