
Kimse umuttan söz etmiyor!
Yeni yılın gelişini eskisinin kötülüklerinden arınalım, neşe umutla yeni bir başlangıç yapmayı deneyelim diye kutluyoruz. Sadece bir takvim hesabından ibaret olan yeni bir yılın başlamasına bu kadar anlam yüklemenin temel nedeni bu. Sevinçleri yanımıza alıp dertleri geride bırakmaya çalışmak, bir gecede her şeyin yeniden başlayacağı inancıyla hayattan vaz geçmemek… O nedenle yeni yılın Noel Baba kadar popüler bir diğer simgesi de ‘umut’ sözcüğüdür. Ama sanki bugün itibariyle umuttan söz edenlerin sayısı epey azalmış gibi. Dün gece 2018’in gelişini kutlayanlar arasında yeni bir başlangıca inananlar eskisi kadar çok muydu? Hiç emin değilim. Eğlencelerde hep bir burukluk, o da değilse bile alttan alta yürüyen bir tür ‘kıyamet’ aldırmazlığı vardı sanki. 2017’nin yorgunluğunu atamıyoruz çünkü 2018’e inanmıyoruz. Çünkü yeni senenin bir öncekinden farklı geçeceğine dair bir emare yok ortada.
Gazetemiz Duvar, güzel bir seriye başladı. Ayşegül Doğan ile ‘On Soruda’ 2017 değerlendirmesi. Cumartesi-Pazar günü yayımlanan ilk üç video röportajında Ahmet Mümtaz Taylan da Eren Keskin de Feryal Öney de bir türlü iyimser olmayı başaramıyordu. Nasıl olsunlar, Ahmet Mümtaz Taylan OHAL ve KHK ortamında 365 günün her birinin nasıl da kötü geçtiğini anlatırken Eren Keskin 30 yıldır içinde olduğu haklar için mücadele sürecinde böyle kötü bir yıl yaşamadığını söylüyor. Feryal Öney’e göre 2017’deki tek iyi şey yapabildikleri yeni albüm…
Dünyanın da ağzının tadı kaçtı bir kere. Suriye’de IŞİD yenildi ama o kadar militana ne oldu, bilen yok. Bir kez daha yılbaşı kutlamalarını kana bulamasınlar diye bir zamanlar insanların ölçüsüz bir neşe ile akıp gittiği koca caddeler, meydanlar kapatılıyor, kontrol altına alınıyor; binlerce polis sokaklara dökülürken felaket ihtimaliyle dünya eğlencesini kaybediyor.
Belki de hiç olmadığı kadar çok okunuyor distopyalar. Margaret Atwood, George Orwell okurların baş tacı vaziyette. Evet her zaman iyi yazarlardı, ama son yıllarda onlara artan ilgi kurdukları karanlık düşlerin gerçekleşmeye başlamasıyla alakalı… İnsanlar distopyaları okuyorlar çünkü daha kötü bir dünyanın mümkün olduğunu biliyorlar. Bu yıl 50. Yılı kutlanacak 1968’in gençliği ne kadar da iyimserdi, dünyayı güzelleştirebileceklerine ne kadar da çok inanıyorlardı; oysa şimdi onlar da dahil hiçbir hümanist, demokrat grup geleceğe öylesi bir iyimserlikle bakamıyordur.
Mesela Yunanistan’ın yaşayan en ünlü sanatçısı, yetmiş senelik komünist Mikis Theodarakis. ‘Kötümserim’ diyor. “Çünkü görüyorum ki kibirli insanların tutumları, sağduyulu davranışın kırmızı çizgisini aşmıştır. Yakın gelecekte insanlığın cezalandırılmasından başka bir şey görmüyorum. Çünkü insanlık yaşamın temel kurallarına saygısını yitirmiştir.” (vitrin.de)
Üstelik Theodarakis bunu pek çok Türkiyeli’nin yerleşme hayali kurduğu, adalarında ve kentlerinde huzuru aradığı bir ülkeden, Yunanistan’dan söylüyor.
İnsanlar Türkiye’den kaçmaya çalışıyor. Yurt dışında bir iş, olmadı beş yıllık bir oturma izni pek çok kişinin hedefi oldu. Büyüme oranı yüksek, bölgesinde lider, devasa yatırımların yapıldığı bir ülkeden gitmek istemelerinin nedeni ne? Sedat Ergin yılın son yazısında “Türkiye’den beyin göçü” konusunu ele almış… Kendine de hayret ediyor, “eskiden bu tür yazılar yeni yıla dair sahici bir iyimserlik yansıtırdı” diyor ve bu ülkeden gidenleri anlatıyor. Yazıdan, son kalan Yahudi vatandaşlarımızın da hızla ülkeyi terk ettiklerini öğreniyoruz. Onlardan biri, durumu şöyle özetlemiş ki herkesin ortak ruh halini yansıtıyor gibi: “Gidiyor olmak kalbimi kıran bir şey ama burada artık nefes alamıyorum… Düşüncelerim istenmiyor, hayatımı yaşamak istediğim tarz istenmiyor… Müslüman, Sünni ve hükümet yanlısı olmanız gerekiyor…”
Türkiye’nin sadece Yahudileri mi kaçmaya çalışıyor? Ne solcular, ne aktivistler terk etti ülkeyi son yıllarda… Çünkü yapabilecekleri bir şey kalmadığını düşünüyorlar. İşin aslı bu, Türkiye’nin demokratları umudunu kaybediyor.
Selçuk Şirin de yılın son yazısında bu umutsuzluğun sadece ‘yorgun demokratlar’ için geçerli olmadığını gençlerin de ‘mutsuzluk’ içinde olduğunu yazmış. Her zaman olduğu gibi çarpıcı rakamlar eşliğinde. Diyor ki “PISA kapsamında (…) 72 ülkeden toplanan verilere göre bizim gençler, dünyadaki akranları arasında en mutsuz olan gençler! Neredeyse her üç gençten biri (% 29) hayatından hiç memnun değil ki bu oran OECD ortalamasının neredeyse üç katı.”
Tamam, kötü zamanlar yaşıyoruz ve dünya daha iyi bir yer olmaya doğru gitmiyor, bu belli. Ama Türkiye, tam da jeologların tabiriyle ‘gerilimi artan bir fay hattı’ gibi. Geride kalan neredeyse on yıl hep bu gerilimin arttığı gelişmelerle dolu. İnsanları yoran, toplumsal bir depresyonun eşiğine gelmemize neden olan şey bu. Çetin Altan gibi ‘enseyi karartmayın’ demek ya da bir yeni yıl klişesi olarak dahi ‘umut ve mutluluktan’ söz etmek, kötü bir espriye dönüştü. O nedenle şimdilerde kimse umuttan söz etmiyor.
Yine de biraz tarih bilgisiyle bile insanlığın bir yerlerden kendi kaderini döndürecek kabiliyete sahip olduğunu biliyoruz. Sorun o kaderin dönüş noktasına daha ne kadar uzakta olduğumuz hakkında bir fikrimizin olmaması. Belki de her şey sadece bu kadardır ve 2018’de insanlığın, Türkiye’nin talihi dönmeye başlar. Bu da bir ihtimal. Neyse ki inancını kaybetmeyen, çalışıp çabalayan milyonlarca insan var. Onların yüzü suyu hürmetine diyelim ki, en kötü yılımız 2017 olsun.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Marina Abramoviç’i beklerken
Ocak ayında İstanbul’a gelecek Marina Abramoviç’in kapsamlı bir başka sergisi şu sıralar kendi şehri Belgrad’da sürüyor. Sergi, Yugoslavya’nın özgürlükçü döneminde yetişmiş, kimliğine sirayet eden korkuyu yenmek için kendi bedenini acıtmayı seçmiş, her zaman hayret verici ve yaratıcı olmuş bir sanatçıyı ve performans sanatının ne olduğunu anlatıyor.
Antik çağın Toros insanları
Bu sergi ihtişama, krallara, savaşlara ve imparatorlukların tarihine dair değil. Günümüz arkeolojisine ve onun ışık tuttuğu geçmiş kentlerin hikayesine, insanların hayatlarına dair…
Fotoğraf sanatına ne oldu?
Görülen Şeyler ve Merdiven: Adım Adım sergileri, günümüzde fotoğraf sanatı hakkında düşünmek için çok iyi iki fırsat. Fotoğrafın herkesin cebine girdiği bir zamanda artık sanatçı teknik becerisiyle değil meselesi ve çabasıyla kendini ve işlerini gösteriyor…
Tartışılan, Türkiye’nin görsel hafızasıdır
Rektörlük ve bölümdeki akademik kadro arasındaki çekişme ile gündeme gelen MSGSÜ Sami Şekeroğlu Sinema Tv Merkezi’nin efsanevi film arşivini gezme fırsatı buldum. Özenle saklanan on bin film, ülkenin görsel hafızasını oluşturuyor. Ama burası için daha yapılacak çok şey var ve bütün bunlar garip bir tartışma ile tıkanmış görünüyor
Hafıza-i beşer
Sadece toplumsal bellek değil, meğer bizzat kişisel hafızalarımız da bozulup bozulup yeniden yazılan bir kayıt merkezi gibi çalışıyormuş. Hatıralar söz konusu olduğunda beynimiz, sahte anılar üreten, geçmişi işimize yaradığı gibi kaydeden, yaşadıklarımızı ha bire duruma göre değiştiren gerçek bir sahtekar…
Gütenberg’den bu yana yayıncılık için en iyi zaman!
İnternet dizileri, sosyal medya ve değişen gündelik alışkanlıklar tüm dünyada kitap sektörünü durgunluğa itiyor. Buna karşı çareler arayan yayıncılar, edebiyat dışı türlere ağırlık veriyor. Nitekim Frankfurt Kitap Fuarı’nın yıldızı, araştırma inceleme kitaplarıydı ve kimi yayıncılara göre aslında insanların hakikate, yani kitaba ihtiyacı hiçbir zaman şimdiki kadar büyük olmamıştı.
160 metrekareye kaç araba sığar?
İstanbul’un eski semtlerinde birkaç evlik boşluklarda ortaya çıkan otoparklar, sadece yıkılıp gitmiş eski binaları hatırlatmasın size. Mimar Kerem Piker, Sao Paulo Mimarlık Bienali’nde sergilenen projesiyle bu uygulamanın mimarlık ve mühendisliğin çaresiz kaldığı bir yerde ortaya çıkan bize özgü bir çare olduğunu anlatıyor…
İki dil bir fuar
Sonbahar kitap fuarı maratonu Diyarbakır ile başladı. Her şeyin iki dilde olduğu bu fuar, özellikle etkinlikleri ve katılımcı yazarlarıyla Kürtçenin öne çıktığı bir etkinlik...
Güncel sanatın hafıza mekanı
Arter’i gezerken çağdaş sanat sahnesinin yaklaşık yirmi yıllık hareketliliği içinde gördüklerimiz ya da duyduklarımızla hafızamızda yer eden sanki bütün işler karşımıza çıkıyor, kendilerini ve izleyicisi olduğumuz hikayeyi hatırlatıyorlar gibi.
Hem güzelliğine bakın, hem de sözünü dinleyin
İklim değişikliği ve dünyanın başına gelenlere dikkat çeken ‘Yedinci Kıta’ başlıklı 16'ncı İstanbul Bienali, seyretmesi güzel video ve enstalasyonları, doğaya adanmış işleri kadar bizi ‘androposen çağı’ üstüne düşünmeye davet etmesiyle de ilgi çekici.
Eskişehir’de bir hayal gerçekleşti
Koleksiyoner Erol Tabanca’nın memleketi Eskişehir’de kurduğu Odunpazarı Modern Müze OMM, İstanbul dışındaki ilk önemli modern sanat müzesi. Hiç kuşkusuz mimarisi ve koleksiyonuyla OMM, içinde bulunduğu kentin simgelerinden birine dönüşecek.
Sanat müzelerimizde ikinci dalga
2000’lerde Türkiye’de birbiri ardına açılan özel sanat müzeleri, kültür dünyamızda önemli bir dönüşüm gerçekleştirmişti. Bu eylül ayında yaklaşık on yıllık sessizlik sona erecek ve ikinci dalga müzelerin kendini gösterdiği yeni bir dönem başlayacak.
Vasıf Kortun: Müzeyi bir tapınağa benzetmeyelim
Yakında yeni binasında açılması planlanan İstanbul Resim Heykel Müzesi’nin danışmanlığını üstlenen Vasıf Kortun’la ‘nasıl bir müze?’ üstünde çalıştıklarını konuştuk. Her şeyden önce ilkeleri belirlenmiş, uluslararası standartlarda işleyecek bir kurum oluşturmak için çalıştıklarını anlattı. Kortun’a göre Resim Heykel Müzesi koleksiyonunda ‘nefes kesici bölümler, yeterince değerlendirilmemiş isimler ve eserler de var’. Ama en önemlisi izleyiciyle kuracağı ilişki…
Özgür haberin peşinde
Ana medya etkisini tamamen yitirirken haber ve yorum yapmanın da almanın da yegane yolu internetten geçer oldu. Mesele şu ki, dijital dünyamız uluslararası şirketlerin ve baskıcı devletlerin fena halde kontrolü altında.
Kadıköy’de tarihle karşılaştım
Cahit Kayra, Cumhuriyet tarihinin pek çok önemli olayına şahitlik etmekle kalmayıp bizzat aktörleri arasında yer almış emekli olduktan sonraki kırk yıl boyunca da yazdığı kitaplarla yaşadığı zamana katkıda bulunmaya devam etmiş, hayatın hep ama hep içinde olmuş, şaşırtıcı, benzeri olmayan bir efsane.
Nohut oda ve havuçlu pilav meselesi
Melisa Kesmez’in öyküleri arkadaşlar, anne baba ya da kardeşlerimizle paylaştığımız ‘ev’in tanıdık huzursuzluklarını, saklı dertlerini anlatıyor. Her defasında bir kabullenişle gelen yeni bir umut ve başlangıç duygusu noktalıyor bu öyküleri. 70 yıl önce Tarık Buğra’nın yazdığı bir öyküsünde olduğu gibi.
Mecburen binilen bir vasıta
Taksi artık Türkiye’de hızlı, konforlu ve güvenli bir ulaşım biçimi değil; mecburiyetten binilen bir şey. Ama bazen mecburiyet hasıl oluyor ve kavga başlıyor. Yeni belediyemiz biran önce taksi sayısını artırsa ve şoförlere zorunlu eğitim uygulaması getirse önemli bir adım atılmış olur.
Kumandanı öldürmek!
Murakami, evrensel kültüre verdiği referanslarla dünyanın bütün edebiyat severlerini kendine bağlayan, kitapları kaç sayfa olursa olsun okutan bir anlatım büyücüsü. Yeni kitabı Kumandanı Öldürmek de adını Mozart’ın Don Giovanni operasından alıyor ve müzik, resim hakkında pek çok ilginç bilgi ve tartışma içeriyor.
Mola yerleri
Şimdi en uzun mesafeleri paralı otoyollar birleştiriyor. Artık mesafeden değil ama daha çok süratten yorulmuş yolcular için mola yerleri değil, park alanları var. Hepsi birbirinin aynı, otoban zincirleri… Seyahat süresini de tüketimin bir parçası kılan garip alış veriş merkezleri.
Festival bir büyük dalgadır
Antalya'da bu yıl ikincisi düzenlenen Akra Caz Festivali, bir şehir festivali olarak kentin müzik meraklılarını uluslararası yıldızlarla buluşturdu. Akra, kamuya ya da yerel yönetimlere bağımlı kentin diğer festivalleri arasında, özgür ruhuyla da öne çıkan farklı bir etkinlik.
Averof’un güvertesinde
Averof, bugün kendi türünün son örneği. Dünyada hala yüzen benzer bir gemi yok. Bu zırhlı, büyük toplarla donatılmış yüzen kalelerin devri daha 1940’larda çoktan geçmişti bile. Ama onlar, imparatorlukların yıkılıp yeni ulusların ortaya çıktığı bir dönemin simgeleri oldular. Bizim Yavuz gibi…
Yeni İzmir var da neden Yeni Selanik yok?
Rumlar Anadolu’yu bir anavatan olarak hala yaşatıyor. Rumeli’den gelen Türkler ise kök saldıkları o toprakları geride bırakmayı seçmişler. Bunun toplumsal kimlikler kadar devlet politikalarıyla da alakası var.
Nerede o eski bayramlar!
Galiba eskiden bayramlar yetişkinlerin değil çocuk ve yaşlıların bayramıydı. Sokaklarda koşturan, harçlıklarla ve yepyeni kıyafetlerle şımartılan çocuklar ve herkesin evinde toplanıp onurlandırdığı yaşlılar… En çok onlar sevinirdi.
Abdülcanbaz’ın Osmanlı tokadı
Politik kimliği her zaman önde bir aydındı, ama Turhan Selçuk’a hak ettiği ününü elbette çizgisinin gücü kazandırmıştı. Bazen bir iki çizgi, bazen renk ve tarama, bazen az da olsa yazı kullanarak ürettiği karikatürleri zaman içinde değişimler yaşadı. Ama o biraz geometrik, bir bakışta tanınan, başka hiç kimseye benzemeyen, kendine özgü Turhan Selçuk tarzını neredeyse 70 yıl boyunca korudu. Onu belki de kitlelere en çok yakınlaştıran işi, ‘halktan biri’ diye tanımladığı Abdülcanbaz oldu.
Çocukluğumuzun ılık geceleri
Şimdilerde öykücülüğümüzün en gözde konusu çocukluk. Çok eskilerde iyi bir öykünün olmazsa olmazı sayılan hüznü, yalnızlaşmış ihtiyarlarda, aşkı yarım kalmış geçkin kadınlarda bulan öyküler şimdilerde yüzünü iyiden iyiye çocukluğa döndü gibi.
Sanatçı kendi bildiğini okur
Siyaset ne isterse istesin, sanatçı kendi bildiğini okur. Eserlerini de hayatı da güzel kılan sadece budur. Ne yaparsanız yapın, kim olursanız olun, geride sanatçıların-yazarların eserleri ve sözleri kalır.
Yıla daha az kitapla başladık
Kitap dünyamızda bir yılda pek çok önemli değişiklik oldu. 2010’lu yıllar biterken dengeler de önemli ölçüde değişecek gibi görünüyor. Yaşanan krizin somut verileri geçen hafta açıklanan bazı rakamlarla kendini gösterdi.
Bizi birleştiren festivaller
30 yılda pek çok önemli sinemacının, oyuncunun kendini gösterdiği bir kurum olmuş Ankara Uluslararası Film Festivali. Bu nedenle sinemacılarla güçlü bir bağı var. Ama sadece sinemacılar değil, izleyiciler için de öyle. Mesela 90’larda gerçekleşen Yılmaz Güney toplu gösterisi, bugün yaşı 40’ı geçmiş pek çok kişinin anılarında yer etmiş bir olay…
Hangisinin işi daha zor? İstanbul mu, Ankara ve İzmir mi?
İstanbul yıllar içinde açılan mesafeden, Ankara eski belediye başkanının öfkesinden İzmir ise ulusal kültür sanat haritasında yer edecek çapta varlık gösterememekten mustarip. Sosyal demokrat partinin belediye başkanları için yapacak çok iş var; yeter ki bunu gerçekten istesinler.
O parklar, bu başkanlarla neşelenecek mi?
Yerel yönetim gündelik hayatımızın kıvamında aslında pek çoğumuzun fark etmediği kadar etkili, bir kentin neşesi ya da karamsarlığı oranında belirleyicidir. Ve İstanbul dışında Türkiye’nin her yerinde kültür ve sanat ortamının en etkin kurumu belediyelerdir.
En son ne zaman bir mektup aldınız?
Mektup bitti. Bugün merakla okuduğumuz mektuplaşma kitapları gelecekte yayımlanmayacak. Belki de bu nedenle edebi mektuplara ilgi artıyor, günümüz kültürü bu sona ermiş türe veda ediyor.
Lady Chatterly’nin Aşığı yargılanıyor!
1960 yılındaki o ünlü davaya kadar DH Lawrence’ın ünlü kitabı, ülkesi İngiltere’de müstehcen olduğu için yasaktı. Geçtiğimiz günlerde çıkan bir kitap bizi mahkeme salonuna götürüyor; savcı ve yargıçların nasıl da kendi deyimleriyle ‘sıradan insanlar’ın ahlak bekçisi kesildiğini, jüriye ‘akademisyenler ile edebiyatçıların hülyalarına ve etik değerlerine’ aldırmamalarını tavsiye ettiklerini anlatıyor. Neyse ki İngiltere’nin ‘sıradan insanları’ devlete değil, edebiyatçılara kulak verip özgürlüğü seçti.
Ne mutlu ki bu işin sonu yok
Bütün o kişisel kütüphaneler, her gün büyüyen okunamamış kitap yığınları ve ha bire bundan söz edip durmamız… Okumak bazılarımız için bir saplantı, kitapların sunduğu sonsuz bilgi ve haz vaadine yönelik bir açlık. Ama hepimiz halimizden memnunuz, keşke bir de okuduğumuz her şey aklımızda kalabilse…
Dokuz yıllık bir ara
TRT 2, sanki hiçbir şey olmamış gibi benzer bir içerikle, dokuz yıl sonra, tekrar yayın hayatına döndü. İnsan ister istemez merak ediyor: Öyleyse neden televizyoncuları işsiz, sanatçıları ekransız, sanatseverleri kanalsız bıraktınız?
Bir hayal kırıklığı meleği
Latin Amerika güneşi altında şiddet ve kan filmleriyle tanınıp, B sınıfı filmlerin ruhunu büyük gişe yapımlarına enjekte ederek Hollywood’da yerini sağlamlaştıran Rodriguez’in elinde Alita da bir klişeler yumağına dönüşmüş. İnsan işin içinde James Cameron ismini duyunca umutlanıyor, ama filmi izleyince gençlik serilerine bir yenisini eklemek isteyen sinema endüstrisinin bir ürünüyle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz.
Pişman olmadım hiç
Gülriz Hanım’la yeni kitaplar konuşuyorduk. Ama yapamadık. Zefiros onun son kitabı oldu. Bir gün ansızın sessizce çekip gitti. Geride anıları, unutulmaz oyunları ve genç tiyatroculara ödüller verilmesi, gençler için bir kültür merkezi kurulması amacıyla bıraktığı mirası kaldı.
Bir otogarın portresi
Murat Baykara’nın ‘Bir Otogarın Özel Hayatı’ çalışması, Esenler’in eksi kodlarındaki hayatı anlatıyor. İşin garibi gördüğüm fotoğraflar bana üst katlardaki hayattan çok da farklı gelmedi. Aynı kötü koşullar, mekanlar, özensizlik ve bakımsızlık… Otobüs dünyasının çalışanları da müşterileri de nedense buna mecbur…
Şehrin karanlık hafızası
Asena Günal ve Murat Çelikkan imzalı ‘Hatırlayan Şehir’, Taksim’den Sultanahmet’e küçük bir tur rehberi. Bambaşka, çok farklı ve değerli bir rehber. Okurken bir kez daha fark ediyoruz: İstanbul’un kamusal mekanlarının hafızalarında, kolektif kimliğimizin üstünü örttüğü nice acılar, suçlar ve kabahatler de saklı.
Umut ve özgürlük çağı: 70’ler
Derya Bengi’nin ‘sazlı cazlı sözlük’ dizisinin belgesel özelliği kadar son zamanlarda tekrar depreşen nostalji merakımıza hitap eden bir yanı da var. Adeta tam da ihtiyaç duyduğumuz anda yetişmiş gibi bu kitaplar.
Bağımsız, dijital bir sinema platformu istiyoruz
Sinema salonlarında Mars Group ile yaşanan bu dertli ilişkinin, önümüzdeki bir iki yıl içinde internet üstünde mesela Netflix ile tekrar etmesi de çok mümkün. Yayın dünyasının Amazon’u gibi, rakiplerini yuta yuta büyümesi hiç şaşırtıcı olmaz. Gösterimde kaybolan yerli filmleri izleyeceğimiz özgür bir sinema platformuna ihtiyaç var.
Afife Batur’un ardında bıraktığı hüzün
Tüm o görkemli ve uzun kariyerine, öğrenciye, kitaplara rağmen ne yazık ki Afife Batur’un kaybı, gazetelerde küçük birer haber olabildi. Nitekim o da yarım asrı aşan çabasının değersizleştirildiğini düşünüyordu.
Günün ve güncelin tarihçisi
Dünyanın en popüler tarihçisi Yuval Noah Harari’nin çok iyi yaptığı şey farklı düşünceleri, tartışmaları, gelişmeleri takip edip derleyip toparlayıp biraz da geliştirip meraklısına aktarmak. İnsanlığa, insanı anlatıyor. Tam da ihtiyacı olduğu kadar ve okuyabileceği kıvamda…
Zincir kitapçılara ve internete karşı ‘sabit fiyat’
Türkiye Yayıncılar Birliği uzunca bir süredir, internet kitapçılarına ve zincirlere karşı küçük yayıncı ve kitapçıları koruyacak bir uygulama için çalışıyor. Pek çok Avrupa ülkesinde geçerli olan ‘sabit fiyat’, kitabı indirimli almaya alışanların hoşuna gitmeyecek bir şey. Öte yandan çeşitliliği ve kültürel zenginliği destekleyeceği de aşikar.
Fuar hatırası
Kitap fuarına gelip gezinmek, bir şeyler almak kadar oradan imzalı bir ya da daha çok kitapla ayrılmak, sevilen bir yazarın ya da tanınan saygı duyulan bir imzanın hatırasını eve götürmek de artık bir ritüele dönüşmüş durumda. Kitabı imzalı bir hatıraya dönüştürmek kadar o anın fotoğrafını çekmek, yazarla aynı kareye girip birlikte bir fotoğrafa dönüşmek de önemli. Ve belki de insanlar en çok bu nedenle geliyorlar fuarlara.
Kitap dünyasında Trump kasırgası
Amerika’da yıla Trump kitapları damgasını vuruyor. Politik kitapların satışları artarken, ilk sırayı Trump hakkında yazılan kitaplar aldı. Üstelik bu kitapların bir kısmı Başkanı kıyasıya eleştirirken bir o kadarı destekliyor. Belli ki ülkedeki politik kamplaşma, kitap dünyasına da yansımış.
Fotoğraflarda yaşayanlar
Yeryüzünde Yedi İz adlı kitabında Ara Güler’in fotoğraflarında yaşayan 20. asırda iz bırakmış yazarlar, ressamlar, düşünürler var. Göçüp gitmiş o büyük ustaların her biriyle anılarını neredeyse fotoğraflar kadar güzel metinlerle anlatan Ara Güler, yarattıkları büyük eserlerle yaşayanları yad ediyor. Bir gün onlardan biri olacağının bilerek, ya da bilmeyerek…
Humusa bir kaşık yoğurt
Tasarım Bienali’nin Göç Eden Tatlar etkinliğinde çok şey öğrendim. Suriyelilerin tahini çok sevdiklerini, tebbele maydanozun çok yakıştığını, muhammarayı cevizle nasıl süsleyeceğimi… Ama en önemlisi, Suriyeli bir arkadaşım oldu.
Nefes almak bir reflekstir
Ulusal Yarışma ve Kıraathane-Edebiyat Evi, havanın ağırlaştığı bir zamanda kültür dünyasının nefes almasını sağlayan girişimlerden ikisi. Belli ki artık sivil toplumun, dayanışma guruplarının, kendiliğinden birlikteliklerin zamanı…
Resme bakmak
Resimlerle dolu bir salonda anlatılan onlarca hikayenin uğultusu, eski ve yeni ustaların şaşırtıcı mahareti, renklerin büyüsü, suskun portrelerin ya da durgun manzaraların çekiciliği insanı hakikaten değiştirir. Hayır başka biri yapmaz tabii, ama bir parça da olsa iyileştirir.
Amazon canavarı şimdi de Fransa’da görüldü
Hiç kimsenin basmadığı kitap, Fransa’nın en prestijli ödüllerinden birine aday gösterilince kıyamet koptu. Fransız kitapçılar, romanını kendi kendine yayınlayıp e-kitap olarak Amazon’da satan yazarı neredeyse tehdit etti…
Kahraman kitapçı e-ticarete karşı
İngiltere’nin en saygın kitapçılarından Foyles, en büyük zincir Waterstones tarafından satın alındı. Yapılan açıklamada bunun Amazon’a karşı bir işbirliği olduğunu duyurdular.
Derdini bakkala anlat
Neredeyse 80’lerdeki gibi. Gündelik hayatın en önemli gündemi zamlar. Geçim ve gelecek kaygısı içindeki insanların endişesi ise ulusal gündeme dönüşemiyor, popüler kültürde yer bulamıyor. Şimdilik mahalle bakkalına söylenmekten başka çare yok gibi görünüyor…
Herkes için inferno
Berlin ya da Doğanpınar köyü… dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın eğer etrafınızda bir parça orman varsa artık yangın da var. Yaz ya da kış, artık fark etmiyor. Biri sıcağıyla kavururken diğeri yağmurlarıyla boğuyor. Doğayla başımız fena halde dertte.
Ara Güler’e harika bir 90. yaş armağanı
Ara Güler Müzesi’nde açılan ilk sergi izleyiciyi onun dünyasına davet ediyor, bizlere fotoğrafçının hikaye anlatıcılığını hatırlatıyor. Belli ki müze projesi tamamlanıp Beyoğlu’ndaki yerine taşındığında onun fotoğraf serüvenini bütünüyle ve doya doya izleyebileceğiz.
Troya gibi ölümsüz
Fazıl Say, Troya gibi ölümsüz, tekrar tekrar dinlenecek bir eser bestelemiş. Truva Sonatı’nın Çanakkale’deki dünya prömiyerine katılanlar müzik tarihi için önemli bir geceye şahitlik ettiler.
Arap arkadaşınız var mı?
Hepimiz bal gibi biliyoruz ki ister plaza asansörü önünde olsun isterse İstiklal Caddesi’nde karşılaştığımız Araplara uzak bir mesafeden, yüksekten bakıyoruz. Bu mesafe bizim Türkiyeli kimliğimizin bir parçası. Oysa mültecilerin kalıcılığını kabul edip, onlarla birlikte yeni bir yaşam kültürü inşa eden bir toplum olmak mümkün.
Fısıltı gazetesi
Fısıltı gazetesi hala harıl harıl işliyor. Kitap, müzik, kafe, lokanta ve tatil yerleri için bunun ne kadar geçerli olduğunu hepimiz kendi hayatlarımızdan biliyoruz. Eğer unutan varsa, tavsiyem tekrar bu türden muhabbetlere can kulağıyla katılmaları. Göreceksiniz, sonuç fark edecek…
Sahilde Kafka
Yaz okumaları, yazdan ve tatilden ne anladığınıza göre değişir. Ya da burada esas olan kitap okumanın sizin için ne anlama geldiğidir. Esas mesele, “şezlong mu kitaba hizmet eder, kitap mı şezlonga?” sorusuna cevap vermektir.
Fareler ve çocuklar
Peki yetişkinlerin korku ve tiksintiyle andıkları, kurtulmak, yok etmek için ellerinden geleni yaptıkları fareyi çocuklar için bu kadar sempatik kılan şey nedir? Atlar, aslanlar, tavşanlar gibi hayvanat bahçelerinde görebildikleri, kediler köpekler gibi sevip birlikte yaşayabildikleri hayvanlar yerine neden fareleri sever, onların hayali hikayelerini dinlemekten hoşlanırlar?
Denize gömülenler
Göçmenlerin trajik yolculuğuna eşlik etme cesareti gösterebilmiş az sayıda gazeteciden biri Wolfgang Bauer. Suriyeli Amar Obaid’in hikayesi, bizi istatistiklerden kurtarırken gerçek trajediyi görmemizi sağlıyor
Ziraat Bankası’nın yeni müzelerinde ne göreceğiz?
Şimdi Ziraat Bankası, genel müdürlüğünü İstanbul’a taşıma hazırlıkları sürerken anlıyoruz ki kültür politikasını da değiştirmeye hazırlanıyor. İstanbul, İzmir ve Ankara’da açılacak yeni kültür merkezlerinde ne sergilenecek, bu kurumlar nasıl bir yaklaşımla yönetilecek?
Bir oğlu en iyi babası anlar
Ahlat Ağacı'nın o uzun diyaloglarında sanki film kahramanları yönetmenin onlara söylettiklerini değil, kendi içlerinden gelen sözleri söylüyor gibiler. Her biri etkileyici ve gerçek karakterlere dönüşüyor ve film insanın temel meselelerini iyi anlatan o büyük sanat eserleri arasında yerini alıyor. Bu nedenle Nuri Bilge Ceylan filmleri için 'roman gibi' sözü, en isabetli benzetmelerden biri.
Beyoğlu’nda yeniden bahar
Beyoğlu’nda yeniden açılan sergi mekanları, kitapçılar semt için kötü bir yılın geride kaldığı izlenimi veriyor. Kalabalığından, pasaklı ara sokaklarından, yıkık dökük binalarından bıktığımızda bile buraya tekrar gelmek için birden çok sebep buluyoruz. Ve her defasında Beyoğlu’nu, tam da bunlar için sevdiğimizi fark ediyoruz.
Taş duvarlar, kırılgan porselenler
Yüzlerce sanat insanını kente çeken, serginin kapsayıcılığı kadar mekanın cazibesi. Kendine özgü kentsel dokusunu bir şekilde koruyabilmiş bu gururlu kent, hali hazırda ülkenin önemli turizm noktalarından biri. Gölgeli abbaraları, birbiri üstüne yükselen taş konakları, dinsel mekanları ve terk edilmiş, yarı metruk sayısız tarihi yapısıyla 'mekana özgü' sergi yapmak için ideal bir yer Mardin. Kent bienallerinin, özgün mekanlarda izleyiciyle buluşması hala en gözde tercih.
Yalan haber savaşları
Avrupalı siyasetçiler sosyal medyanın nasıl da çılgınlara ve aşırı sağcılara yarayan bir yer olduğunu fark ettiklerinden beri bir takım çareler peşinde koşuyorlar. Durum şimdilik biraz umutsuz gözüküyor. Ne de olsa internette en hızlı yayılan şey ‘yalan haber.’
Milos Forman: Uyumsuzların unutulmaz yönetmeni
Milos Forman, sinemada uyumsuz karakterlerin, düzene karşı çıkanların hikayelerini en iyi anlatan yönetmenlerden biriydi. Özellikle Amadeus ve Hair müzikallerini sinemaya uyarladığı, insanın aklını başından alan o müthiş filmleriyle asla unutmayacağımız bir isim olacak.
Daha çok kitap daha çok internet
Kağıtla son ama en sağlam bağımız olan kitapların dünyasını internetten takip etmenin garip bir yanı var, muhakkak. Ama bu gariplik yaşadığımız şu hayatın ta kendisi zaten.
Ataköy’deki Dubai
TOKİ, Ataköy sahilindeki Baruthane arazisinin park yapılacağını müjdelemiş. Sanki oradaki projeden vazgeçmiş, halka armağan etmeye karar vermişler gibi. Oysa sivil toplum kuruluşlarının ve gazetecilerin yıllar süren mücadelesi sonucu o arsa, Ataköy sahilindeki utanç verici görüntünün bir parçası olmaktan kurtuldu…
Hakikatin yerini kanaat aldı
Facebook skandalını kim ne kadar umursuyor bilmiyorum, ama kendimizi salıverdiğimiz sosyal medyanın ılık sularında haber denilen şeyin olmadığını hatırlatmak istiyorum. İşin kötüsü, gerçek haberin nerede olduğu artık çok su götürür vaziyette.
İstanbul’un ikinci kitap fuarı
Farklı dünya görüşlerinin farklı fuarlar düzenlemelerini bir demokratik zenginlik olarak da tanımlayabiliriz; ayrıca İstanbul'un yıl boyunca birden fazla kitap fuarını bağrına basmaya hazır olduğu ortada. Üstelik Haydarpaşa, Beylikdüzü ve Yeşilköy'deki bu fuarlar her kesimden yayıncıya, okura hitap etmek istiyor. Ama 'iki Türkiye, iki fuar' görüntüsünü değiştiremiyoruz. En azından şimdilik böyle...
Radyomanım hacıbaba*
Türkiye’de festivalleri, konser salonlarını dolduran sayısız insanın dinlemekten hoşlandığı klasik ve caz gibi müzikleri sürekli yayınlayan, hem de bunu çeyrek asırdır özene bezene yapan, tek bir radyo kanalı var: TRT Radyo 3.
Pırıltılı cumbalar ve diğerleri
Bugün Balat’da her şey satılık. Nostaljik fotoğrafların eski binalarında yaşayanlar, eğer ev sahibiyse Arnavutköy’deki gibi zengin insanların çıkıp geleceği günü bekliyor, telaşsız. Birkaç yüz lira kirayla, küçücük dairelere bölünmüş evlere sığınan yoksullar içinse zaten kaybedecek bir şey yok. Onlar da bu tarih/kültür/nostalji üçgenini fotoğraflarına poz veriyor; belki de hafiften dalgasını geçerek…
Hikâye anlatıcıları
Türk edebiyatının geleceğini belirleyeceğinden artık pek şüphemiz olmayan pek çok isim kendini öykücü olarak gösteriyor, yazarlığını böyle kanıtlıyor. Öykü, genç yazarlar kuşağının gözde türü.
Kuleli müze olabilecek mi?
Kültür Bakanlığı ‘müze ama nasıl bir müze?’ sorusuna, ‘bir ulusal müze’ yanıtını veriyor. Henüz ne temel fikri, ne koleksiyonu, ne de yapının nasıl dönüştürüleceği belli değil. Ama proje ihalesi çoktan yapılmış bile…
Günümüzün gazetecisi olarak sanatçı
‘Aslında gazeteciler ve sanatçılar aynı şeyi yapar, bize yaşadığımız toplum hakkında duymak istemediğimiz şeyleri anlatırlar’. Günümüzde sanatçıların gazetecilik yöntemlerini kullanarak yaptıkları işlerin sayısı gittikçe artıyor. Peki, medyada açılan o boşluğu sanat doldurabilir mi?
Kutlamalar
Geçen haftalarda iki güzel kutlama yapıldı. Yapı Kredi Yayınları 5000. Kitabını, İstanbul Caz Festivali ise 25. Yılını kutladı. Savaş halindeki bir ülkede, sürekliliğini koruyan kültür kurumlarının varlığı her zamankinden önemli.
Özgürlüğü beklerken
Ben Osman Kavala’yı, yıllar önce Diyarbakır Sanat Merkezi’nin açılışında tanımıştım. Bulunduğu kente, tüm politik çıkmazlara rağmen, itinayla, inatla katkıda bulunuyor, kentin kendi kültürünü çoğaltması, sanatsal üretimini sınırları ötesine ulaştırması için gayret ediyordu. Şimdi hepimiz arkasında durduğumuz o pankartta yazdığı gibi ‘bekliyoruz’.
Sanat başkaldırır
Romancı Jeanette Winterson’ın sanatla çok daha mahrem, özel bir ilişki kurmayı öneriyor: “Tabloları bağlamlarından kopartılmış, dağıtılmış, itilip kakılmış, sonu gelmez açıklamalarla aşırı edebileştirilmiş müze odalarına sıkış tıkış doldurulmuş halde görmek onlara aşık olmayı güçleştirir. Aşk zaman alır.”
Sanat insanları
Özellikle hafta sonları İstanbul’un müzelerinde, galerilerinde, kültür merkezlerinde tatlı bir kalabalık oluşuyor. Özellikle ücretsiz sergiler, film gösterimleri ve söyleşilerde adeta yer bulmak mümkün değil. Konser mekanlarında, tiyatrolarda da durum böyle. Türkiye’nin kültür dünyası değişiyor. Sanat insanları, artık daha ‘küçük’ ama daha ‘çok’ etkinliklerde buluşuyor.
Oğuz Atay ve Adalet Ağaoğlu
Notos Öykü’nün yeni sayısındaki yazısında Zeynep Uysal, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanıyla birlikte Adalet Ağaoğlu’nun Ölmeye Yatmak romanını, birlikte okunması gereken, edebiyatımızın avangard örnekleri olarak anıyor.
Evlerdeki siyah beyaz 50’ler
Son dönem nostalji rüzgarıyla gelen bir yeni akım eski fotoğraf ve filmleri paylaşmak; diğer akım ise 50’ler. Bu üstünde uzun uzun durulacak ve belli ki bolca konuşulacak bir konu. İstanbul kenti dahil herkesin hala biraz Osmanlı olduğu, araba gürültülerinin, çılgın kalabalığın, apartmanların, tüketimin ve modernleşmenin tüm hallerinin kapı eşiğinde beklediği o yıllar, geçmişe özlem duyanlar için bir asrı saadete dönüşmek üzere...
Mazisiz hayatın dükkanları
Kuruluş tarihiyle övünen vitrin yazıları yeni bir moda gibi. Her şeyin geçici olduğu, yıkılıp yeniden yapıldığı bir kültürde 40 sene aynı yerde kalabilmek bir esnaf için tabii ki övünç vesilesi...
Bir İzmir masalı
Son günlerde herkes İzmir'den söz ediyor. Gazetelerin, internet sitelerinin, sosyal medyanın en gözde konularından biri. Kentin kendisinden çok, 'oraya gitme' özlemi konuşuluyor. Gidenlerin hikayeleri anlatılıyor, gitme planları yapılıyor, hayaller kuruluyor. İzmir, neredeyse laik beyaz yakalılar için bir Eldorado'ya dönüşmüş durumda.
Kara Hafta'da kadın dedektiflerin dünyası
Bu yılki Kara Hafta'da, polisiye alanında da kadın yazar ve okurların ağırlığını koyduğunu gördük.
Hikâyenin şehveti
Tiyatrotem’in ‘Aşk, Ayrılık ve Başka Şeyler’ adlı oyunu Reşat Ekrem Koçu’nun kitaplarından derlenmiş bir metin. Sadece meddahın sahip olduklarıyla yetinerek, yani birer sandalye ve bir de beyaz mendil ile sahneye çıkan oyuncular hikayelerin arasında geziniyor.
Belli, bu yarışma, o şehre dönecek
Antalya Belediyesi’nin gülünesi kararına, nefis bir yanıt verdi Kaan Müjdeci ve sinemacı dostları. Ulusal Yarışma şimdi İstanbul’da, bir gün yine o şehre dönecek, buna artık hepimiz daha çok inanıyoruz. Ama nasıl bir dönüş olacak? İşte bu da ayrı mesele
Venedik Bienali'nde hikâye anlatıcısı sanatçılar
Evet Almanya bu yıl haklı olarak Venedik'i ele geçirmiş. Ama biraz daha sakin bir turda, sanat tarihiyle hesaplaşan sanatçıların işleri ve güncel sanatın kendi hikayesini kurgulayıp anlatan yaratıcıları dikkat çekiyor.
Fuarın paralel alemleri
Türkiye Frankfurt'ta tıpkı geçen yıl olduğu gibi daha çok 'ifade özgürlüğü' sıkıntıları ile gündemdeydi. Konuk Ülke olduğumuz, gürül gürül edebiyatımızı, kitap ve kültür dünyamızı tanıtıp ülkeyi pek çok farklı rengiyle dünyaya anlattığımız dönem sanki çok gerilerde kalmış.
Puslu hatıraların yazarı
Nobel Edebiyat Ödülü bu yıl, hem yeterince edebi hem de yeterince popüler bir romancıya, günümüz İngiliz edebiyatının en iyi yazarlarından birine verilmiş oldu. Kazou Ishiguro, hepsi de Türkçeye çevrilen romanlarında farklı türler arasında gezinirken kimlik ve geçmişi arayış temalarına sadık kalan, hikayesini sakin sakin anlatırken herkesin seveceği dünyalar kurmayı başaran iyi bir yazardır.
ABD, Porto Riko'yu neden ölüme terketti?
Bir haftadır gerekli yardımı alamayan Porto Riko'nun valisi 'Ölüyoruz, bize yardım edin' mesajıyla televizyona çıkınca 3.5 milyon kişinin trajedisini dünya fark etti. Küresel ısınmayı yalanlamayı matah bir şey sanan Trump'ın aldırmazlığında şaşılacak bir şey yok. Ama dünya doğal felaketlerin ne kadar farkında? Bu sorunun da net bir yanıtı yok.
İmkansız değil, üstelik gerekli*
Türkiye'ye çağdaş sanatı tanıtan, pek çok kurumun oluşmasını, yepyeni ve başarılı bir sanatçı kuşağının önünün açılmasını ve en önemlisi farklı bir sanat izleyicisi kitlenin yetişmesini sağlayan İstanbul Bienali 30 yaşında.
Ankara'dan iyi haber var
Çankaya'da yeni bir kültür merkezi açıldı. Açılışında, Sosyalist Enternasyonal Başkanı Yorgo Papandreu'nun da güzel bir konuşma yaptığı Zülfü Livaneli kültür merkezi adını aldığı sanatçı gibi multi disipliner bir üretim alanı olarak tasarlanmış.
Ai Weiwei: İnsanlığımız hakkında bir teste tabi tutuluyoruz
Dünyayı sürekli kendinden söz ettiren Çinli sanatçı ve eylem insanı Ai Weiwei ile İstanbul sergisi vesilesiyle tanışıp konuştuk. “Bugün sanatı sanatçı tanımlar” diyen Ai Weiwei, son yıllarda mülteci sorununa odaklanmış durumda. Bu konuda bir de film çeken sanatçı, yaşananları ‘insanlıktan ne anladığımız ve kendimiz hakkında bir test’ diye tanımlıyor.
Fuar fuar Anadolu!
80’lerdeki ‘yaz şenliklerinin’ 90’lardaki ‘karpuz festivallerinin’ yerini, şimdi kitap fuarları almış durumda. Her il ve ilçenin ya da tatil beldesinde bir etkinlik var. Kitap fuarı ya da edebiyat şenliği adıyla düzenlenen neredeyse seksen etkinlik olduğu söyleniyor…
Taksimetre kime yazıyor?
Taksicilerin güvenliği, geliri, devletin alacağı vergi… hepsi çok önemli. Tamam. Ama peki biz yolcuların güvenliği ve konforu ne olacak? Kavgasız gürültüsüz, temiz pak bir yolculuğun hiçbir garantisi yok ve Taksi bugün mecbur kalmadıkça binmediğimiz bir araca dönüşmüş vaziyette. Üstelik bu durum kimin umurunda, belli değil!
AKM, peki hatıralar ne olacak?
AKM'yi kültürel hafızamız ve onu oluşturan hatıralar için savunmak gerek. Büyük salonda izlediğim onca temsilin, sayısız festival açılışının, kimini uyuklayarak seyrettiğim görkemli operaların, müziği öğrenmek için müdavimi olmaya çalıştığım sabah 11.00 konserlerinin, kıt kanaat bütçelerle alınmış DT ve Film Festivali biletlerinin hatırına...
Köye dönüş bir ihtimal mi hakikaten?
Uzaklaşmak, gitmek fikri, yeni bir yaşam planından çok fırtına dinene kadar daha güvenli bir yere sığınmak düşüncesini içeriyor aslında. Felaketi orada atlatıp insanlık tekrar kendini topladığında dönmek, bu sırada hayatta kalmak için bir plan.
Daha kötü bir dünya mümkün
Tüm dünyada bildik ve güvenilir sistemin sona ermesi endişesi yaşanıyor. Politik sistemler kendi mekanizmalarıyla insanların üstüne kabus gibi çökmenin sinyallerini verip, bunun ilk adımlarını atarken 20. yüzyılın distopik romanları popülerliğini artırıyor. Bir yandan da yayıncılık endüstrisi, 21. yüzyılın distopik serilerini üretiyor.
Gülünesi festivaller
Yarım asırdır Türk sinemanın vitrini olmaktan daha önemli bir özelliği olmayan Antalya Film Festivali'nin ulusal yarışmayı kaldırması, tek kelimeyle 'gülünç'.
Modern tarihi belediye binası ya da Marmara Ereğlisi Vatikan tesisleri
Marmara Ereğlisi Belediyesi Hizmet Binası son zamanlarda sosyal medyada çok popüler... İçini bilmiyorum. Dış görünümünün aksine müthiş işlevsel ve iyi tasarlanmış olduğunu var sayalım. Öyle olsa bile bu yapının benimsenmeyeceğini, sevilmeyeceğini ve sırf bu nedenle uzun ömürlü olmayacağını daha şimdiden söyleyebiliriz. Çevresinde ona benzer bir yapı yok ve hiçbir zaman olmayacak. Hiçbir zaman ortak yerel ya da ulusal kültüre ait olmayacak, evrensel estetik özelliklere uymayacak, kimliğin bir parçası halini alamayacak bu bina, benimsenmeyecek.
Beyoğlu yanlış politikaların kurbanı oldu
Beyoğlu’nu, Türkiye’nin ve dünyanın zengin sınıflarının yaşadığı şık ve temiz bir yere dönüştürmek, eski apartmanları ama yıkıp ama restore ederek bir kez daha kazanç kapısı haline getirme planı işte böyle suya düştü. Yanlış kentleşme politikası, yanlış ekonomi kafası bizi Beyoğlu’ndan etti. İstiklal Caddesi ve civarını, Taksim’i yönetemediler. Beyoğlu’nun şu haliyle kimseye bir faydası yok.
Mümkün olmayan müze
Ali Artun kitabında, Türkiye’nin ulusal müze fikrinin geçmişini, bugününü ve neden nasıl asla gerçekleşemediğini anlatıyor. Cumhuriyet’in belki de en büyük başarısızlığı kendi modern müzesini kuramaması…
Müze de ne müzesi?
Güzel bir bina bir müze için yeterli değildir. Hatta ilk şart bile değil. Türkiye’nin her yanı kapısında müze yazan içi boş eski yapılarla doluyken Kuleli’nin de müze olacağı söyleniyor. Ama ne müzesi? Belli değil.
Haydarpaşa’ya hayat öpücüğü
Kısa bir süre için bile olsa Haydarpaşa tren garının yeniden canlandığını görmek güzel. Hem de tüm peronları kaplayan kitaplar, vagonların içinde gezinen okurlar, yazarlar sayesinde… Kadıköy Kitap Günleri 11 Haziran’a kadar sürüyor.
Mizahımıza ne oldu?
Zor zamanlarda mizah yükselir derler. Oysa bizde mizah dergileri kapanıyor, televizyonlarda politik mizah biteli yıllar oluyor…
Arafta kalanların resimleri
Temür Köran yeni sergisi Göç ile Evin Sanat Galerisi'nde...Temür Köran sergisinin belki de en etkileyici işi ise arafta bile kalamayan küçük çocukların birer meleğe dönüştükleri, baş aşağı her şeyin bir soyut aleme dönüştüğü resmin içinde uçtukları tuval.
Projektörcü ve vapur yolcuları
Projektörcünün yanına doğru ilerledi. Projektörcünün üstünde kolları boşta sarkan eski bir muşamba vardı. Sırtı kamburlaşmıştı. Yanına sokulan adama başını çevirip baktı. Yüzünü tekrar projektörün şimdi yalnız münkesir, müstakim ve muvazi hatlardan başka bir şey göstermeyen ışığına çevirdiği zaman, kendisine laf söylenebilir bir adam yüzü görmüş zannettirecek bir halle: “Müthiş yağmur,” dedi.
Wikipedia ne işe yarar, millisi ve yerlisi olur mu?
Geçen hafta BTK başkanı Ömer Fatih Sayan “Mahkeme kararları uygulanmadan wikipedia'nın açılması mümkün değil” dedi. Nitekim Wikipedia Vakfı'nın Türkiye'deki avukatları aracılığıyla yaptıkları itiraz da reddedildi. Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan'a göre umut var. “Wikipedia ile iletişim kanallarımız açık” diyor, “Doğru bilgileri içeren dökümanları gönderdik ama yayınlamadılar.” Yani Wikipedia Türkiye'yi IŞİD destekçisi gösteren maddelerin içeriğini düzeltirse sorun çözülecek. Ama ne zamana kadar?
'Kazandım' diyen kazanıyor
Kaybeden 'hayır' oldu, ama sonuçların 'evet' cephesine buruk bir galibiyet getirdiği de muhakkak. Demokrasinin kıyısında gezinen yöntemlerle girişilen sistem değişikliği arayışı, işleri daha da içinden çıkılmaz bir yere getirdi.
Siyah beyaz Türkiye'den kalanlar
TRT arşivlerinde gezinirken kırık kırsık anılar bütünleniyor. 1970’ler ya da 90’ların popüler sanatçıları, siyasetçileri tekrar hayata dönüyor. Daha da önemlisi, her dönemin kendine has konuşma tarzı, jestler, sesler, giyim kuşam ve bakış açıları tekrar gözümüzün önüne seriliyor.
Kültür Şurası’nda TÜSAK ruhu
Kültür Şurası Sonuç Raporu’nda kimsenin itiraz etmeyeceği pek çok şey var. Ama özellikle kültür politikaları anlamında raporun tamamına sirayet eden şey, 2014’te tartıştığımız TÜSAK’tan başkası değil.
Kitabın önü ve arkası: Londra'yla Bursa'dan izlenimler
Türk edebiyatı bir değişim yaşıyor, yeni isimler katılıyor, bir kuşak 'gençlikten' çıkıp tanınmış, bilinen yazarlar olmaya evriliyor.
İnsanlığın büyük felaketi
BM açlıktan ölmek üzere olan milyonlarca Afrikalı için yardım çağrısı yaptı. Tabii ki bu yardım toplanamayacak. İnsanlar iç savaşlardan, açlık ve kuraklıktan ölürken ülkeler boşalıp büyük göçlerle dünya düzeni bir daha aynı olmayacak şekilde değişecek.
Yeni müzeler ve anlattıkları
Artunlimited’in dosyası bize iki şey gösteriyor: Birincisi merkezin dışında da güzel müzeler açılıyor. İkincisi, küçük, kişisel ve pek gezilmeyen müzelere yenileri eklenecek.
Palyaçoları çarmıha germişler
Felaket ve kıyamet fikri en azından İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana hiç bu kadar gözde olmamıştı. Dünyanın her yerinde distopyaların popülerliğini artırdığı günlerde, Jake ve Dinos Chapman'ın işleri dünya sanatının yaşadığımız hayata en iyi karşılık gelen ürünleri arasında.
O gemilere veda
İstanbul Modern, bir dönemin simgesi olmuş binasından ‘bir süreliğine’ ayrılıyor. Müzenin bu binadaki son sergisi Liman, bir daha önüne yanaşamayacak o gemilere de veda niteliğinde.
Egosantrik ulusal kimlik
Kim ne derse desin, Türkiye dünyaya olan merakını iyice kaybetti. Kendi dertlerinden başı dönmüş, kendisinden başka bir şeyi gözü görmeyen bir egosantrik kişiliğe dönüşmüş vaziyetteyiz.
Güvenlik toplumunda hayat
Kendisini aratmak için gönüllü olan kişiler, teröre karşı bilinçli vatandaşlar mı yoksa güvenlik toplumunu sineye çekmek zorunda kalan bireyler mi?
Kültür dünyasının en gizemli hikâyelerinden biri
Kentin ve ülkenin yöneticileri, medyası, iş adamları, sanat dünyası az bulunur bir fikir birliği içinde o kültür merkezinin yapılmasını istiyordu. Ama bir türlü olmadı. 12 yılda yılan hikâyesine dönen bu proje, şimdi gerçekleşebilir mi? Belki...
Ressamın evi
Sabancı Müzesi'nde açılan serginin önemli bir özelliği, Feyhaman Duran'ın 'iki dünya arasında'ki hayatını yansıtan Beyazıt'taki evinin de oda oda müze salonlarında yeniden kurulması.
Torunlarımıza kalacak ağıtlar
1938’de başlayan büyük harekat, resmi rakamlara göre 13 bin kişinin öldüğü çatışmalar, aralarında kadın ve çocukların da olduğu pek çok vahşi katliamla sonuçlanır. Tertele, işte bu travmatik tarihin önemli sayfalarından birini, onu yaşamış halkın belleğinde iz sürerek anlatıyor.
Resmin ve Evin'in zaferi
Geride bıraktığımız yılın sanat olaylarından biri de Evin Sanat Galerisi’nin 20. yılını kutlamasıydı. Güzel bir figür sergisi görmek istiyorsanız gitmeniz gereken ilk adres Evin Sanat Galerisi’dir.
Nazım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor, hâlâ!
Nazım Hikmet'in cezaevinden yazdığı hüzünlü, kızgın ama umut dolu mısralardan, kitleleri karanlıktan aydınlığa çıkmaya, başkaldırıya davet eden sözlerine tüm önemli şiirler büyük alkışlarla tamamlandı. Çünkü bu konserde 'umut' vardı.
Beş asırlık Osmanlı kadırgasının altında Bach
Müzik, kentin gündelik hayatına ve tarihine eşlik ederek dinleyicileri bambaşka bir dünyaya çekiyor. Her tür kötülüğün bir kaç saat için de olsa dışarıda kalabileceği tatlı ve unutulmaz bir kaç saat.
Pasaportlarda gezinen gölgeler
Yani kapitalizmin neticede evlatlarını da yiyeceklerini ve herkesin aslında Alan Kürdi'den farkı olmadığını söylüyor fotoğraf. İşte burada bir yerde, insanı rahatsız eden bir yanı var bu işin.
Savaş insanları
Beyrut'ta iç savaş sürerken eğlenmeye devam eden insanların fotoğraflarını haber yapardı eskiden gazeteler. Hepimiz de şaşardık. Meğer savaş böyleymiş. 'Savaş insanları', etrafında ölüm kol gezerken, seni, sevdiklerini teğet geçerken bile hayata inanmaya, onu devam ettirmeye, umudu ayakta tutmaya, neşeyi ve sevinci unutmamaya çalışırmış. Meğer bunu çoktan öğrenmişiz hepimiz.
Yıl değerlendirmenizi nasıl alırsınız?
Aralık ayıyla birlikte yurtta ve dünyada ortamı ‘değerlendirme listeleri’ kaplayacak. İlk örnekler arasında New York Times listesi cesareti ve özgüveni ile yine dikkat çekici
Harita üstünde yaratılmış ilçe
“Burası harita üstünde yaratılmış bir ilçe” diye anlatıyor Başkan. 'Harita üstünde yaratılmış' bir belediyenin aslında sınırları masa başında çizilmiş devletlerden farklı yok. Bunu Karabağlar'da görüyoruz.
İkinci nostalji dalgası
Şimdi nostalji'den söz eden yok. Tıpkı 80ler gibi o da 'nostaljik' oldu çünkü. 'Vintage', 'tarihi', 'antika' ya da 'neo-osmanlıcılık' gibi her biri başka şeyler de ifade eden bir çok söz var. Her çarşamba sosyete nostalji partileri de yapmıyor. Ama mesela her çarşamba Balat'ta iki liralık çakar almaz çakmaktan eski radyolara her şeyin satıldığı müzayedeler düzenleniyor.
Dijital belleğimiz kime emanet?
Konya ovasının ulusal bir dijital kütüphane için uygun olduğu söylenir. Bu görüş göre, Türkiye deprem riskinin en az olduğu bu bölgede devasa serverlar kurup, kendi ürettiği her tür dijital data'yı orada biriktirmeye başlamalı.
Basılı kitabı e-kitap da öldüremedi
1894'te gramafonun yaygınlaşmaya başlamasıyla ilk dile getirilen şeylerden biri kitabın sonunun geldiğiydi. O zaman birileri bugün bizim 'seslikitap' dediğimiz şeyin basılı kitabın yerini alacağını düşünüyordu.
Bir ütopya gibi: Roma Bostanı İnsanları
Kentin hayhuyuna, betonun katılığına, aç gözlü rantın iştahına ve yerel yöneticilerin anlayışsızlığına karşı sabırla direniyorlar yıllardır. Doğadan, dayanışmadan güç alıyor, başka bir hayatın da mümkün olduğuna inanıyorlar. Küçücük bir arsada bir hayat yeşerten bu insanların kente öğreteceği çok şey var.
Frankfurt'ta onlar konuştu ve konuşuldu
Türkiye ne derse desin Avrupalılar kimi okuyacaklarına, kimi dinleyeceklerine kendileri karar veriyor. Yazarlarına değer vermeyen bir ülkenin buralarda bir ağırlığı da olamıyor...
Nobel ne işe yarar?
Bob Dylan'ın ödülü Orhan Pamuk gibi yaygın bir sevinç dalgasıyla karşılandı. Çünkü 60'ların protest ruhunu hâlâ üzerinde taşıyan Dylan'ın milyonlarca hayranı var. Sevdiğiniz biri ödül aldığında hayranlığınızın onaylanmış olması halini yaşarsınız ya işte öyle. Dylan hayranlarının yaşadığı bir tür zafer sevinci...
Oyunbaz ve cesaretli
Sezonun ilk sergileri içinde ben en çok Elif Uras'ın Galerist'teki işlerini sevdim. Barındırdığı emek, cesaret, düşünce ve estetik bakımından bu sergiye herkesin dönüp bir bakması gerek.
Bu sezon iyimserlik kazanacak
İster bir okur, isterse bir yazar ya da sanatçı olarak içinde yer aldığımız, önemsediğimiz, ortak değerlerimizin bir parçası kıldığımız, kültür ve sanata daha fazla sahip çıkmamız gerektiğini biliyoruz şimdi.
Bu bienal neden iptal edildi?
Herkesle konuştum, yine de anlamadım. Ama bu iklimde kimseyi yargılamak mümkün değil. Kendini hedefte bulan haklı bir korkuya kapılıyor. Sonra kolaysa kültürden, sanattan söz et.
F klavyeye övgü
Bu meselenin milliyetçi bir yanı var, kabul ediyorum. Ama ben en çok kandırılmış olma duygusuyla Q’nun yaygınlaşmasına kızıyor, F klavyeye daha çok sahip çıkmaya çalışıyorum.
Kültür merkezi mi, nikah salonu mu?
İKSV raporunda da yer aldığı gibi yerel yönetimlerde kültür politikaları belediye başkanının vizyonu kadar. Dolayısıyla iyi bir şeyler yapılsa bile o da belediye başkanının siyasi ömrü kadar sürüyor.
Başkalarının acısını duyan yazar
Ömrümün çöpe gittiğini düşünüyorum
Sanat tarihçisi Prof. Afife Batur, Kuleli konusunda kapıldığı umutsuzluğu böyle ifade ediyor.
Kuleli’yi ne yapmalı?
Kuleli Askeri Lisesi ne olacak? Müze olacak değil, tabii ki otel olacak.