YAZARLAR

Eski yıla girmek

Tarih unutmaz. Ne kişisel ne toplumsal… Karşımıza çıkarır teker teker… Tutamadığımız yaslarımızı, kişisel ya da toplumsal olarak çözülmesi gerekenleri, fazlalıkları, eksiklikleri elimize ayağımıza dolar. Hesabını sorar. Sonra bir bakmışız gelen yıl, giden yılı aratıyor. Yeni dediğimiz yıl, bir önceki yıla benzeyebiliyor. Ben kendi adıma yeni yıla girmeyi değil, eski yıldan çıkmayı deneyeceğim bu sene.

2018’e, 2017 astrolojisinin burcuma ayrılan kısmını okuyarak başlayacağım.

Astrolojik açıdan kontrol edeceğim 2017’yi, bakayım dedikleri çıkmış mı diye.

2018’i de 2019’a girerken okurum.

Önce yaşayıp sonra geriye bakmak ondan sonra ilerlemek daha çok işime geliyor.

Önce sağa sonra sola, sonra tekrar sağa…

Hayat, astrolojiden büyük çünkü.

Yeni yılın burç yorumlarını eski yıla saklayan biri olarak benden ne kadar yeni yıl yazısı çıkar tartışılır. İşlerin bende biraz tersten işlediğini eski yılın son yazısında itiraf etmiş bulunayım.

Ama Aralık’ın 30’unda yayınlanacak bir yazıda, herkesi “yeni yıl” coşkusu sarmışken zamanın ruhuna uymalıyım diye düşündüm. Zamanın ruhu demişken Facebook’ta acayip testlere denk geliyorum;

2017’den ne öğrendin?

2018 sana neler getirecek?

2017’de seni mutlu eden anlar?

2017’ye kısa bir bakış.

Facebook hayatımızın muhasebesini tutan, çeşitli yaşantılarımızı hatırlatan (3 yıl önceki bu anıyı hatırlamak isteyeceğini düşündük. Unutmak istediklerimizi de bilsene Facebook! Sen bizim ne çektiğimizi nereden bileceksin!), lokmalarımızı sayar gibi arkadaşlarımızı, arkadaşlık yıl dönümlerimizi, mutlu anlarımızı sayan “biri” olarak eski yılın dökümünü yapmak için de görevinin başında elbette.

Bizi yeni yıla hazırlıyor.

'En'leri seçiyor, skorları tespit ediyor, sonuçlara odaklanıyor.

Biz de hazıra konuyoruz. Zaten süreçleri değerlendirmekle kim uğraşacak şimdi?

Eski yılla birlikte hooop hepsi geçti gitti maşallah, sıradaki gelsin inşallah!

Sıradaki yıl, muhteşem anlamlar yüklenen bir zaman dönemeci yine.

Bu seferki ismi: 2018.

2018’in rüzgarıyla yeni kararlar alıp birtakım hesaplaşmaların peşine düşüyoruz. Hedefler belirliyoruz, eski yılla birlikte neleri terk edeceğimizi düşünüyoruz.

Umutlarımızı, beklentilerimizi yineliyoruz. Üstelik bu kez daha inançlı. Kehanetler yaratıyoruz. Üstelik bu sefer daha inandırıcı.

Niye? Çünkü;

“Yeni yıl yeni yıl yeni yıl yeni yıl

Bizlere kutlu olsuuuun.”

Eski yılı günah keçisine dönüştürüp, tüm hataları, şanssızlıkları, hayal kırıklıklarını eski yıla yüklüyoruz. Yeni yıl ise gelecek vaat eden bir umut elçisi haline geliyor. Beklentiler, hayaller, yeniliklerle beraber…

Yılların öznesi değil de nesnesi oluyoruz, kendimizi pasif bir konuma getirerek. Yıllar üzerinde hiçbir etkimiz yokmuş gibi davranıyoruz.

2017’yi 2017 yapan biz değiliz de yıllardan sorumlu bakanlık sanki…

Sorumlulukları dışarıya vermeyi ve dışarıda bir düşman bellemeyi seven bir millet olarak bu durum oldukça anlaşılır tabii.

2018 gökten zembille inmiyor halbuki.

2018 de aynı 2017 gibi başımıza kuş kondurmayacak elbette, gökyüzünden uzak durursak…

4 rakamdan oluşan 2018’in ilk 3 rakamı bile bir önceki yıla ait. Yani ne kadar yeni olabilir ki?

Muhakkak hepimiz farkındayız öyle olmadığını.

Ancak sürekli yeni bir şey yaşama arzumuz, geçmişle hesaplaşmanın zorluğu, halı altına süpürmeler, mümkünse yeni trend olarak hiç arkaya bakmadan yaşamak, kişisel tarihimize de bir haksızlık yapmamıza neden oluyor.

Ancak tarih unutmaz. Ne kişisel ne toplumsal… Karşımıza çıkarır teker teker…

Tutamadığımız yaslarımızı, kişisel ya da toplumsal olarak çözülmesi gerekenleri, fazlalıkları, eksiklikleri elimize ayağımıza dolar.

Hesabını sorar.

Sonra bir bakmışız gelen yıl, giden yılı aratıyor. Yeni dediğimiz yıl, bir önceki yıla benzeyebiliyor.

Ben kendi adıma yeni yıla girmeyi değil, eski yıldan çıkmayı deneyeceğim bu sene.

Çeşitli vesilelerle onunla yüzleşmeye çalışıp; türlü sebeplerle de teşekkür edeceğim kendisine.

Çünkü yeni olanın yeniliğinin, eskiyi gerçekten eskitip onunla vedalaşmaktan geçtiğine inanıyorum.

Vedalardan kaçarsak, yeni karşılaşmalara da engel oluruz.

Arkamıza bakmazsak ileriyi görüş alanımız da kısıtlanır.

Arkada öndeki gibi gözümüz yok, orası görme alanımızın dışında yer alıyor. Bu yüzden arkaya bakmak biraz daha çabayı hak eden, biraz daha incelik gerektiren bir şey.

Arkadan gelen bir darbe, önden gelene kıyasla her zaman biraz daha beklenmedik, biraz daha sert olabilir.

Hele ki bizi öne doğru düşürürse mazallah öndeki gözlerimizi bile kaybedebiliriz.

Velhasıl ben eski yıla gireceğim.

Yeniyi daha iyi karşılayabilmek için.

Çünkü bazen tersten okumak çok güzel.

Çünkü bazen baş aşağı durmak lazım, kan dolaşımı hızlansın diye…


Tuğçe Isıyel Kimdir?

Klinik Psikolog/Psikoterapist. Londra'da Middlesex Üniversitesi'nde ve Türkiye'de psikanalizle ilgili çeşitli eğitimler aldı. EFTA-Avrupa Aile Terapisi Derneği (European Family Therapy Association) tarafından sertifikalanan Aile ve Çift Terapisi eğitiminin temel ve ileri düzeyini tamamladı. Kurucusu olduğu Polente Psikoloji’de yetişkin, çift ve aile alanında psikoterapist olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda “Psikanalitik Edebiyat Okumaları” isimli bir atölye çalışması yürütüyor ve çeşitli dergilerde inceleme, deneme, eleştiri türünde yazılar yazıyor. Ya Hiç Karşılaşmasaydık isimli kitabın yazarıdır. Tezer Özlü’ye Armağan kitabına yazılarıyla katkıda bulunmuş, İstanbul’un Sakinleri adlı öykü kitabını ise yayıma hazırlamıştır.